
MUSTAFA KEMAL VE ‘16 OCAK 1923’ – Galip ATAMAN
MUSTAFA KEMAL VE ‘16 OCAK 1923’ – Galip ATAMAN Mavi Kocaeli Gazetesi
Bugün, 16 Ocak 2015. Mustafa Kemal’in İstanbul gazeteleri başyazarlarıyla İzmit’te düzenlediği basın toplantısının 92. yıldönümü.
ÇAL BE ÜSTADIM – Av. Tevfik KARABULUT
ÇAL BE ÜSTADIM – Av. Tevfik KARABULUT
Ufku sisler bastı, ruhlar karardı
Beyinler yoruldu, kalpler bunaldı
Sözlerin zirvesi bir "ah"a kaldı
Üç beş tatlı nağme çal be üstadım
Evhamdı, elemdi gamdı kederdi
Bitmiyor milletin bin türlü derdi
Bu hayat herkesi bir hayli gerdi
Biraz da neşeli çal be üstadım
Vur sazın teline coşsun gönüller
Yeşersin duygular şad olsun diller
Yumruklar çözülsün, tutuşsun eller
Sevdalı, gaydalı çal be üstadım
KUTUP PETROLLERİNİN JEOSTRATEJİK ÖNEMİ – Alptekin CEVHERLİ
KUTUP PETROLLERİNİN JEOSTRATEJİK ÖNEMİ - Alptekin CEVHERLİ
İnsanlık tarihi boyunca toplumlar su ve enerji kaynaklarına yakın alanlarda yerleşimlerini kurmuş, medeniyetler geniş su havzaları ve kolay ulaşılabilen enerji kaynakları yanında inkişaf etmişlerdir.
16 Ocak’ta Atatürk için Kasr-ı Hümayun’dayız – Mevlüt SOYSAL
16 Ocak'ta Atatürk için Kasr-ı Hümayun’dayız - Mevlüt SOYSAL 14 Ocak 2015 tarihinde Kocaeli Manşet Gazetesinde yayınlanan köşe yazısı
Gün ağarmadan az önce emir çavuşunu çağıran Mustafa Kemal, “Bir haber var mı?” diye sordu.
Ulu Önder daha sonra, “Şifre geldi ama çözülmedi” diyen emir çavuşuna hüzünle baktı,“Annemin öldüğünü biliyorum. Bir rüya gördüm, yeşil tarlaları annemle dolaşıyordum. Birden fırtına çıktı, anamı alıp götürdü” dedi.
Annesinin öldüğünü haber veren telgraf eline verildiği zaman bir an düşündü ve, “İzmir’e gitmiyoruz. Treni İzmit’e çevirsinler” dedi.
İşte İzmit’teki bu önemli olay, Mustafa Kemal’in yaşadığı hüzünlü hadiseden bir gün sonra başladı.
“KAMPÜS” yerine “YERLEŞKE” varken “KÜLLİYE” Nereden çıktı? – Dr. Sakin ÖNER
“KAMPÜS” yerine “YERLEŞKE” varken “KÜLLİYE” Nereden çıktı? - Dr. Sakin ÖNER
Türkiye’nin gündemi her gün değişiyor. Birçok iç ve dış meselemiz varken, “Gündemcibaşı” gündeme bir konu daha attı: “(Kampus)a niye (Külliye) demiyoruz? Türk Dil Kurumu Fransızca kökenli (Kampus)a çoktan bir Türkçe karşılık bulmuştu: YERLEŞKE.
Şimdi, Osmanlı döneminde cami etrafında kurulan sosyal komplekslere (KAMPUS) yerine Arapça kökenli (YERLEŞKE) denilmesi nereden çıktı? Şimdi “KAMPÜS”, “YERLEŞKE” ve “KÜLLİYE” kelimelerinin, devletin resmi kurumu olan Türk Dil Kurumu Sözlüklerinde ve sosyal medyalarındaki sözlük sitelerindeki anlamlarına şöyle bir göz atalım.
RAUF DENKTAŞ VE HATIRLATTIKLARI – Nurullah AYDIN
RAUF DENKTAŞ VE HATIRLATTIKLARI - Nurullah AYDIN
Kıbrıs Türkü'nün sembol lideri 27 Ocak 1924 tarihinde Kıbrıs'ın Baf bölgesinde doğdu.
Babası hakim Raif Bey'dir.
1,5 yaşında iken annesini kaybetti Anneannesi ve babaannesi tarafından büyütüldü.
1930 yılında eğitim için İstanbul'a gönderildi.
Arnavutköy'de Fevzi Ati Lisesi'nde yatılı okumaya başladı. Ortaokuldan sonra Kıbrıs'a döndü ve liseyi Kıbrıs'ta bitirdi.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra hukuk eğitimi için İngiltere'ye gitti. Mezun olduktan sonra avukatlığa başladı. 1949 yılında savcılık yapmaya başladı.
27 Kasım 1948 tarihinde Kıbrıs Türklerinin düzenlediği ilk mitingde Dr. Fazıl Küçük ile beraber hatiplik yaptı.
Türk Cemaatının iki önemli ismi Faiz Kaymak ve Dr. Fazıl Küçük arasında arabulucu rolünü üslenip, toplumun çıkarlarının takipçisi oldu.
İKİ BİN DEVLETLİ BİR DÜNYAYA – Av. Ruhittin SÖNMEZ
İKİ BİN DEVLETLİ BİR DÜNYAYA – Av. Ruhittin SÖNMEZ
· Yirminci yüzyıla geçerken dünyada sadece yirmi devlet vardı. Yirmi birinci yüzyıla geçerken iki yüz civarında devlet ortaya çıktı.
Bu nasıl oldu? Birinci ve ikinci dünya savaşları sonucunda imparatorluklar ortadan kalktı, sömürgeler tasfiye edildi ve daha sonra da sosyalist sistem ortadan kaldırıldı. Yirminci yüzyıl içinde gerçekleşen bu üç büyük dönüşüm sayesinde, imparatorluklar parçalanarak ulus/milli devletler ortaya çıktı. Yeni siyasal yapılanmalarla devlet sayısı on misli arttı.
· Bu gibi konularla ilgilenen bazı uzmanlar, küresel emperyalizmin hedeflerine göre, iki yüz devletin yeterli olmadığını, geçen yüzyılda olduğu gibi devlet sayısının en az on misli daha artırılması yani 2000 devletli bir dünya olması gerektiğini ileri sürmekte.
· Devlet sayısının artması mevcut ulus/milli devletlerin bölünmesiyle mümkün olabilecektir.
· Batı kapitalist sistemi tarafından, alt kimlikleri ve etnik grupları ön plana çıkaran mikro milliyetçilikler kışkırtılacak; var olan ulus devletler parçalanarak, dünyanın her bölgesinde yeni eyalet devletçikleri oluşturulacaktır.
· Bu geçişi sağlamak için Ulus devletlerin ekonomik açıdan dışa açılmaları teşvik edilmekte, etnik gruplar ve cemaatler büyük para imkânları ile desteklenmektedir.
· Daha sonraki aşamada dünya haritasında yer alan küçük eyalet devletleri, kıtalar düzeyinde ya da büyük bölgesel oluşumların çatısı altında, kurulacak makro devletler yapılanmasının içinde bir araya getirilecek.
ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ KUTLAMA MESAJI – Nurullah AYDIN
ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ KUTLAMA MESAJI - Nurullah AYDIN
Zevkli, zor ve yıpratıcı bir meslek olan gazetecilik; halkı, kamuoyunu aydınlatma bilgilendirme mesleğidir.
Çıkara göre gazeteciliğin yapıldığı,
Muhbirlikle muhabirliğin içiçe geçtiği,
İdeolojiye göre gazeteciliğin yürütüldüğü,
Gerçek haberle saptırılmış haberin karıştığı,
Patronun çıkarına göre haberlerin şekillendirildiği,
İdeolojiye, Irk’a, Din’e, mezhep’e göre gazeteciliğin sürdürüldüğü,
Bir çok basın mensubunun işsizlik nedeniyle yaşam kavgası verdiği,
Yanıltıcı yönlendirici haberlerin yaptırılarak birçok yıkıma yol açtığı,
Küresel ve bölgesel oyunlarda gazetecilerin örtülü ajan olarak kullanıldığı,
Dürüst, namuslu, ahlaklı, mesleğin tarafsız yansız temel özelliğini hertürlü olumsuzluklara rağmen yürüten gazetecilerin onur savaşı verdiği bu süreçte; gazeteciler günü kutlanıyor.
ANLADIN MI? – Neyzen TEVFİK
ANLADIN MI? - Neyzen TEVFİK
Hicran destanını kendinden oku,
Mecnun'dan duyup da rivayet etme.
Aşkın Leyla'sını gördünse söyle.
Söz temsili bulup hikâyet etme.
Yüz bin Leyla doğar alemde her gün,
Senin aradığın zevk, sefa düğün.
Tutacağın işi önceden düşün;
Daha ilk adımda nedamet etme.
Sevdanın oduna pek güvenilmez,
Tutuşursan eğer kolay sönülmez.
Bu yolun hükmüdür geri dönülmez,
Canına kıymazsan seyahat etme.
KANALİSTANBUL YERİNE İZMİT-SAKARYA BOĞAZI – Süleyman PEKİN
İzmit tarihî tekerrürler şehridir. En sık tekrarlananlar da depremler ve kanal projeleridir. Karadeniz’i Sakarya Nehri aracılığı ile Sapanca Gölü’ne, oradan da İzmit Körfezi’ne bağlama projesi hem İstanbul’un ihtiyaçları için tasarlanmış hem de II. İstanbul Boğazı diye nitelendirilmiştir. Jeolojik dördüncü devir olan Pleyistosende yani bundan 10 – 12 bin sene önce Marmara ile Karadeniz arasında tabii bir suyolu geçişi olduğu bilinmekte, dolayısıyla kanal yapımı için doğal bir kolaylık da sözkonusu idi.
Dananın Kuyruğu! – Mustafa Küpçü
Dananın Kuyruğu! - Mustafa Küpçü
AKP’li “Bakan çocukları” ve babaları, Meclis Soruşturma Komisyonu’nun “AKP’li üyelerinin oylarıyla” Yüce Divan’da yargılanmaktan kurtuldular!
Bu olay, Türk Siyasal Tarihi’nde “skandal” olarak yer alacaktır!
AKP iktidarı, “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak hüküm giydiğinden bu yana, tüm karşıtlarına karşı “hırçın ve saldırgan” bir tepki içinde.
Türk Ordusu’na “KUMPAS” bu olaydan sonra kuruldu!
Neydi iddia?
“Ordu içinde bir grup, AKP iktidarını DARBE ile indirmek istedi!”
Genelkurmay Başkanı’na kadar yüzlerce Türk Subayı, siyasetçisi ve gazetecisi “savunma hakları gasp edilerek”, “sahte belgeler” ve “gizli tanıklarla” “Özel yetkili Savcılar ve Mahkemeler” eliyle yargılandı, mahkum edildi.
Başbakan Erdoğan, karşısına çıkan her muhalefet eylemini “AKP’ye karşı DARBE eylemi” olarak yaftaladı!
Sonra bir gün, şimdi Başbakan Yardımcısı olan kişi; “Orduya KUMPAS kuruldu” dedi!
O güne kadar, Başbakan Erdoğan; “Ben bu davanın savcısıyım” diyordu! Bu davaların şöhretli savcısına “milyon liralık zırhlı otomobil tahsisi” yapıyordu!
Anlaşıldı ki, “siyasal yol ortağı” ile araları açılmış!
Geçen yıl 17-25 Aralık tarihlerinde bazı bakan çocuklarının lüks dairelerinde ve bir bankanın genel müdürünün evinde ayakkabı kutularında milyon dolarlar yakalandı. Baskınlar kameralarla tespit edildi. Bakanların çocuklarıyla, Başbakan’ın oğluyla yaptıkları ses kasetleri medyaya ve sosyal medyaya düştü!
Dediler ki; “Bu paraları Paralel Yapı ya da onların emrindeki polis koydu!”
Olayın kahramanları, özel dairelerine konan bu büyük paraları fark edemediler mi?
Sonra, bu operasyonu yapan Savcılar ve polisler darmadağın edildi! Kimileri meslekten atıldı! Olayın üstü örtüldü!
TÜRK MİLLETİ İHANET EDENLERİ UNUTMA(Z) – Av. Ruhittin SÖNMEZ
TÜRK MİLLETİ İHANET EDENLERİ UNUTMA(Z) – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Başbakan Davutoğlu, “Bu millet sadakati de, ihaneti de unutmaz” dedi. Beni bu cümle çok rahatlattı.
Çünkü 12.08.2012 de yazdığım bir yazının son cümleleri şöyle idi: “Bütün meselelerimizin çözümü için ilk şart, Türk milleti olarak ihanet içinde olanları affetmemek, gaflet ve dalalet içinde olanları uyandırmak, uyanmayanları tasfiye etmektir.”
Başbakan’ın teşhisi doğru ise, yani hainleri unutmaz isek, ülkemizin bölünmesinden endişe etmemize gerek yok.
Bu durumda Haziran ayında yapılacak seçimlerde Türk Milleti ihanet edenleri ve de gaflet ve dalalet içinde olanları tasfiye eder.
KİM DEMİŞ BU DÜNYA YALANDIR DİYE – Av. Tevfik KARABULUT
KİM DEMİŞ BU DÜNYA YALANDIR DİYE – Av. Tevfik KARABULUT
Kim demiş bu dünya yalandır diye
Bir var bir yok olan biz değil miyiz?
Bahar gibi gelip güz gibi giden
Bir açıp bir solan biz değil miyiz
Yalan derler, milyar yılı devirdi
Nice ben diyene dersini verdi.
Bu dünyaya rağmen kim sefa sürdü
Yüz yılı bulmayan biz değil miyiz
Dersler verir anlayana bin kere
Eğri nere doğru nere düz nere
Hayatı geçirip yine boş yere
Dersini almayan biz değil miyiz
Osmanlıca ile ne amaçlanıyor (2) – Prof. Dr. Atilla ÇETİN
Osmanlıca ile ne amaçlanıyor (2) – Prof. Dr. Atilla ÇETİN
TARİHÇİArşivci Prof. Dr. Atilla Çetin'in 'Osmanlıca yaygarası (1)' başlıklı yazısının ikinci ve son bölümünü yayınlıyoruz.
Osmanlıcanın engin deryasında yüzmek, kulaç atmak için önce sizin neyi amaçladığınızı bilmeniz gerekir. Roman mı, son devir gazeteleri mi, maliye kayıtları mı, yoksa siyasi konular ve Divânı Hümâyûn belgeleri veya defterleri mi, 19. yüzyıl Babıâli'sinin veya Hariciye Nezareti'nin sefaretlerin raporları mı?
Osmanlıcada en önemlisi Arapça ve Farsçadan alınan kelimelerin yanı sıra gramer kaideleridir. Bu iki dil o kadar Osmanlı aydınının ruhunu ve gönlünü doldurmuştur ki, bazı Türkçe kelimeler bile Arapça kaideye göre çoğul yapılmıştır. Mesela, köprü, peynir kelimeleri; kevâpir, penâyir şeklinde çoğul yapılmıştır. Gerek gramer gerek imla yönüyle de birçok kusurlar taşıyan bu yazının bu yönleri bilinmeden nasıl Osmanlıca öğretilecek, nasıl eksiksiz okunabilecek. Günümüzde birçok akademisyenin bile kitap ve arşiv vesikalarını okumada nice yanlışlar yaptıklarını
nice dağları devirdiklerini görüyoruz. Buna üzülüyor, hayretler içinde kalıyoruz.
Bu tür kültür işleri ciddi yerlerde, ciddi kişilerle görüşülmeli etraflıca tartışılmalı ve sonuca varılmalı.
TERÖR SOSLU ÇÖZÜM SÜRECİ – Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL
TERÖR SOSLU ÇÖZÜM SÜRECİ - Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL
Yeni yılınızı ve Mevlid Kandilinizi kutlarım. Yeni yılda milli birlik ve bütünlüğümüzün önüne konan tuzakların aşılmasını, kuzu postuna bürünmüş ihanet odaklarının fark edilmesini, açılım ve terör soslu çözümlerin genel seçimlerde, sandıkta gereken cevabı almasını dilerim. 2015 yılı bir uyanış ve silkiniş yılı olsun.
TV ekranlarında alıştıra alıştıra ülkeyi ufalama ve tanınmaz hale getirme çabaları var. Adamın biri iki alternatiften bahsediyor: “Ya Esad olursunuz; ya da geri adım atarsınız...”. Türkiye ne Esad’ın zulmünü uygulayabilir; ne de terör örgütüne akıl almaz tavizleri verebilir. Yasaları uygulamak ve sözde dost devletlerin desteği ile sürdürülen psikolojik savaşın bertaraf edilmesi çok şeyi çözer. Bunun için siyasi irade gerekir. Oyu halktan; emri başkalarından almakla ve güvenliğimizle ilgili kurumlara ortak kumpaslar kurmakla bu iş yürümez.
Ekranlarda uyuşturucu ve yanıltıcı ninniler dinliyoruz. Kamu düzeninin bozularak terör örgütüne alan açılmasının demokratik yapılanmayı! doğuracağını bekleyenler var. Ülkenin toprak bütünlüğünün zedelenmesi demek ki demokratikleşme oluyor. Cizre terör olayları ve Devlete karşı kalkışma adeta övülüyor. Bir önemli TV kanalında, 28 Aralık 2014 tarihinde yapılan bir açık oturumda “silah bırakarak müzakere olmaz” deniyor. Bir konuşmacı “çözüm sürecini gizli götürmek faydalıdır” diyor.
Osmanlıca yaygarası (1) – Prof. Dr. Atilla ÇETİN
Osmanlıca yaygarası (1) – Prof. Dr. Atilla ÇETİN
OSMANLICA tartışmalarını 50 yıldır izleyen tarihçi arşivci Prof. Dr. Atilla Çetin'in bu yazısını okuduktan sonra Osmanlıcanın gerekli olup olmadığına karar verin.
Çetin anlatıyor: Efendim, bendeniz 1961'den beri tarihin içindeyim. 1962 yılından beri ise 'Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ni tanıdım. Orada fiilen 12 yıl çalıştım. Fransa'da modern arşivcilik okudum. Arşivistlikten genel müdürlüğe kadar yükseldim.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nin ikinci kılavuzunu ben yazdım. Kitabım İtalyancaya, Fransızcaya, Arnavutçaya çevrildi. Yayınlarımın yarısı Osmanlı arşivleri ve belgeleri üzerinedir. Velhasıl işin uzmanı ve kompetanı olarak yazıyorum.
Eskiler şöyle demişler: "Gariptir şu hâli âlem; bilen de söyler, bilmeyen de söyler."
Bu, tam şu 'Osmanlıca yaygarasına' uygun bir söz. Bir bürokrat, bir sendika yetkilisi, bir gazeteci, bir nazır çıkıyor bol keseden 'tıraş laflar sallıyor'. Söylenenlerin ilmi dayanağı yok, bir laf salatası...
Türk dilinin ünlü üstadı ve şairi Orhan Şaik Gökyay Hocamızın, 'Destursuz Bağa Girenler' adlı bir eseri var. Lütfen beyler, bu konuda bazı şeyler söylemeden önce bari bu kitabı okuyun.
OSMANLI DEVLETİNİN RESMİ DİLİ TÜRKÇEYDİ, PADİŞAHLAR DA TÜRKÇECİYDİ – Dr. Sakin ÖNER
OSMANLI DEVLETİNİN RESMİ DİLİ TÜRKÇEYDİ, PADİŞAHLAR DA TÜRKÇECİYDİ - Dr. Sakin ÖNER
Osmanlı devletinin resmi dili, başlangıçtan beri Türkçeydi. Ama Medrese eğitimi alan, Arapça ve Farsça bilen devlet adamları ve onların katipleri, biraz da sanat ve hüner göstermek için resmi yazışmalarda bu dillerden kelime ve terkipler kullanarak Türkçenin ağdalı ve anlaşılmaz bir hale gelmesine yol açtılar. İlk defa III. Selim, edebiyattaki halk dilinin kelimelerini klasik edebiyatımızda kullanılmasını savunan Türkî-i basit hareketinden etkilenerek Türkçenin sadeleştirilmesi yolunda ilk adım atan Osmanlı padişahı oldu.
II.Mahmut, 1827 yılında 40 öğrenciyle açılan Tıphane-i Amire’ye verdiği önemi ve tıp ilminin Türkçe öğretilmesi konusundaki hassasiyetini Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’ye gönderdiği mektupta şu sözlerle dile getiriyordu:”…Biz, gerek askerimiz, gerek memleketimiz için iyi hekimler yetiştirip sağlık hizmetinin gerekli olduğu yerlerde görevlendirilmelerine ve tıp bilimini kendi lisanımızla öğretebilmek için gerekli kitapların yazılmasına gayret etmeliyiz…”
Tayland’taki 468 Türk Kurşuna mı Dizilecek? – Alptekin CEVHERLİ
Tayland'taki 468 Türk Kurşuna mı Dizilecek? - Alptekin CEVHERLİ
Geçtiğimiz yılın Mart ayında ajansalara bir haber düşmüştü. Tayland'ta 360 kaçak göçmen tutuklandı ve ilk sorguları ardından yapılan açıklamada kaçakların Türk olduklarını söyledikleri ve Türkiye'ye iade edilmek istedikleri Tayland makamlarınca ifade edildi deniyordu. İlk etapta akla 360 Türk neden Tayland'a iltica etmeye çalışsın sorusu geliyordu elbette. Bir de o kadar yolu 360 kişi nasıl hiç bir devlete yakalanmadan gittiler diye düşünmekten kendimizi alamıyorduk. Neyse ki Tayland'taki Türk Büyükelçisi olaya müdahil olunca konu anlaşıldı. Söz konusu kaçaklar Çin işgalindeki Doğu Türkistan'dan (Sincan) kaçarak, Laos, Taylnad ve Malezya üzerinden Türkiye'ye gelmek isterlerken Tayland'ta yakalanmışlardı.
O gün bugündür bu soydaşlarımızın Türkiye'ye getirilmesine çalışılıyor...
Bir yandan Çin, bunlar terörist ve kanun kaçağı deyip çoğu çocuklardan oluşan bu göçmenlere olmadık suçlar 'yaratıp' isnad ederken; diğer yandan da hür dünya bu insanların Çin'e iade edilmemesi için Tayland hükümetine baskı yapıyor...
Elbette Türkiye de bu soydaşların Türkiye'ye getirilmesi için Büyükelçilik nezdinde girişimlerde bulunuyor.
YEMEN, KANDIRA’YA YAKIN MI? – Abdullah KÖKTÜRK
YEMEN, KANDIRA’YA YAKIN MI? – Abdullah KÖKTÜRK
Osmanlı Devletinin üzerine kara bulutların çöktüğü yıllar..
Anadolu’nun saf, temiz delikanlılarının kimisi Balkanlar’da, Galiçya’da, kimisi Kafkasya’da, kimisi Kuzey Afrika’da, kimisi de YEMEN ÇÖLLERİ’NDE idi.
Bu gençlerden biri de, İzmit – Güvercinlik köyünden Ali OSMAN KÖLÜ’dür.
O zamanlarda bu ailenin lakabı KÖLEOĞLU idi. Kayıtlara “Kölü” olarak geçmiş, her nasılsa..
Şimdiki soyadları ise KÖKTÜRK’tür.
Güvercinlikli genç Ali Osman, her genç gibi, o günkü adetler gereği tüm köylü tarafından köyün dışına harmanlara kadar dualarla uğurlanacaktı. Köye duyuru yapıldı. Herkes sabaha kilitlenmişti.
Köy halkı o gece uykusunu uyumuştur uyumasına da, ya Ali Osman, ya Anne-Baba…!
Çünkü; o günlerde askere giden gelmiyor, künyesinin gelmesini (ölüm haberi) bekliyordu. Bazen, künyesi de gelmez durum daha da kötü olurdu, o anne, baba, kardeş, aile böyle durumlarda ise her gün ölüyordu.
Asker uğurlamaya hemen hemen herkes katılırdı. Çünkü bir insanı son kez Dünya gözüyle görmek ne demek? Hayal edebiliyor musunuz? Ama, o günün şartları böyleydi.
Evden dualarla çıkan Ali Osman’a komşularda eşlik eder. Kalabalık, köyün dışındaki ana yola kadar yürür ve oradaki çayırlık geniş meydanında toplanırlardı. Artık köyün yaşlısı, yetişkini ve çocukları da oradadır.
YİNE DE GÜLE GÜLE 2014 – Av. Tevfik KARABULUT
YİNE DE GÜLE GÜLE 2014 – Av. Tevfik KARABULUT
Nasıl bilirdiniz diyorlar bize
Hiç iyi bilmedik iyi ki bitti
Merhamet etmeden koca dünyayı
Dertlerle başbaşa bırakıp gitti
HOŞ GELDİN 2015