Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

12Eki/120

En kötü senaryo Kıyamet Savaşı mı? – Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL (Araştırmacı – Yazar)

En kötü senaryo Kıyamet Savaşı mı? - Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL (Araştırmacı – Yazar)

Senaryolar üzerinden dünyanın yeni bir çatışma ortamına girdiği bir dönemde, Türkiye de bundan nasibini fazlasıyla almış görünüyor. Herkesin bir senaryosunun olduğu bir ortamda, Türkiye ve bölge açısından "en kötüsü", muhtemelen Müslümanların "Melheme-i Kübra", Yahudilerin, Hıristiyanların ve Evanjelistlerin "Armagedon" olarak adlandırdıkları  "Kıyamet Savaşı" ya da bir diğer ifadeyle "Son Savaş" olacaktır.

Bunu biz söylemiyoruz. Kutsal kitaplardan think tanklara kadar (örneğin, ABD'li strateji merkezleri Brookings, American Enterprise ve Savaş Çalışmaları Enstitüsü'nün Türkiye'yi Suriye ile savaştırmak üzere hazırladığı son ortak senaryoya bu perspektiften bakılabilir) bir çok yerde bu savaştan bahsediliyor. Bahsedilmenin ötesinde, artık buna inanmışlar tarafından bu sürecin hızlandırıldığı bile görülüyor.

Bu kapsamda 11 Eylül'ün "Kıyamet Savaşı" adına bir dönüm noktası oluşturduğunu söylemeye gerek yok. Özellikle Bush yönetimiyle birlikte Evanjelist anlayışın Ortadoğu'da uygulamaya koyduğu proje, tek kelimeyle bu sürece hizmet etmeye yönelik olarak görülüyor. Hatırlayın, Bush'un sonradan gaf olarak ilan edilen konuşmasını... Ne demişti?

Evet, "Bu bir Haçlı seferidir" ifadesi, hiç kuşkusuz Amerikan liderlerinin bir çoğunun bilinçaltındaki İslam dünyasına yaklaşımın bir kez daha tezahüründen başka bir şey değildi. Dolayısıyla, Mesihçi bir anlayış üzerine inşa edilmiş ABD'den böyle bir açıklamanın gelmesi, Müslümanlar açısından sürpriz olmadı...

Dolayısıyla, Armagedon Savaşı'nın temelde Müslümanları ve Ortadoğu coğrafyasını esas aldığını biliyoruz. Buna göre, Hz. İsa (a.s.)'nın yeryüzüne dönebilmesi için Müslümanlara karşı bu savaşın yapılmasını şart gören Museviler ve Hıristiyanların önemli bir kesimi, ki bunların başında Evanjelistler gelmektedir, bu savaşın alt yapısını aşama aşama gerçekleştirmekteler. Bu noktada İsrail Devleti'nin 1948'de kurulmuş olması bile, bu kesimler tarafından başlı başına bir başarı olarak telakki ediliyor.

İsrail'in kurulması sonrası, Müslümanlarla giriştiği savaşların sonunda başlangıçta sahip olduğu toprakların onlarca katına sahip olması, bu yöndeki inanışı fazlasıyla kuvvetlendirmişe benziyor. Özellikle Filistin meselesinde İslam dünyasının içine düştüğü durum, Irak'ta yaşanan işgal süreci ve son olarak Suriye'de yaşananlar, bu kesimi Armagedon noktasında daha fazla cesaretlendirmiş gibi. Bir diğer ifadeyle, Nil'den-Fırat'a kadar "Büyük İsrail" için şartlar fazlasıyla oluş(turul)muşa benziyor.

Nasıl benzemesin? Bugün, bu projenin önündeki en büyük engel Türkiye'de karşılıklı top atışları altında ciddi ciddi bir savaş olasılığı konuşulurken, dış politikada gelinen aşamaya yönelik bir uyarı-dikkat çekme niteliğinde kabul edilebilecek olan "en kötü senaryo gerçekleşiyor" sözleri bu ortamda sarf edilirken ve tüm bu gelişmeler karşısında bildik bazı kesimler "zil takıp oynarken", ne denmesi bekleniliyor? Dolayısıyla, şu meşhur "en kötü senaryoyu" burada biraz olsun açmakta fayda var.

Hiç kuşkusuz, en kötü senaryo bizim açımızdan Türkiye'nin savaşa girdiği ya da çekildiği bir senaryo olacaktır. Nitekim gelinen aşama itibarıyla, Türkiye-Suriye arasındaki "hızlandırılmış planlı kriz", söylem-eylem boyutunda bu olasılığı düne göre fazlasıyla güçlü kılıyor, her ne kadar bizler halen buna pek ihtimal vermek istemesek de...

Şimdi düşünün ve hayal edin... Türkiye bir anda "gaza getiriliyor ve ordumuz kara-hava-deniz unsurlarıyla Suriye'ye, daha doğrusu Esad'a haddini bildirmek ve bu ülkeye demokrasi, insan hakları, özgürlük getirmek için giriyor. Başlangıçta Suriye ordusu direnemiyor ve Şam'a doğru çekiliyor. Hatta Şam'ın düşmesi bile bir ara an meselesi oluyor.

Peki, sizce bu kadar kolay olur mu? Yani, savaş böyle devam eder ve Türkiye'nin zaferiyle sonuçlanır mı?

Eğer mevcut şartlar altında bir senaryo kurguluyorsak, açıkçası bu o kadar da kolay değil. Çünkü, böylesi bir durumda İran, Suriye ile yaptığı ittifak anlaşmasının bir gereği olarak savaşa girecektir, ki bunu her defasında dile getiren Mollalar en azından kararlılıklarını göstermek ve caydırıcı olabilmek adına bunu yapmaktan çekinmeyeceklerdir (eğer Türkiye ile gizli bir anlaşmaya varıp, son dakikada bu tutumlarından caymazlar ise)...

Tabi, İran'ın da savaşa dahil olmasıyla birlikte, otomatikman Lübnan, daha doğrusu bu ülkedeki Hizbullah vb. gruplar da Türkiye'ye karşı savaşa gireceklerdir, diğer ülkelerden gelecek Şii savaşçılar hariç...

Buna bir de, Irak'ın dahil olmasıyla (ya da edilmesiyle) birlikte, ki bu olasılık hiç de az değil (en azından Barzani'nin son dönemde yaptığı hazırlıklar ve Türkiye'nin hami rolü görüntüsü göz önünde bulundurulduğunda), o zaman  bu savaş Türkiye-Suriye çatışmasından bir anda bölgesel bir iç savaşa ya da hesaplaşmaya dönecektir.

Peki, sizce savaş bu ülkelerle sınırlı kalacak mıdır? Elbette, "hayır"! Şimdi burada biraz nefes alalım ve gelecek yazıyı bekleyelim. Çünkü, "Kıyamet Savaşı" asıl o zaman başlıyor...

11.10.2012 milligazete

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.