
KAÇAN KAÇANA – Rifat SERDAROĞLU
KAÇAN KAÇANA - Rifat Serdaroğlu
Kanun ihaneti örtemez, diye 28 Haziran 2014 tarihinde yazmıştım.
İhanet hele “Vatana İhanet” öyle pis bir iştir ki, Yasa ile örtseniz, Kanun ile sarıp sarmalasanız kokusunu saklayamazsınız.
İhanet tuzağına düşenler, düşürülenler bir müddet sonra uyku uyuyamaz,
insan içine çıkamaz hale gelirler.
İşte o anda kaçışlar ve suçu başkalarının üzerine atmalar başlar!
Bu cennet vatanın ve Türk Milletinin öyle bir devlet tecrübesi birikimi vardır ki, bunlar genlerimize işlemiş ve atasözü dediğimiz özlü sözlerimize de yansımıştır.
Bir satırlık bir cümle size kitaplar dolusu bilgiyi aktarıverir.
ARKA-TAŞINIZ VARSA NE MUTLU SİZE – Av. Ruhittin Sönmez
ARKA-TAŞINIZ VARSA NE MUTLU SİZE – Av. Ruhittin Sönmez
Orta Asya’da, savaşların kılıç, ok, mızrak gibi silahlarla yapıldığı dönemlerde Türk savaşçılar, arkadan gelebilecek saldırılara karşı tedbir olarak, sırtlarını bir kaya, taş veya ağaca verirlermiş. Savunma veya saldırılarını da arkalarını sağlama aldıktan sonra yaparmış.
İşte bu sırtını verdikleri taşa arka-taş veya (“taş” birçok Türk yöresinde “daş” olarak telaffuz edildiği için) arka-daş denirmiş.
Ancak mesela iki savaşçı ani bir kuşatma altında kaldıkları ve sırtlarını bir taşa veremedikleri durumda, sırt sırta verirmiş. Böylece ikisi de diğerinin görüş alanı dışında kalan arka kısmını gördüğünden, arka-taş’a dayanmış gibi arkadan vurulma ihtimalini azaltırlarmış. Ayrıca birbirlerinden aldıkları destekle daha iyi mücadele edermiş.
Bu sebeple insanların sırtını dayayabileceği, yani gönül rahatlığıyla arkasını dönebileceği, kendisini arkadan vurmayacak, vurmak isteyenlere de mani olacak kişilere arka-taş/ arkadaş denilmesi yaygınlaşmış.
Birbirinden güç ve kuvvet alarak, bir tek can gibi hayata karşı birlikte mücadele edebilen en güvenilir kişilere arkadaş ve dost denilmekte.
Zafer Bayramı ve Ulusal Bilinç – Mustafa Küpçü
Zafer Bayramı ve Ulusal Bilinç - Mustafa Küpçü
Tarih, yaşanan olaylardan “ders çıkarmak” içindir.
Tarih, “palavralarla övünme” ve “toplumu uyutma” aracı değildir!
Tarihsel olaylar üzerine bin türlü yalan söylenir ve çocuk yaştan itibaren akılları iğfal edilen kimi insancıklar da bu yalanlara inanır!
Örneğin; kimi siyaset bezirganları, “Kurtuluş Savaşı diye bir olay yaşanmamıştır” diyebilecek kadar küstahtırlar!
Birinci Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında katılan Osmanlı Devleti, Emperyalist güçlerin SEVR Antlaşması’na boyun eğerek tarihten silinmiş, kalan toprak parçaları paylaşılmış ve işgal edilmiştir.
İSLAMCI SİYASİ LİDERLER ve ÖRNEK ALDIKLARI – Prof. Dr. Nurullah AYDIN
İSLAMCI SİYASİ LİDERLER VE ÖRNEK ALDIKLARI – Prof. Dr. Nurullah AYDIN
İslamcıların örnek aldıkları iki liderin görüşleri, düşünceleri, yaşamları İslam tarihinin kanlı geçmişine tanıklık eder ve bugünün İslam dünyasında yaşananları açıklar.
Ali;
İslam Peygamberi Muhammed’in amcası oğlu, ilk inanan çocuk, peygamber damadı, Ebubekir, Ömer ve Osman’dan sonra dördüncü Arap İslam Medine Devleti başkanı halife.
Muaviye;
Peygamber muhalifi Mekke lideri Ebu Süfyan’ın ve peygamber amcası Hamza’yı katlettiren ve ciğerini yiyen Hind bin Utbe’nin oğlu, Arap İslam Medine devletine son veren, Şam Arap İslam devleti kurucusu, Peygamber torunu Hüseyin’i katlettiren Yezid’in babası.
NİÇİN DAVUTOĞLU – Rifat SERDAROĞLU
NİÇİN DAVUTOĞLU - Rifat SERDAROĞLU
Hadi bakalım, nur topu gibi bir başbakanımız oldu! Vatana millete hayırlı olsun!
Cumhurbaşkanı + Başbakan + AKP Genel Başkanı + Milletvekili+ Barzani+ Öcalan dostu Erdoğan, “ol” dedi;
Prof. Yalçın Küçük’ ün yazdığına göre, Amerikalıların “Kissinger ve Pilli Tavşan adını taktıkları, Karay Yahudilerinden Ahmed Davidof Türkiye Cumhuriyetine Başbakan oldu…”
Sakın bana “Yahu adam daha seçilmedi, AKP Büyük Kongresinde 1.200 tane delege var, kararı onlar verecek” demeyin.
Onlar şimdi asker! Tayyip “Tak” diye emredecek, onlar “şak” diye yapacaklar!
Niçin Davutoğlu diye merak ediyorsunuz, değil mi?
AKP’yi kuran dört kişi içinde, bu fidan boylu Başbakan var mıydı?
Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül-Bülent Arınç- Abdüllatif Şener, 2001 yılında AKP’ yi kurarlarken, Davutoğlu; “nasıl yapsam da bunlardan bir danışmanlık kapsam” diye etraflarında dolanıyordu.
Şimdi, “neden ve niçin Davutoğlu” sorusunun yanıtını verelim;
HİÇ YETKİSİ YOKKEN DE HER YETKİ O’NUN – Av. Ruhittin SÖNMEZ
HİÇ YETKİSİ YOKKEN DE HER YETKİ O’NUN – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Başbakan Başbakanı açıkladı.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni AKP Genel Başkanı ve Başbakanın Ahmet Davutoğlu olmasına karar verdi ve bu kararını AKP Merkez Yürütme Kuruluna başkanlık yaptığı toplantıdan sonra açıkladı.
Anayasanın 101. madde hükmüne göre “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erecektir.”
Yeni Cumhurbaşkanı olarak seçildiği andan itibaren Erdoğan’ın milletvekilliği, Başbakanlığı ve AKP Genel Başkanlığının hukuken sona erdiği çok açık.
Bu durumda R. Tayyip Erdoğan mevcut Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den 28 Ağustos’ta görevi teslim alıncaya kadar Cumhurbaşkanlığı yetkilerini de kullanamazdı ve sadece “seçilmiş Cumhurbaşkanı” sıfatını taşıyan, dokunulmazlığı olmayan bir vatandaştır.
Yüksek Seçim Kurulu Başkanının kesin seçim sonucunu açıkladığı günden (15 Ağustos) 28 Ağustosa kadar yaklaşık iki haftada yetkisiz ve dokunulmazlığı olmayan bir konumda olmayı Tayyip Erdoğan’ın kabul etmesi mümkün olama(z)dı.
CUMHURİYET EĞİTİMİNİN EN BÜYÜK MÜDÜR KIYIMI – Yrd. Doç. Dr. Sakin ÖNER
CUMHURİYET EĞİTİMİNİN EN BÜYÜK MÜDÜR KIYIMI - Yrd. Doç. Dr. Sakin ÖNER
Eğitim, milletin tamamının hayatını yakından ilgilendiren ve geleceğine şekil veren en önemli kamusal hizmettir. Şu anda her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının 12 yıl eğitim yapma zorunluluğu vardır. Çocukluktan ergenliğe, oradan da gençliğe uzanan bu 12 yıllık süreçte bir kuşağın dünyasını bütünüyle şekillendirirsiniz. Bu yüzden siyasi iktidarlar en geniş tasarruflarını eğitim hayatı üzerinde yapmışlardır. Türkiye Cumhuriyetinin 91 yıllık hayatında eğitim üzerinde en fazla baskının ve eğitimci kıyımının yapıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
İki kuşak arasındaki zaman farkı, 15-20 yıldır. Bir kuşağı 6 yaşında alıp aynı eğitim sistemi içinde yetiştirirseniz, kendi kuşağınızı yetiştirmiş olursunuz. AKP iktidarının 2023 Vizyonunun esprisi budur. 2012 yılında kabul ettirdiği 4+4+4 Eğitim Sistemi, İmam-Hatip Ortaokullarının açılması ve diğer okullarda Kur’ân-ı Kerîm ve Siyer (Peygamberimizin Hayatı) derslerinin seçmeli olarak okutulması, aslında bir eğitim projesinin hayata geçirilmesinden başka bir şey değildir. Bu projenin adını Sayın Erdoğan “Dindar nesil yetiştirme projesi” olarak açıklamıştır. Gerçekten 2023 yılında ilk mezunlarını verecek olan bu proje ile “Yeni Türkiye”nin ilk kuşağı yetiştirilmiş olacaktır.
YORGUN DÜŞLER MEVSİMİNE DENK GELDİK – Av. TEVFİK KARABULUT
YORGUN DÜŞLER MEVSİMİNE DENK GELDİK – Av. TEVFİK KARABULUT
Hatıralar kaldı, her geçen günden
Her adım bir çok iz taşıyor dünden
Gelen geçti, giden geçti üstünden
Çiğnene çiğnene yollar yoruldu
Yazısı okunmaz oldu devranın
Çivisini çıkardılar dünyanın
Durması ne mümkün akan zamanın
Tükene tükene yıllar yoruldu
Kim demiş tadında geçiyor hayat
Duygular yorulmuş, hayaller bayat
Yükler ağırlaştı gün be gün heyhat
Omuzlar yoruldu, kollar yoruldu
SAMİMİ İNANÇ – GERÇEK DİN – Feyzullah BUDAK
SAMİMİ İNANÇ – GERÇEK DİN - Feyzullah BUDAK
Günümüzün İslam coğrafyasında yaşanan en büyük problem; hakiki ve samimi inanca dayalı gerçek din anlayışından uzaklaşılarak, anlamına erilmemiş bazı kuru ritüellerde tatmin bulunması ve böylelikle dinin tamam olduğunun sanılmasıdır. Bu problem tüm İslam coğrafyasında olduğu gibi Türkiye’de de ayniyle yaşanıyor. Hem de asırlardan beri…İş anlamına erişilmemiş kuru ritüellere binince temel amaç gözden kaçırılıyor, insanın yüceliğine has ahlaki ve insani değerlerin önemi kalmıyor. Problem tam da buradan başlıyor.
Bizim inanç tarihimizde bir Alevi – Bektaşi gerçekliği var ama ne yazık ki toplumun büyük çoğunluğu bunun özünden habersiz. Bu mesele derin bir bilgisizlik içerisinde yapılan ileri derecede yorumlara ve hükümlere konu oluyor. Hatta bu hükümler çeşitli siyasi çekişmelerin ve kararların temelini oluşturuyor. Ortada öylesine acınası bir cehalet var ki; bu ülkede ordu komutanlığı yapmış, genel kurmay başkanı olmasına ramak kalmış, kendince aydın geçinen bir zat, İslam inancına duyduğu husumeti örtmek için hiç alakası olmadığı halde kendisini “alevi” olarak tanıtma gafletini sergiliyor ve böyle tanınmanın inanç zafiyetini örteceğini zannediyor. Ne büyük bir gaflet…
PARALEL YAPI DEDİKLERİ – Süleyman PEKİN
PARALEL YAPI DEDİKLERİ – Süleyman PEKİN
Eğer “paralel” geometrik bir terim değilse ve ‘devlet içinde devlet teşekkül ettirmek’ yada ‘devletin yönetim organizasyonuna benzer bir siyasal ve idarî teşkilat yapısı oluşturmak’ ise senelerdir zaten var:
Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve onun askerî kanadı Kürdistan Halk Kurtuluş Cephesi (ERNK), yedek örgüt Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi (KADEK) ve askerî kanat Kürdistan Ulusal Kurtuluş Ordusu (ARGK), yedeğin yedeği Halk Kongresi (Kongra-Gel), siyasî kanatlar; Halkın Emeği Partisi (HEP), Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Halkların Demokrasi Partisi (HDP), yeni gerilla örgütü; Halk Savunma Güçleri (HPG), yeni yönetim organizasyonu; Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK), yeni gençlik örgütü; Heval HPG, Kızılay örgütü; Heyva-Sor.
- Kendi paçavrasını bayrak diye asmak,
- Ölen teröristlere cenaze merasimi açmak, şehitlik (!) yapmak,
Kimin Ortadoğusu? – Alptekin CEVHERLİ
Kimin Ortadoğusu? - Alptekin CEVHERLİ
Aslında başlıkta bir hata var, kavram hatası. O da şu: “Ortadoğu”.
Yani “Doğu” neresi ki, bunun ortası “Arap Yarımadası’nın üzeri ve Mezopotamya olarak algılansın? Ya da bizim Türkiye’de anladığımız Ortadoğu ile Londra’da, Vaşington’da veya Paris’te anlaşılan Ortadoğu aynı mı?
Elbette biz bu yazıda “Ortadoğu” kavramını bugün genel olarak kullanıldığı ve anlaşılması rahat olsun diye kabul ettik. Yoksa Batılılarca oryantalist yaklaşımla uydurulan “Ortadoğu” bizim kültür coğrafyamızın “Ortadoğu”su asla değildir.
Bu konuda bir açılım getirebilmek için basit bir coğrafi terim gibi gözüken bu kavramın icadına bakmak gerekir...
Büyük Taarruz’dan Önce Ankara İle İstanbul Arasında Saltanatın Akıbetini Tayin Eden Bir Görüşme / Yrd. Doç. Dr. Ömer Akdağ
Büyük Taarruz'dan Önce Ankara İle İstanbul Arasında Saltanatın Akıbetini Tayin Eden Bir Görüşme / Yrd. Doç. Dr. Ömer Akdağ
Giriş
Milli mücadele, Türk Milleti'nin yediden yetmişe her ferdinin bütün imkanlarını seferber ettiği bir direniştir. Bu mücadelede önemli hizmetler üstlenmiş gerek siyasi gerekse askeri şahısları tanımak, millet olarak her ferdin görevi olmalıdır. Milleti için hayatını ortaya koymuş şahsiyetler, o milletin baş tacıdırlar ve onlara saygı duymak, onların hatıralarını yad etmek bizim milli görevlerimiz arasındadır. Bir millet, tarihiyle bütünleştiği oranda güçlenir ve saygıdeğer olur. Bu toprakları bizlere canı ve kanı pahasına bırakan şahsiyetlere minnet duymak her Türk için öncelikli bir görev olmalıdır. Tarihi şahsiyetlerin unutulduğu toplumlarda idealist bir gençliğin zemin bulması mümkün değildir. İdealist ve mefkure sahibi olmak için öncelikle mazi ile sağlıklı bir şekilde bütünleşmek esastır. Mazi ile yani tarihle bütünleşemeyen toplumlarda geleceğe güvenle bakmak mümkün değildir. Zira "gelecek" denilen kavram "mazi" ile güç bulur. Tarihimiz ile "sorumlu tarih" anlayışı çerçevesinde bütünleşmek milli bütünlük açısından bir gerekliliktir. Sorumlu tarih anlayışı, "dün"e mıhlanıp kalmak değil, "dün"den "ibret" alarak hataların tekrarını önlemek ve vakur bir hayatı realize etmektir.
Milli Mücadele, bilindiği gibi sadece silahla yapılmamıştır. Belki son sözü silah söylemiştir, ancak bütün olumsuz şartlara rağmen başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Milli Mücadele'nin önderleri daima siyasi teşebbüslerde bulunma yolunu tercih etmişlerdir.
Bu çalışmamızda başlığımızdan da anlaşılacağı gibi saltanatın akıbeti ile ilgili sarayda gerçekleşen bir görüşme inceleme konusu yapılacaktır. Hemen belirtelim ki, bu görüşmede gündemin konusunu saltanat meselesi teşkil etmemekteydi. Aslında Ankara hükümetinin Hariciye Vekili, Avrupa'ya kendi ifadesiyle "tenvir ve tenevvür" seyahati yapacaktı. Yani Büyük Taarruz'un arefesinde İtilaf Devletleri kamuoyunun bakış açısını yerinde tespit etmek amacıyla bir seyahati düşünmekteydi.
Bu seyahatin güzergahı İstanbul'dan geçecekti. Dolayısıyla Hariciye Vekili İstanbul'da bazı temaslarda bulunacaktı. Bu temaslardan birisi ve en ilginci Saray'da gerçekleşen bir akşam görüşmesiydi. Bu akşam görüşmesinde ilginç gelişmeler yaşandı. Bu makalemizde bu görüşmenin detaylarıyla ilgili bilgiler verilmeye çalışılacaktır.
TÜRK DİLİ ÜZERİNDE OYNANAN OYUNLAR – Av Zeki HACIİBRAHİMOĞLU
TÜRK DİLİ ÜZERİNDE OYNANAN OYUNLAR – Av Zeki HACIİBRAHİMOĞLU
Gerçek vatan aslında dildir. Vatandan en hızlı, en kolay uzaklaşma, dil yolu ile olur ve hatta en sessizce gerçekleşen yol da budur.
Bir süredir, Türkçe dışındaki dillerin kamu alanında serbestçe kullanımı, özellikle eğitim dili olması yönündeki tepkiler bir kimlik ve demokrasi meselesi olarak öne sürülmektedir. Etnik grupların, kendi dillerini her alanda serbestçe kullanma iddiası bir yandan hukuken yeni azınlık yaratma diğer yandan da her etnik grubun dilinin resmi dil olan Türkçeye eş değer rol üstlenmesinin demokrasi için bir zorunluluk olduğu iddialarına hizmet etmektedir.
Türk Milletinin varlık meselesi olarak kabul ettiğimiz güzel Türkçemizin nasıl ve kimler tarafından yozlaştırıldığını araştırıp sizlere bu konuda bilgi sunmak istedim. Öz Türkçe diye uydurukça kelimeleri dilimize yerleştirmeye çalışanlar kimlermiş biliyor musunuz? Türkiye’de yıllarca beynelmilelci geçinen solcu komünist yazarlar, üniversite hocaları ve onların hempaları.
TÜRK MİLLETİNE SİTEMİMDİR! – Feyzullah Budak
TÜRK MİLLETİNE SİTEMİMDİR! - Feyzullah Budak feyzullahbudak@hotmail.com
Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlandı. Seçim öncesinde yapılan ve ısrarla halka yansıtılan tüm anketler Recep Tayyip Erdoğan’ın oy oranını % 54 ile % 58 arasında gösteriyor ve dolayısıyla adeta yapılacak seçimin sadece bir formalite olduğu, Tayyip Erdoğan’ın bu seçimi kazanmış olduğu vurgulanmaya çalışılıyor, hatta bazı programlarda bazı yorumcular bunu açıkça ifade ediyorlardı. Buna kanan pek çok seçmen sandığa gitmeye özen ve gayret göstermedi.
Sonuçta 30 Mart yerel seçimlerinde oy oranı % 43,5 olan AKP’nin adayı Recep Tayyip Erdoğan % 51,8 oy ile kazandı. 30 Mart yerel seçimlerinde toplam oy oranı aynı (% 43,5) olan CHP ve MHP’nin yanına diğer 12 partiyi de alarak aday gösterdiği Ekmelettin İhsanoğlu ise % 38,5 oy aldı. Bunun anlamı son derecede açık. CHP seçmeninden Recep Tayyip Erdoğan’a kayda değer bir oy gittiğini hiç kimse iddia edemeyeceğine göre bu sonuçlar gösteriyor ki, MHP ve BBP seçmeninin bir kısmı RTE’ye oy vererek bu sonuca katkıda bulundu.
Bu arada sandığa hiç gitmeyen seçmenin oranı ise % 27 ve onlar da aynen RTE’ye oy veren MHP ve BBP seçmeni gibi bu sonuca katkıda bulundular. Şimdi partisinin gösterdiği ortak adaya değil de onun rakibine oy vererek veya sandığa hiç gitmeyerek bu sonucu gerçekleştirenlere şiddetli bir sitemim var… “Niçin?” mi? Diyorsunuz?
► Devlet yönetirken oğulların evlerine stoklanan ve sabaha kadar sıfırlamak için çabalanmasına, bir yerlere aktarılmasına rağmen bir türlü sıfırlanamayan ve gün ışırken 30 milyon doları elde kalan kara paraları kolayca AK’ladıkları için…
SADDAM VE HATIRLATTIKLARI – Prof. Dr. Nurullah AYDIN
SADDAM VE HATIRLATTIKLARI - Prof. Dr. Nurullah AYDIN
28 Nisan 1937'de Irak'ta Tikrit kasabasında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir.
Babasının ölümü nedeniyle annesi ve akrabaları tarafından büyütülen Hüseyin, 1955'te Bağdat'a giderek muhalefetteki Arap milliyetçisi bir hareket olan Baas partisine katılır ve politikaya ilk adımını atar. Saddam; 1959'da Irak'ın asker kökenli Devlet Başkanı Abdül Kerim Kasım'a bir suikast girişimini organize eder.
Bu başarısız denemenin ardından Mısır'ın başkenti Kahire'ye kaçan Hüseyin, burada parti faaliyetlerini sürdürürken hukuk eğitimi alır. 1963'te Bağdat'a dönen Hüseyin, Baas Partisi'nde Genel Sekreter Asistanı olur.
1968'e kadar muhalefette kalan Baas, bu yıl düzenlediği bir darbeyle iktidarı ele geçirir. Darbenin ardından Baas Partisi'nin kurduğu Devrim Komuta Konseyi ülkedeki tek yetkili, Saddam Hüseyin'de 1969'da Konsey'in Başkan Yardımcısı olur.
General Ahmet Hasan Bekir'i 1979 yılında devirerek iktidara gelen ve o günden sonra ABD askeri müdahalesinin yapıldığı 2003'e kadar Irak'ı yöneten Saddam Hüseyin, iktidara gelir gelmez ilk olarak, kendi yönetimine muhalefet etme olasılığı bulunan 450 parti üyesini idam ettirir.
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ BİR BAŞLANGIÇTIR – Av. Ruhittin SÖNMEZ
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ BİR BAŞLANGIÇTIR – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Bir turist, ziyaret ettiği kasabada yaşlı bir adama sorar: “Bu kasaba neyi ile ünlüdür?”
Yaşlı adam cevap verir: “Bu kasaba, dünyada gidebileceğiniz her yerin başlangıç noktasıdır. Buradan başlayarak istediğiniz her yere gidebilirsiniz.”
10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir başlangıçtır.
Ey Türk Milleti nereye gitmek istiyorsan, buradan başlayarak oraya doğru gidebileceğin bir başlangıç.
Mustafa Mutlu’nun ifadesiyle “Önemli olan, seçilen kişi karşısında sizin alacağınız tavır... Unutmayın; tebaaya diktatör değil, cumhura başkan seçiyoruz...
Yani mühürü teslim edip kenara çekilmeyeceksiniz. Eğer çekilirseniz; o zaman seçtiğiniz kişi, kim olursa olsun diktatörleşir.”
Sadece siz kenara çekilirseniz ülke bölünür, siz göz yumarsanız millet soyulur, siz susarsanız rejim değişir.
*****
SEÇİM SONUÇLARINI DOĞRU DEĞERLENDİRELİM – Yrd. Doç. Dr. Sakin ÖNER
SEÇİM SONUÇLARINI DOĞRU DEĞERLENDİRELİM - Yrd. Doç. Dr. Sakin ÖNER
Recep Tayyip Erdoğan eşit ve adil olmayan şartlarla yürüttüğü seçim çalışmaları sonucunda % 51.7 oyla Türk demokrasi hayatının ilk halkoyuyla seçilen Cumhurbaşkanı oldu. Milletimize hayırlı ve uğurlu olsun.
Fakat bu seçim sonuçlarından çıkarılacak çok önemli dersler var:
1. Seçime katılma oranı 30 Mart seçimlerinde % 89.5 iken dört ay sonra yapılan bu seçimde % 74,5'a düştü. Dolayısıyla 6 milyon kişi seçime katılmadı. Bunun 5 milyonu MHP+CHP oylarıdır. Katılmayan 1 milyon da AKP'nin oylarıdır. Katılım 30 Marttaki gibi olsaydı, sonuç bugünkünden farklı olurdu, RTE birinci turda olabildi. Seçimi protesto ederek katılmayıp seçim sonuçlarını olumsuz etkileyenlerin oturup eylemlerini bir daha değerlendirmelidirler.
2. Recep Tayyip Erdoğan'ın beklediği oy oranı % 57-58'di. 6 puan altta kaldı, % 51.7 oy aldı. Bu sonuç "Başkanlık" yetkisini istediği kullanamayacağını gösterdi.
3. Seçime katılmayan 6 milyon kişinin ve RTE'ye oy veren 20 milyon kişinin ileride çözüm süreci sonucu doğacak ülkemizi bölünmeye, Sevr'i hortlatmaya götürecek sonuçlardan hiç şikayet etmeye hakları yoktur.
KARANLIK GECELERİN ŞAFAĞI SÖKMEK ÜZEREDİR – Yrd. Doç. Dr. Sakin ÖNER
KARANLIK GECELERİN ŞAFAĞI SÖKMEK ÜZEREDİR – Yrd. Doç. Dr. Sakin ÖNER
Yüce Türk milletinin Değerli Evlatları!
Bilinen kısmıyla 5 bin yılı aşkın tarihimiz içinde Türk milleti, ideallerini engin ufku ve şaşmaz öngörüsüyle, hep bulunduğu noktadan daha ilerilere taşımıştır. Tarihinde Göktürklerden sonra devletinin adını Türkiye Cumhuriyeti olarak koyan şuurlu Türk milliyetçisi büyük Atatürk'ün kurduğu 91. yılını idrak eden devletimiz ilk 80 yılında da medeniyet yolunda hep ileriye gitmiştir.
Fakat son 10 yılda bütün kurumları ve felsefesiyle Cumhuriyet öncesine özlem duyan ve robot kafalı, standart düşünceli ve biat kültürlü bir nesil yetiştirmeyi 4+4+4 projesiyle hayata geçirmeye çalışan bir yönetimle karşı karşıyayız. Devletin bütün erklerini elinde toplamaya çalışan, kendisine karşı olan bütün kişi, kurum ve kuruluşları ya biat ettirmeyi, ya da yok etmeyi kafasına koymuş bu yönetim, kontrolden çıkmış bir buldozer hızıyla Cumhuriyet'in kazanımlarına saldırıyor.
Tarihimizdeki istibdat dönemlerini aratan bir baskı, dehşet ve zulüm dönemi geçiriyoruz. Özgürlüklerimizin çoğunu özgürce kullanamıyoruz. Hayatın her alanına müdahale ediliyor. Ülke bir korku imparatorluğu haline geldi. Kimse kimseye güvenmiyor. Aynı kurumun çalışanları birbirini nasıl etkisiz hale getireceklerinin hesabı içine sokuldu. Millet; etnisite, din, mezhep, parti, cemaat, ideoloji, felsefe boyutlarında bölünerek birbirine düşman ediliyor. Bir karabasan ülkemizin üzerine abanmış kalkmıyor. Milletin çoğu fakru zaruret ve eğitimsizlikten çaresiz kıpırdıyamaz durumda, "kontrolsüz güç" ne derse onu yapıyor. Milletin çoğunluğu birey olmanın gereğini, üretme ve başarma heyecanını, umut ve ideallerini kaybetmiş durumda...
Anam Türk, Babam Türk, Ben? – Alptekin CEVHERLİ
Anam Türk, Babam Türk, Ben? - Alptekin CEVHERLİ
Geçtiğimiz hafta Makedonya’daydım. Yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat diyeceksinizdir mutlaka. Ama memleket, anlatılmaz, yaşanır…
İmkânı olan herkesin Türkiye’den Balkanlar’a gitmesini ve 100 yıl önce Türkiye’mizin herhangi bir vilayetinden farkı olmayan o ata topraklarının ne durumda olduğunu görmesini isterim.
Eskiden kentlerin nüfusunu % 90’ını oluşturan Türkler, bugün azınlık durumunda. Camiler, hanlar, hamamlar, çeşmeler, özellikle de türbeler ve mezarlar tek tek bir vesile ile yok edilmiş. Hâlâ da fırsat buldukça yok ediliyor. Meselâ camiyi yıkıp yerine İsrail Büyükelçiliği yapmışlar, bir diğerini yıkıp bakanlık binası kondurmuşlar. En son Üsküp Kalesi’ndeki cami yeniden inşa edilecek diye yıkılmış. Oradaki Türklerin dediğine göre yanına (veya üstüne) bir kilise inşa ediliyormuş. Kaleyi gezince Cami kalıntılarını görebiliyorsunuz, az ötesinde de gerçekten bir inşaat var.
Diğer yandan TİKA, muhteşem işler çıkarmış. Mustafa Paşa Camii’ni tabiri yerindeyse ihya etmiş. Bursa Büyükşehir Belediyesi de Arasta Camii’ni ve meydanı çok güzel restore etmiş. Şarık Tara Türbeleri onartmış…
Ancak başta Üsküp’ün tek selâtin camisi olan Sultan Murat Camii olmak üzere kurtarılması gereken çoook eser var…
Bu konuda imkânı olan herkesin ve her kurumun gücü dâhilinde bir şeyler yapması gerekiyor…
Diğer yandan bölgede ciddi bir sosyal sorun daha var.