
Vergi affında son şans için zaman daralıyor
Vergi affında son şans için zaman daralıyor - METİN TAŞ - SEZGİN ÖZCAN / AKŞAM
2011 yılında çıkarılan 6111 sayılı af yasasından yararlanarak vergi borçlarını yapılandıran, ancak taksit ödemelerini aksattıkları için aftan yararlanma hakkını kaybedenlere verilen ikinci şans için zaman daralıyor.
İkinci şanstan yararlanabilmek için vadesi geçmiş taksitlerin, ödenmesi gerektiği tarihten itibaren aylık yüzde 1,40 oranındaki geç ödeme zammı ile birlikte 31 Ekim 2012 tarihine kadar (bu tarih dahil) ödenmesi gerekiyor.
31 Ekim'e on gün var gibi gözükse de Kurban Bayramı ve ardından gelen Cumhuriyet Bayramı tatilleri nedeniyle zaman iyice daraldı. Yarın arife, perşembe günü Kurban Bayramı tatili başlıyor. Önümüzdeki pazartesi günü 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, geriye 30 ve 31 Ekim Salı ve Çarşamba günleri kalıyor. Dolayısıyla elinizi çabuk tutmanız gerekiyor.
Vergi borçlarına ilişkin ikinci şanstan yararlanmak için ayrıca yazılı olarak başvurmak da gerekmiyor.
Sömürgenin Yöntem ve Çeşitleri – Önder Demir /
Sömürgenin Yöntem ve Çeşitleri - Önder Demir / Nürnberg
İnsanoğlu, ilahi bir varlık olduğu halde nefsanî duygular taşıyan ve hayvani özellikleri olan bir varlıktır aynı zamanda. Nefis, her zaman kendi çıkarını gözetir ve üstün olma ve güçlü olmak için hiçbir kural tanımaksızın ortalığı yakıp yıkar. İşte bu nefis ve tutumu, sömürgenin asıl ortaya çıkış noktasıdır.
Bayramınız kutlu olsun – Cihat KAYMAS
Bayramınız kutlu olsun - Cihat KAYMAS
DEĞERLİ Demokrat Kocaeli okuyucuları,
Mübarek Kurban Bayramınızı en içten dileklerimle kutluyor, kazasız belasız bir tatilden sonra tekrar birlikte olmayı temenni ediyorum.
Gelelim piyasalara, yurtiçinde bayram nedeniyle, bugün öğleden sonra kapanacak olan piyasalar, 30 Ekim Salı günü açılacak. Bu süre zarfında ABD’ de Tüketici Güveni Endeksi, Dayanıklı Tüketim Malları Siparişleri ve 3Ç12 büyüme ön rakamlarını izleyeceğiz.
Üçüncü Dünya Savaşı Senaryoları… / Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL (Araştırmacı – Yazar)
Üçüncü Dünya Savaşı senaryoları... /Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL (Araştırmacı – Yazar)
Dünya, Ortadoğu üzerinden üçüncü büyük savaşa doğru koşar adım gidiyor. İnsanoğlu kendi kıyametini hazırlıyor desek daha doğru olur. Bu kapsamda, söz konusu savaşa doğru yapılan hazırlıklar, provokasyonlar, krizler, taraflar arasında yükselen tansiyon açıkçası büyük bir endişe ile takip ediliyor. Özellikle de, tankların namlusunu Suriye'ye doğru çevirdiği bir anda, "Üç saatte Şam'ın işi şipşak" türünden açıklamaların yapıldığı bir ortamda...
Bu endişesini son olarak dile getirenlerden birisi de Abdülbari Atwan. "El Kuds El Arabi" Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Atwan'ın Ankara-Şam hattındaki gerginlik ve Suriye'deki gelişmeleri ele alan açıklaması geçtiğimiz Pazartesi günü gazetemizde "Suriye'ye Girmek Demek, 3. Dünya Savaşı Demek" başlığıyla manşetten verildi.
TÜRKİYE’Yİ NASIL BÖLDÜLER? – Prof. Dr. Nurullah AYDIN
TÜRKİYE’Yİ NASIL BÖLDÜLER? – Prof. Dr. Nurullah AYDIN
Bu ülkede;
Kimse kimsenin inancına karışmazdı,
Kimse kimsenin dinini, mezhebini, araştırmazdı.
Kimse kimsenin etnik kimliğine dikkat etmez sorgulamazdı.
Kimse kimsenin servetine göz dikmez nasıl elde etti diye hayıflanmazdı.
Kimse kimsenin haksızlığa uğradığına kızmazdı.
Kanlı bir iç savaşa doğru diye MONDE Türkiye Muhabiri Guillaume Perrier yazmıştı.
Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Bu ülke korkulduğu gibi, ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı. Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeye gidiyor. Cumhuriyet boyunca süren kültürel bölünme, artık iyice keskinleşti.
Yaşlı İstismarı-Cami Avlusuna Bırakılan Dedeler – Prof.Dr. Osman Celbiş
Yaşlı İstismarı-Cami Avlusuna Bırakılan Dedeler - Prof.Dr. Osman Celbiş
Zamanın değiştiğinin, sosyal değerlerimizin yozlaştığının hepimiz farkındayız. Yaşı belli bir seviyenin üstünde olanlar bunu çok daha iyi anlıyorlar. Eskiden gazetelerde görür, okurduk cami avlusuna bırakılan bebekleri. Hatta filmlerde işlenirdi bu. Ama yaşlıların da bir gün gelip cami avlusuna bırakılacağı hiç aklımıza gelmezdi. Geçenlerde bir gazetede okudum, Antalya’da cami avlusuna bırakılan dede haberini. Vali açıklama yapmış, üstelik sık da oluyormuş. Doğrusu çok etkilendim… Bu konuyu yazmak istedim.
Yaşlı istismarı; yaşlı bireyin sağlık ya da iyilik halini tehdit eden ya da zarar veren herhangi bir davranış olarak tanımlanmaktadır. İstismar; bedensel, psikolojik ya da ekonomik olabilir, aynı zamanda ihmale de dönüşebilir. Yaşlı istismarı tüm toplumlarda görülmektedir. Son yıllarda dünyada ve ülkemizde yapılan çalışmalar, yaşlı istismarının hızla arttığını göstermektedir. Son yüzyılda ortalama yaşam süresi; sağlık alanındaki gelişmeler ve bilinçlenme, ekonomik iyileşmeler ve halk sağlığı hizmetlerinin gelişimine paralel olarak arttı. Bu beraberinde yaşlı nüfusun oranını yükseltti. Ülkemiz nüfusunun neredeyse onda biri yaşlı nüfus.
AĞLATAN TERÖRİSTE AĞLAYANLAR – Ecz. Erdal GÜZEL
AĞLATAN TERÖRİSTE AĞLAYANLAR - Ecz. Erdal GÜZEL
Polis memuru Tuncay Akyüz henüz 26 yaşındaydı, evliydi ve üç aylık bir çocuğu vardı.
Van Bölge Araştırma Hastanesi’nde görevi başındayken, arkasından sinsice yaklaşan teröristin ensesine sıktığı kurşunla şehit olmuştu.
Ailesi, eşi ve mesai arkadaşları gözyaşlarına boğulmuştu.
Akyüz’ü kalleşçe şehit eden terörist, birkaç gün sonra güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada ölü olarak ele geçirilmişti.
Bir polis şefi çıkıp; “Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz” dedi.
“Bu terörist için ağlamayan insan değildir” mi diyeceğiz.
En kötü senaryo Kıyamet Savaşı mı? – Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL (Araştırmacı – Yazar)
En kötü senaryo Kıyamet Savaşı mı? - Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL (Araştırmacı – Yazar)
Senaryolar üzerinden dünyanın yeni bir çatışma ortamına girdiği bir dönemde, Türkiye de bundan nasibini fazlasıyla almış görünüyor. Herkesin bir senaryosunun olduğu bir ortamda, Türkiye ve bölge açısından "en kötüsü", muhtemelen Müslümanların "Melheme-i Kübra", Yahudilerin, Hıristiyanların ve Evanjelistlerin "Armagedon" olarak adlandırdıkları "Kıyamet Savaşı" ya da bir diğer ifadeyle "Son Savaş" olacaktır.
Bunu biz söylemiyoruz. Kutsal kitaplardan think tanklara kadar (örneğin, ABD'li strateji merkezleri Brookings, American Enterprise ve Savaş Çalışmaları Enstitüsü'nün Türkiye'yi Suriye ile savaştırmak üzere hazırladığı son ortak senaryoya bu perspektiften bakılabilir) bir çok yerde bu savaştan bahsediliyor. Bahsedilmenin ötesinde, artık buna inanmışlar tarafından bu sürecin hızlandırıldığı bile görülüyor.
Panel: Alkol, Tütün ve Madde (Uyuşturucu/Uyarıcı) Bağımlılığı Ülke Politikası
Panel: Alkol, Tütün ve Madde (Uyuşturucu/Uyarıcı) Bağımlılığı Ülke Politikası
“Alkol, Tütün ve Madde (Uyuşturucu/Uyarıcı) Bağımlılığı Ülke Politikası” konulu panel 8 Ekim 2012 Pazartesi günü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Abdülkadir Noyan salonunda Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A. D Başkanlığı - Adli Bilimciler Derneği ve Ankara Bilim Platformu nca gerçekleştirildi.
Açılış Konuşmaları Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Adli Bilimciler Derneği Başkanı Prof. Dr. Hamit Hancı, Ankara Bilim Platformu adına Prof. Dr. Y. Ersoy YILDIRIM, Ve Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İBİŞ tarafından gerçekleştirildi.
Daha sonra Ankara Bilim Platformu Üyesi Psikiyatrist Prof. Dr. Yıldırım Beyatlı DOĞAN tarafından Madde ve Bağımlılık Nedir konulu Kısa Bilgilendirme yapıldı.
DARBELER, SİYASİ GÜCÜN KAYNAĞI, PARANIN İZİ – Av. Ruhittin Sönmez
DARBELER, SİYASİ GÜCÜN KAYNAĞI, PARANIN İZİ – Av. Ruhittin Sönmez
“Darbelerle yüzleşme” operasyonu sürüyor. TBMM’de kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonu 28 Şubat 1997 postmodern darbesinin “mağduru” olduğunu düşündükleri dönemin siyasetçileri ile dönemin şahidi olan gazetecileri davet ederek dinliyor. Bu vesileyle konu yeniden gündeme geldi.
Muaviye, Ebu Süfyan ve Hind’ın oğludur.
Muaviye Kimdir?
Tam adı Muaviye bin Ebi Süfyan’dır. 602 yılında Mekke’de doğan Muaviye önceleri Hz. Muhammed’in karşısında yer alan Abdü’ş-Şems kabilesindendi. Hz. Muhammed’in Mekke’yi ele geçirmesinden sonra Müslüman oldu.
İkinci Halife Ömer döneminde kardeşi Yezid bin Ebu Süfyan’ın ölmesi sonrası Şam Valisi olarak sadece Şam ordugâh ve vilayetini idareyle memur edilen Muaviye’nin gücü, Ömer’in ölümü sonrasında iyice arttı. Çünkü Muaviye’nin akrabası olan Osman Üçüncü halife olmuştu. Osman’ın halifeliğiyle Muaviye Şam’ın yanı sıra Suriye’nin diğer vilayetlerini de idaresi altına aldı. Böylece Muaviye, bütün Suriye ve çevresinin valisi olup, servet ve iktidarını günden güne arttırmaktaydı. Muaviye, Üçüncü halife Osman öldürüldüğünde hem siyasi, hem de ekonomik açıdan oldukça güçlü bir konuma gelmiş bulunuyordu. Bu gücü nedeni iledir ki, Müslümanların ittifak ile halifeliğe getirdiği Hz. Ali’nin meşru halifeliğini tanımamış, Osman’ın kanını talep iddiasını öne sürerek Hz. Ali ile savaşa girmiştir.
“Abdullah Öcalan’ı Nasıl Sorguladım?” – Jandarma İstihbarat Albay Hasan Atilla Uğur
Posta Gazetesi yazarı Candaş Tolga Işık, Abdullah Öcalan'ı İmralı'da karşılayan ve sorgusunu yapan Jandarma İstihbarat Albay Hasan Atilla Uğur 'Abdullah Öcalan'ı Nasıl Sorguladım?' isimli bir kitabını bugünkü köşesine taşıdı.
Öcalan'ın ifadesindeki 'PKK'ya hangi devletler ne yardımı yapıyordu' bölümlerine işaret eden Işık, PKK'ya yardım etmeyen tek devletin haçlılar uğruna, bozuk para gibi harcadığımız Libya olmasına dikkat çekiyor..
ÖCALAN ANLATIYOR
İşte Apo'nun kendi cümleleriyle PKK ve 'dış bağlantıları'...
Yunanistan: "En başından beri hep çok iyi destek aldık. Kamplar, askeri ve maddi destek, teknik sabotaj, orman yangını eğitimlerini bizzat Yunan istihbaratı verdi."
Suriye: "Hafız Esad'ın kardeşi Cemil Esad'la bizzat görüşüyordum. Suriye'de kamplar açtık. Suriye devleti örgütlenmemize izin vermişti. Maddi gelir elde etmemize engel olmuyorlardı. Sınır geçişlerinde kolaylık sağlıyorlardı. Suriye'de yıllık 1 milyon dolardan fazla gelir elde ediyorduk. Zaman zaman Muhaberat'ın (gizli servis) arabalarını kullanıyorduk."
O Zarafette Biri Kaldı Mı!.. / Dr. Metin ERİŞ– İktisatçı
O Zarafette Biri Kaldı Mı!.. - Dr. Metin ERİŞ-İktisatçı - Yönetici
Bazı kişiler vardır sessiz bir zarafet içerisinde dünya görevlerini yapıp aramızdan ayrılıverirler. Onların bu sessiz ama dolu dolu, vatanları için her dem bir şeyler yapmaya hazır bekleyişlerini tamamlayan nezâketleri, İstanbullu olmasalar da, nesli tükenmiş "İstanbul Beyefendisi" kimliğini tecessüm ettirir.
Başbakan yanıltmaya mı çalışıyor? -Prof. Dr. Namık Açıkgöz
Başbakan yanıltmaya mı çalışıyor? -Prof. Dr. Namık Açıkgöz
Bu hafta herkes Ak parti Kongresini yazacak… Sezai Karakoç'un şiirinden girip "Kim var?" dendiğinde "Ben varım!.." cümleleriyle Necip Fazıl'ı hatırlatarak devam edecekler, 2071 vurgusuyla heyecanlanacaklar…
Ben Kongreye girmiyorum. Çünkü Kongre konuşmasında beklentimi yüksek tutmuştum; olmadı… 2023, 2071 derken, Çanakkale'nin 100. yıldönümü olan 2015'in hiç adı geçmedi mesela…
Ben, Başbakan'ın son hafta yaptığı televizyon röportajlarında geçen "Kanın durdurulması için İmralı'yı devreye sokmak" tuzağına dikkat çekmek istiyorum.
Şu Malum Kongre! ARAP ve KÜRT ‘Baharı’ Temsilcileri Türkiye’de… Banu AVAR
Şu Malum Kongre! ARAP ve KÜRT ‘Baharı’ Temsilcileri Türkiye’de…
Kongreye katılan tek bir Batılı var: Küresel çetenin Avrupa temsilcisi, Almanya eski Başbakanı Gerhard Schroder. Küresel şirketlerin gaz ve petrol memuru…
Derin dünya imparatorluğu rüyası gören çetenin bankerlerinden biri!.. Rothschild ‘yatırım’ ya da‘soygun’ bankasının ‘global manager’i!..
Z Kuşağı (2000-2021 Arası Doğanlar)–4 son
Z Kuşağı (2000-2021 Arası Doğanlar)
"İnternet kuşağı" da denen bu ufaklıkların en büyüğü henüz 12 yaşında. Bunlar tam teknoloji çağı çocukları.
Taşınabilen, hep yanlarında olan küçük aygıtları, bilgisayar, MP3 çalar, i-Pod'ları, cep telefonları, DVD oynatıcıları ayrılmaz parçaları.
Onlar, ev ödevi yapamadıklarında "elektrikler kesildi, ondan yapamadım" değil; "internet bağlantım kopuktu" diyen kuşak.
Yeni teknolojik olanaklarla iletişim ve ulaşım kolaylıkları ile hep bir aradalar. Uzakta olsalar bile ufak cihazlarıyla her an sözel, hatta görsel iletişim kurarak, birbirlerine bağlanabiliyorlar.
Onlar, önceki kuşaklardan farklı olarak, 'network' gençleri; çeşitli ağların üyeleri oluyorlar. Uzaktan da ilişki kurabildikleri için, fiziksel olarak tek başlarına, yalnız yaşıyorlar ve yaşayacaklar.
Y Kuşağı (1980-1999 Arası Doğanlar) -3
Y Kuşağı (1980-1999 Arası Doğanlar)
En yaşlısı 32, en genci 13 yaşında. Sadakat duyguları az. Teknoloji hayatlarında pek çok şeyin simgesi. Narsist, bireyci ve girişimciler. Çalışmaktan hoşlanmıyor, eğlenceyi, kazanmayı çok seviyorlar. Beklentileri yüksek ama bedelini ödemek istemiyorlar. Hızlı tüketiyorlar.
Türkiye'de yağ kuyruklarını, benzin sıkıntısını yaşamadıkları için "her şey her zaman böyleydi ve böyle olacak" sanıyorlar. Eş zamanlı olarak birkaç işi birden yapabilirler. Kitlesel olanı değil, kişiye özel olanı seviyorlar.
Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 25'i bu kuşaktan.
Çok önemli bir diğer faktör ise "akran onayı". Sıra arkadaşının, mesai arkadaşının, internetteki oyun arkadaşının önermediği ve onaylamadığı bir ürün ile Y'nin buluşması çok zor.
Standart olanı sevmez, kendine özel olanı ve üstelik "hemen-şimdi" ister, öyle -cek, -cak'larla işi olmaz.
Y'nin dikkatini çekmek istiyorsanız, mesajınızı, markanızı, iletişiminizi sadeleştirmeniz gerekir. Girişimcilik en önemli özelliklerindendir, özgüvenleri biraz abartılıdır.
X Kuşağı (1965-1979 Arası Doğanlar) -2
X Kuşağı (1965-1979 Arası Doğanlar)
Dünyanın petrol krizini, Türkiye'nin ise sağ-sol çatışmalarını yaşadığı yıllar. En yaşlısı 47, en genci 33 yaşında. Dünyaya gözlerini, merdaneli çamaşır makinesi, transistorlu radyo, bantlı teyp ve pikapla açtılar.
Sadakat duyguları duruma göre değişir, daha iyi kariyer imkanları ararlar, çoğu (teknolojik devrime denk geldiklerinden) teknolojiyi kerhen, zorunluluktan kullanmaya başladılar. (Abilerinin ablalarının aksine a-politik hale getirildiler ama yine de) Toplumsal sorunlara duyarlılar, iş motivasyonları yüksek, otoriteye saygılı ve kanaatkarlar.
Kadınlar iş gücüne katılmaya başladı. Daha (iyi yaşamak için, daha) az çocuk sahibi oldular. (Özellikle gözlerini Özal'lı yıllarda açanlar) Paraya daha fazla odaklandılar ve bireycilik önem kazandı. Boşanma, HIV, uyuşturucu gibi kavramlarla tanıştılar.
Baby Boomer Kuşağı (1946-1964 Arası Doğanlar) -1
Baby Boomer Kuşağı (1946-1964 Arası Doğanlar)
En yaşlısı 66, en genci 48 yaş civarında. Bunlara "Sandviç Kuşağı" da deniyor, çünkü aynı evde önce çocuklarına, sonra yaşlanan ana-babalarına baktılar.
Dünyanın insan hakları hareketlerini, radyonun altın çağını, Türkiye'nin ise ihtilali ve çok partili döneme geçiş sancılarını yaşadığı yıllar.
Sadakat duyguları yüksekti, kanaatkarlardı; aynı yerde uzun süre çalıştılar. Teknoloji kimine yakın kimine uzak oldu, çok benimse(ye)mediler.
Aslında babaları gibi otoriteye saygılılardı.
İçlerinden en idealistleri toplumsal haksızlıklara isyan edip 68 gençlik hareketlerinin kahramanı olurken, büyük çoğunluk hayattan beklediklerini elde ettiğini düşünerek tatmin ve mutlu oldu.