Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

6Eki/150

BU SIKINTILAR DA BİTECEK – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avBU SIKINTILAR DA BİTECEK – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Bu hafta sonu 12 Eylül 1980 dönemini anlatan “Kafes” adlı filmi seyrettim. 12 Eylül’e getiren olaylar ve sonrasında Mamak Askeri Cezaevinde yapılan işkence ve zulümleri anlatan sahneleri karmaşık duygular içinde izledim.

Önce ihtilali hazırlayan ve benim üniversitede öğrenci olarak yaşadığım “anarşi” olayları.

“Bu olaylar bitmeyecek” veya “ülke elden gidecek” kaygısıyla yaşadığımız bu kargaşa dönemi bir anda bitiverdi.

Daha sonra “ihtilal yönetimi hep devam edecek” kaygısı. Bu kaygı da bir süre sonra geçti ve o dönem de bitti.

Şimdi ise geniş kitlelerde bir yanda PKK terörü, diğer tarafta “diktatörlük rejimine geçiş” ile alakalı kaygılar ve “galiba bir daha güzel günler yaşayamayacağız” endişeleri hâkim.

Bu endişeleri besleyen makul şüphe var mı? Var.

Çünkü AKP ve HDP/PKK arasında yürütülen süreçte, “Dolmabahçe Mutabakatı” ile sondan bir evvelki durağa geldiğimizin işareti verilmişti.

Bereket 7 Haziran seçimleri sonucu ile bu iki endişe büyük ölçüde azaldı.

Çok şükür ki AKP ve HDP/PKK arasında anlaşma nasıl olduysa bozuldu. HDP, R.T. Erdoğan’a “seni başkan yaptırmayacağız” dedi. Erdoğan da “Dolmabahçe Mutabakatını” tanımadığını ifade etti.

Böylece bırakın “başkanlık sistemine” geçmeyi, AKP tek başına iktidar olma şansını kaybetti.

RTE/AKP de “Çözüm Sürecini” buzdolabına kaldırdı.

AKP+HDP oylarıyla Anayasa değiştirme şansı da kalmadığı için, hem ülkemizin bir bölümünün koparılmasının ilk adımı olacak “özerk Kürdistan” kurulması ve hem de ülkenin geri kalanında “tek adam rejimine geçiş” gibi iki felaketten kurtulduk.

Vatandaş olarak bizlere düşen görev, 1 Kasımda yapılacak seçimlerde bu iki felaketten temelli kurtulmamızı sağlayacak bir sonuç çıkmasını sağlamaktır.

*****

BEŞİKTAŞ NASIL KURTULUR?

12 Eylül’ün ağır günlerinde Galip Erdem ile Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, “Bilge Erdem” adı ile yazdığı “şifreli yazılar” ile mesajlarını iletmişti.

Bu yazılardan  “Beşiktaş Nasıl Kurtulur?” başlıklı olan yazıda da Galip Erdem, Beşiktaş üzerinden, “bu vatan (Türkiye) nasıl kurtulur?” un mesajını vermişti.

Şimdi bu yazıyı okumanın tam zamanıdır:

“Duyduğumuza göre, özellikle son yıllarda, Beşiktaş’ı yönetenlerin çoğu takımın tarihinden, zaferlerinden, gayesinden, hedefinden ve ülküsünden habersiz kimselermiş. Yöneticiliği ikinci bir meslek saymışlar. Siyaset mücadelesinde taraftar toplamak için, bol kazançlı bir yatırım yapmak için, nihayet meşhur olmak için Beşiktaş’ı kullanan yöneticiler varmış. Hatta vebali anlatanların boynuna Beşiktaş’ın ne zaman kurulduğunu bilmeyen, ilk forma renginin ne olduğunu duymayan yöneticilere bile rastlanmış; önce kırmızı-beyaz renklerin seçildiğini, Batı Trakya kaybedildikten sonra siyah beyaz’a çevrildiğini öğrenmemiş, Fuat Bolkan’ı hiç tanımamışlar. Böyle yöneticilerin elinde Beşiktaş’ın niçin şampiyon olamadığına değil de nasıl hâlâ kümede kaldığına şaşmaz mısınız?”(…)

“Beşiktaşlılar, inanan insanlardır. İnanan insanlar güçlüdür, güçlü insanlar sabırlıdır. Fırtına dinecek, bulutlar dağılacak, hava açacak, güneş yeniden doğacak, eski günler yeniden gelecektir. Takımımızın puan cetvelindeki sırasına üzülmeyin. Bütün büyüklerin hayatında böyle talihsizlikler vardır. Birbirinizden kuvvet alın, birbirinize kenetlenin, güzel günleri bekleyin. Dâva büyüktür ve elbette çetindir. Ama mutlaka kazanılacaktır ve Beşiktaş düşmemekle kalmayacak, mutlaka şampiyon olacaktır…”

***

Merhum Galip Erdem Ülkücü camia içinde “Ağabey” ve “ülkü devi” olarak tanımlanan bir mütefekkir dava adamıdır.

Bazı Milliyetçi Hareket Partililer de Galip Erdem’in bu sözlerini “MHP Nasıl Kurtulur?” şeklinde uyarlamaktan yana.

Diğer bazı MHP’liler ise her iki görüşün aslında aynı kapıya çıktığı kanaatinde. Çünkü Onlar “MHP kurtulmadan/ iktidar olmadan Türkiye kurtulmaz” görüşünde.

*****

AHMET HAKAN VE CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan evinin önünde (üçü AKP üyesi olduğu tespit edilen) dört kişi tarafından vücudunda kırıklar oluşacak şekilde darp edildi.  Olayın üzerinden 4 gün geçtikten sonra nihayet Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklama yaptı.

“Basın başdanışmanım her zaman şiddetin karşısında olduğumuzu açıkladı. Olayı tasvip etmek mümkün değil.”

Bakın bu cümlelerde ve konuşmanın tamamında ‘olayı şiddetle kınıyorum, Ahmet Hakan’a içtenlikle geçmiş olsun diyorum. Bundan sonra basın mensuplarına her türlü baskı ve şiddetin önlenmesi için gereken yapılacaktır…’ gibi ifadeler yok. Ayrıca açıklamayı Basın danışmanı yaptı ve ‘geçmiş olsun’ demek için kendisi aramadı.

Dahası, Erdoğan, “İstesek sinek gibi ezeriz, merhamet ettik de hayattasın” diye Ahmet Hakan’ı tehdit eden Star yazarı Cem Küçük’ü isim vermeden savundu.

Üstü kapalı olarak “A. Hakan da yazılarına dikkat etseydi” mesajı verdi.

Hemen aklıma R.T. Erdoğan’ın sahiplendiği kişileri savunma refleksi aklıma geldi.

Mesela Gezi eylemleri sırasında bir başörtülü kadın, yanında bebeği olduğu halde Kabataş İskelesi’nde  ‘üzerleri çıplak, deri eldivenli göstericiler tarafından taciz edildiğini, üzerine idrar boşaltıldığını’ iddia etmişti.

Bu iddia için Başbakan Tayyip Erdoğan, “Benim başörtülü bacıma saldırdılar” diye mitinglerde nasıl da haykırmıştı?

Üstelik yalan olduğu kamera görüntüleri ile ispatlanan bu saldırı olayına tepkisi ne kadar şiddetliydi?

Buna karşılık Ahmet Hakan’a saldırı gerçek ve failler yakalanmış. Sadece azmettirenler merak ediliyor.

Cumhurbaşkanımızdan (görüşlerini beğensek de beğenmesek de) Türkiye’nin en etkili yazarlarından ve TV tartışma programı sunucularından birine yapılan saldırıya daha güçlü bir tepki vermesini ümit ederdik.

Mesela Ahmet Hakan’a da aynı sahiplenmeyle “benim sakallı kardeşime saldırdılar” demesini beklerdik.

Demedi. Diyemedi.

Çünkü her sakallı “yandaş” değildi. Bu sakallı adam muhalif yazılar da yazıyordu.

Üstelik Ahmet Hakan’a saldırı bireysel bir saldırı değil. Hürriyet Gazetesi’ne yapılan peş peşe iki saldırıdan sonra gerçekleşmişti. Gazeteye yapılan saldırıda saldırganların başında bir AKP milletvekili vardı. Bu milletvekilinin ve Star Gazetesi yazarının tehdidini takiben yapılmıştı.

Kısacası doğrudan “basın özgürlüğüne saldırı” niteliğinde bir durumdu.

Bir Cumhurbaşkanının en öncelikle koruması gereken bir alandır, basın özgürlüğü.

Nerede?

“Demokrasi ile yönetilen ülkelerde.”

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.