AKP’lileşen ÜLKÜCÜLER – Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN
AKP’lileşen ÜLKÜCÜLER - Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN
Öncelikle “Biz neden iktidar olamıyoruz? Niçin bizim cumhurbaşkanı adayımız yok?” diye hayıflanan ülkücüleri anlayamadığımı belirtmeliyim.
On parçaya bölünmüş, oraya buraya dağılmış bir yapı iktidar olabilir mi?
Bu hayıflanmaları her hâlde psikolojik bir durum olarak görmek gerekiyor. Geçmişi özlemle hatırlama, geçmişte takılıp kalma psikolojisi. Oysa her dönemin kendi şartları vardır.
Parçalardan bir bölümünün “Nihayet bizim de bir adayımız oldu.” diye sevinmelerini de anlamıyorum. Sanki bizim adayımız dedikleri kişi seçilecekmiş gibi.
Seçileceğine inananların hesabı kitabı çok zayıf olmalı.
Seçilemeyeceğini bile bile destekleyenler ise kendilerini tatmin ediyor olmalılar.
HAK, HUKUK, AHLAK ÇİĞNENEBİLİR, SECCADE ASLA! – Ruhittin SÖNMEZ
HAK, HUKUK, AHLAK ÇİĞNENEBİLİR, SECCADE ASLA! - Ruhittin SÖNMEZ
Bu ülkede Anayasa çiğnenebilir. “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” kuralını çiğnemenin yasal ve ahlaki bir yaptırımı yoktur.
Anayasa Mahkemesi kararları çiğnenebilir. “Ben AYM’nin kararına saygı da duymuyorum, uygulamıyorum da” denebilir.
Kanunlar çiğnenebilir. Kanunları çiğneyenler için infaz affı, imar affı, vergi affı gibi aflar getirilebilir.
Kur’an hükümleri çiğnenebilir. Siyasi mitinglerde elde Kur’an gösterilerek propaganda yapılabilir. Kur’an-ı Kerim’in, devlet yönetimi için belirlediği ve temel Anayasa İlkeleri niteliğindeki
hükümleri çiğnenebilir. “Şura/ istişare/ meşveret (ortak akıl), Adalet ve Liyakat (işi ehline vermek)’’ şeklinde özetlenen İslam’ın temel ilkelerine aykırı bir yönetim sergilenebilir. Bu ilkelere aykırı
bir yönetim tarzı savunulabilir.
Dindar insanların inandığı değerlerle dalga geçilebilir. “Bakara makara” diye dalga geçenler büyükelçi bile yapılabilir.
Anayasa hükmü gereği edilen “yeminler” çiğnenebilir. “Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağına” dair edilen yeminler unutulup Yunanistan’ın Ege’deki 20 adamızı işgaline sessiz kalınabilir.
“Herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağına” dair edilen yeminlere rağmen kendi partisi ve yakın çevresi dışındakiler adeta hasım görülebilir.
Devleti yönetenler açısından önceki sözleri her zaman çiğnenebilir. Dün söylenen sözlerin tam tersi söylenebilir. Ettikleri sözler yüzünden birbirlerinin yüzüne bakamayacak durumda olanlar el ele, göz göze yol yürüyebilir. Gerekirse “20 yıllık günahlara ortak olunur”, gerekirse “Harun gibi gelip Karun olanlara” hizmet edilir.
“Kamu hakkı” çiğnenebilir. Ulufe dağıtır gibi, yandaşlara kamu yatırımları ihalesiz olarak paylaştırılabilir. Kamu İhale Kanunu 200 defadan fazla değiştirilir, göstermelik ihalelerle haksız rekabet
yaratarak kamu kaynakları birilerine aktarılabilir.
“Kur Korumalı Mevduat” adı altında, parası olanlara 200 Milyar TL’den fazla örtülü faizi, bankalara değil, devlete (millete) ödettirilebilir.
Uluslararası Tahkim’in verdiği, faizi ile birlikte, 3 Milyar dolar tutarındaki cezayı, Kuzey Irak petrollerinin taşınmasından 10 Milyar dolar civarında para kazanan yakınlarının yerine devlete (millete) ödettirilebilir.
“Kul hakkı” çiğnenebilir. Makamlar ehil olana değil, kendilerine sadık olana paylaştırılır. Kamuya alınacak personel alımlarında sorular çalınarak işe girebileceklerin hakları çalınabilir. Sadece son 4 senede, emeği ile geçinenlerin Milli Gelirden aldığı pay %45’den %25’e düşürülerek bu servet yeni sermaye sınıfına aktarılabilir.
“Yaşama Hakkı” çiğnenebilir. Devletine güvenerek, sağlam olduğuna inanıp aldıkları evlerde 50 binden fazla insan ölümüne, daha fazlasının sakat kalmasına sebep olunabilir.
Seçmen iradesi çalınabilir, çiğnenebilir. Trafolara kedi girebilir, Atı alan Üsküdar’ı geçebilir.
Özgürlükler çiğnenebilir. Yürütme organının güdümündeki yargı mensupları aracılığıyla kahraman subaylar hapislerde çürütülebilir. Kumpas davalarıyla masum insanların özgürlüğü elinden alınır, TSK ve diğer devlet kadroları yürütme ile uyumlu hale getirilir.
Bütün bunları yapanlara devlet emanet edilir.
Ama arkadaş bu memlekette “SECCADE” ÇİĞNENEMEZ!
Esasında zaten kimse çiğnemez de… Ama muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı farkında olmadan, kazara bir
seccadeye ayakkabısı ile bastıysa dünya O’na dar edilir.
Burası bir cami değil, mescit değil, bir ofis olduğu halde, “yere serili seccadeyi görmeden bastığım için özür dilerim” diyen bir Cumhurbaşkanı adayının inancı sorgulanır.
RAMAZANIN GÜZELLİKLERİ – Seyfettin KARAMIZRAK
RAMAZANIN GÜZELLİKLERİ - Seyfettin KARAMIZRAK
Geçen yıl hüzünle uğurladığımız Ramazanı Şerife kavuşmanın mutluluğu ve huzuru içindeyiz.
Bu nadide imkânı çok iyi değerlendirmek, dağarcığımıza bol ecir, hayatımıza da yeni güzellikler, katmanın zamanıdır. Güzel hasletlere kavuşmak büyük bir saadet, değerlendiremeden veda etmek de üzücüdür. Zaman çabuk geçecek, bir gün yine Ramazana veda günü gelecektir.
İyilik yaptığı halde, Ramazandan sonra “keşke daha fazlasını yapsaydım” diyen biri, bu ayı değerlendiremediği için daha çok pişmanlık duyacaktır.
Zaman, bilinçli ve güzellikler üreten kimseler için çok kıymetlidir. Bu kıymetin çok çabuk geçtiği de bir gerçektir. O yüzden ele geçen hazinenin hakkını verme zamanıdır.
DAR SOKAK MI, ÇIKMAZ SOKAK MI? – Ruhittin SÖNMEZ
DAR SOKAK MI, ÇIKMAZ SOKAK MI? - Ruhittin SÖNMEZ
Şu anda seçim öncesi yapılan devlet harcamaları ve siyasi partilerin vaatleri bir yana, acı gerçek bir yana. Türkiye’yi ve biz vatandaşları seçimden sonra inanılmaz sıkıntılar bekliyor.
Ekonominin bütün parametreleri o kadar kötü ki…
Bir yandan ödenmesi gereken iç ve dış borçlar, sürekli büyüyen cari açığın kapatılması gibi dev sorunlar var.
Diğer taraftan Deprem yaralarının sarılması, deprem bölgesinde 700 bin civarında konut ile yeniden yapılacak şehirlerin altyapısına harcanacak paranın bulunması. Kentsel dönüşüm kapsamında sadece Marmara Bölgesinde 1 milyon civarında yapılması gereken konutların finans yükü.
Bunun yanında Kur Korumalı Mevduatın sahiplerine, Yap İşlet Devret yoluyla yani Kamu Özel İşbirliği ile (KÖİ) yapılan yatırımların müteahhitlerine ödenecek milyarlarca dolar.
Rusya’nın ertelediği ve 24 Milyar dolar civarında olduğu tahmin edilen doğalgaz faturaları. BAE, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerden swap yoluyla alınan meblağların ödenmesi gibi ağır yükler var.
EYT’lilerin yasal haklarına kavuşma mücadelesinin başarılı olmasıyla seçim öncesi EYT’lilerin emekli olmasının da bütçeye ağır bir yükü olacak. Daha önce AKP/ Erdoğan yönetimi bu yasayı “ülkeyi batırır” gerekçesiyle çıkarmamıştı. Ayrıca zorunlu olarak yapılan asgari ücret ve asgari emekli maaşlarının artırılması (hala açlık sınırının altında kalsa da) bütçeye yük oluşturacak.
Yüksek enflasyon altında ezilen orta ve alt gelir gruplarına destekler yapılması gerekiyor.
Seçim öncesi devlet kurumlarına yaklaşık 250 bin kişi daha alınarak devlet kadroların şişirilmesi çare değil. Bütçenin büyük kısmı maaşlara giden bir devlet yatırım yapamaz, batar.
Yeni iş alanları açılması lazım. Bu yatırımlar için de kaynak bulmak gerekecek.
Seçim sonrası dolar kurunu baskılamak için Merkez Bankasında döviz kalmadı, kurların bu seviyelerde tutulması mümkün olmayacak. Enflasyon maaşlara yapılan bütün zamları kısa sürede yutuyor. Enflasyonu hızla düşürecek tedbirler alındığında ekonomik durgunluk riski var.
Tasarruf etmemiz ve daha çok üretmemiz lazım. Ama geniş halk kesimleri bırakın tasarruf etmeyi, en temel ihtiyaç maddelerine ulaşmakta zorluk çekiyor.
Sonuçta tablo çok ağır ama bu durumdan muhakkak çıkılacak.
Türkiye bunu yapabilir. Ama nasıl ve hangi kadrolarla?
AKP ve YRP BENZER ZİHNİYETTE – Ruhittin SÖNMEZ
AKP ve YRP BENZER ZİHNİYETTE - Ruhittin SÖNMEZ
Yeniden Refah Partisi (YRP) Millî Görüş hareketinin lideri merhum Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın kurucu Genel Başkanı olduğu parti.
YRP’nin Cumhur İttifakı’na katılma süreci içinde tartışılan konular partinin yönetimi ve görüşlerini öğrenmemiz açısından faydalı oldu.
Bu süreçte YRP’nin iletişim yüzü Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Doğan Aydal idi. Aydal gerek yumuşak üslubu ve gerekse daha çok teknik ve fazla iddialı projelerden bahsetmeyi seven biri olarak beğenildi.
Prof. Aydal AKP ile yürütülen müzakere sürecinin arka planına dair bilgiler de verdi. Meğer Necmettin Erbakan’ın kızı Elif Erbakan ve damadı (Elif Erbakan’ın eşi) de YRP’nin Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi imiş.
Süreç YRP’nin MKYK’sında son derece “demokratik” bir şekilde tartışılmış. Mesela Elif Erbakan Altınöz Yeniden Refah Partisi’nin Cumhur İttifakına dahil olmasına karşı çıkmış. Eşi Mehmet Altınöz ise tam tersi görüşle YRP’nin Cumhur İttifakına katılması gerektiğini savunmuş.
Fakat bu bilgileri veren Doğan Aydal -nedense- şöyle bir cümle kurma ihtiyacında hissetti: “Burası bir aile şirketi değil.”
Bundan sonraki şu cümlesi benim için çok dikkat çekiciydi:
“Genel Başkanımız MKYK’da ifade edilen görüşleri dinledi, bir çetele tuttu. Siyasi riski alacak kişi Genel Başkanımız Fatih Erbakan’dır, kararını kendisi verdi. Nihayetinde GELECEK KIRK YILA HÜKMEDECEK KİŞİ KENDİSİDİR” dedi.
İşte ben de tam bu zihniyete dikkat çekmek istiyorum.
HOŞ GELDİN YA ŞEHRİ RAMAZAN – Seyfettin KARAMIZRAK
HOŞ GELDİN YA ŞEHRİ RAMAZAN - Seyfettin KARAMIZRAK
İslam’ın beş şartından biri de, Ramazan ayında, her gün oruç tutmaktır. Oruç, hicretten 18 ay sonra, Şaban ayının onuncu günü, Bedir gazasından bir ay evvel farz oldu. Ramazan, “yanmak” demektir. Bu ayda oruç tutan ve tövbe edenlerin günahları yanar, yok olur.
Ramazan ayı, çok şereflidir. İlk günleri rahmet, ortası af ve mağfiret ve sonu Cehennemden azat olmaktır.”Ramazan ayı, en büyük nimetlerden, eşsiz hazinelerden biridir. Kur’an-ı kerim, bu ayda indi. Affın, ihsanın, bereketin, iyiliklerin, güzelliklerin, manevi atmosferin yağmurlar gibi yüreklere aktığı eşsiz müjdelerin dolu olduğu bir aydır. Bir günü, bine bedeldir. Hele içinde bir de, “bin aya bedel olan Kadir gecesi” vardır ki, nimet üstüne nimettir.
HASTALIK RİSKİ OLAN HAYVANLAR İTHAL EDİLİYOR – Ruhittin SÖNMEZ
HASTALIK RİSKİ OLAN HAYVANLAR İTHAL EDİLİYOR - Ruhittin SÖNMEZ
Brezilya Tarım Bakanı, 3 Mart’ta ülkesinde “deli dana hastalığı” görüldüğünü açıkladı. Brezilya bir
numaralı müşterisi Çin’e sığır eti ihracatını askıya aldı. İran, Ürdün ve Tayland da ülkeden sığır eti ithalatını geçici olarak durdurdu.
Türkiye’nin de önlem alması lazım. Çünkü T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Brezilya’dan besilik ve kasaplık büyükbaş ithalatına izin veriyor. Ayrıca Hollanda ve İspanya’da da deli dana hastalığı görülmeye başlandı.
EKONOMİ POLİTİKALARI SEÇİMDEN SONRA DEĞİŞECEK – Ruhittin SÖNMEZ
EKONOMİ POLİTİKALARI SEÇİMDEN SONRA DEĞİŞECEK - Ruhittin SÖNMEZ
Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan yine “Türkiye Yüzyılı vizyonuyla ülkemizi dünyanın en büyük 10 ülkesine çıkarma hedefindeyiz” sözünü tekrarladı.
Türkiye’yi 17. Büyük ekonomi olmaktan 22. Sıraya düşüren bir devlet başkanının en büyük 10 ülke arasına çıkarma vaadinin gerçekçiliği ve inandırıcılığı ayrı bir tartışma konusu.
Fakat CB’nın bu sözünden “Türkiye yüzyılı vizyonu” dediği politikalara, Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin tabiriyle “heterodoks politikalara” devam edileceği izlenimi ediniyoruz.
Genel kabul görmüş çözüm yolları yerine bilim adamlarının kabul etmediği ekonomik arayışlara devam edilecek demek bu.
Oysaki aynı gün Reuters, kendisine bilgi veren “yetkililere” dayanarak, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın piyasa ekonomisi ilkelerine geri dönmek ve Mehmet Şimşek’i ekonominin başına getirmek
istediğini” haber veriyordu. Bu haber AKP yetkilileri tarafından şimdiye kadar yalanlanmadı. AKP’nin mevcut “modelden” vazgeçip eskiden olduğu gibi ekonomistlerce genel kabul gören (ortodoks) bir modelin uygulayacağının işaretlerini verdiği anlaşılıyor.
Çünkü bu “sözde model” aslında ideolojik bir saplantının eseri olan sistemsiz bir savrulma.
Seçime kadar dolar kurunu ne pahasına olursa olsun 18-19 TL bandında tutmak için kaynakların tüketildiği, günübirlik bir vaziyeti idare etme politikasına “model” denemez. (Bloomberg’in
haberine göre, TCMB’nin 2022’de döviz piyasalarına 108 milyar dolar kadar müdahale ettiği tahmin ediliyor.)
Bu sözde “yerli ve milli ekonomi politikasının” gerekçesi akıl ve bilim değildi. Bu gerçek bizzat RTE’nin “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Bu konuda nass ortada. Nass ortada olduğuna göre, sana bana ne oluyor? Biz değerler silsilemiz içerisinde olaya bakacağız” şeklindeki ifadesiyle ortaya konmuştu.
Bu politika uygulanmaya başlandıktan sonra enflasyon patladı, kurlar inanılmaz yükseldi, TL aşırı değer kaybetti, maliyetler yükseldi. Türk vatandaşlarının yarıdan fazlası en temel ihtiyaç maddelerine erişemez hale geldi. Orta ve dar gelirliler için konut ve araç sahibi olmak hayal oldu. Hatta büyükşehirlerde maaşlı insanların kiralık evde oturması bile imkansızlaştı.
HÜDA PAR İLE İŞ BİRLİĞİNDEN AKP NE KAZANACAK? -Ruhittin SÖNMEZ
HÜDA PAR İLE İŞ BİRLİĞİNDEN AKP NE KAZANACAK? -Ruhittin SÖNMEZ
Cumhur ve Millet İttifakı taraftarlarının birbirlerini HDP ve Hüda Par üzerinden bölücülükle suçlaması tamamen seçmenleri etkileyerek karşı tarafa oy vermemesini sağlamak içindir.
“İşin aslı” veya “herkesin bildiği sır” şundan ibarettir:
HDP ve Hüda Par Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten iradenin “dağda silahlı siyaset yapacaklarına, Meclis’te silahsız siyaset yapsınlar” politikasının birer ürünüdür.
Bu politikaya göre, terör örgütlerinin etkin olmaması için en uç görüşlerin de konuşulabildiği bir siyaset atmosferi yaratılır. Böylece zamanla bir Türkiye partisi olmak zorunda kalacak ayrılıkçı partilerin, devletin birliğine ve temel ilkelerine zarar verecek talep ve fikirlerin törpülenerek bir arada yaşama iradesinin devam edeceği düşünülür.
Devlet, HDP’nin PKK terör örgütü ile olan ilişkisini ve ideal birliği içinde olduğunu da bilir; Hüda Par’ın, iğrenç cinayetlerin faili, Hizbullah terör örgütünün siyasal kanadı olduğunu da.
Zaten HDP “PKK terör örgütüdür” diyemez, Hüda Par ise “Hizbullah terör örgütü değildir” der.
Bunu sadece “derin devlet” değil bütün parti liderleri de bilir. Fakat HDP’nin PKK ile, Hüda Par’ın Hizbullah ile irtibatını kesmelerini ve sivil siyaset yapmalarını isterler.
Bu elbette kolay bir şey değil. Çünkü terör örgütleri de kendi usullerince bu partiler üzerinde baskı ve hakimiyet kurmaktadır.
Bu yüzden devlet HDP ve Hüda Par’ın siyasi faaliyetlerine, devletin çizdiği sınırlarda kaldığı sürece, izin verir. Terör örgütünün etkinliği arttığında ve devletin çizdiği sınırı aşan bir güce ulaşmaya başladığında gücü sınırlandıran birtakım önlemler alır.
HDP’nin seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyım atanması; seçilmiş milletvekillerinin ve hatta genel başkanlarının uzun süreler tutuklu yargılanması ve gerektiğinde de partinin kapatılıp, önde gelen yöneticilerine siyaset yasağı konulması mevcut devlet aklının (müesses nizamın) bulabildiği önlemler olarak dikkati çekiyor.
ADAYLAR TELEVİZYONDA TARTIŞSIN – Ruhittin SÖNMEZ
ADAYLAR TELEVİZYONDA TARTIŞSIN - Ruhittin SÖNMEZ
Deprem sebebiyle, 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde müzikli, gürültülü bir kampanya yürütülmeyeceği anlaşılıyor. Ben zaten gürültülü ve kirlilik yaratan seçim çalışmaları ile başka illerden taşımalarla doldurulan meydanlarda büyük mitingler yapılmasını hep anlamsız buldum.Bu faaliyetlerden etkilenerek oy verme kararını değiştiren bir seçmen olduğunu sanmıyorum.
Bildiğim kadarıyla gelişmiş ülkelerde bizdeki gibi seçim kampanyası yok. ABD’de Başkan adaylarının az sayıda açık hava mitingi yaptığını, genellikle sadece partiye bağış yapanların girebildiği kapalı salonlarda toplantıların yapıldığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım.
Bir defasında, bir seçim sürecinde ABD’de idim. Bir seçimin olacağına dair şehirlerde bir görsel emare görmedim. Oy verme günü, üzerinde VOTE yazılı, oy sandıklarına yönlendiren küçük işaret levhaları olmasa, seçimin yapıldığını da fark etmeyecektim.
Elbette dünyada mükemmel bir sistem yok. Ancak gelişmiş ülkelerle seçim kampanyalarımızı kıyasladığımızda oldukça ilkel bir görüntü verdiğimizi kabul etmek zorundayız.
Bu bakımdan gürültülü ve çevre kirliliği yaratan parti propaganda yöntemlerinin kalıcı olarak terk edilmesini diliyorum.
Az masraflı ve halkı bilgilendirici propaganda yöntemlerini denemeliyiz.
Bu kapsamda gereken ilk şey, Cumhurbaşkanı adaylarının tartıştığı televizyon programları yapılmasıdır. Böylece yapılacak medeni tartışmalar ile vatandaşlara adaylar arasında mukayeseye imkânı verilmiş olur.
AKP öncesi Türkiye’de bu yapılabiliyordu. 21 senede daha geri gittik. Bu durumu düzeltmemiz lazım.
Adaylar bir arada tartıştığında sadece kendilerine yakın kanalları izleyenler de rakip adayın da çapını görmüş olurlar. Ve daha sağlıklı karar verebilirler.
Aynı uygulamayı yerel ölçekte de yapabiliriz. Yerel veya ulusal TV kanallarında milletvekili adaylarının tartıştığı programlar düzenlenmelidir.
Elhamdülillah – Fahri SAĞLIK
Elhamdülillah - Fahri SAĞLIK
Hamd, bütün övgü türlerini içeren bir kavramdır. Sözlükte iyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme, övme manalarına gelir. Hamd, yeni bir nimete kavuşma, güzel bir iş yapma veya bir musibetten kurtulma durumunda, kendisine o nimeti veren, o iyi işi yapmayı nasip eden veya o musibetten kurtaran Allah Teâlâ’yı hatırlama ve yüceliğinin idrakinde olmaktır.
Hamd, şükür ve medh kelimeleri birbirlerine yakın anlamları olan kelimelerdir. Esas itibarıyla övme ve yüceltme anlamlarını ifade ederler. Ancak aralarında bazı anlam farklılıkları vardır. Hamd, Allah’ı mutlak olarak övmek ve yüceltmektir. Dolayısıyla hamdetmek için bir nimetin, hamd eden kişiye ulaşmış olması şart değildir. Şükür ise, Allah’ın kullarına verdiği nimetlerin etkisinin onların dilinde övgü, kalbinde sevgi, organlarında da itaat etme/boyun eğme olarak ortaya çıkmasıdır.
Kullarına karşı sonsuz ikram sahibi olan yüce Allah, hamdedilmeye layık olandır ve hamd sadece yüce Allah’a edilir. Çünkü sayısız nimetleri, hem de hiç karşılık beklemeden veren O’dur. Ayrıca bu lütuf ve ihsanları devamlı olup, ardı arkası hiç kesilmez. Hamd ve şükürden uzak duran bir insanın, kulluk bilincini kaybetmesi kaçınılmazdır. Kur’an-ı Kerimde Şeytanın yapmaya çalıştığı en önemli şeylerden birisinin insanları şükürden uzaklaştırmak olduğu şöyle belirtilir: “…onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulamayacaksın.” (A’raf, 7/16-17.)
Hamd, kısmen yüceltme, kısmen teşekkür ile birleşen bir övgüdür. Yerine getirme yönüyle dilin hamdı “Elhamdülillâh” demektir. Sadece dil ile hamd etmek yetmez. Kalbin hamdı inanmak, organların hamdı itaat etmek, aklın hamdı tefekkür etmek, hayatın hamdı ise onu Allah yolunda geçirmektir.
DEPREMDEN AKLIMIZDA KALANLAR – Seyfettin KARAMIZRAK
DEPREMDEN AKLIMIZDA KALANLAR - Seyfettin KARAMIZRAK
Acımız tarifsiz, yaramız derin. Anlatmaya kelimeler yetmiyor. İçinde yüzlerce hatıra barındıran bu afet, gözlerimizi yaşa, kalbimizi acıya boğmakta. Yüreğimiz ıstırabın her türüyle inlemekte. Bağrımız derinden yanmaktadır.
Yaraları ve acıları sarmak, merhem olmak kifayetsiz. Teskin etmeye dermanımız yok.
Hava soğuk, evler harabe, artçılar fazla, korkutucu ve yıkıcı, kayıplar can yakmakta.
Çaresizliğin kifayetsizliği çökmüş sırtımıza.
Yine de insanlık adına, yardım ve iyilik adına durmuyoruz, susmuyoruz. Bir millet topyekûn seferber olmuş. Öncelikle darmadağın enkazların arasında, bir ses bir can bulma
umuduyla çırpınmakta. Diğer yandan da gönlüyle sardığı depremzedelere yardım çırpınışında.
ORTAK AKIL – Ruhittin SÖNMEZ
Cumhurbaşkanlığı Sistemi ittifakları zorunlu kıldı. İktidar ve muhalefetin büyük kısmı iki ayrı ittifak çatısı altında toplandı.
Bir de HDP’nin oy oranları küçük sol ve sosyalist partilerle yaptığı ittifak var. Zafer, Memleket ve Yeniden Refah partileri ise henüz ittifakların dışındalar.
Cumhur İttifakı AKP ile MHP, BBP, Vatan P. ve hatta Hüda-Par’dan oluşuyor. Fakat AKP’ye destek veren diğer partilerin iktidar olma ve ülkeyi yönetme gibi bir hedefleri yok. Diğer partilerin AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a kayıtsız şartsız desteği (biat etmeleri) söz konusu. Bu bakımdan ittifak içi sorun çıktığını görmüyoruz.
Bu “sözde ittifakta” tartışma, müzakere ve ortak akıl arayışı yok. AKP destekçisi partilerin liderleri Erdoğan’ın liderliğine tam bir itaat ve tek kişinin iradesine sadakat içindeler.
Bu yüzden partiler arasında kriz, gerginlik ve uzlaşma arayışları da olmuyor.
Ortak akıl yerine tek kişinin akıl ve iradesinin esas olduğu tek adam rejiminin sakıncalarını yaşayarak görüyoruz.
Bu sistemden sonra ekonomide bütün temel göstergeler kötüleşti. Devletin her alandaki hizmet performansı düştü.
Devletin kurumlarının deprem, sel ve yangınlar gibi olağanüstü şartlarda bile yukarıdan talimat almadan
harekete geçemediği hantal bir yapı ortaya çıktı. Liyakatin yerine parti liderine sadakatine göre atamalar yapılınca en köklü kurum ve kuruluşların nasıl çürüdüğüne şahit olduk.
Millet İttifakı ise 6 partiden, CHP+ İYİ Parti+ SP+ Deva P+ Gelecek P+ DP’den, oluşuyor. Bu ittifaktaki her parti iktidar (ortağı) olmak ve ülkeyi yönetmek arzusunda. Bu partiler kurumsal kimliklerini muhafaza ederek, ortak hedef doğrultusunda iş birliği yapıyor.
Bu iş birliğinin hedefi ortak akıl ile en makul çözüm yollarında birleşmek ve ülkenin derin ve büyük meselelerini çözmek. Bunun için müzakere yapıyorlar, gerekirse tartışıyorlar, hatta çatışıyorlar.
MERAL AKŞENER NE YAPMAK İSTİYOR? – Ruhittin SÖNMEZ
MERAL AKŞENER NE YAPMAK İSTİYOR? - Ruhittin SÖNMEZ
İYİ Parti lideri Sayın Meral Akşener’in 03 Mart Cuma günü yaptığı açıklama şok etkisi yarattı. Açıklamanın muhalefet tarafında, özellikle de CHP kanadında, bir moral çöküntüsü yarattı.
Bu moralsizlik içinde CHP yönetimi çok temkinli bir üslup kullanırken, CHP’yi destekleyen yazar ve yorumcular ile taraftar vatandaşların bir kısmı adeta çıldırmış durumda.
Meral Akşener ve İYİ Parti hakkında “ihanetten satılmış olmaya kadar” ağır sıfatlar kullanmaya başladılar. Resmi yetkililer değilse de sosyal medyada bazı İYİ Partililer de bunlara benzer üslupla cevap veriyor.
Bu tavır yanlış. Çünkü birbirlerine ne kadar kızarsa kızsınlar bu partilerin hem mevcut iktidarı yenmek ve hem de seçimi kazanırlarsa 6’li Masa olarak şimdiye kadar anlaştıkları temel politikaları uygulayabilmek için birbirine ihtiyaçları olacak.
İYİ Parti 3. bir aday çıkarırsa ve Cumhurbaşkanlığı seçimi 2. tura kalırsa CHP ve İYİ Parti adına aday olanlardan hangisi öndeyse diğer taraf kitlelerinin aynı adaya oy vermesi istenecek. Bu bakımdan hangi taraftan gelirse gelsin kırıp döken bir üslup hatalı.
Bu yüzden Millet İttifakının(6’lı Masa’nın) bütün bileşenleri soğukkanlı bir şekilde değerlendirme yapmalı.
Süleyman Demirel’in “siyasette 24 saat çok uzun bir zamandır” sözünü hiç akıldan çıkarmayalım.
Şu anda ittifak bileşenlerinin hedefi açısından ve siyasal denge açısından değişen fazla bir şey yok. Muhalefet kanadı aynı yerinde duruyor, Cumhur İttifakına geçen yok.
İYİ Parti de diğer 5 parti de AKP ve Erdoğan’ın gitmesi, yerine parlamenter sistemin gelmesinde hemfikir.
Fakat birlikte olmanın sinerjisi kayboldu.
Cumhur İttifakının kazanma şansını artıran da işte bu sinerji ve moral kaybı.
KİMİN YÜZÜ TANSİYONUNUZU YÜKSELTİYOR? – Zülfikar ÖZKAN
KİMİN YÜZÜ TANSİYONUNUZU YÜKSELTİYOR? Zülfikar ÖZKAN
Yüzü üzüntü, tiksinti, veya neşe gibi güçlü bir duyguyu sergileyen birinin resmine baktığımızda yüz kaslarımız kendiliğinden ötekinin yüz ifadesini aynen yansıtmaya başlıyor (Goleman, s. 27).
Bir araştırmada, yüz kadın ve erkeğe birisiyle etkileştikleri sırada tansiyonlarını ölçen bir cihaz takılmıştı.
Hoşlandıkları dostlar ve aileleriyle birlikte olduklarında tansiyonları düşüyordu.
Sorunlu birisiye olduklarındaysa tansiyonlarında artış kaydediliyordu.
En büyük sıçrama ise zorba anne-baba, rekabetçi bir arkadaş, ansızın öfkelenen bir eş gibi kişilerle beraber olduklarında meydana geliyordu ( Gooleman, s. 283).
Gülümsemenin tüm diğer duygusal ifadelere karşı bir üstünlüğü vardır. İnsan beyni mutlu yüzleri daha uygun görüp onlara yöneliyor, onları üstün görüp onları tercih ediyor.
Bir kimsenin zehirli ruh hali yüzüne yansıyor. Bu ruh hali çevresindekileri aynen pasif sigara içiciliği gibi etkileyebiliyor.
Her insan kendi içinde keşfedilmeyi bekleyen bir hazine saklar. Bu keşif kendiliğinden olmaz.
Tereyağının özünde süt vardır ama sütü kendi haline bırakırsak süt, tereyağına kendiliğimden dönüşmez. Onu yayıkla çalkalamak gerekir.
Kendimizi keşfedebilmemiz için yüz ifademizden ve görüştüğümüz kişilerden sorumluyuz. Kimin tansiyonumuzu yükselttiğinin bilincinde olmalıyız.
• Daniel, GOLEMAN, Sosyal Zekâ, Varlık Yayınları, İstanbul, 2002.
• Zülfikar ÖZKAN, Beynin Mutluluğa Ayarlanması, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2021.
Sarsılırız Ama Yıkılmayız – Bihter GÖRDÜ
Sarsılırız Ama Yıkılmayız – Bihter GÖRDÜ
Her şey hafif bir sarsıntıyla başladı. Sonra yer içinden gelme top seslerini andıran bir gürültü peyda oldu. Sarsılırız ama yıkılmayız diye düşünüp, yan odadaki anneme seslendim ama, sesimi duyan olmadı. Sonra hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmeye başladı. Durmak bilmeyen sarsıntı birden hafiflemeye başladı. Tam bitiyor derken birden daha da şiddetlendi. Camın önündeki ranzamla birlikte sokağa savrulacağım korkusuyla bu sefer de babama seslendim.
Ah Ryoichi Kishi Ah, Kıymetini Bilemedik… / Alptekin CEVHERLİ
Ah Ryoichi Kishi Ah, Kıymetini Bilemedik... / Alptekin CEVHERLİ
Şimdi diyeceksiniz ki, “Ryoichi Kishi” kimdir?
Durun anlatayım da siz karar verin, kimmiş.
Ülkemizin veya belediyelerimizin yönetiminde çok değil 100 tane Ryoichi Kishi olaydı memleketimiz nasıl olurdu, sonra da bir hayal edin...
* * *
Gelelim Ryoichi Kishi’ye...
Bu Japon vatandaşı mühendis arkadaş, İzmit Körfezi geçişini sağlamak için inşa edilen ama pahalılığından dolayı pek de kullanılmayan Osmangazi Köprüsü’nün kontrol mühendislerinden birisiydi.
Hatırlarsınız köprünün inşası esnasında 21 Mart 2015 tarihinde köprüdeki ana kabloları taşıyacak olan ve Catwalk (kedi yolu) olarak adlandırılan kılavuz kablolardan biri koptu. Halatın kopmasından kendisini sorumlu tutan Japon mühendis Ryoichi Kishi, kazayı onur meselesi olarak nitelendirdi ve intihar etti.
Oysa ne ölen vardı, ne sakat kalan vardı ve ne de yaralanan bir Allah’ın kulu yoktu, çok şükür. Sadece köprünün inşaatı iki ay kadar aksadı o kadar.
İşin ilginci, köprü inşaatında 8 bin kişi çalışıyordu ve bu kadar insanın içerisinden bir tek Japon mühendis Ryoichi Kishi kendini sorumlu tutarak cezalandırdı.
Oysa O; ne o halatı imal eden yerli firmanın temsilcisiydi, ne o firmada çalışıyordu. Ne de o kopan halatı oraya takan ekipteydi. Ne de inşaatı yapan yüklenici firmalardan birinin sahibiydi...
Sadece kontrol mühendisiydi.
Ve o kadar sorumluya rağmen tüm suçu: ‘Ben bu halattaki sorunu nasıl fark edemedim’di...
Adam harakiri yaparak bu ‘onursuzlukla’ yaşayamam, “Japon Milleti’ni iyi temsil edemedim” deyip kendi canına kıydı.
KORKUNÇ BİR ŞEY OLDUĞUNDA OLMAMIŞ GİBİ DAVRANAMAYIZ – Ruhittin SÖNMEZ
KORKUNÇ BİR ŞEY OLDUĞUNDA OLMAMIŞ GİBİ DAVRANAMAYIZ - Ruhittin SÖNMEZ
Başlıktaki söz bize çok yabancı geliyor değil mi? Çünkü bu sözün sahibi bizden biri değil, Yunanistan Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis.
Yunanistan’da yaşanan tren kazasında yolcu treni ile yük treni çarpıştı, 36 kişi hayatını kaybederken 85 kişi yaralandı.
Tren kazasından sonra Ulusal Tren Ağı Sürücüleri Sendikası Başkanı ve Yunanistan Devlet Demiryolları Makinistleri Başkanı tren ağında eksiklikler olduğunu açıkladı. Tren ağının otomatik çalışmadığı, her şeyin manuel işlediği; göstergelerin, ışıklı sinyallerin çalışmadığı ve bu eksikliklerin de uzun zamandır bilindiği ve gerekli önlemlerin alınmadığını iddia ettiler.
Ulaştırma Bakanı Karamanlis “Korkunç bir şey olduğunda olmamış gibi davranamayız” dedi ve görevinden İSTİFA etti. Bakan Karamanlis “haksız yere ölen insanların anısına istifasının bir ‘görev’ olduğunu söyledi.
DEPREM ve KADER – Prof. Dr. Yümni SEZEN
DEPREM ve KADER - Prof. Dr. Yümni SEZEN
Herkes biliyor ki deprem bir tabiat olayıdır. Dünyanın dönüşü, güneşle ilgili durum, gece-gündüz oluşu, yağmur yağışı gibi, bu cinsten olaylar serisinden olan bir olaydır. Yer kabuğunun yerleşmesinin devam etmesi, yerküresi içinde biriken enerjinin boşalması, fay hatlarının ve kırıklarının hareketi, yer değiştirmesi ve benzeri tabiat olayları ile ilgili bir tabiat olayı olan depremin ne ve nasıl olduğuna ait ayrıntılar, bilim adamlarını ve uzmanları ilgilendirir.
Depremin ve diğerlerinin bir tabiat olayı olması, onları Allah’ın yapmadığı anlamına gelmez. Bütün âlemleri O yaratmıştır, Mülk Sahibi O’dur. Tabiat kanunları dediklerimiz O’nun koyduğu kanunlardır, O’nun adetidir. Var olanın, görünen ve bilinenin ötesinde, işin bu bağlamına inanan inanır, inanmayan inanmaz. Allah, inanmamızı istemiş, fakat zorlamamış, bizi özgür bırakmıştır. Bu konu ayrı bir konudur. Depremle ilgili herkesin kabul ettiği sonuç, onun vuku bulmasıdır. Depremler olmuştur, olmaktadır, olacaktır.
İÇ GÖÇLER, KİRA ARTIŞLARI VE ÇÖZÜM TEKLİFİ – Ruhittin SÖNMEZ
İÇ GÖÇLER, KİRA ARTIŞLARI VE ÇÖZÜM TEKLİFİ - Ruhittin SÖNMEZ
06 Şubat depremlerinden sonra iki türlü iç göç yaşanmakta. İlki depremin etkilediği illerde evini, işyerini ve yakınlarını kaybeden depremzedelerin başka illere göçüdür.
Depremzedelerin bir kısmı geçici olarak yakınlarının yanında barınmak için göçtü. Bir kısmı ise devletin, STK’ların ve vatandaşların yine geçici olarak kendilerine tahsis ettiği yurt, otel ve evlerde kalmak için il değiştirdiler. Bir kısmı da başka illerde maddi imkanları elverdiği ölçüde kiralık evlerde kalıyorlar.
Deprem bölgesinden başka illere göçenlerin miktarının 1 milyon hane halkı olduğu tahmin ediliyor. Muhtemelen deprem bölgesine yeni yapılacak evlerden sonra bunlardan bir kısmı memleketlerine dönecek ama önemli bir kısmı dönmeyecek.