
SU MEDENİYETİNDEN DAMLALAR VE YAŞADIĞIMIZ ŞEHİR KOCAELİ –2 / Dr. H.İbrahim KAHRAMAN
SU MEDENİYETİNDEN DAMLALAR VE YAŞADIĞIMIZ ŞEHİR KOCAELİ –2 / Dr. H.İbrahim KAHRAMAN
Kocaeli’nin nüfusu hızla artmakta ve sanayi kuruluşları her geçen gün çoğalmaktadır. Günümüzde yılda 25 bin civarında doğum ve 20 bine yakın göç sebebiyle Kocaeli’nin nüfusu artmakta ve 40 bine yakın yeni su abonesi yapılmaktadır. 1980’li yıllarda, bu kadar olmasa da, bölgemizde hızlı bir nüfus artışı mevcut olup yeni ve daha güçlü bir su kaynağı olarak Yuvacık Kiraz Deresi üzerinde yapılması düşünülen Yuvacık Barajı çalışmaları hızlandırılmıştır. Bu baraj, DSİ tarafından 1982-1983 de planlanmış ve 1986 da İzmit Su Temin Projesi adı altında, o gün ki İzmit Belediye Başkanı Sn. Necati GENÇOĞLU zamanında şekillendirilmiştir. Yuvacık Barajı adı altında 1987’de Gama inşaat firması tarafından inşaatı başlamıştır. Yapımı çok uzadığı ve şehrin su sıkıntılarının artması sebebiyle, Sn. Sefa SİRMEN’in Belediye Başkanlığı döneminde, 1996 yılında yap işlet devret modeli ile bir İngiliz firmasına yeniden ihale edilerek yapımı hızlandırılmıştır. Bu firma, 1999 yılında temiz su arıtma tesisi ve isale hatları dahil işi bitirmiş, 18.01.1999 tarihinden itibaren ise şehre buradan su verilmeye başlanmıştır. Yuvacık barajı maliyeti ve işletiş şekli sebebi ile önemli siyasi tartışma konusu olmakla beraber halen Kocaeli’nin birinci su kaynağıdır. 2014 yılından itibaren işletme hakkı tamamen Kocaeli Büyük Şehir Belediye Başkanlığı’na geçmiştir.
DÖRT GEREKMEZ – A v. Tevfik KARABULUT
DÖRT GEREKMEZ – A v. Tevfik KARABULUT
Dinlemek gelmez işine
Sözü harcarsın boşuna
Türlü dert açar başına
Cahile kelam gerekmez
Meyletme gönlü karaya
Bir mesafe koy araya
Belalar girer sıraya
Şeytana selam gerekmez
Meymenetsiz,yüzü gülmez
Bir kerecik şükür bilmez
Çağırırsın yola gelmez
Nanköre ikram gerekmez
Sınır koymaz hırslarına
Varlığı zarar yarına
Boyun eğme Hünkârına
Zalime şükran gerekmez
17.10.2015
Türkiye’yi düşünmek – Feyzullah BUDAK
Türkiye’yi düşünmek – Feyzullah BUDAK
Ah ne olurdu, Türkiye’deki sorumluluk mevkiinde olanlar, bu ülke ve bu milletin geleceği hakkında, hiç değilse dünyanın öbür ucundaki bir ülkeyi yönetenler kadar tefekkür ve irade sahibi olsalardı.
Su Medeniyetinden Damlalar ve Yaşadığımız Şehir Kocaeli (makale 1) – Dr.H.İbrahim KAHRAMAN
Su Medeniyetinden Damlalar ve Yaşadığımız Şehir Kocaeli (makale 1) - Dr.H.İbrahim KAHRAMAN
Şehrimizin dünden bu güne su hizmetleri üzerinden önemli bilgilerin paylaşıldığı bir kitap ve buradan öğrendiğim ilgi çekici bilgileri paylaşacağım. Sn. Ahmet Nezihi Galitekin bu çalışmasında da şehrimizin geçmişi ve bugünü ile ilgili çarpıcı bilgileri resim ve belgelerle bizlerle paylaşıyor. Kocaeli’nin tarihine ışık tutan bu ve benzeri diğer eserleri sebebi ile kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır.
Eser ‘Kocaeli Su Medeniyetinden damlaları’ adı altında İSU genel müdürlüğünce bastırılmıştır. Antik Roma döneminden bugüne su hizmetleri üzerinden bölgemizintarihine ışık tutulmaktadır.
İzmit’in en eski su kaynağı ‘Paşa suyu’ dur. İzmit’in 22 km kuzey doğusunda bulunan bu su, bir su kanalı ile 21 adet değişik büyüklükteki su kemerleriyle dere-tepe aşırılıp şehre getirilmiştir. Romalılar zamanında yapılan bu suyolunun birçok bölümü harap olmakla birlikte su kemerlerinin bir kısmı halen mevcuttur. Türklerin şehri fethettiği 1300’lü yıllara kadar bu su kullanılmıştır. Şehrin fatihi Süleyman Paşa, bu su kaynağından beslenen çeşmeler ve 2 hamam yaptırarak halkın istifadesini genişletmiş ve suyun adı muhtemelen bu dönemden itibaren Paşa suyu namı ile bilinmektedir. Bu suyolunun bakımı 1900’lü yıllara kadar eski adı Mihaliç olan Türk ve Rumların beraber yaşadığı bugün kü Gündoğdu köylüleri tarafından yapıldığını öğreniyoruz. Bu hizmeti yapan aileler vergi muafiyeti karşılığı bu hizmeti vermişlerdir. Paşa suyu, 1931-1950 yıllarında şehrimizin Belediye Başkanlığı nı yapmış olan Kemal Öz zamanında fenni anlamda ilk şebeke suyu olarak kullanılmış ve İzmit’in 1 numaralı abonesi de kendisi olmuştur. Bu çalışma ile İzmit de 120 çeşme, 100 yangın musluğu ve 1230 abone yapılmış olduğunu öğreniyoruz. Şu anda Kocaeli’nin toplam abone sayısı 700 bin, izmit’in abone sayısı ise 150 bini bulmuştur.
TEVHİD’DEN KAOSA SAVRULMADA İLK ADIM: ŞIMARMAK! – Dr. Sait BAŞER
TEVHİD'DEN KAOSA SAVRULMADA İLK ADIM: ŞIMARMAK! – Dr. Sait BAŞER
Eskiden, metal ve plastik kaplar çıkmadan yahut bu kadar kolay temin edilir hale gelmeden evvel, toprak kaplar kullanılırdı.Toprak bardak, testi, ibrik, çömlek veya küpler; karavana veya güveç kapları mutfakların vaz geçilmezleriydi.
ŞIMARMAK kelimesi, bu kapların içindeki sıvının dışarıya doğru sızmasıyla, gövdede beliren ıslaklığın adıydı.
Şımarmak, içindeki "Nefha-i İlahi"nin hamlık hallerinden kaynaklanan çiğliklere, insan basitliklerine de sıfat olarak veriliyordu. Bizim insanlarımız ruhun olgunlaşmasını bekler, çiğliklere itibar etmezdi...
Bir kimseyi benimsemeden evvel, "burnunun yeli insin" diye beklerdi. Gurur hallerinden sıyrılsın, tepeden bakmaları bıraksın, kendini bir matah sanmaktan uzaklaşsın isterdi. Yel gibi essin, gün gibi yaksın, su gibi aksın, bahar gibi gelsin, filiz gibi boy atsın, meyveli ağaç gibi dalları yerde olsun isterdi... İşte o zaman gelince de "yoluna kurban olduğum" diye türküler çığırırdı.
Bizler o Zât-ı Akdes'in birer nefhası, birer nefesi olduğumuzu bilmek yolunda, kendimizden vazgeçmekte nasıl da zorlanıyoruz! Bir'den Bir'e yolculuğumuzun bu "kesret" merhalesinde, gene Bir'de olmak dışında bir ihtimal bulunamıyacağını akledemiyoruz işte! Bu biyolojik vücudumuzun arz üzerindeki nisbî hareket yeteneğini müstakil ve mutlak sanıyoruz. Kesret hallerinin de o Mutlak'a bağlılığına vasıl olmadan başımız önümüze düşmüyor, düşmüyor, düşemiyor...
Çocukluk halleri vesselam!
Hayırlı, bereketli seneler, hayırlı sabahlar dostlar.
ANKARA İÇİNDE VURDULAR – Av. Ruhittin SÖNMEZ
ANKARA İÇİNDE VURDULAR – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Cumhuriyet tarihimizin en kanlı terör saldırısı. Hem de başkent Ankara’nın en merkezi yerinde. Yüzden fazla vatandaşımız öldürüldü, yüzlercesi yaralandı.
Suriyelileşen, Pakistanlaşan bir Türkiye manzarası.
Bu şartlarda belki “olmayacak duaya âmin demek gibi” olacak ama yine de “Allah bir daha böyle acılar yaşatmasın” diyorum.
Acaba kanlı saldırıyı kim hangi maksatla yaptı? Muhtemel şüpheliler kimler?
1- İlk bakışta “Suruç’un kopyası olan” bir terör saldırısı. Suruç’u kim yaptırdı sorusunun cevabı bulunamadığı için “büyük ihtimalle her iki katliamı aynı el yaptırdı” diyebiliyoruz. Fakat şu örgüt veya devlet sonucu çıkaramıyoruz.
Suruç’taki intihar saldırılı katliamı IŞİD yaptı denildi ama IŞİD bu eylemi bugüne kadar kabul etmedi. Ayrıca IŞİD Türkiye'de başka bir eylem de yapmadı.
Yine de bu eylemi, belki de her iki eylemi IŞİD yapmış olabilir. Henüz bilmiyoruz. Ancak en önemli şüphelilerden biri IŞİD’dir.
1 KASIM GENEL SEÇİMLERİNİN ANLAMI… / Prof.Dr. Mustafa E. ERKAL
1 KASIM GENEL SEÇİMLERİNİN ANLAMI… / Prof.Dr. Mustafa E. ERKAL
1 Kasım 2015 Genel Seçimleri yaklaşıyor. Siyasetin beşeri ilişki üstüne kurulu olduğunu kabul ederek eski teşkilat mensupları ve sivil toplum kuruluşları ile görüşülmelidir. Seçmenden uzaklaşarak il veya ilçe binalarında seçmen beklemek sonuç vermeyebilir. Vatan savunmasında şehit düşen asker, polis ve korucuların ailelerine TOKİ tarafından birer daire verilmesi neden düşünülmez?
Genel Seçimlere giderken seçmenin fark edemediği, fark etse de nedense ciddi ve önemli bulmaz göründüğü asıl sorun, ülkenin milli güvenliğinin tehdit altında oluşudur. Seçim beyannamelerindeki asgari ücreti artırma ve benzeri teklifler oldukça eksiktir. Seçmen yönetenlerin halkla kurdukları ilişkilere, dini referanslara ve bazen de menfaat hesaplarına göre tercihini kullanıyor. Asıl güvenlikle ilgili tehlikeyi gözardı ediyor. Bundan dolayı 1 Kasım demokrasi sınavı olmaktan çok ülkenin milli birlik ve bütünlüğünün korunup korunamayacağının sınavıdır.
Bir ülkede milli kimlik ile kavgalı, devletin kuruluş felsefesi ile ters düşen bir iktidarın bulunması söz konusu olursa; güvenliğin tehdit altında olup olmadığını tartışmaya bile gerek kalmaz.
Yine Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa lafları ortada dolaşıyor. Yeni Türkiye’ye yeni anayasa tramvayı ile gitmekten vazgeçmeyenler var. Anayasanın ilk üç maddesi ve milli kimlikle ilgili 66. Maddesi öncelikle değiştirilmeye çalışılacak. Türk Milleti ifadesi de değiştirileceklerin arasında… Anlaşılan milliyetçiliği reddeden sağ iktidar yine iş başına gelirse, Yeni Türkiye’ye terörsüz varacak ve anayasa Türksüzleştirilecek. O halde, İmralı – Kandil rekabeti neden?
NATO/PKK 1 Kasım sonrasına hazırlanıyor! – Ahmet TAKAN
NATO/PKK 1 Kasım sonrasına hazırlanıyor! - Ahmet TAKAN
NATO'dan gelen "Türkiye'yi savunmaya, asker göndermeye hazırız "açıklaması..
Hiç hayra alamet değil!
Zaten Türkiye, ta başından beri stratejik çukurluğa mahkum edilmişti...
Nedenini nereye bağlarsanız bağlayın bedelini milletçe ağır ödediğimiz iç-dış bütüncül sürecin hayatinoktasındayız.
ELAZİZ’DE SÜLEYMAN İSTANBUL’DA SERVET – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
ELAZİZ’DE SÜLEYMAN İSTANBUL’DA SERVET - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Ortamektep talebesi iken Kilis’te Şıhlar Camii civarında mütevazi bir odada arkadaşlarımızla bir “kitap kulübü “kurmuştuk. İstanbul’da Milliyetçiler Derneği, Ankara’da Osman Yüksel’in Serdengeçti ve Salih Özcan’ın Hilal Dergisi ve Yayınlarından ödemeli istiyorduk. İnkılap Kitapevi’nden de Safahat. Kitap Kulübümüze ayrıca her gün iki de gazete alıyorduk; Peyami Safa, Burhan Felek’in yazdığı Milliyet ile, Kadircan Kaflı ve Ahmet Kabaklı’nın yazdığı Tercüman. Haftalık Yeni İstiklal de bunu takip etti. İşte böylece Ahmet Kabaklı’yla fikren tanışmamız 1960’lı yıllara rastladı. Lise eğitimini tamamlamak üzere Vefa’ya kaydolduğum zaman bir sevincim de sürekli yazı ve kitaplarını okuduğum Peyami Safa, Nurettin Topçu, Ali Fuat Başgil, İsmail Hami Danişment, Mümtaz Turhan, Mehmet Çavuşoğlu, Necip Fazıl Kısakürek, Eşref Edip Fergan, Muharrem Ergin, İbrahim Kafesoğlu, Mehmet Kaplan, Faruk Kadri Timurtaş, Tarık Buğra, Ahmet Davutoğlu, Muzaffer Özak, Mahir İz’leri tanımak oldu.
Daha sonra “Şeyhülmuharririn” olacak Ahmet Kabaklı Aydınlar Ocağı, MTTB, Milliyetçiler Derneği, Türkocağı gibi bu yerlere çoğu zaman gelip gidiyordu. Hem öğretmen olarak biliyoruz, hem de Tercüman’da muharrir. Duyduğumuz bir imtihanı kazanarak Tercüman’a köşe yazarı olarak göreve başlamış. Bütün üstadları sadece uzaktan görür, imrenir, yanlarına yaklaşmaya adata “edeb” ederdik. Konuşurken bile yüzümüz kızarırdı.
BU SIKINTILAR DA BİTECEK – Av. Ruhittin SÖNMEZ
BU SIKINTILAR DA BİTECEK – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Bu hafta sonu 12 Eylül 1980 dönemini anlatan “Kafes” adlı filmi seyrettim. 12 Eylül’e getiren olaylar ve sonrasında Mamak Askeri Cezaevinde yapılan işkence ve zulümleri anlatan sahneleri karmaşık duygular içinde izledim.
Önce ihtilali hazırlayan ve benim üniversitede öğrenci olarak yaşadığım “anarşi” olayları.
“Bu olaylar bitmeyecek” veya “ülke elden gidecek” kaygısıyla yaşadığımız bu kargaşa dönemi bir anda bitiverdi.
Daha sonra “ihtilal yönetimi hep devam edecek” kaygısı. Bu kaygı da bir süre sonra geçti ve o dönem de bitti.
Şimdi ise geniş kitlelerde bir yanda PKK terörü, diğer tarafta “diktatörlük rejimine geçiş” ile alakalı kaygılar ve “galiba bir daha güzel günler yaşayamayacağız” endişeleri hâkim.
Bu endişeleri besleyen makul şüphe var mı? Var.
Çünkü AKP ve HDP/PKK arasında yürütülen süreçte, “Dolmabahçe Mutabakatı” ile sondan bir evvelki durağa geldiğimizin işareti verilmişti.
Bereket 7 Haziran seçimleri sonucu ile bu iki endişe büyük ölçüde azaldı.
Çok şükür ki AKP ve HDP/PKK arasında anlaşma nasıl olduysa bozuldu. HDP, R.T. Erdoğan’a “seni başkan yaptırmayacağız” dedi. Erdoğan da “Dolmabahçe Mutabakatını” tanımadığını ifade etti.
Böylece bırakın “başkanlık sistemine” geçmeyi, AKP tek başına iktidar olma şansını kaybetti.
RTE/AKP de “Çözüm Sürecini” buzdolabına kaldırdı.
AKP+HDP oylarıyla Anayasa değiştirme şansı da kalmadığı için, hem ülkemizin bir bölümünün koparılmasının ilk adımı olacak “özerk Kürdistan” kurulması ve hem de ülkenin geri kalanında “tek adam rejimine geçiş” gibi iki felaketten kurtulduk.
Vatandaş olarak bizlere düşen görev, 1 Kasımda yapılacak seçimlerde bu iki felaketten temelli kurtulmamızı sağlayacak bir sonuç çıkmasını sağlamaktır.
*****
Patlıcanın değil padişahın soytarısı – Ahmet Hakan
Patlıcanın değil padişahın soytarısı | Ahmet Hakan
BİR siyasi parti, ortaya çıkıyor ve diyor ki:
Biz siyasete yenilik getiriyoruz, bizde hiç kimse koltuğa yapışıp kalmayacak.
Kesin kural koyduk, üç dönemden fazla milletvekili olmak yok.
Üç dönem kuralı değişmeyecek, değiştirilmeyecek.
*
Bu sözleri işiten yalakası, yandaşı, taraftarı başlıyor alkışlamaya:
İşte budur! Şak!
Şak! Şak!
Helal olsun!
Şak! Şak! Şak!
Devrim bu devrim!
Şak! Şak! Şak!
Tarih yazıldı tarih! Şak! Şak! Şak!
*
Sonra aynı parti, yine ortaya çıkıyor ve diyor ki:
Üç dönem kuralını esnetiyoruz.
Üç dönemlikleri listelere alıyoruz.
Üç dönem kuralını rafa kaldırıyoruz.
EN İYİ MÜSLÜMAN ÖLÜ MÜSLÜMAN MIDIR? – Süleyman PEKİN
EN İYİ MÜSLÜMAN ÖLÜ MÜSLÜMAN MIDIR? – Süleyman PEKİN
“Ey Müslüman! İslam’ı öyle canlı ve diri yaşa ki seni öldürmeye gelen sende dirilsin” diyordu Sezai Karakoç. Cevabı yine Diriliş Şairi versin: “Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum.”
Biz Müslümanlar madden ve manen ölü gibiyiz. Hıristiyanların Ortaçağ Avrupası’ndaki hâli gibiyiz. Bir ölür (şehit binbaşı), bin eziliriz (Mekke - hac).
Fizikî anlamda dünyada en çok ölen biziz ve birbirimizi en çok öldüren biziz. Sosyo-ekonomik anlamda en az üreten biziz ve en iyi hazır yiyicileriz.
Dinimizin ilk emri ‘Oku’dur; okuyanların oranı % 0,01 ama Müslümanlık iddiasındakiler yüzde 99,8.
Müslümanların kıblesi (yönü-ciheti-yönelişi) Kâbe’dir ama her gün binlerce Müslüman karadan yada denizden Avrupa’ya kaçmaya çalışıyor.
Çalışarak ve üreterek Avrupa’yı geçmeye çalışmıyoruz; çalışan ve üreten Avrupa’ya mülteci olarak geçmeye çalışıyoruz.
UYANIN EY ÖLÜLER – Av. Tevfik KARABULUT
UYANIN EY ÖLÜLER – Av. Tevfik KARABULUT
Son sürat çalışıyor, büyük,küçük İblis'ler
Her tarafta pusu var, tuzakla dolu her yer
Hilali hüzün sardı, kayboluyor yıldızlar
Her taraf yangın yeri, dört bir yanda acı var.
Göz yaşları sel oldu gece gündüz akmaktan
Bu ne dinmeyen acı matem içinde vatan
Yükselen feryat figan inletiyor dağları
Ne hazin. Beddualar bastırdı duaları
Kabiller öldürürken gün be gün Habil'leri
Keyiften dört köşeler zamanın İblisleri
Yarınlara yönelik artar iken kaygılar
Akılı tutsak almış günübirlik duygular
Bu ne bitmez gecedir sabahı yok mu bunun
İrfanına ne oldu acep Ademoğlunun
Dillere bir hal olmuş, suskun çoğu gönüller
Dirilerde hayat yok uyanın ey ölüler.
30.09.2015
İnsan Canının Bedava Olduğu Coğrafyada… / Alptekin CEVHERLİ
İnsan Canının Bedava Olduğu Coğrafyada… / Alptekin CEVHERLİ
Evde basit bir elektrik işi var. Bayram üzeri yana yakıla elektrikçi arıyorum. Bir tanesine gittim. Ajandasına baktı, “Bayramdan sonra gelirim” dedi.
- Usta 10 dakika sürmez, akşam seni dükkândan alsam, iş bitince evine bıraksam?
- Olmaz, bayramdan sonra!
İyi, iyi de; bayram 9 gün… Bayramdan sonra eder, 10 gün. Ben 10 gün ne yapacağım?
- ??? Başka elektrikçiye gidiyorum. Küçücük bir dükkân…
Bir bakıyorum usta da dükkân komşusu ile içeride oturmuş, tavla oynuyor. Çırağı, kalfası diğer komşuları da yancı pozisyonunda eğleniyorlar…
- Selamünaleyküm, bir elektrikli şofben montajımız vardı da...
Usta, başını kaldırıp şöööyle bir bakıyor.
- Ağabey, işim çok (?)
- Nasıl yani, şimdi montaja gelmeyecek misin?
- Ağabey, biz büyük projeler yapıyoruz. Site, blok elektrikleri filan. Öyle basit işlere zamanımız yok.
- İyi de kardeşim ben ne yapacağım?
- Valla sen arada bir uğra, müsait bir fırsat bulursam gelirim (?)
- Valla ben en iyisi elektrikçilik okuyayım da…
- Nasıl anlamadım ağabey?
- Seninkinin karşısına dükkân açacağım da!
* * *
BAYRAM OLSA BAYRAMLARIMIZ – Av. Ruhittin SÖNMEZ
BAYRAM OLSA BAYRAMLARIMIZ – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Bayramlarımız nasıl bayram olacak?
PKK terörü bitirilir, örgüt eylem yapamaz hale getirilirse… Şehit haberleri yerine kardeşlik türküleri konuşulursa…
Ekonomide kötüye gidiş durdurulursa… Büyüme artar, döviz kurları yerinde durur, gelir dağılımı düzelmeye giderse… Bölgesel gelişmişlik farkları azaltılırsa…
İşsizlik, fakirlik azaltılırsa… Kurban eti ve zekât verecek insan bulmakta zorlandığımızı görürsek…
Bayram tatillerinde trafik kazalarında yüzlerce kayıp, binlerce sakat vermez hale gelirsek…
Askere gönderdiklerimizle, Hac için uğurladıklarımızın sağ salim döneceğinden endişe duymaz olursak…
Adalet, hak, hukuk kavramlarına inancımız artarsa… “Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu” bir devlet ve sosyal yapı kurabilirsek…
Devletimizi yönetenlerin, din görevlileri ile kanaat önderlerinin ve yargı mensuplarının dürüst, ahlaklı, vicdanlı olduğuna ve konumlarının gereği olan sorumlulukları taşıdığına inanabilirsek…
Bayramlarımız bayram olacak…
Bütün bunlar olmadığı için bayramlarımız bayram tadında değil.
*****
ZİHİN TEMİZLİĞİ VE BAYRAMLAR – Yrd. Doç. Dr.Zülfikar ÖZKAN
ZİHİN TEMİZLİĞİ VE BAYRAMLAR – Yrd. Doç. Dr.Zülfikar ÖZKAN
Günlük koşturmaca ve aşırı düşünme yüzünden, çoğu zaman hayatın nimetlerini fark edemiyoruz. Bu seseple görmenin, duymanın, tatmanın, koklamanın ve dokunmanın oluşturduğu mutluluk elimizden kayıp gidiyor. Sürekli işleyen ve aşırı düşüncelere dalan zihnimiz bizi huzursuz ediyor.
İçimizde ve dünyada olup bitenleri fark edemiyoruz.
Bu sebeple zihnimizi eğitmek zorundayız. Az bir süre için de olsa, yaşadığımız her anın bilincinde ve farkında olmalıyız.
Zihnimizin aşırı düşünme ve yargılama alışkanlığının ötesine nasıl geçebiliriz?
Çünkü kara kara düşünmek sorunları çözme yeteneğimizi azaltıyor. Çoğu zaman zihin yaşadıklarımızı daha beter hale getiriyor.
Böyle bir farkındalık için bayramlar fırsat olabilir mi?
Eğer kafamızın içinde çok fazla bilgi varsa, işleyen hafızamız (belleğimiz) taşmaya başlar ve strese gireriz. Bu süreçte biz farkında olmadan hayat parmaklarımızın arasından akıp gitmeye başlar. Kendimizi güçsüz hissederiz. Zihnimiz bu durumlarda, bazen durarak, çevremizde olup biteni daha az farkeder hale gelir. Yoğun bilgi ve zihni faaliyet yüzünden yorgun ve ne yapacağımızı bilemez bir hale geliriz.
KÜRT İLE KÜRTÇÜYÜ AYIRALIM – Prof.Dr. Mustafa E. ERKAL
KÜRT İLE KÜRTÇÜYÜ AYIRALIM - Prof.Dr.Mustafa E. ERKAL
Ülkemiz için en önemli sorun insanların konuştukları ana dile göre ayrıştırılmaları ve haklarında kolay ve basit genellemelere gidilmesidir. Kurmançça veya Zazaca konuşan vatandaşlarımıza yanlış etiketler vurulmaktadır.
Ülkeyi yönetenlerin terörist başını Kürtlerin temsilcisi gibi görmeleri ve onun görüşlerinden istifade edilebilirliğini ileri sürmeleri ne kadar yanlışsa; Kürt vatandaşları da kolay ve basit genellemeye giderek terör örgütü üyesi gibi görmek o kadar yanlıştır. Kürt ile Kürtçü birbirinden çok farklıdır. Türkiye’de bir Kürt sorunu değil; Kürtçülük sorunu vardır. Bu konu maalesef siyasi rant hesaplarına bir malzeme olmuştur.
Kürtçü’lük sorunu da Kürtlerin değil; Kürtleri dün Osmanlı’ya, bugün de Cumhuriyet Türkiye’sine karşı kullananların sorunudur. Asıl amaç bazı Kürtlerin ve terör örgütünün Büyük Ermenistan için malzeme olmasıdır. Kullanılanlar zamanla kolay atılır. Günümüzde terörle iç içe olan, sadece Kürtleri değil Anadolu halklarının temsilcisi olduğunu iddia eden malum partinin ve bazı temsilcilerinin Ermenistan ile yakın temasta olmaları bundandır. Hayali Ermeni iddialarını destekleyen, Erivan’a destek için giden malum partili belediye başkanları vardır. Van’da Ermeni mezalimini yok sayan bu işbirlikçiler, önce eski Van ile yeni Van arasındaki farkı yakalasınlar. “Anadolu’daki emanetlerinizin bekçileriyiz”, diyerek Erivan’dan alkış alanlar, başkaları adına ülkelerine savaş açanlardır. Hilale karşı Haç’a malzeme olanlardır.
DÜŞLERİMİ BULUTLARA YOLLASAM – Av. Tevfik KARABULUT
DÜŞLERİMİ BULUTLARA YOLLASAM – Av. Tevfik KARABULUT
Düşlerimi bulutlara yollasam
Ardı sıra beyaz güller sallasam
Bin umudu yüreğimde kollasam
Yağmur olup geri döner mi dersin
Her gün bir kolayı on müşkül eden
Ne güzellik varsa yakıp kül eden
Eşrefi Mahluku bozup zül eden
Nefretin ateşi söner mi dersin
Düzelip dillerde buruk heceler
Çözülüp çözümsüz tüm bilmeceler
Ilık bir seherle bitip geceler
Vuslatın ışığı yanar mı dersin
Son bulup hiç bitmez denilen kışlar
Biter mi gözlerden dökülen yaşlar
Tekrar geri gelip tatlı gülüşler
Kalplerdeki acı diner mi dersin
Bayram gibi bayramlara ulaşmak dileğiyle tüm dost gönüllerin bayramları mübarek olsun.
23.09.2015
DERİN DEVLETE ODALARDAN PELERİN – Süleyman PEKİN
DERİN DEVLETE ODALARDAN PELERİN - Süleyman PEKİN
“Şu Fırat’ın suyu akar serindir
Söyletmeyin beni yaram derindir”
12 Eylül’de çocuktuk ama 28 Şubat’ı iliklerimize kadar yaşadık. Ve o ‘Postmodern Darbe’nin en meşhuru “Beş’li Çete”ydi: TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği), TESK (Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu), TİSK (Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu), TÜRK-İŞ (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) ve DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu).
Fuat Miras, Derviş Günday, Refik Baydur, Bayram Meral ve Rıdvan Budak’tan oluşan ve Resmî Devlet’in gayriresmî kanadını oluşturan bu yapı iyi iş çıkardıktan sonra hem bolca siyasî rantını devşirmiş hem de nihayetinde hesapta özeleştirisini yapmaktan da geri durmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin iktidar-ordu-yargı-medya desteğiyle 28 Şubatvari bir makas değiştirme denemesi olan ‘Açılım’ yada ‘Çözüm Süreci’nde de bu “Maskesiz 5’ler” Türk Milleti’ne yedirilmeye çalışılan terör zokasını hazmettirmek için sahadaydı, maçın ilk 11’indeydi.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu bu iş için dünya masrafla kurulan Âkil İnsanlar Heyeti’nin Akdeniz Bölge Başkanı’ydı. TESK Başkanı Bendevî Palandöken ise Karadeniz Bölge Heyeti’ne son sıradanda olsa girmeyi başarmıştı. TÜRK-İŞ Başkanı Mustafa Kumlu İç Anadolu Bölgesi Heyeti’nde, DİSK Başkanı Erol Ekici ise Ege Bölgesi Heyeti’ndeki yerini almıştı. TİSK’in yerineyse kadroya TZOB (Türkiye Ziraat Odaları Birliği) dahil edildi ve Başkan Şemsi Bayraktar öncüğünde Karadeniz Âkil Heyeti’ne eklendi.