DAMARLARI 19.YY’DA DONMUŞ ADAMLAR–Süleyman PEKİN
DAMARLARI 19.YY’DA DONMUŞ ADAMLAR - Süleyman PEKİN
Geçmiş zamanın şan - şöhret hikâyeleriyle gevişlemek günden ve gelecekten nasipsizlenmeye delalet eder. Osmanlı’nın Kuruluşunu, Rumeli’ye çıkışını ve Timur sonrası toparlanışını es geçenlerin gözünde İstanbul’un Fethinin neyi sembolize ettiğini anlamaya çalışır dururum. Öyle ya İznik dinî açıdan daha önemli bir şehirdi ve 1331’lerde fetholundu. Yavuz’un Mısır Seferiyle alınan Antakya da Hıristiyanlık için İstanbul’dan geri değildi. Ya Kudüs? Niçin Kudüs’ün Fethinin 497.Yıldönümünü kutlamıyoruz mesela? 3 yıl sonra 500’lenecekken hazır.
Sonra bu İstanbul’un düşüşü var (13 Kasım 1918) ve Millî Mücadeleyle birlikte Mustafa Kemal’le tekrar kurtuluşu (6 Ekim 1923) var; neden kutlanmaz? Aslında İstanbul bahanedir, siyasal İslam sembolizmi şahanedir; damarları 19.yy’da donmuş adamların bu halde 21.yy’a hitap edebileceklerini zannetmeleridir temel mesele.
Osmanlı devlet ve millet ruhunun pörsüdüğü; bu yüzden Osmanlıcılık gibi, Mehteran gibi, Fetih Kutlamaları gibi şeklî sembolizme can simidi gibi sığınılan yüzyıldır 19. yüzyıl. Dinin Direklerarası’nda ortaoyunu haline geldiğinden bahsetmiyorum bile. İlber Ortaylı “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı” derken Manas Destanı gibi günümüzde de devam edegeldiğini mi ironilemişti acaba?
Toplumsal yozlaşma, sistematik torpil ve rüşvet, bürokratik ihanet, acıtan / sancıtan dünya gerçeklerinden kaçmak için dinî teşekküllerin manevî tütsülü toplu nefis seanslarına hicret, efsun ve esarettir 19’uncu yy. Ve 20.yy’a geçişimizi sağladığı için sevmezler Atatürk’ü, okumazlar Mehmet Akif ile Muhammed İkbal’i. Dinin şeklinin özünün yerini aldığı ve zamanla özü temsil edenlerin şekli put haline getirenlerce tekfir edildiği bir demdir o bitmeyen asır. Siyasî - dinî ritüeller karnınızı, evrâd u ezkâr maneviyanızı doyurur / doldurur gider; siz de “ol”dum (big bang) dersiniz. Eeeee, şimdi n’oldi?
Sizin bakkal dükkânınız var; köhnemiş. Bir zamanlar iyi iş yapmış ve dedenizin dedesinin zamanında iyi iş yapan bir yerdeymiş. Fakat marketçilik çoktan almış yürümüş; yazar kasasıyla, barkodlamasıyla, vitrinleriyle, soğutmasıyla, ışıklandırmasıyla vesair. Hatta süper market gibi rüyanızda bile rekabet edemeyeceğiniz süper ticarethaneler varmış. Neymiş iddianız; bakkaliyenin bereketinin mübarekliği, Allah’ın inayeti, Peygamberin yada evliyaullahın himmeti ile süpermarketin önüne geçmek. Çözüm / Çıkış nedir peki?
1-) Dinî şekilciliğin kitle hipnozundan çıkacaksınız.
2-) Hastalığınızı kabul ederek seküler doktorlara / sosyologlara görüneceksiniz.
3-) Takvim ve saatlerinizi güncelleyerek 19.yy’ın kafa karışıklığını ve kitabî kılıflı işret alışkanlığını bırakacaksınız.
4-) Realist makinalarla dünyanın fotoğrafını çekeceksiniz.
5-) Ve işe sıfırdan başlayacaksınız: “Oku! Yaradan Rabbinin adıyla oku!” O insanı neyden yaratmıştı?
Ki Süper Güç olabilesiniz.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.