Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

3Mar/150

PKK DOLMABAHÇE SARAYINDA – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avPKK DOLMABAHÇE SARAYINDA – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Dolmabahçe Sarayı’ndaki Başbakanlık çalışma ofisinde, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanının huzurunda, TBMM’nin bir üyesi HDP’li Sırrı Süreyya Önder, terör örgütünün mahkûm lideri Abdullah Öcalan'ın bildirisini okudu.

Şekil Açısından: Mahkûm terör örgütü liderinin mesajının verildiği yer önemli. Yer, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Atatürk’ün de çalışma ofisi olarak kullandığı ve son nefesini verdiği Dolmabahçe Sarayı.

Bu sarayın halen Başbakanlık çalışma ofisi olarak kullanılan bölümünde ve Başbakan Yardımcısı ile birlikte açıklanması da mühim.

Devletin teröristbaşının şartlarını kabul ettiği ve tarafların devletin eşit iki ortağı olduğunun kabul edildiği şeklinde yorumlanabilecek sembolik bir ifadedir bu.

Esas Açısından: İki sene önce (21 Mart 2013) de “Öcalan’ın Nevruz açıklaması” diye Diyarbakır meydanında yüzbinlere böyle bir mesaj okunmuştu. Kandil’de bulunan örgütün liderlerinden Murat Karayılan da, "21 Mart’tan bu yana ve bundan sonra biz hareket olarak, KCK, PKK ve HPG olarak resmi ve açık bir şekilde ateşkes ilan ediyoruz" demişti.

Bu süreç başladıktan sonra PKK’nın silah bırakacağı ve silahlı güçlerini yurtdışına çıkaracağı açıklanmıştı.

Böyle olmadı. Devletin güvenlik güçleri kışlaların ve karakolların dışına çık(a)maz hale getirilirken, PKK “gerillalarını” yurtdışına çıkarmadı, silahları da bırakmadı. Bilakis dağdakilerden bir kısmını şehirlere getirdi. Bölgede alan hâkimiyetini PKK ele geçirdi. Başbakan ve İçişleri Bakanının itiraf ettiği gibi “bölgede kamu düzeni ve güvenliği kalmadı.” PKK bölgede paralel bir devlet kurdu.

Bu defa da İmralı kuryesi Sırrı Süreyya Önder’in “diyalog süreci, resmi, ciddi ve sorumlu bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır” ön bilgisi ile açıklanan Öcalan bildirisinde, “Asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde silahlı mücadeleyi bırakma temelinde, stratejik tarihi kararı vermek için PKK'yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum. Bu davet silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik tarihi bir niyet beyanıdır" denilmekte.

Açıklamada görüldüğü gibi “şu tarihte, şu şekilde silahlar bırakılacak” denmiyor. “Bu temelde bir konferansın toplanması” talep ediliyor. Silah bırakmanın “bir niyet beyanı” olduğu ifade ediliyor.

Bunun nasıl bir “niyet” olduğunu PKK’nın ileri gelenlerinden (KCK Yürütme Konseyi üyesi) Mustafa Karasu derhal açıklık getirdi: “Sorun çözülmeden ‘PKK silah bırakacak’, ‘PKK Kongresini yapıp silah bırakma kararı alacak’ biçimindeki yaklaşımlar demagojidir, aldatmak ve sorunu çarpıtmaktır.”

Esasen bölgede IŞİD riski, PYD’nin Suriye’de belli kantonları yönetme hedefi ve bunca karışıklık varken Kandil’in silah bırakması ihtimal dışı.

Bunu on gün öncede, dün de Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi “Ankara’nın gerçekçi olduğunu” söyleyerek açıkladı: “Kürtlerin silaha en çok ihtiyaç duyduğu bir sırada Kandil’in silahsızlanması beklenmiyor, PKK’nın Türkiye’deki silahlı mücadelesini sona erdirmesi isteniyor.”

Anlaşılan şu ki, AKP ve CB Erdoğan bu defa da Haziranda yapılacak seçimler öncesi halkın oy tercihini etkileyecek önemli PKK eylemleri olmasını istemiyor.

PKK ise, Güneydoğu’da kurduğu fiili Kürdistan Özerk Devleti yapılanmasının tahkim edilmesi ve hukuki bir statüye kavuşturulmasını bekliyor.

AKP, bu konuda bazı sözler vermek suretiyle bu açıklamayı yaptırmış olmalı.

Daha kısa ve net ifade edelim. 7 Hazirandaki seçimden sonra, AKP ve HDP milletvekili sayıları yeterli olursa Anayasa değiştirilecek. PKK’nın yönettiği birözerk Kürdistan” kurulacak. Bilahare Öcalan’ı da içine alan bir af çıkarılacak. Apo bu federe devletin başına geçecek.

Bütün bunların karşılığında Tayyip Erdoğan’ın tek bir isteği var: “Türk tipi Başkanlık.”

Böylece yerini sağlamlaştırarak muhafaza edecek ve kendisinden hesap sormak için büyük bir iştiyakla bekleyenlerin eline düşmekten kurtulacak.

Bu arada tepkilerini son kertede ortaya koymak gibi bir özelliği bulunan Türk halkı toplumsal bir direniş göstermeye kalkarsa bunun da tedbiri şimdiden alınmakta.

Yeni çıkarılmakta olan “İç Güvenlik Yasası” denilen ve otoriter rejimlerdekine benzer şekilde polis yetkilerini artıran torba kanundan aldıkları yetkiyle bu direnişleri şiddetle bastıracaklar.

Görüldüğü gibi her şeyi düşünerek adım atıyorlar.

*****

POLİS YETKİ KANUNU

Her ne kadar medyada “İç Güvenlik Yasası” denilse de çıkarılmakta olan kanun maddeleri ile Polis ve Jandarmaya “insan hak ve hürriyetlerini aşırı bir şekilde kısıtlayacak” şekilde yetki verilmekte.

Bu kanunlar Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine açıkça aykırı düzenlemeler.

İktidar kanadı bu düzenlemelerle Güneydoğu’da kaybedilen kamu düzeni ve güvenliğinin yeniden tesis edileceği izlenimi vermeye çalışıyor.

Ancak mevcut kanunlarla zaten var olan yetkilerini Güneydoğu’da kullanmıyor. Askeri kışlaya, polisi karakola hapsetmiş. Bazı şehirlerde TOMA vb araçlarla müdahale edilmesin diye Belediye iş makineleri de kullanılarak kazılan hendekleri sadece insansız hava araçlarıyla izleyebiliyor fakat dışarı çıkıp müdahale edemiyor.

Şimdi bu ortamdaki bölgede yeni çıkarılan kanun maddeleri ile poşu takmayı yasaklasan ne olur, polise arama ve gözaltı yetkisi versen neye yarar? Poşulu, molotoflu, terör örgütü bayrağı taşıyan eylemcilere karakoldan çık(a)mayan güvenlik güçleri nasıl müdahale etsin? Nerede müdahale etti de, hangi kanun engel oldu?

Bu kanun maddeleri PKK’ya karşı değil. Batıda çıkması muhtemelGezitürü toplumsal direniş hareketlerini en sert şekilde bastırmak amaçlı.

Bakın kabul edilen bazı maddelerde neler var?

· Polise yargı kararı olmaksızın araç ve üst arama izni veriliyor.

· Eylem ve gösteri yürüyüşlerinde kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez gibi unsurlarla örterek katılan kişilere iki yıl altı aydan dört yıla kadar hapis cezası verilebilecek. Bu maddeye göre bir toplumsal eyleme katılan ve babası, amiri görmesin diye yüzünü kapatanlar veya peçe takanlar mahkûm edilebilecek.

· Savcı ve hâkimlere ait bazı yetkiler doğrudan Vali, Kaymakam veya Emniyet görevlilerine devredilecek. Polise 48 saate kadar gözaltı yetkisi getiriliyor. Polis, aramalarda aranan kişileri soyunmaya zorlayabilecek. Bir toplumsal eylem esnasında üzerinde biber gazı tüpü bulunduranlar bile hapse atılabilecek.

Bunlar demokrasiye açıkça aykırı bir düzenlemeler.

Farklı görüşlere sahip hukukçu uzmanlar birlik halinde bu düzenlemelere karşı çıkmakta. Hatta önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de “yasanın yeniden gözden geçirilmesini” tavsiye etti.

Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, “Bu paketin A'dan Z'ye gözden geçirilmesi şart. Yürütme organı yargı organını yerine geçemez. Ne gibi çatışmalara yol açacağını kimse ön göremez. Bu yasa iç güvenliği sağlamayacak, iç çatışmaya yol açacak. Hukuk açısından bu yasaya hiçbir demokratik ülke izin veremez” dedi.

Olsun. Kim ne derse desin. CB Erdoğan 'O yasa öyle ya da böyle çıkacak!' dedi ya. AKP’li milletvekilleri kavga dövüş çıkarmaya devam ediyor.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.