
EN BÜYÜK ADALET SARAYI MÜJDESİ – Ruhittin SÖNMEZ
EN BÜYÜK ADALET SARAYI MÜJDESİ – Ruhittin SÖNMEZ
Makedonya’nın başkenti Üsküp’ün en büyük meydanı devasa heykellerle doldurulmuştur. İçlerinde
Büyük İskender ve Justinianus’unki dahil çok sayıda heykelin ebatlarının büyüklüğü dikkat çekicidir. Bu
heykellerin hem kökenlerini Büyük İskender’e dayandırmak ve hem de Türk ve İslam izlerini gölgede bırakmak saikiyle yapıldığı anlaşılıyor. Ayrıca Üsküp’e bakan bir dağa yerleştirilmiş Milenyum Haçı, dünyanın en büyük haçlarından biridir.
Üsküp “İstanbul fethedildiğinde, 61 yaşında kıdemli bir Müslüman Türk şehriydi.” Yahya Kemal’in doğup büyüdüğü şehirdi. “Fîrûze kubbelerle bizim şehrimizdi o / Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle biz’di o.”
İşte bu heykellerle dolu meydanı gezip, Vardar Nehrinin üstündeki tarihi köprüden geçerken, 80’li yaşlarda Üsküplü Türk şair ve yazar İlhami Emin ile karşılaşmıştık. Balkanlarda Türk kültürünün yaşatılması konusunda birçok eser ortaya koyan şair, yazar merhum İlhami Emin’in bu heykeller için
yaptığı yorum şöyleydi: “Küçük milletler kendilerini büyük göstermek için böyle büyük heykeller veya binalar yapmaya çalışırlar.”
Ortadoğu’da petrol zengini küçük devletlerin dünyanın en yüksek binalarını yapmaya çalışması da herhalde bu psikolojinin eseridir.
Bizde de bazen bu ruh haline girenler oluyor. Mesela Merkez Bankası için Avrupa’nın en yüksek binasını yaptılar. Ama tek görevi fiyat istikrarını sağlamak ve TL’nin değerini korumak olan TCMB asıl görevlerinde başarısız.
1915 Çanakkale Köprüsü için, “Türkiye orta açıklığı itibarıyla dünyanın en uzun köprüsüne sahip Japonya yı geride bırakarak bu alanda ilk sıraya yerleşti” ifadesiyle övündüler.
Elbette köprüler ile heykeller aynı kategoride değil. Ancak yapılmasından mutlu olduğumuz Çanakkale Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, Yavuz Selim Köprüsü yabancı şirketler tarafından yapıldı. Bu teknolojilere sahip ülkeler isterlerse daha büyüklerini de kendi ülkelerine veya başka ülkelere
yapabilirler. Yeter ki ekonomik ve verimli olsun. Asıl övünmesi gerekenler bu teknolojilere sahip olanlardır. Övünme hakkı, hizmeti satın alanların değil, üretenlerindir.
ÇÖP FABRİKASI VE KANDIRA – Mustafa CAN
ÇÖP FABRİKASI VE KANDIRA - Mustafa CAN
Bu konuda uzun zamandır tartışmalar olmasına rağmen, konu hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için gerek Kandıra bölgesinin coğrafi durumu gerekse Tarımsal noktada dünü ve bu günü hakkında Kandıra’nın yerleşik halkıyla, gerekse siyasi düşünce gözetmeden farklı siyasilerle görüştüm, amacım Siyasi bir restleşme değil çözüm odaklı bir gayret.
Değerli Kocaeliler.
Kandıra İzmit’in 12 ilçesinden biri,
91 Köyü 53 bin nüfusu var.
Marmara bölgesinde olmasına rağmen, Karadeniz’e uzun bir kıyı şeridi var. Dolayısıyla bu Kandıra ya Hem Marmara bölgesinin hem de Karadeniz bölgesinin iklim özelliklerini taşımasını sağlıyor.
ÇOCUK EĞİTİMİNDE ANE BABALARA ÖNERİLER – Seyfettin KARAMIZRAK
ÇOCUK EĞİTİMİNDE ANE BABALARA ÖNERİLER - Seyfettin KARAMIZRAK
“Bir toplumun asıl ruhunu en iyi gösteren şey o toplumda çocuklara nasıl davranıldığıdır.” Nelson Mandela
“Çocuklar taklit konusunda çok başarılıdır. Öyleyse taklit edecekleri güzel yetişkinler olalım.” Anonim
Anne baba olmak elbette zordur. Kendi kendine yetmeyen bir çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak, onu hayata hazırlamak, bir yetişkinin üstlenebileceği en büyük sorumluluktur.
Anne baba olmanın en zorlu yanlarından biri de “Yeterince iyi bir anne baba mıyım?” sorgulamasıdır. Pembe dizilerdeki gibi mükemmel bir hayat yoktur. Çocuğun gelişim sürecinde sorunlar yaşanması normaldir. Önemli olan bu sorunların fark edilip çözüme ulaştırılmasıdır.
Mükemmel değil, mutlu anne babalar olmak için, “içgüdüsel” yanımızı, yani “içimizdeki çocuğu” keşfetmeli ve zaman zaman serbest bırakabilmeliyiz.
Anlamak, çocuğuyla başarılı bir ilişki geçirmek isteyen anne babaların elindeki en büyük güçtür. Ancak bir de anlaşılma gereksinimi var. Anlaşılmak çocuklar kadar her anne babanın da hakkıdır.
Mesut Nöbetçigil ile “TEMİZE ÇEKME” üzerine…/ Gül ANASAL
Mesut Nöbetçigil ile “TEMİZE ÇEKME” üzerine…/
Gül ANASAL
Mesut Nöbetçigil, kendisine göre öyle olmasa da bana göre on parmağında on marifet olan bir kişilik. Edebiyat, resim, müzik, tiyatro hepsinden bir parça var içinde. Yüz yirmi üç ülkeyi seyyah olarak gezmiş ve bu gezilerinin kendisine dönüşümünü yazdıklarıyla gösteriyor Mesut Nöbetçigil. “Bir ruh ne kadar gezgin olabilirse o kadar yaşadığım gezegenin çağrısına uydum.” diyor gezginliğini anlatırken.
Ve hayata dolu dolu keyifle, gülerek bakmayı çok iyi biliyor ve dalga geçerek tabii. “İmza günümde kendim için lokma döktüreceğim, gitmeden kendi lokmamı yemek istiyorum.” diyor. 07 Eylül Cumartesi günü hem kitap sahibi olup hem de canı lokma yemek isteyenler mutlaka imzaya gelin diyorum.
ÇOCUK VE AİLE – Seyfettin KARAMIZRAK
ÇOCUK VE AİLE - Seyfettin KARAMIZRAK
“Çocukların nasihatten çok, iyi örneğe ihtiyaçları vardır.” Joseph Joubert
“Ana-babaların çocuklarına gösterebileceği en büyük sevgi, onlarla kuracağı arkadaşlıktır.” Henry Ward Beecher
Anne, baba, çocuklar ve bazen de yakın akrabaların sıkı bir hayat birliği oluşturacak şekilde toplanıp birleştiği, biyolojik, psikolojik, hukuki, ahlaki, ekonomik, kültürel ve dinî bağlara dayalı en küçük sosyal birime aile denir.
Aile; içinde insan türünün üretildiği, toplumsallaşma sürecinin ilk ve en etkili biçimde yer aldığı, ana-babalar ile çocuklar arasında birincil ilişkilerin kurulduğu, ekonomik etkinliklerin yer aldığı bir toplumsal kurumdur.
Toplumun temeli ailedir. Çocuğun eğitiminde en önemli kurum ailedir. Mutluluğun kaynağı para ve teknoloji değil,“huzurlu”bir ailedir.
Aile, çocuğun kişiliğinin biçimlenmesinde en önemli çevresel etkendir. Kişilik, çocuğun kendisine, çevresindeki insanlara ve dünyaya karşı tavırlarını belirleyen özelliklerin tümüdür.
GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTER – Ruhittin SÖNMEZ
GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTER - Ruhittin SÖNMEZ
Altı yaşındaki torunum Asil, Apple ürünlerindeki bilgisayar yazılımı SİRİ’yi kullanmayı keşfetti. Bilindiği
gibi SİRİ akıllı telefon ve bilgisayarlarda bir kişisel asistan ve bilgi gezgini olarak kullanılan yapay zekanın adı. Yalnızca sesinizi kullanarak kolayca arama yapmanızı, mesaj göndermenizi, uygulamaları kullanmanızı ve işlerinizi halletmenizi sağlıyor.
Torunum, Siri ile her konuda konuşmaya ve taleplerde bulunmaya başladı. O kadar çeşitli konularda soruları ve talepleri oldu ki Siri’yi şirazeden çıkardı diyebilirim.
Asil’in zihninde Siri nasıl bir varlık olarak şekillendi bilemiyorum. Ama bir ara “Hey Siri bana gerçek
yüzünü gösterir misin?” diye sordu. Bu soru ve Siri’nin “ben görünmezim” cevabı beni hayli düşündürdü.
İnsanlar da çok karmaşık ve gelişmiş birer bilgisayara benzetilebilir. Bir bizim gözümüzle gördüğümüz
fiziksel yapı (donanım) ve bir de içinde göremediğimiz zeka, vicdan, merhamet, sevgi, adalet ve yardımlaşma duygusu gibi doğuştan yüklenmiş yazılımlar söz konusu. Yazılımlar insanın etkileşimde bulunduğu çeşitli etkenler sebebiyle sürekli güncelleniyor. Yapılan güncellemeler donanımın kullanımının etkinliğini veya doğuştan yüklü yazılımların çalışıp çalışmamasını belirliyor.
Kandıralıları anlamak (Maya ve çöp kokusu arasında yaşam) – Cansu ALBAYRAK KIZILKAYA
Kandıralıları anlamak (Maya ve çöp kokusu arasında yaşam) - Cansu KIZILKAYA
Şehrimizin 1 numaralı gündemi Büyükşehir Belediyesi’nin Kandıra Akçakese’ye yapmayı planladığı çöp tesisi. Ben de biraz geç kalarak konu hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum…
Bu kentte senelerdir ‘çöp tesisi gerekliliği’ konuşuluyor. Ama yer konusundaki tartışmalar sebebiyle sürekli ertelendi. Evet, bu kente acilen bir çöp tesisi yapmak durumundayız. Sefa Sirmen’in 30 yıl önce inşa ettiği İZAYDAŞ’ın ömrü çoktan tamamlandı. Bu gerçekliği bilen Büyükşehir Belediyesi çöp tesisi için Kandıra’nın İzmit sınırında yer alan Akçakese’yi seçtiklerini açıkladı bir süre önce…
ETNİK MOZAİK YALANININ AMACI – Ruhittin SÖNMEZ
ETNİK MOZAİK YALANININ AMACI - Ruhittin SÖNMEZ
Dünyada halen Birleşmiş Milletlere kayıtlı 208 devlet bulunmaktadır. Oysaki, yirminci yüzyıla geçerken
dünyada sadece 20 devlet vardı.
Büyük imparatorlukların, sömürgelerin tasfiye edilmesi, sosyalist sistemin ortadan kalkmasıyla ulus / milli
devletlerin sayısı çoğaldı. Yeni siyasi yapılanmalarla devlet sayısı 1972 yılında 132’ye ve günümüzde 208’e
ulaştı.
Bu devletlerden çok az bir kısmı etnik açıdan homojendir. Diğerlerinde hakim olan etnik bir grup nüfusun yüzde 50-90 arasında nüfusa sahiptir. Devletlerin yaklaşık yüzde 30’unda ise en büyük etnik grup toplam nüfusun yarısından az nüfusa sahiptir.
Prof. Dr. Anıl Çeçen “küresel emperyalizmin ‘iki yüz devletin yeterli görmediğini, geçen yüzyılda olduğu gibi
devlet sayısının en az on misli daha artırılması gerektiğini’ düşündüğünü ve 2 bin devletli bir dünya yaratmayı hedeflediğini” yıllar önce yazmıştı.
Tabii ki dünyadaki devlet sayısının artması mevcut ulus/milli devletlerin bölünmesiyle mümkün olabilecektir.
Mesela komşumuz olan Irak ve Suriye’de etnik gruplara göre bölünme işlemleri bitmek üzere. Bunlar
emperyalizmin ana planın birer parçası sayılmalı.
Hedefte İran ve Türkiye’nin bölünmesi olduğunu görmemek için kör olmak lazım.
MUTLU OLMANIN İPUÇLARI – Seyfettin KARAMIZRAK
MUTLU OLMANIN İPUÇLARI - Seyfettin KARAMIZRAK
“Kimsenin seni üzemeyeceği kadar güçlü olduğunda ve sen kimseyi üzmeyecek kadar iyi olduğunda; mutlusun demektir.”
“Bizi mutlu hissettirenler, yüreğimize çiçek ekenlerdir.”
Mutluluk, bu hayatta sahip olmayı istediğimiz en güzel duygudur. Öyle ki; mutluysanız âşık olursunuz, mutluysanız sağlıklı olursunuz, mutluysanız huzurlu olursunuz.
Mutluluk, yerine ikame edecek hiçbir şey bulamaz bir bünyede. Eğer kendisi yoksa hiçbir şey dolduramaz mutluluğun boşluğunu.
Mutlu insanların yaşam tarzları ve davranışları, genellikle birtakım ortak özellikler gösterir. Bu özellikler, mutlu bireylerin yaşam kalitesini artıran ve onlara, “daha pozitif” bir yaşam perspektifi sunan alışkanlıklar ve tutumlarla ilgilidir.
ŞEHİRCİLİKTE HİÇ BAŞARILI DEĞİLİZ – Ruhittin SÖNMEZ
ŞEHİRCİLİKTE HİÇ BAŞARILI DEĞİLİZ - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye Cumhuriyeti döneminde en başarısız olduğumuz alan bana göre şehirciliktir.
Türkiye, emsali ve daha gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında, son derece kötü şehirleşmiş bir ülke.
Herhangi bir yurtdışı gezisinden dönen Türk vatandaşlarının daha Türkiye’ye ayak basar basmaz veya
uçakta ise havadan baktığında ilk gördüğü manzaradan rahatsız olduğunu bilirsiniz.
Düzensiz yerleşen binalar, yan yana bloklarda farklı yükseklikler, dış görünüşte uyumsuzluklar, çatılarda,
balkonlarda görüntü kirlilikleri oluşturan anten vb fazlalıklar, yeşil alan azlığı, yetersiz yollar, yollara park
etmiş araçlar, trafik sıkışıklığı gibi olumsuzluklar hemen dikkatimizi çeker.
Bu işleri düzenlesin diye yıllardan beri T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı diye bir kurum olan bir ülkede
şehirlerimizin bu kadar kötü düzenlenmiş olmasına şaşırabiliriz.
Bu bakanlık adı Nafia Vekaleti, Bayındırlık Bakanlığı, İmar ve İskan Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
ve nihayet Çevre, Şehircilik Ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak Cumhuriyet tarihi boyunca görev yaptı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı vizyonunu, “Yaşanabilir çevre, afetlere hazır kimlikli ve akıllı şehirler” olarak tanımlamış.
Misyonunu da “Sürdürülebilir çevre ile uyumlu hayat kalitesi yüksek şehirler ve yerleşmeler oluşturmak
üzere; planlama, yapım, dönüşüm ve çevre yönetimine ilişkin iş ve işlemleri düzenleyici, denetleyici, katılımcı ve çözüm odaklı bir anlayışla yapmak” olarak tarif etmiş.
Ama sonuç ortada.
Özal öncesi Türkiye’de her şey merkezi idare tarafından Ankara’da planlanırken, Özal’dan sonra yerel yönetimler güçlendirildi. İmar, planlama, denetleme ve bazı vergileri tahsil etme yetkileri Belediyelere verildi.
Ama bu defa da küçük rantlarda yerel, büyük rantlarda Ankara’daki siyasetçilerin müdahalesi hiç bitmedi.
Bu sözümün en açık delili, 25 Aralık 2013’te Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın bakanlıktan
ve milletvekilliğinden istifa ederken yaptığı itirafıdır:
“Soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın
(R.T. Erdoğan’ın) onayıyla yapıldı.”
Şehirlerimiz kocaman beton yığınlarıyla doldu. Boş alanlar talan edildi. Afetlerde toplanılacak boş arsa dahi
bırakılmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu sözü İstanbul için söyledi ama bütün şehirlerimiz için söylenmiş sayabiliriz:
“Biz bu şehre ihanet ettik, bundan ben de sorumluyum.”
Gerçekten şehirlerimizin kıymetini bilemedik, şehirlerimize ihanet ettik.
Şehirlerimiz yaşanabilir bir çevreye sahip değil, afetlere hazırlıklı değil.
Şehirlerimiz hayat kalitesi yüksek olmayan, kimliksiz ve kişiliksiz yerleşmeler durumunda.
İKTİDARIN HOŞUMUZA GİDEN YALANLARI = Ruhittin SÖNMEZ
İKTİDARIN HOŞUMUZA GİDEN YALANLARI = Ruhittin SÖNMEZ
Hepimiz işimize gelen yalanları duymayı severiz.
Asu Maralman’ın seslendirdiği “Bana güzel bir şey söyle / Varsın yalan olsun” diye bir şarkı vardı. Tam da bu ruh halini tanımlar.
“Yalanın İcadı” diye bir film izledim. Bu filmde hiç yalan söylenmeyen bir ülkede, bir adamın ilk yalanıyla başlayan gelişmeler anlatılır. O toplumda herkes dürüst ve doğrucu olunca duygusuz ve kaba bulacağımız bir iletişim dili hakimdir. Düşünebiliyor musunuz, hastanede hastaya birkaç gün içinde öleceği, flört ettiği kişiye çirkin ve fakir olduğu için görüşmek istemediği dürüstçe söyleniyor.
“İnsanlara duymak istedikleri şeyleri söylemenin onlarda iyi etkiler yarattığını” fark eden adam kısa zamanda büyük şöhret ve para kazanır. İnsanları rahatlatmak için söylediği “beyaz yalanlarla” başlayan ilk yalanların arkasından güç ve zenginliğini korumak için başka yalanlar gelir.
Sıla-i Rahim: Akrabalık Hukuku ve ahlakı – Fahri SAĞLIK
Sıla-i Rahim: Akrabalık Hukuku ve ahlakı - Fahri SAĞLIK
İslâm dini aile fertleri ve akrabalar arasındaki sosyal statü ve roller ile onların yetki ve sorumluluklarını ayrıntılı bir şekilde orta koymuş ve aile büyüklerine karşı saygı, sevgi ve hürmeti, akrabalara karşı ilgi ve alakayı Yüce Allah’a yapılan kulluk ve ibadetlerle eşdeğer tutmuştur. Böylece akrabalarla ilişkiler konusu hem din ve ahlâkın hem de hukukun temel konuları arasında yer almıştır.
İslâm dini akrabalık bağlarıyla bağlı olan kişileri birbirlerine karşı derin bir sevgi, saygı, merhamet, yardımseverlik ve fedakârlık içerisinde birbirlerinin sevinç ve kederlerini paylaşan vefalı hısımlar olarak kabul etmiştir. İslâm dini akrabalığın kan, kayın/sıhrî ve süt emzirme olmak üzere üç yolla meydana geldiğini kabul etmiş, evlat edinme yolunu ise meşru bir akrabalık yolu olarak benimsememiştir.
Akrabalık bağı, bu vasfı taşıyanlara karşılıklı birtakım hak ve vazifeler yükler. Bu hak ve sorumluluklara “akrabalık hukuku” denir. Kur’an-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde akrabalık bağlarının karşılıklı ziyaret, haberleşme, maddî ve manevi yardımlaşma gibi çeşitli yollarla korunması ve güçlendirilmesi istenmiş ve akrabalar arasındaki bu ilişkiye dinî-ahlâkî bir tabir olarak “sıla-i rahim” adı verilmiştir. Sıla-i rahim terim olarak, akrabalık bağlarını yaşatma, akrabalarla ilişkiyi sürdürme, haklarını gözetme, onlara ilgi gösterme, iyilik ve yardımda bulunma, ziyaret etme gibi anlamlara gelir.
Kur’an-ı Kerîm’de Allah’a saygısızlıktan ve akrabalık haklarına riayet etmemekten sakınılması konularında şöyle buyurulmuştur: “Allah'a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.” (Ra’d Suresi, 25)
SPORDA VE EKONOMİDE BAŞARISIZLIK – Ruhittin SÖNMEZ
SPORDA VE EKONOMİDE BAŞARISIZLIK - Ruhittin SÖNMEZ
2024 Paris Olimpiyatları’ndan Türkiye 40 yıl sonra ilk defa altın madalyasız döndü. Ülkemizi temsil eden sporcularımız sadece 3 gümüş ve 5 bronz madalya alabildi ve oyunları 64’üncü sırada tamamladık.
Oysaki, 2020 Tokyo Olimpiyatlarında, 2 altın, 2 gümüş ve 9 bronz olmak üzere toplamda 13 madalya kazanmıştık. Ülke sıralamasında 35.inci sırada yer almıştık.
Sporun başındaki zat bile açık başarısızlığı inkar edemedi Yapılan eleştiriler üzerine Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Türkiye’nin “spor federasyonlarına bunun hesabının sorulacağını” söyledi.
Nüfusumuz ve ekonomimizin büyüklüğü gibi ölçütleri dikkate alırsak Türkiye’nin Olimpiyatlarda madalya
sıralamasında ilk 20’ye girmesi gerekirdi. Küçücük ülkelerin aldıkları madalyalarla Türkiye’yi geçmesi
utanç verici. Mesela nüfusu 3-5 milyon olan ülkelerden Çekya, Sırbistan, Bulgaristan, Gürcistan 3’er altın madalya kazandı.
Kardeş Özbekistan 8 altın, 2 gümüş, 3 bronz madalya ile 13’üncü sırada… Kardeş Azerbaycan ise 2 altın,
2 gümüş ve 3 bronzla 30’uncu sırada yer alarak bizi sevindirdiler.
Türkiye’nin ilk 20’ye girmesi hayalimiz bir yana 64. sıraya gerilememiz büyük hayal kırıklığı yarattı.
MUTLULUK DENEN ŞEY – Seyfettin KARAMIZRAK
MUTLULUK DENEN ŞEY - Seyfettin KARAMIZRAK
“Kalp huzurla dolduğunda, mutluluk kendiliğinden gelir.”
İnsanoğlu var oluşundan bu yana mutluluğu anlamaya, tanımlamaya ve yakalamaya çalışmıştır.
Mutluluk sözlük anlamı olarak; “bütün özlemlere, bütün isteklere eksiksiz bir biçimde ve sürekli olarak erişilmekten duyulan kıvanç durumu, bir istek ya da özlem, yerine geldiğinde duyumsanan sevinç” olarak tanımlanır.
Mutluluk, TDK sözlüğünde, “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik” olarak tanımlanmaktadır.
Mutluluk, sevinç duyma ve yaşam doyumu gibi duygularla kendini gösteren duygusal bir durumdur. Çok değişik tanımları olsa da, çoğunlukla olumlu duygular taşıma ve yaşamından doyum bulmanın bir bileşkesi olarak tanımlanır.
HER KONUNUN ÇÖZÜM ADRESİ CUMHURBAŞKANI – Ruhittin SÖNMEZ
HER KONUNUN ÇÖZÜM ADRESİ CUMHURBAŞKANI - Ruhittin SÖNMEZ
Eski AKP milletvekili Şamil Tayyar X’te (Twitter), sokak köpekleri ile alakalı kanun sonrası uygulamayı eleştiren bir mesaj paylaştı. Bu paylaşımda sorunun kendisi kadar, çözümün arandığı adres ilgimi çekti.
“Kanuna aykırı olarak, hiçbir kurala uyulmaksızın köpeklerin zalimce katledilmesini” durdurmak için Şamil
Tayyar yasal yollara başvurmuyor, doğrudan Cumhurbaşkanına şöyle sesleniyor:
“Sayın Cumhurbaşkanım. Ülkenin her köşesinde köpek avı başladı. Niğde, Bartın, Altındağ, Ahlat, Silivri başta olmak üzere birçok yerde köpekler hiçbir kurala uyulmaksızın zalimce katlediliyor.
Zehirlenen köpeklerin o can çekişen görüntüleri yürekleri parçalıyor. Kanun böyle bir zulmü öngörmese de katil ruhlu alçakları harekete geçirdi. Allah rızası için bu zulmü durdurun. Bir sözünüz yeter.”
Kanunda öngörülmeyen bir zulüm yapılıyorsa, bir vatandaşın C. Savcılıklarına suç duyurusunda bulunması
bu kötü uygulamaları durdurmaya yetmeliydi.
Şamil Tayyar’ın “Katil ruhlu alçaklarla mücadele için devletin mekanizmaları çalışmıyor, vatandaşların bu
mekanizmaları harekete geçirmesi mümkün değil” diye düşündüğü anlaşılıyor. Meseleyi en yetkili makama arz ediyor. Çünkü devletin kurumlarının bu sorunu çözmeye gücü yetmez ama Reis’in “bir sözü yeter” inancında.
Muhalefetin “katliam yasası” dediği bu yasa muhalif eleştiriler ve görüşler dikkate alınarak Meclis’te ciddi bir
çalışmadan sonra kabul edilseydi, uygulamada hatalar daha az olurdu. Yasada öngörülen köpek öldürme
uygulamalarını yapmayan “belediye başkanlarına hapis cezası verilecek” gibi ifadeler olmasaydı “bu zulüm”
söz konusu olabilir miydi?
KİMİN CİBİLLİYETİ BOZUK? – Ruhittin SÖNMEZ
KİMİN CİBİLLİYETİ BOZUK? - Ruhittin SÖNMEZ
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan İsrail’in Hamas lideri İsmail Haniye’yi öldürmesinden sonra Türkiye’de milli yas ilan edilmesini eleştirenlere çok sert cevap verdi:
"Ülkemizde bir günlük milli yas ilan ederek Filistin halkı ile dayanışmamızı gösterdik. Ama bazı ekranlarda bazı cibilliyeti bozuk olanlar bizim ona gösterdiğimiz o ilgiyi hazmedemedi" dedi.
Talihsiz bir beyan bu. Sebeplerini açıklamaya çalışayım.
“Cibilliyeti bozuk” demenin sözlük anlamı “soysuz, sütü bozuk” demek. “Soysuz” kelimesiyle de “soyunun özelliklerini yitirmiş” veya “soyunu inkar eden” kimse kastedilir.
FİLİSTİN DEVLETİ VE HAMAS
Filistin halkı Türk soylu değil. Şu sıralarda Filistin konusunda ne düşünürseniz düşünün, soyumuzu ilgilendirmediğinden, sizi soylu veya soysuz yapmaz. Arap devletleri de İsmail Haniye için milli yas ilan etmedi. Demek ki Haniye için milli yas ilanı “soy sorunu” yani “cibilliyet meselesi” değildir.
Filistin bayrağı İngiliz diplomat Mark Sykes tarafından “Osmanlı’ya karşı isyan bayrağı” olarak tasarlandı. Bayraktaki kırmızı üçgen, Arapların Türklere (Osmanlılara/ ecdadımıza) karşı yaptıkları isyanlarda akıttıkları kanların sembolüdür. Bu bayrakla 1916 yılında Şerif Hüseyin denilen “cibilliyetsizin”, İngilizlerin desteği ile başlattığı, Osmanlı Devleti’ne karşı Arap isyanını kutsallaştırıyorlar.
Filistin iki bölgeye bölünmüş durumdadır: 5.655 km2 olan Batı Şeria’da 3,2 milyon, 365 km2 alanı olan Gazze’de 2,2 milyon kişi yaşıyor.
Gazze’yi fiilen 1987’de kurulan bir silahlı örgüt olan Hamas yönetiyor. Hamas Mısır’daki Müslüman Kardeşler Cemiyeti’ne (İhvan-ı Müslimîn’e) bağlı olarak kurulmuş bir örgüt. “HAMAS, 2007’de Gazze’yi ele geçirdi, o tarihten bu yana merkezi yönetim Filistin Devleti ile kavgalı.”
Çoğu ülke, HAMAS’ı “terör örgütü” olarak kabul ediyor. RTE ise "Milli Mücadele sırasında Türkiye’deki Kuvayi Milliye ne ise Hamas da işte aynen odur" görüşünde.
Daha geniş bilgi için Tanzer Ünal’ın yazısını okumanızı tavsiye ediyorum. (https://www.kocaeligazetesi.com.tr/makale/21199063/mtanzer-unal/filistin-davasi-tantanasi)
SOSYAL İKLİMİMİZ ÇORAKLAŞTI – Ruhittin SÖNMEZ
SOSYAL İKLİMİMİZ ÇORAKLAŞTI - Ruhittin SÖNMEZ
Süleyman Demirel kendi ailesini “Hakka hukuka riayetkâr, toplumdan rahatsız olmamış, toplumu rahatsız etmemiş mesut bir Anadolu bir ailesi idik” şeklinde tarif etmişti.
Gerçekten çoğumuzun ailesi böyleydi ve biz böyle ailelerden oluşan bir toplumduk.
Çok eski Türkiye’ye gitmeye lüzum yok, son 20 senede yaşadığımız sosyal ve kültürel değişim inanılmaz boyutta oldu. Bu değişimin olumlu yönde olan kısmı çok az, sosyal ve kültürel açıdan sorunlara yol açan olumsuz değişim miktarı çok fazla. Bunda çok hızlı şehirleşmenin, köyden şehirlere göçün büyük etkisi olduğu muhakkak. Ama devlet yönetimindeki eksik ve kusurlar daha çok etkili oldu.
Şimdi, “toplumumuz hakka hukuka riayetkar insanlardan oluşuyor” diyemiyoruz.
HAKKA HUKUKA RIAYET ETMEK kendisi için hak ettiği kadarına razı olmak demek. Kendi çıkarı için başkasının haklarını kullanmasına engel olmak ve hatta başkalarının haklarını gasp etmek hukuk devletlerinde ve semavi dinlerde asla kabul edilmez. Çünkü böyle insanlardan oluşan toplum “mesut bir toplum” olamaz.
Soru çalarak sınav kazananlar, torpil ve rüşvetle makam mevki elde edenler, rüşvet ve yolsuz ihalelerden servet kazananları görenlerin topluma aidiyet duyguları azalır. Bunlardan bir kısmı aynı imkanları bulduğunda aynı yöntemleri kullanmaktan çekinmezler. Ahlaki çözülme genişler, toplumsal iklim giderek çoraklaşır.
“İktidar nimetleri” diye bir kavram, “Bal tutan parmağını yalar” diye bir atasözümüz var. Yakın ve yandaşlarına kamunun kaynaklarını yani 90 milyon insanın hakkını peşkeş çekenleri bilenler bile “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” diye bir mazeret üretmiş. Müslüman ve alnı secdeli diye KUL HAKKI yiyenlere saygı duyuyor, haram paradan bir parçacık da bize versinler diye onları destekliyorlar.
Böyle bir toplumda huzur, mutluluk ve bereket olur mu?
ZEKİ TOPLUMLARDA BİLE APTALLAR ETKİLİ OLABİLİR – Ruhittin SÖNMEZ
ZEKİ TOPLUMLARDA BİLE APTALLAR ETKİLİ OLABİLİR - Ruhittin SÖNMEZ
Son köşe yazımdan kısa bir hatırlatma yapayım. Ülkelerin zeka seviyesini ölçen testlerde 2023 yıl sonu itibarıyla, vatandaşları en zeki ülke Güney Kore oldu. Güney Kore’yi Çinliler, İranlılar ve Japonlar izledi. İlk 10’a giren diğer ülkeler ise Singapur; Avusturya, Kanada, Almanya, Slovenya, Moğolistan olarak sıralandı.
Zeka (IQ) ortalaması en yüksek ülkeler arasında gelişmişler olduğu gibi gelişmemiş olanlar da var. Yine bu ülkeler arasında demokratik hukuk devleti vasfında olanlar olduğu gibi- Çin ve İran gibi farklı ideolojilere dayalı da olsa- demokrasiden hayli uzak ülkeler de var.
Nasıl oluyor da bu kadar zeki insanın yaşadığı ülkelerde baskıcı rejimler kurulabiliyor ve bu toplumlar özgürlüklerini kısıtlayan refah seviyelerini düşüren bu tür rejimlerle yönetiliyor?
Sosyal olayları tek faktörle açıklamak zorunda kaldığımızda bu tür çelişkileri kavramakta güçlük çekeriz. Çünkü sosyal olayların sonuçlarını belirleyen, etkisi ve yönü farklı, çok sayıda faktör vardır.
Toplumların zeka seviyesi ile ekonomi, hukuk ve demokrasi arasında açıkça ilişki vardır. Fakat toplumun zeka seviyesi ülkenin ekonomi, hukuk ve demokrasi seviyesini belirleyen tek faktör değildir.
İNSAN OLMA SANATI – Seyfettin KARAMIZRAK
İNSAN OLMA SANATI - Seyfettin KARAMIZRAK
”Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.” Mevlana
İnsan, varlıklar arasında eğitime ve öğretime en çok muhtaç olanıdır. Oysa hayvanlar, içgüdüleriyle doğduklarından, kısa sürede çevreye uyum sağlarlar. Yaşamlarını sürdürebilmek için eğitime ihtiyaçları yoktur.
Fakat yeni doğan çocuk, aciz bakıma ve korunmaya muhtaçtır. Kendi başına hayatını sürdürmesi, çevreye intibak etmesi imkânsızdır. Uzun süre, hatta hayat boyu bakıma, yardıma ve eğitilmeye muhtaçtır.
İnsanın bu muhtaçlığı ve eğitilmeye temayüllü olması, bilgi, beceri ve tutumlarla donanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu eksende eğitim; “gerekli davranışları istendik biçimde oluşturma, geliştirme ve uygulamalar için yapılan kasıtlı ve planlı öğrenme faaliyetleridir.”
Eğitim, “bireyleri bir yandan topluma rahat ve mutlu şekilde uyacak davranışlar kazandırmaya, bir yandan da yarınların toplumuna hazır esneklikte düşünme gücü ve
becerisine sahip davranışlar kazandırmaya yarayan planlı ve kasıtlı öğretim faaliyetlerinin tümünü içeren bir süreçtir”.
ZEKA ORTALAMASI YÜKSEK ÜLKELERDE EKONOMİ VE DEMOKRASİ – Ruhittin SÖNMEZ
ZEKA ORTALAMASI YÜKSEK ÜLKELERDE EKONOMİ VE DEMOKRASİ - Ruhittin SÖNMEZ
Dünyada zeka seviyesini ölçmek amaçlı standartlaştırılmış testler yapılıyor. Bu testlerle ülke bazında IQ ölçümlemeleri yapan araştırmalarda küresel ortalama IQ 100 olarak kabul ediliyor.
2023 yıl sonu itibarıyla, en zeki ülke vatandaşları 107.54 ortalama ile Güney Koreliler oldu. Güney Kore’yi 106.99 ile Çinliler,106.84 ile İranlılar, 106.18’le Japonlar izliyor.
Türkiye ise IQ (zekâ seviyesi) sıralamasında 95,63 ortalama IQ ile 105 ülke arasında 73'üncü oldu.
İlk 10’da yer alan diğer ülkelerde zekâ seviyesi (IQ oranı) Singapur’da 106.18; Avusturya, Kanada, Almanya, Slovenya, Moğolistan 102 puan mertebesinde. (Bu konuda 26 Şubat 2024’te bir köşe yazısı yazmıştım. İsteyen linkten okuyabilir.)
Çin çok büyük bir nüfusa sahip. Dünya nüfusunun yaklaşık %18'ini temsil eden Çin çok yüksek ortalama IQ puanı ile diğer ülkelerin puanlarını etkiliyor. Fakat bu durumun sıralamaya etkisi söz konusu değil.