Arınma vesilesi olarak tövbe – Fahri SAĞLIK
Arınma vesilesi olarak tövbe - Fahri SAĞLIK
Sözlükte “pişmanlık, nedamet, geri dönmek, dönüş yapmak, vazgeçmek” anlamına gelen tövbe, dini bir terim olarak; “insanın bilerek veya bilmeyerek işlediği hatalardan, kusurlardan, günahlardan dolayı pişman olup bir daha aynı günahları işlememeye karar vermesi, Allah’a sığınarak, O’ndan affetmesini, bağışlamasını dilemesi, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek sadece O’na yalvarması” anlamına gelir.
Tövbe kelimesinden türeyen “tevvâb” ise; Allah’ın isimlerinden biri olup, kullarının tövbelerini kabul eden anlamına gelmektedir.
İslâm’da tövbe; birisi Allah, diğeri kul yönünden iki farklı anlam taşır. Allah yönünden tövbe, yapılan kötülüğü, işlenen günahı veya kabahati affedip bağışlamaktır. Kul yönünden ise, Allah’a sığınarak O’ndan günahlarını bağışlamasını dilemek, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek yalnız O’na yalvarmak demektir.
Günah işlemek, insanı meleklerden ayıran bir özelliktir. İnsan, günahtan tamamen uzak kalamaz. Bu yüzden tövbeden de uzak durmamalıdır. Günahını, hatasını anlayıp pişman olup samimiyetle tövbe etmesi insani özelliklerinden biridir.
Kur’an-ı Kerim’de pek çok Peygamberin örneğin, Hz. Âdem (a.s.)’in, Hz. İbrahim (a.s.)’in, Hz. Musa (a.s.)’nın ve Hz. Muhammed (a.s.)’in tövbelerinden söz edilmekte, birçok ayette peygamberlerin tövbe ve mağfiret talebinde bulunduğu haber verilmekte ve bizzat Rasûlüllah’a Allah’tan mağfiret dilemesi emredilmektedir.
Çeşitli hadislerde: “İnsanoğlu hata yapar. Ancak hata yapanların en hayırlısı tövbe edenlerdir.”, “Son nefesini vermedikçe Allah, mümin kulunun tövbesini kabul eder.”, “Pişmanlık duymak tövbenin kendisidir.” buyrularak Allah’ın, günahkâr kullarını ümitsizliğe düşmekten kurtarıp tövbeye teşvik ettiği bildirilmiştir.
Rasûlüllah (s.a.v.) her gün yetmiş veya yüz defa Allah’a tövbe istiğfar ettiğini belirtmiştir. Bu ifadeler, Hz. Peygamberin (s.a.v.) bile, tövbeden uzak kalmadığını ve ümmetine tövbe dersi verdiğini göstermektedir.
İlk tövbe de Âdem ile başlar. Günahından pişmanlık duymadığı için, şeytanın tövbeyle işi olmaz.
Hz. Peygamber (s.a.v.) nasuh tevbesini, “Kulun işlediği günahtan pişmanlık duyması, Allah’a tam yönelip edip, sütün memeye dönmediği gibi, kişinin tekrar günaha dönmemesi” olarak tanımlamıştır. İslâm âlimleri tövbenin kabulü şartlarını şöyle özetlemişlerdir: Günahı hemen terk etmek, yapılan günahtan dolayı pişman olmak, ileride bir daha aynı günahı işlememeye azmetmek. Günah kul hakkını içeriyorsa hakkın, sahibine geri verilmesi veya helâllik istenmesi gerekir. Yerine getirilmemiş malî ibadetlerde tövbe, hak sahiplerine hakkının verilmesiyle gerçekleşir; mesela ödenmemiş zekâtın veya kefaretlerinin karşılığı ödenir. Kul haklarında hakkın sahibine iadesi imkân ölçüsünde yapılır. Çalınmış veya gasp edilmiş mal mevcutsa aynen iade edilir; mevcut değilse misli veya kıymeti verilir. Bu da mümkün değilse güç yetirildiği zaman, hak sahibine hakkını ödemeye niyet edilmelidir. Eğer hak sahibi bulunamıyorsa fakirlere sadaka olarak verilir. Hak sahibi bulunduğu zaman ise sahibine kıymetini tazmin etmeye niyetlenmelidir. Zina ve içki içme gibi Allah hakkı olan bir günahın işlenmesi durumunda ise samimiyetle pişmanlık duyarak bir daha aynı suçu işlememeye azmetmek yeterlidir.
Mevlânâ Kur’an-ı Kerîm’deki: “Ey iman edenler! Allah’a tövbe-i nasuh ile tövbe edin” ayetinde geçen “nasuh” kelimesini lügat mâniası olan hâlis, samimi ve içten bir tövbe, günaha dönüşü olmayan bir tövbe olarak yorumlamaktadır. Memeden çıkan süt nasıl bir daha memeye geri giremezse, nasuh tövbesiyle tövbe eden de günahı bir daha aklına getirmez. Günahından nefret eder. Aslında günahtan nefret, tövbenin kabulünün işaretidir.
Nasuh tövbe ile ilgili Mevdudî, şu açıklamayı yapar: “Nasuh bir tövbe” dendiğinde kendisinde riya ve nifaktan bir şey bulundurmayan bir tövbe anlaşılır.
Tövbe; Allah'ın kuluna uzattığı rahmet elidir.
Yüce Rabbimiz, insanı tövbe etmeye davet ederek, insana ne kadar çok değer verdiğini göstermektedir. İnsanları günahlarıyla ruhî bunalımlar içinde yaşamaya değil, tövbe yoluyla arınmaya, temizlenmeye, ferahlamaya çağırmaktadır. Böylece insanlar, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyip hem Yaratıcısına kulluk yapmaya, hem de insanlığa faydalı hizmetlerde bulunmaya yönelecektir.
Dua, istiğfar, tövbe ve af kavramları anlam itibarı ile birbirlerine yakın kavramlardır.
İstiğfar, mağfiret talep etmektir. Mağfiret ise günahı örtmekle birlikte onun kötülüğünden kişiyi korumak demektir. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulur; “…Allah’tan bağışlanmanızı dileyin. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir. (Bakara Suresi,199)
Özetle yüce Allah, insanı sevap ve günah işleyebilecek bir özellikte yaratmıştır. Yapılan kötülüklerden, işlenen günah ve kabahatten kurtulma yolu tövbedir. Tövbe ile insan, yapmış olduğu günah ve kusurlardan kurtulur ve o günahı hiç işlememiş gibi tertemiz olur. Her insanın tövbeye ihtiyacı olduğu tartışılmaz bir gerçektir.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.