Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

9Eki/120

DARBELER, SİYASİ GÜCÜN KAYNAĞI, PARANIN İZİ – Av. Ruhittin Sönmez

Yunus-Ozen-Ahsen-Okyar-Av-Ruhittin-Sonmez753DARBELER, SİYASİ GÜCÜN KAYNAĞI, PARANIN İZİ – Av. Ruhittin Sönmez

“Darbelerle yüzleşme” operasyonu sürüyor. TBMM’de kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonu 28 Şubat 1997 postmodern darbesinin “mağduru” olduğunu düşündükleri dönemin siyasetçileri ile dönemin şahidi olan gazetecileri davet ederek dinliyor. Bu vesileyle konu yeniden gündeme geldi.

Refahyol adı verilen 54. hükümetin iki sözcüsünden biri (DYP kanadı adına) Namık Kemal Zeybek diğeri ise (RP kanadını temsilen) Abdullah Gül idi. Habertürk TV’de bir açık oturuma katılan Namık Kemal Zeybek 28 Şubat’ı değerlendirirken, meselenin ekonomik yönünün ağırlıklı olduğunu anlattı. Zeybek, “bana göre 28 Şubat postmodern darbesinin sebebi irtica falan değil, Başbakan Erbakan’ın uyguladığı ‘havuz sistemi’ ile D-8 Birliği kurma çalışmalarıydı. Darbe global kapitalizmin bir operasyonudur” dedi.

HAVUZ SİSTEMİ: Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Başbakan, Prof. Dr. Tansu Çiller’in Başbakan Yardımcısı olduğu hükümetin iki önemli icraatı oldu. Birincisi “havuz sistemi” denilen bir “Kamu Tek Hesabı” oluşturuldu. <I style="mso-bidi-font-style: normal">(Bu sistemin akıl hocası Prof. Dr. Osman Altuğ idi.)</I> Diğer icraat ise D-8 Projesi idi.

O güne kadar, KİT’ler paralarını özel bankalarda mevduat hesaplarında tutuyor, bunun karşılığında yüzde 10 mertebesinde faiz alıyordu. Ancak parası olmayan başka kamu kuruluşları da özel bankalardan kredi kullanmak mecburiyetinde idi. Onlar aldıkları krediler karşılığı yüzde 135 faiz ödüyordu.

Böylece özel bankalar, devletin parasını devlete satarak yüzde 125 kâr sağlıyordu. Kısaca özel banka sahipleri yararına, devletin / milletin acımasızca soyulduğu bir düzen kurulmuştu.

Refahyol hükümetinin kurduğu “Kamu Tek Hesabı” ile bu soygun sona erdirilince “sadece sekiz ayda 6,5 Milyar Dolar para bankalar yerine milletin kasasına girmişti.” Devletin maliyetleri azalınca memur, işçi, köylünün gelirlerini artırıcı düzenlemeler yapılabilmiş, sosyal refahta bir iyileşme olmuştu.

Prof. Dr. Osman Altuğ’un açıklamalarına göre, hükümet bunun haricinde “kara paranın aklanması, kumarhanelerin kapatılması, bedelsiz ithalat gibi konuların üzerine gidip, şaibeli ihaleleri iptal edince ‘sermaye faşizminin’ şiddetli tepkilerini çekmişti.”

D-8 PROJESİ: Prof. Dr. Necmettin Erbakan öncülüğünde bir araya gelen 8 İslam ülkesi D-8 adı altında bir işbirliği örgütü oluşturdu. D-8'ler 1997 de İstanbul Çırağan Sarayı'nda Bangladeş, Mısır, İran, Malezya, Nijerya, Pakistan, Endonezya ve Türkiye'nin bir araya gelmesiyle kuruldu. “Diğer Müslüman ülkeleri de içine alarak genişletilmesi planlanan olan bu halka, sadece bir işbirliği örgütü olmanın ötesinde, emperyalist Batı'nın sömürüsüne karşı, İslam dünyasının bir başkaldırı hareketi olma özelliğini de içinde barındırıyordu.”

Namık Kemal Zeybek’in ifadesiyle, “Batı’nın kurduğu dengeleri bozabilecek böyle bir projenin gelişimine global kapitalizm izin vermedi.” Zamanlaması ve güç planlaması yönünden eleştirilebilecek fakat milli olduğundan şüphe duyulamayacak bu projenin Refahyol Hükümeti’nin sonunu hazırlayan en önemli sebep olduğu zaman geçtikçe daha iyi anlaşılmakta.

D-8'e üye ülkeler 1 milyarlık nüfus potansiyeli ile dünyanın yaklaşık 6'da 1'ini oluşturduğu, örgütün hem insan kaynağı olarak, hem de doğal kaynaklar bazında önemli bir potansiyele sahip bulunduğu halde, D-8 projesi bu operasyonla uzun bir uyuma süreci içine girdi.

Özetle, küresel kapitalizm ve ABD öncülüğünde, içerideki sömürü düzeninin devamını isteyen sermayedarlar, bu sermayedarların kontrolündeki medya ile Ordudaki irticayı en büyük tehlike gören, müdahale yanlısı subaylar vasıtasıyla Refahyol Hükümeti düşürüldü.

Eski Has Parti Genel Başkanı, yeni Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’da süreci benzer şekilde yorumlamıştı: “28 Şubat, Türkiye’nin uluslararası finans kapitalizminin ağlarına düşürülmesi için yapılmış olan bir uluslararası operasyondur. Ondan sonra maalesef tarımda, sanayide, üretimde özelleştirmede, dışarıdan çok para çekiyoruz denilerek cari açığıyla, bütçe açığıyla Türkiye bir ekonomik programın içine sokuldu ve maalesef hükümetler aynı programı uygulamaya devam etti.” Bu röportaj 28 Şubat 2012 tarihli idi ve Numan Kurtulmuş bu hükümetler içinde AKP hükümetlerini hariç tutmamıştı.

AK PARTİ: 28 Şubat sürecinde yaşananlar Refah Partisi içinde ciddi tartışmalara sebep oldu. Kendilerine “yenilikçi” diyen bir kısım “biz ne yaparsak yapalım bize iktidar olma fırsatı vermeyecekler. Oysa bizim iktidar olmamız lazım. Bunun için içerideki ‘zinde güçlere’ karşı, dışarıdan destek almak zorundayız” kanaatine vardı. “Burada palazlanan yani küreselleşmeye adapte olan İslami sermayenin tercihi yenilikçilerden yana oldu.

Bu grup “milli görüş gömleğini çıkardık” diyerek AKP’yi kurdu.

Ak Parti dış güçlerden aldığı destekle bir yandan kendisi için risk oluşturabilecek grupları (Ordu, yargı, medya) pasifize etti veya ele geçirdi. Diğer taraftan dönemin şartları gereği bollaşan küresel sermayeyi ülkemize çekti. Yapılan altyapı yatırımları ve kısmi bir refah artışı ile oylarını ve gücünü artırmayı başardı.

Peki, bütün bunların bir bedeli var mıydı? Elbette.

Bedeller şu soruların içinde saklı: Bugün dış politikada geldiğimiz noktaya niye geldik? Malatya Kürecik’te Füze Kalkanı’nı niye konuşlandırdık? Cumhuriyet boyunca büyüttüğümüz kurumlarımız, şirketlerimiz ile madenlerimiz, limanlarımız vd varlıklarımız neden yabancı sermayenin eline geçti? Neden Japonya’dan daha fazla dolar milyarderimiz var? Türkiye topraklarının yüzde 10’unu yabancılara satma imkânı veren kanun neden çıkarıldı?..

Sadece darbelerin değil, muktedirlerin gücünün kaynağını anlamak için de paranın izini sürmeniz gerekir.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.