SAVAŞMADAN VERDİĞİMİZ BİR VATAN TOPRAĞI DAHA… / Av. Ruhittin SÖNMEZ
SAVAŞMADAN VERDİĞİMİZ BİR VATAN TOPRAĞI DAHA… / Av. Ruhittin SÖNMEZ
“Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu”nu terk ettik. Orada bulunan 38 askerimiz ve manevi değeri olan emanetler Türkiye’ye taşındı.
Orası vatan toprağımız idi. Edirne gibi, Antalya, İstanbul, Ankara, Diyarbakır gibi. “Savaş riski var” diye bıraktık. Emanetlerimizi kaçırdık.
PKK'ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı ise operasyonu, “Türk askerlerini kurtarmak amaçlı, YPG (PKK) ile Türk ordusunun ortak operasyonu” olarak duyurdu.
Oradaki bayrağımızı da “güvenli” saydığımız PYD/YPG/PKK bölgesinde bir araziye diktik.
Bunu niye yaptık? Muhtemelen, Musul Konsolosluğumuzu boşaltmada gecikip, IŞİD’in eline Başkonsolos dâhil 49 kişiyi rehine olarak verdiğimiz olayın benzeri olmasın diye.
Hatırlayınız, Musul Konsolosluğumuza IŞİD’in saldırması pek sürpriz değildi. Çünkü Konsolosluk işgalinden bir gün önce MHP Milletvekili Sinan Oğan TBMM kürsüsünde, "besleyip büyüttüğünüz IŞİD Musul Başkonsolosluğumuzun etrafını sarmış durumda" demişti.
Ayrıca Başkonsolos Öztürk Yılmaz, "IŞİD Musul'u ele geçirebilir" uyarısında bulunmuş, Musul Valisi Nuceyfi kentten kaçmadan önce Başkonsolos Yılmaz'ı arayıp konsolosluğu terk etmelerini istemişti. Ve dahası Musul'daki F. Gülen okulları 3 gün önce tahliye edilmişti.
IŞİD saldırmadan konsolosluğumuzun boşaltılmamasının sebebi, hükümetimizin "IŞİD bizim dostumuz, Konsolosluğumuza dokunmaz" kanaatinde olmasıydı.
Şimdi hükümetimiz muhtemelen “IŞİD, Süleyman Şah Türbesine böyle bir saldırı yapmaz” diyemiyor.
Çünkü hem yaşanmış bir tecrübe var ve hem de Türkiye Cumhuriyeti hükümeti IŞİD’e karşı olan koalisyona desteğini açıkladı.
Türkiye IŞİD’le doğrudan çatışarak Irak ve Suriye’de yaşanan bataklığa girmek istemiyor.
Bu safhada saygı karakolunu imha edip, Türbeyi taşımaktan başka yapılabilecek bir şey var mıydı?
Bu soruyu önce şöyle soralım ve cevabınızı ona göre veriniz:
Orada bulunan karakol ABD, Rusya, İngiltere, İsrail veya Almanya’nın vatan toprağı olsaydı, Onlar bırakır gider miydi? Dahası IŞİD oraya saldırmaya cesaret edebilir miydi?
Büyük devlet olmak, bölge lideri olmak böyle bir şeydir.
Hükümetimiz özellikle Suriye’de “aktif dış politika” ve “yeni Osmanlıcılık” güdüleriyle, “Şam’da Cuma namazı kılmak” hayaliyle ve “Esad gitmelidir” teziyle yanlış politikalar izledi. İç çatışmanın tarafı oldu.
Erdoğan/ Davutoğlu ikilisinin bu yanlış politikaları sebebiyle Türkiye’nin ağırlığı ve caydırıcılığı kalmadı. Siyasi manevra alanı daraldı. Türbeyi koruyamayacağımız için çaresizce naklettik.
Sonuç: 2004 yılında Ege Denizindeki 16 adamız ve bir kayalığımızın Yunanistan tarafından işgal edilmesine göz yummuştuk. Şimdi savaşmadan terk ettiğimiz vatan topraklarına Süleyman Şah Türbesi de katıldı.
*****
NEDEN AKP DÖNEMİNDE?
AKP’nin iktidar olduğu 13 senelik bu kısacık dönemde bütün bunların olması şaşırtıcı.
Allah korusun, PKK ile yürütülen “açılım/ müzakere süreci” böyle giderse, Güneydoğu da savaşmadan terk ettiğimiz vatan topraklarının üçüncüsü olabilir.
***
AKP döneminde milli gururumuzu rencide eden olaylar bunlardan ibaret de değildi.
PKK militanları Askeri birliğimiz içindeki bayrağımızı indirdi.
İsrail uluslararası sularda vatandaşlarımızı katletti.
ABD askerlerimizin başına çuval geçirdi.
Devletimiz eli kanlı terör örgütü ile muhatap edildi.
Daha da şaşırtıcı olan bütün bunları engelleyemeyen AKP iktidarı ile Türkiye’nin bölgesel güç haline geldiği iddia edildi. AKP’nin her şeyi olan Tayyip Erdoğan da “dünya lideri” sayıldı.
Şimdi de “vatan toprağımız olan Süleyman Şah türbesini adeta kaçarak terk ettik.” Üstelik bunu çok başarılı(!) bir operasyon gibi gösterip buradan kahramanlık çıkarmaya çalışıyorlar.
Sosyal medyadan bir alıntı ile yorumlayalım: “Hastayı kaybettik ama operasyon çok başarılı…”
***
BAKANA BAKIN
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, “büyük bir başarıyla yürütülen Süleyman Şah Türbesi'nin taşınması operasyonu gerçekten hepimizin göğsünü kabarttı. Dostlara büyük bir güven ve gurur verdi. Düşmanlara büyük bir korku saldı. Bazı hasetleri de hasedinden çatlattı. Türkiye artık dilediği anda bu tip operasyonları yapma gücüne sahip çok güçlü bir ülkedir. Bunu bir kez daha teyit etmiş olduk” dedi…
Şaka gibi. Ama haberi Milliyet’te okudum.
Bakan şunu demek istiyor: Vatan toprağını terk etme zaferimiz kutlu olsun.
“Böyle zafer düşman başına” dedikten sonra şöyle dua ediyorum:
Allah bizi bir daha bu türlü çekilme operasyonları yapmaktan korusun.
******************
ŞEHİT ÖĞRENCİ FIRAT ÇAKIROĞLU
“Ege Üniversitesinde ciddi bir PKK yapılanması var. Aman dikkat edin. Ülkücü gençleri derslere ve sınavlara sokmayan, eğitim hakkını engelleyenlere karşı bir şeyler yapın” diye çırpınan gençler.
“PKK yandaşları, Kürdistan bayrakları açıyor, Türk bayraklarını indiriyorlar. Nevruz kutlamaları yapıyor, Abdullah Öcalan’ın açıklamalarını okuyorlar. Ege Üniversitesi’nde kimlik kontrolü yapıyorlar.”
Üniversite yetkililerinden, emniyet mensuplarına, siyasilere kadar herkese müracaat ediyorlar.
Kampüsleri örgüt kamplarına çeviren bölücülerin, Ege Üniversitesi’nde kurmak istedikleri hâkimiyete karşı çıkan, ancak derslere giremeyen, sınavlara polisler arasında girebilen gençlerin başında yakışıklı ve yiğit bir delikanlı var. Ülkücü gençlerin başkanı olan Fırat Çakıroğlu.
Fırat Çakıroğlu’nun, PKK yandaşları tarafından önceden sosyal medyada açıkça tehdit edildiğine dair görüntüler var.
Ve nihayet bu yiğit gencimiz PKK’lılarca bıçaklanarak şehit edildi.
Malum medya, bu olayı “karşıt gruplar çatıştı, bir kişi öldü” diye verdi.
Fırat'ın şehit edilmesi, 12 Eylül öncesinden beter günlerin geleceği endişesini canlandırdı.
Devlet ve güvenlik güçleri vazifesini yapsaydı Fırat yaşıyor olacaktı.
O şehit edildi. Çünkü Güneydoğu'yu PKK hâkimiyetine terk eden devlet yöneticileri gibi değildi.
Üniversitesinde eğitim hakkına engel olan teröristlere karşı direnenlerin öncüsü olmuş, "bu okula ben giremezsem cenazem girecek" demişti.
"Öz vatanında garip, öz vatanında parya olmayı" kabul edememişti.
Fırat’ın babasının ifadesi olayı tam anlatıyor: “Oğlum Türk olduğu için öldürüldü.”
Ama devletimiz iffetini korumaya çalışan Özgecan’ı da, milletin şeref ve namusunu korumaya çalışan Fırat’ı da koruyamadı.
Önceden hazırlanan bir oyun sahneye konulmuş gözüküyor.
Çok ağır bir iç çatışmanın başlangıcı olmasından endişe ettiğimiz bu olayın faillerinin yakalanması ve cezalandırılması, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkenin her karışında hâkimiyet sağlaması için devleti ve güvenlik güçlerimizi göreve davet ediyoruz.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.