CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ BİR BAŞLANGIÇTIR – Av. Ruhittin SÖNMEZ
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ BİR BAŞLANGIÇTIR – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Bir turist, ziyaret ettiği kasabada yaşlı bir adama sorar: “Bu kasaba neyi ile ünlüdür?”
Yaşlı adam cevap verir: “Bu kasaba, dünyada gidebileceğiniz her yerin başlangıç noktasıdır. Buradan başlayarak istediğiniz her yere gidebilirsiniz.”
10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir başlangıçtır.
Ey Türk Milleti nereye gitmek istiyorsan, buradan başlayarak oraya doğru gidebileceğin bir başlangıç.
Mustafa Mutlu’nun ifadesiyle “Önemli olan, seçilen kişi karşısında sizin alacağınız tavır... Unutmayın; tebaaya diktatör değil, cumhura başkan seçiyoruz...
Yani mühürü teslim edip kenara çekilmeyeceksiniz. Eğer çekilirseniz; o zaman seçtiğiniz kişi, kim olursa olsun diktatörleşir.”
Sadece siz kenara çekilirseniz ülke bölünür, siz göz yumarsanız millet soyulur, siz susarsanız rejim değişir.
*****
ACELE KARAR VERMEYİN....
Herkes birbirine “bu seçimin sonuçları iyi mi oldu, kötü mü?” sorularını soruyor, tartışıyor.
Çin düşünürü Lao Tzu'nun hikâyesini hatırlamanın tam zamanıdır:
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış... Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..
"Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler...
İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş. "Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.
Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş... Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.
Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. "Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.."
"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.
Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler...
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara. "Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.
İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin.
Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru?
Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler... "Gene haklı olduğun ispatlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..."
"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez.
Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde...
Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."
***
Lao Tzu, hikâyesini şu nasihatle tamamlamış:
"Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının.
Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.
Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.
Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır.
Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."
*****
HİÇ OLMAZSA SAFIMIZ BELLİ OLSUN
Seçimler öncesi muhalif kanatta önceki kaybedilmiş seçimler ve iktidarın müthiş propaganda makinesinin etkisiyle bir “öğrenilmiş çaresizlik” psikolojisinin hâkim olduğunu gördüm.
“Nasıl olsa bu halk yine O’na oy verir” veya “seçim hileleriyle yine kazanır” cümlelerini bolca duydum. Hem de daha 4 ay önce yapılan seçimde iktidar 2,5 milyon yani yüzde 7 oy kaybetmiş olmasına rağmen.
“Öğrenilmiş çaresizlik” yani çaresizliğine olan inancı ve özgüven kaybı kişinin değiştirebileceği olaylar karşısında bile pasif kalmasına sebep oluyor. Bu sebeple seçime iştirak etmeyebiliyor.
Oysaki “O halkı ikna etmeyi başarabiliyorsa biz de başarabiliriz” inancı olmazsa kazanmak mümkün olamaz.
Kazanmaktan daha önemli olan inandığın dava uğruna çalışmaktır.
Hazreti İbrahim’i yakmaya çalışan Nemrud’un ateşini ağzında taşıdığı bir damla su ile söndürmeye çalışan karıncanın, “sen bu ateşi nasıl söndürebilirsin ki?” diye dalga geçenlere verdiği cevap ne güzeldir:
“Ateşi söndüremesem de hiç olmazsa safım belli olsun.”
Hazreti İbrahim’in safını seçmek cesaretini gösterenlere selam olsun.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.