Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
8Mar/150

Atçalı Kel Mehmet nerelerdesin? – Cazim GÜRBÜZ

indirAtçalı Kel Mehmet nerelerdesin? - Cazim GÜRBÜZ cazimgurbuz@yahoo.com.tr

"Vali-yi vilâyet, hademe-i devlet, Atçalı Kel Mehmet" cümlesi, bir atasözü olmuştur Aydın yöresinde. Bu sözün elbette bir sebebi vardır. Atçalı Kel Mehmet, haksızlıklara isyan edip, Aydın'ın hâkimi olabilecek noktaya kadar gelmiş bir yiğit adamdır. Bu söz de o yıllara ait işte. Atçalı'nın öyküsü, www.sevginehri.net adlı internet sitesinde şöyle anlatılıyor:

"Aydın'ın Atça kasabasında olan Atçalı Kel Memet Efe, Osmanlı tarihçisi Lütfi tarafından "Eşkıya, hırsız ve katil" olarak gösterilirken, tarihçi Çağatay Uluçay, Atçalı'yla ilgili şu bilgileri veriyor:

Kel Memet, fakir bir zeybektir. Genç yaşında dağa çıkmış, daha sonra bir ihtilalin lideri olmuştur... İhtilal diyorum, daha doğrusu ben demiyorum da ona ait vesikalar Kel Memet'in liderlik ettiği Aydın ayaklanmasına ‘Aydın İhtilali’ adını veriyorlar... Bu, Osmanlı tarihlerinde bilhassa şehirlerde ve kasabalarda ayaklananlar ve idarecileri kaçıranlar veya karışıklığa meydan verenler için kullanılan bir terimdir. Kel Memet'in liderliğinde meydana çıkan Aydın ayaklanması tam manasıyla bir halk ihtilali karakterini taşır görünmektedir.

Çünkü Kel Memet, şimdiye kadar gelmiş geçmiş eşkıyaların yapamadığı bir işi başarmıştır. Aydın ihtilaline lider olan Memet, ilk olarak savaş vergilerinden bunalan Aydınlılara bu vergiyi kaldırdığını ilan etti. Daha sonraları mültezimlerin, voyvodaların ve zabitlerin halktan keyfi olarak topladıkları vergileri kaldırdı.

3Mar/150

PKK DOLMABAHÇE SARAYINDA – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avPKK DOLMABAHÇE SARAYINDA – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Dolmabahçe Sarayı’ndaki Başbakanlık çalışma ofisinde, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanının huzurunda, TBMM’nin bir üyesi HDP’li Sırrı Süreyya Önder, terör örgütünün mahkûm lideri Abdullah Öcalan'ın bildirisini okudu.

Şekil Açısından: Mahkûm terör örgütü liderinin mesajının verildiği yer önemli. Yer, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Atatürk’ün de çalışma ofisi olarak kullandığı ve son nefesini verdiği Dolmabahçe Sarayı.

Bu sarayın halen Başbakanlık çalışma ofisi olarak kullanılan bölümünde ve Başbakan Yardımcısı ile birlikte açıklanması da mühim.

Devletin teröristbaşının şartlarını kabul ettiği ve tarafların devletin eşit iki ortağı olduğunun kabul edildiği şeklinde yorumlanabilecek sembolik bir ifadedir bu.

Esas Açısından: İki sene önce (21 Mart 2013) de “Öcalan’ın Nevruz açıklaması” diye Diyarbakır meydanında yüzbinlere böyle bir mesaj okunmuştu. Kandil’de bulunan örgütün liderlerinden Murat Karayılan da, "21 Mart’tan bu yana ve bundan sonra biz hareket olarak, KCK, PKK ve HPG olarak resmi ve açık bir şekilde ateşkes ilan ediyoruz" demişti.

Bu süreç başladıktan sonra PKK’nın silah bırakacağı ve silahlı güçlerini yurtdışına çıkaracağı açıklanmıştı.

Böyle olmadı. Devletin güvenlik güçleri kışlaların ve karakolların dışına çık(a)maz hale getirilirken, PKK “gerillalarını” yurtdışına çıkarmadı, silahları da bırakmadı. Bilakis dağdakilerden bir kısmını şehirlere getirdi. Bölgede alan hâkimiyetini PKK ele geçirdi. Başbakan ve İçişleri Bakanının itiraf ettiği gibi “bölgede kamu düzeni ve güvenliği kalmadı.” PKK bölgede paralel bir devlet kurdu.

1Mar/150

CAYDIRICI OLAMAYAN DIŞ POLİTİKA – Prof.Dr. Mustafa E. ERKAL

mustafa e erkal prof drCAYDIRICI OLAMAYAN DIŞ POLİTİKA - Prof.Dr. Mustafa E. ERKAL

Hocalı şehitlerini rahmet ve saygı ile anıyoruz. Dünyanın neresinde Türk varsa; 23 yıl önce gerçekleşen ve 613 soydaşımızı kaybettiğimiz bu insanlık dışı cinayetleri ve katliamı çevresine tanıtma görevi vardır. Kana susamış Ermeni militanlarının bu alçakça ve insanlık dışı soykırımını sadece telin etmekle, salon toplantılarıyla yetinmekle şehitlerimize görevimizi yapmış sayılamayız. Çevremizdeki ve yurtdışındaki yayın organlarında, görüntülü ve yazılı basında sivil halka yönelmiş bu katliamı açık ve öz bir şekilde, aşırı ayrıntıya girmeden, israrla ve bıkmadan ele almalıyız. Yaşayanlar şehitlerine lâyık olabilirlerse yaşamanın bir anlamı olabilir; yoksa hayat boş geçmiş sayılır.

***

Yine Malatya civarında iki askeri uçağımızı kaybettik. Dört değerli subayımızı şehit verdik. Daha önce de o bölgede uçağımız düşmüş veya düşürülmüştü. Sabotaj olup olmadığı açıklanmamıştı. Bu defa da birilerinin aleyhine rapor hazırlanabileceğini hiç düşünmeyelim. Uçakların modernleştirilmesinde sorunlar olabilir; ama asıl dikkatler Malatya Kürecik Üssüne ve Suriye’ye çevrilmelidir.

***

1Mar/150

SABAHA GEBEDİR BÜTÜN GECELER – Av. Tevfik KARABULUT

tevfik karabulut avSABAHA GEBEDİR BÜTÜN GECELER – Av. Tevfik KARABULUT

Kim demiş,gelecek karanlık diye,
Yarınlardan umut kesmeler niye
Baharlar yağmuru verir hediye
Vadiler, ırmağa, göle dönüşür

Sabaha gebedir bütün geceler
Rahmet gelecekse zahmete değer
Suyunu sevgiyle verirsen eğer
Batan diken bile güle dönüşür

Kalpler düzelirse düzelir diller
Akşamdan sabaha değişir haller
Sarpa sardı zannettiğin o yollar
Doğruya götüren yola dönüşür

Dermansız hiç bir dert yoktur cihanda
Çok derdin ilacı saklı zamanda
"Ol" der ise Rabbım olur o anda
Keskin sirke dahi bala dönüşür

Su gibi akıyor,yürüyor zaman
Dünya bu, ahvali değişir her an
Yolunu şaşırmış dediğin insan
Sabır şükür bilen kula dönüşür

28Şub/150

“Suriye’de toprak kaybetmedik peki Ege’de” – Ümit ÖZDAĞ

1524875_10153710896100341_977325610_n_thumbÜmit Özdağ: Suriye’de toprak kaybetmedik peki Ege’de

AKP Hükümeti, Orta Doğu’dan ricat anlamına gelen Türk Mezarı resmi adı ile Süleyman Şah Saygı Karakolu’nun üzerinde olduğu toprağı IŞİD terör örgütüne terk ederek, Türkiye sınırına 180 metre uzaklıkta bir bölgeyi yeni mezar yeri olarak ilan etmenin toprak kaybetmek anlamına gelmediğini söylüyor. İlk bakışta öyle. Ne kadar toprak bıraktı isek o kadar aldık. Oysa mesele öyle değil.

Bıraktığımız topraklar devletler hukuku tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin toprakları. Aldığımızı ileri sürdüğümüz topraklar ise fiilen işgalci konumda olduğumuz topraklar. Hiçbir uluslararası anlaşmaya dayanmadığı gibi Suriye Hükümetinin itiraz ettiği bir yer değiştirme söz konusu. Ancak bir an için AKP Hükümetinin gerekçesini doğru ve haklı kabul edelim. Bıraktığımız kadar toprak aldık. Tehlike geçince geri gideceğiz. (Tabii bu husus vatan topraklarının tehlike anında terk ve taşınabilirliğini kabul etmektedir.)

27Şub/150

TÜRKİSTAN’DA EZİLEN İNSANLIK ONURU – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

mehmetcemal çiftçigüzeliTÜRKİSTAN’DA EZİLEN İNSANLIK ONURU - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Vefatının 5. Yıldönümünde İstanbul Fındıkzade Grand Anka Oteli’nde Doğu Türkistan Vakfı Başkanı Emekli Tuğgeneral Mehmet Rıza Pekin Paşa’yı anma toplantısı yapıldı.

Doğu Türkistan Mücadelesinin fedakar isimlerinden Hamit Göktürk telefon edince “Koşarak gelirim. Rahmetli Bekin Paşa ile derin sohbetlerimiz olmuştu. Birçok toplantıda ve iftarlarda aynı sofrayı ve endişeyi paylaşmıştık. Bir vefa olarak bile gelmem gerekir!” dedim ve gittim.

Toplantıyı değerli alimimiz Prof. Dr. Abdülkadir Donuk yönetti, Doğu Türkistanlı Akademisyenler Prof. Dr. Alimcan İnayet, Doç. Dr. Erkin Emet, Yrd. Doç. Dr. Mağfiret Kemal Yunusoğlu Bekin Paşayı anlattılar. Türk Dünyasının her bölgesinde emeği ve hizmeti olan Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş Türkistan Davası ve Rıza Bekin Paşa’yı öyle güzel anlattı ki yüreğinizde bir eylem olduğunu herkes hissetti.

TÜRKİSTAN’DA İNSANLIK KATLEDİLİYOR

Konuşmacıların anlattıkları dehşet resimlerdi. Son bir haftada Çin yönetiminin yaptıkları şöyle: Türkistan kan revan içinde. 3 Köyde 27 Uygur Türkü şehit edildi. Bunlardan ikisi, baba ve 10 yaşındaki oğlu. Namaz kılmak yasak, gizli de olsa ibadet etmek mümkün değil. Canınızdan oluyorsunuz. Çünkü Pekin yönetimi iyi biliyor ki Türkistanlıları diri tutan dini ve dilidir. Buna mani olunursa mesafe alınacağını, Türklerin asimile olacağı sanılıyor! Canları pahasına da olsa Uygurlar kimliklerini korumak için dininden ve dilinden vazgeçmiyor. Peki Çin zulmü nasıl azaltılabilir?

26Şub/150

SUFİ GÖZÜYLE KADIN – Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU

SUFİ GÖZÜYLE KADIN – Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU

Elime bir kitap geçti. Süleyman Uludağ’ın “Sufi Gözüyle Kadın” kitabı.

Yazar bu kitabı niye yazmış? Maksadı nedir? Vermek istediği mesaj nedir? bir kaç kez okuduğum halde bu soruların cevabını bulamadım. Çünkü benim niyet okuma gibi bir maharetim yoktur.

Öncelikle sufi kelimesinin manasını araştırdım. İslam Ansiklopedisinde şöyle bir tarif buldum;

Sufi, tasavvufi hayat tarzını benimseyerek hakkın yakınlığını kazanmaya çalışan kimse, diye tanımlanmış.

Kitaptan bazı bölümler; “Otuz sene aralıksız oruç tutan şeyh Abdullah Zaid Ahmed Cam Namekiyi ziyaret etmiş, Ahmet Cam Nameki ulu bir zatmış, on iki senedir eşine karşı görevini yerine getiremeyen Abdullah Zaid’e bir ilaç tarifi vermiş Zaid de bu tarifi uygulamış ve erişmişlik mertebesine ulaşmış. Zaid tarif edildiği şekilde hareket etmiş ve otuz sene ibadet ederek ulaşamadığı evliya derecesine bir cinsi ilişki neticesinde ulaşmış.”

“Hz. Peygamber, belki de erkeği arındıran ve yücelten bu özelliklerden dolayı kadınları seviyordu. Ünlü Zaid İbn Ömer’in cinsi ilişki ile iftar ettiği cimadan sonra akşam namazını kıldığı, yatsıdan evvel de dört cariyesi ile ilişkide bulunduğu rivayet edilir. “

25Şub/150

MÜJDE(!) RİCAT KÜLTÜRÜMÜZ HORTLADI – Süleyman PEKİN

süleyman pekinMÜJDE(!) RİCAT KÜLTÜRÜMÜZ HORTLADI – Süleyman PEKİN

Birkaç yazıdır artık Başbakanlığa erişen ve yazdığı Stratejik Derinlik kitabıyla Türkiye’nin son 13 yılının dış politikasının rotasını belirleyen Prof. Ahmet Davutoğlu’nu teoriden pratiğe analiz etmeye çalışıyoruz. Günün özeti; hayaller hoş olsa da karşılığı yok.

En çok da Osmanlıcılık merakından belli. Hiçbir tarihçi 623 yıllık Osmanlı’yı tek bir kalıpta ve aşamada değerlendirmez. Rahmetli Atilâ İlhan gibi sorar dururlar: Hangi Osmanlı? Benim gördüğüm ve ikidir yazdığım şimdilerdeki nevzuhur Yeni Osmanlıcılarımızın hepsi Dağılma Dönemi Osmanlıcısı.

Devlet-i Âliye’nin son döneminde ne kadar hata ve zaaf varsa, ne kadar paça düvel-i muazzamanın kasnağına kaptırılmışsa, ne kadar korku ve eziklik kompleksi varsa onu kuşanmış ve mezarlıktan geçerken ıslak çalar gibi mehter çalıyorlar.

Yine dedik; Türkiye Cumhuriyeti atom çekirdeği sadedinde kurulmuş bir devlettir. Tedbir ve teenniyle hareket eder ama fırsat da gözetir. 1938-39 Hatay’ın bağımsızlığı ve ilhakı aynen öyledir. Gecikmiş de olsa 1974 Kıbrıs Harekâtı’yla adanın 3’te 1’inden fazlasını almamız ve Kuzey’e topladığımız Türklerle apayrı bir Devlet kurabilmemiz de böyle.

24Şub/150

SAVAŞMADAN VERDİĞİMİZ BİR VATAN TOPRAĞI DAHA… / Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avSAVAŞMADAN VERDİĞİMİZ BİR VATAN TOPRAĞI DAHA… / Av. Ruhittin SÖNMEZ

“Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu”nu terk ettik. Orada bulunan 38 askerimiz ve manevi değeri olan emanetler Türkiye’ye taşındı.

Orası vatan toprağımız idi. Edirne gibi, Antalya, İstanbul, Ankara, Diyarbakır gibi. “Savaş riski var” diye bıraktık. Emanetlerimizi kaçırdık.

PKK'ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı ise operasyonu, “Türk askerlerini kurtarmak amaçlı, YPG (PKK) ile Türk ordusunun ortak operasyonu” olarak duyurdu.

Oradaki bayrağımızı da “güvenli” saydığımız PYD/YPG/PKK bölgesinde bir araziye diktik.

Bunu niye yaptık? Muhtemelen, Musul Konsolosluğumuzu boşaltmada gecikip, IŞİD’in eline Başkonsolos dâhil 49 kişiyi rehine olarak verdiğimiz olayın benzeri olmasın diye.

Hatırlayınız, Musul Konsolosluğumuza IŞİD’in saldırması pek sürpriz değildi. Çünkü Konsolosluk işgalinden bir gün önce MHP Milletvekili Sinan Oğan TBMM kürsüsünde, "besleyip büyüttüğünüz IŞİD Musul Başkonsolosluğumuzun etrafını sarmış durumda" demişti.

21Şub/150

Hayret, son uçuş.. – Savaş SÜZAL

Hayret, son uçuş.. - Savaş SÜZAL savassuzal@karsinokta.com

Yazının adını, son uçuş mu koysam diye düşündüm. Anlatacağım aslında bir garip seyahat hikâyesi, sanki son uçuş. Anlatacaklarım, belki varsayım gibi gelebilir. Belki de gerçek, ama siz gene de olması muhtemel bir hikâye dinliyormuş gibi okuyun. Önce hikâyemizdeki  “factleri”  yani olmuş olduğunu bildiğimiz “gerçekleri”  bir bir dökelim.

Konumuzun kahramanı, bir Güney Amerika gezisine çıkar. Bu gezide, Hıristiyan Katolik üç ülke; Kolombiya, Küba ve Meksika bulunur. Geziye başlarken, belki şaşırtma, belki başka amaçla, Avrupa’dan Sorumlu Bakanı, kel alaka bir toplantı için, palas pandıras, Washington’a yollar. Geçmişte, daha önce de işler kötüleşince, birkaç yakın danışmanını yollamış, sadakatini dile getirmiştir. Ama demek ki işler o kadar kötü, bu kez bir tane bile Amerikalı resmi yetkiliden randevu alınamaz. Bakan, ABD başkentinde, tepkilerle dolu ziyaretini tamamlarken, bizimki de Küba’nın başkenti Havana’ya geçer.

Havana’da büyük talihsizlik, aynı otelde Türkler de vardır. Mevsim yaz ve kentte hava sıcaklığı 33 santigradı bulan otelde personelin telaşla koşuşturmalarına,  “misafir bir yabancı devlet başkanına elektrik sobası arandığı” yanıtı alınır. Yazın en sıcak gününde, odaya elektrik sobası. O hava koşullarında üşüme olmayacağına göre, herhalde otel odalarında sucuk kızartacaklar. Almanya’da otel odasında çiğ köfte yapan bir ulustan da bu beklenir hani. Veya belki de Washington’dan gelen, buz gibi haber üşüttü adamcağızı.

20Şub/150

Müfteri İlişkileri – Zekeriya SOYDAŞ

Müfteri İlişkileri – Zekeriya SOYDAŞ

Hayır yanlış okumadınız, müşteri değil, müfteri ilişkileri!

Türk Dil Kurumu'na göre müfteri “karacı, kara çalan, iftira atan” kimselerin sıfatıdır.
Bir insana, bir müslümana göre ise bir insanın içine düşebileceği en derin faziletsizlik çukurlarından biridir.

Müfteri kimseler hayatlarını iftira atma, karalama, leke sürme üzerine kurmuşlardır.

Zaman zaman her insan dikkatsizlik sonucu müfteri durumuna düşebilir.

Müfterilik bazen öfkeyle ağızdan çıkan bir ifadenin asılsız olması nedeniyle içine düşülen bir durum olsa da, çoğu zaman bile isteye karalamak ve çamur atmak için gönüllü olarak yapılan bir erdemsizlik örneğidir.

Günümüz Türkiye’sinin içinde bulunduğu büyük sıkıntıların başında maalesef Müfterilik gelmektedir.

Her gün medyada, sosyal medyada ve sokakta o kadar büyük iftiralar atılıyor ve insanlar – gruplar karalanıyor ki, “bize ne oluyor” diye sormadan edemiyoruz!

İnsanlar kendilerine siyasi, şahsi ya da kurumsal destek sağlamak ya da rakip - düşman gördüğü kişileri – grupları karalamak için o kadar asılsız haberler yayınlıyor, bilgiler paylaşıyorlar ki, insanın aklı almıyor!

Müfteriliğin ulaştığı boyutları gören ve bunun da “araştırmayan, incelemeyen, irdelemeyen, sorgulamayan” toplum üzerindeki etkisinin farkına varanlar, Müfreriliği sektör haline getirdiler.

19Şub/150

Cihat Meselesi / Asıl Olan Hayat ve Barıştır – Prof. Dr. Hasan ONAT

hasan onatCihat Meselesi / Asıl Olan Hayat ve Barıştır – Prof. Dr. Hasan ONAT

İslam’da en çok yanlış anlaşılan, en çok istismar edilen hususlardan birisi cihattır. Bazı Müslümanlar birbirlerini yok yere öldürürken cihat yaptıklarını zannederler. Çoğu zaman da, siyasi ihtirasların ve çıkarların kör ettiği gözler, cihat kavramına sarılarak yapılanın meşru olduğunu göstermeye çalışırlar.

Cihat, “Allah uğruna savaşmak” şeklinde, herkesin içeriğini istediği gibi doldurabileceği bir hale de dönüştürülebilir. İslam’a saldırmak isteyenler de, onu, din adına yapılan savaş olarak anlar ve anlatırlar.

Oysa, cihat, İslam’ın en kapsamlı kurucu ilkelerinden birisi olan “adalet”in, hayatın bütün alanlarında hakim kılınması için bilinçli çaba harcamaktır. Cihat sözcüğünün kök anlamı, çalışmak, bilinçli ve kararlı bir şekilde mücadele etmek, bir işi başarmak için çaba sarf etmektir. Yeni fikirler üretmek, farklı bakış açılarından yeni görüşlere ulaşmak anlamına gelen içtihat da aynı kökten gelir.

Onurlu bir hayat mücadelesi cihattır. İnsanın kötü olandan uzaklaşarak, daima iyiden, doğrudan yana tavır alması cihattır. Aklı etkin kullanmak cihattır. En genel anlamda cihat, esasta Allah’ın istediği gibi bir insan olma; Allah’ın insana verdiği yaratıcı yetileri etkin kılarak iyiyi, güzeli ve doğruyu gerçekleştirme; yeryüzünü yaratılışın yasalarına uygun olarak imar etme faaliyetidir.

18Şub/150

BİR CİNNET CENDERESİNDEYİZ – Süleyman PEKİN

süleyman pekinBİR CİNNET CENDERESİNDEYİZ – Süleyman PEKİN

2009’da Etiler’deki üniversiteye Münevver Karabulut cinayetiyle açığa çıkmaya başladı toplumsal yozlaşmamamızın cinnet seansları. Cinayet ile cinnet sözcükleri aynı kökten doğmuş olsalar da bu olaydaki vahşete bakılırsa I.Dünya Savaşı’ndaki Taşnak ve Hınçak çetelerinin katliamlarını aratmaz. Tek fark; ammenin katlı değil ferdin katli yani toplu katliam değil tekil katliam.

2013 Gezi Olayları’nda 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın histerik gurupların darp seanslarıyla öldürülmesi ve güvenlik güçlerinin öldüresiye müdahaleleri toplumsal fay kırıklarının deprem habercisi gibiydiler.

Ardından 2014 Kobani Olayları’nda 16 yaşındaki lise öğrencisi Yasin Börü’nün PKK / KCK sempatizanlarınca defalarca öldürülmesi (işkence, balkondan atma, üzerinden arabayla geçme, başını taşla ezme ve yakma) toplumsal cinnetin örgütlenmiş haliydi.

İlk cinayette halk tabiriyle ‘manyamış’ bir aileyi, diğerlerinde ise karşıt gurupları suçlayarak işin içinden çıkmaya çalışırken 2015 yılı normal ve sıradan bireylerin de cinnet sınırlarında gezindiğini aleni göstererek toplumsal huzurumuzun yangın sirenlerini çaldı.

17Şub/150

AKP’DEN ADAY ADAYI OLAN MİLLİYETÇİLERE SORULAR – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avAKP’DEN ADAY ADAYI OLAN MİLLİYETÇİLERE SORULAR – Av. Ruhittin SÖNMEZ

7 Haziran’da yapılacak milletvekili seçimleri için aday adaylığı müracaatları devam ediyor.

AKP’den aday adayı olanlar içinde, kendisini Türk olarak tanımlayan, Türk Milliyetçisi hissedenler herhalde vardır.

Özellikle seçimler yaklaşınca AKP liderleri “tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak” sloganlarını sıkça telaffuz eder. PKK terör örgütü ve yan kuruluşlarına sert görünümlü çıkışlar yaparlar. “Eski ülkücülerden”, onların çektiklerinden bahseder, gözyaşı sosuna bandırılmış metinler okurlar. Hatta rahmetli Alpaslan Türkeş’ten bir vesileyle bahsederler.

Çünkü AKP tabanından sayılan “milliyetçi” oylar vardır ve bu oyların yoğun olduğu bölgelerde “Türk Milliyetçisi” olarak tanınan adaylar gösterilir.

AKP’nin bu politikaları bugüne kadar başarılı oldu.

AKP yandaşı anket firmalarının da tespit ettiği gibi MHP’nin gerçek tabanı asgari yüzde 26-28 arasındadır. Yani kendisini Türk Milliyetçisi olarak hissedenlerin yarısı MHP’ye oy vermemektedir. MHP’nin gevşek oylarının çoğunun CHP’ye değil, AKP’ye kaydığı aşikârdır.

Özellikle “Selçuklu Hilali” diye adlandırılan ve MHP tabanının en güçlü olduğu şehirlerde MHP, AKP’nin ardından ikinci sıraya düşmüştür.

AKP seçmeninin diğer büyük bir kesimi de (MHP’ye yakın olmasa bile) Türk milliyetçisidir. Bu kesimin de kendi partisi dışındaki ikinci tercihi MHP’dir.

15Şub/150

KARDEŞLİK, DOSTLUK, AYRIŞMA veDÜŞMANLIK – Nurullah AYDIN

KARDEŞLİK, DOSTLUK, AYRIŞMA VE DÜŞMANLIK - Nurullah AYDIN

Çıkar olunca eşler, kardeşler, arkadaşlar, dostlar kısa sürede can düşmanı olabiliyor.

Devletler de öyledir. Bunun içinde özel elemanlar yetiştirilir. Operasyonlar düzenlenir. Algı ekibi harekete geçirilir.

Tarih boyunca süregelen yöneten yönetilen ikilemesinde dinler, ideolojiler istismar aracı kılınmıştır. Ancak gerçek neden, güç yetki servet edinmek olmuştur.

Dünyann çok önemli stratejik bölgeleri vardır. Ancak Anadolu odaklı Ortadoğu coğrafyası hep çatışma alanının merkezi olmuştur. Doğu-batı enerji savaşında Türkiye kilit ülkeydi.

Türkiye; Bizanslılaştırılacaktı. Dinleme üsleri, ileri teknolojiye dayalı istihbarat üsleri, en iyi yetişmiş ajanlar Türkiye’deydi. Ilımlı İslam projesi ile İslam ülkeleri denetim altına alınacaktı.

Büyük Ortadoğu projesinde yönetim değişimleri yapılacak ve Türkiye ana üs görevi yapacaktı. İslam ülkeleri ile yakınlaşarak içten hançerleme görevi yaptırtılacak iç savaşlarla İslam ülkeleri yakılıp yıkılacaktı.

Yeni dünya düzeni, ılımlı İslam projesi, Büyük Ortadoğu projesi kapsamında yeni yapılandırmaya gittiler. Hırslı, zaafları çok olan tipleri bir kez daha farklı şekilde tespit ettiler eğittiler, örgütlediler. Eşbaşkandılar artık. Eşbaşkanlık görev yerine getirilmeye başlandı.

14Şub/150

UNUTTURULMAK İSTENEN SİVİL DARBELER – Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL

mustafa e erkal prof drUNUTTURULMAK İSTENEN SİVİL DARBELER - Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL

Ahmet Kabaklı Hocayı 14. Ölüm yıl dönümünde Edebiyat Vakfınca düzenlenen bir törenle Eyüp’teki kabri başında saygı ve rahmetle andık. Kabaklı Hoca Aydınlar Ocağının İlim ve İstişare Kurulu başkanlığını yapmıştı. Kendisine yine Ocağımız tarafından Atatürk Kültür Merkezi’nde yapılan bir törenle “Şeyh-ül-Muharririn” ünvanı verilmişti. Kabaklı Hoca kendisini Türk ve Müslüman hissedenlerin, bütün Türkiye’nin hocası idi. Kendisiyle birçok açık oturumda ve seyahatte beraber olduk. Uzun süre Tercüman Gazetesinde gerek kendisinin, gerek rahmetli Ergun Göze’nin köşe yazılarından istifade ettik. Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun.

Geçen hafta İ.Ü. Kongre Merkezinde önemli bir toplantı vardı. Türkiye Kamu-Sen’e dahil Türk Eğitim-Sen tarafından düzenlenen toplantıda kamu kesimindeki sendikacılık ve ortaya çıkan sorunlar ele alındı. Toplantıdaki kalite, Türkiye Kamu-Sen’i diğer sendikalardan farklı kılıyordu. İktidar güdümündeki sarı sendikayı gördükçe; Türkiye Kamu-Sen’in değeri daha çok ortaya çıkıyor.

***

13Şub/150

GÖNÜLLERE CEMRE DÜŞTÜ – Av. Tevfik KARABULUT

tevfik karabulut avGÖNÜLLERE CEMRE DÜŞTÜ – Av. Tevfik KARABULUT

Gönüllere cemre düştü
Tohum toprağa yerleşti
Kışın sonu çok yaklaştı
Gelişi yakın baharın

Bak gidiyor karanlıklar
Gece ardından gündüz var
Şafak olur güneş doğar
Umutlarla dolu yarın

Dağılır ufukta sisler
Sevgiyle barışır hisler
Bakışları sevda süsler
Nazı çekilir efkarın

Çöller yağmurla tanışır
Toprak yeşile dönüşür
Bülbül gül ile buluşur
Tadı gelir sevdaların

12Şub/150

ANLADIN MI? – Neyzen TEVFİK

ANLADIN MI? - Neyzen TEVFİK

Hicran destanını kendinden oku,
Mecnun'dan duyup da rivayet etme.
Aşkın Leyla'sını gördünse söyle.
Söz temsili bulup hikâyet etme.

Yüz bin Leyla doğar alemde her gün,
Senin aradığın zevk, sefa düğün.
Tutacağın işi önceden düşün;
Daha ilk adımda nedamet etme.

Sevdanın oduna pek güvenilmez,
Tutuşursan eğer kolay sönülmez.
Bu yolun hükmüdür geri dönülmez,
Canına kıymazsan seyahat etme.

12Şub/150

DAHA FAZLA SORUMLULUK ALMAK – Süleyman PEKİN

süleyman pekinDAHA FAZLA SORUMLULUK ALMAK – Süleyman PEKİN

Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir süvariyi, bir süvari bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır” dedik 11 yıl önce. 1200’lerdeydik 4100’leri aştık. Dağınıktık birleştik, yaralıydık iyileştik. Yetkili de olduk, etkili de olduk. Kurumsal kültürüyle; sosyal sendikacılıktaki öncü kimliğiyle; kendi hizmet binasıyla ve hizmet aracıyla; özel indirimli işyerleriyle ve özel hatıra ormanıyla; kurslardan turnuvalara, panellerden eylemlere, sazdan söze organizasyon yeteneğiyle bir markadır TÜRK EĞİTİM SEN.

Dahası sendikacılığı sendikacılık gibi yapan ve başkalarının sorunlarında kendini unutan, hak aramaya / mücadeleye endeksli kadrolarıyla sürekli büyüyen bir okuldur Türk Eğitim Sen. Ve bu noktada herkesin emeği var, bir ortak çalışma ve dayanışmadır Türk Eğitim Sen; hem zihinsel hem ruhsal. Kiminin gelecek inşası, kiminin Allah rızası, kiminin ekmek kavgası, kiminin insan onurunun direnmesi olarak kendini kodladığı bu ortak mücadele ruh birlikteliğimiz artarak sürecek inşallah.

11Şub/150

BBP ve Serhat Duyarın Yükselişi – Sevgi ALKAN

alkanBBP ve Serhat Duyarın Yükselişi - Sevgi ALKAN

sevgialkan@gmail.com 10 Şubat 2015 Salı Saat: 13:09

Siyasetle uğraşmak,siyaset yapmak başlı başına bir iştir aslında.

Siyaset bir ideoloji, düşünce yapısını, yaşam tarzını kelime anlamıyla temsil etse de, günümüzde siyaset evrim değiştirmiş durumda. Hele ki bunu politika ile birleştirdiğimizde tümden algılarımız değişti.

En çok eleştirdiğim ise bilgisiz, boş yapılan siyaset ve siyasetçiler.Siyasi partilerin içinde bunları gördükçe, sadece şov yapan siyasetçileri tahammül bile edemiyorum. Ama gençlerden çok umutluyum. Daha dolu, daha birikimli, ne istediğini bilen genç siyasetçilerimiz yetişiyor. O yüzden bazen umutsuzluğa kapılsam da, onları gördükçe umutla gülümsüyorum.

Bunlardan birisi de Serhat Duyar.