YİMPAŞ VE TELEKOM’DAN SARAY’A – Ruhittin SÖNMEZ
YİMPAŞ VE TELEKOM’DAN SARAY’A – Ruhittin SÖNMEZ
Yaygın medya tamamen yandaş hale gelince artık buralarda görev yapamayan tecrübeli gazeteciler internetten TV ve gazeteleri sallamaya başladılar.
Milyarlarca dolarlık medya organları, sahibinin sesinden başka bir şey duyurmaz oldu. Vatandaşın gerçek haber ve bağımsız yorum ihtiyacına cevap vermek için yeni yollar bulundu.
Youtube üzerinden yayın yapan TV ve radyo kanalları ile mütevazı imkanlarla çektikleri güncel yorum videolarını paylaşanların çok ciddi takipçileri var. Bunların çok kısa zamanda kamuoyu oluşturma açısından merkez medya kadar hatta daha fazla etkili olacağı anlaşılıyor. Yeni mecrada çok izlenenlerden biri gazeteci Sabahattin Önkibar.
Önkibar son videolarından birinde iki önemli vakayı hatırlatarak, Saray’a uzanan bir bağlantı kuruyor.
İKİ OSMAN – Ruhittin SÖNMEZ
İKİ OSMAN – Ruhittin SÖNMEZ
AKP ve MHP seçimler öncesinde Türkiye’yi sarsan iki olayın failine hiçbir olumsuz tepki vermedi.
Bahsedeceğim olayların, ikisinin de failinin Osman ismini taşımasından başka, ortak yönü yok.
Birinci olayın faili “OSMAN DAYI” Ana Muhalefet Partisi “CeHaPe’nin” Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu linç girişiminin baş aktörü. Şehit cenazesine katıldığı köyde Kılıçdaroğlu’nun yüzüne kameralar önünde attığı yumrukla tanıdığımız Osman Sarıgün AKP cenahında bu sıcak hitap tarzıyla yani “Osman Dayı” olarak anıldı. AKP yetkilileri evine ziyarete gidip elini öptüler, bu resimleri sosyal medyada paylaştılar.
Olaydan sonra sosyal medyada “Osman dayı yalnız değildir” en çok tıklanan paylaşım oldu. Yalnız olmadığı 24 saat bile geçmeden serbest bırakılmasıyla ispatlandı.
Siyasi nezaket veya görevi gereği de olsa Cumhurbaşkanının sert bir tepki vermesini bekledik. Nafile.. Saldırıya uğrayan Kılıçdaroğlu’na bir geçmiş olsun mesajını çok gören Cumhurbaşkanı olayı halkın “gaz çıkarması” olarak tanımladı.
MHP Genel Başkanı Bahçeli ise faili değil, CHP’nin “yüzde 9 oy aldığı” Çubuk ilçesine gitmiş olmasını eleştirdi.
Bu ortaklar failleri değil, olayın mağduru olan Kılıçdaroğlu’nu “şehit cenazesine katılarak, halkımızı tahrik etmekle, galeyana getirmekle” suçladılar.
Bu tür olaylar devam etti. Yeniçağ Gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ’a ve Gazeteci Sabahattin Önkibar’a saldıranlar yakalanmalarına rağmen derhal serbest bırakıldılar.
Haliyle benzer olaylar kesilmedi. İYİ Parti kurucularından Metin Bozkurt’a, İYİ Parti stantlarına saldırılar oldu.
MHP’nin üst organı MYK üyesi olan A. Yiğit Yıldırım adlı şahıs, twitter’de Ekrem İmamoğlu’na destek mesajı veren Ülkücülerin listesini yayımlayarak, “Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız” mesajını verdi.
Akabinde bu listede yer alan, İYİ Parti kurucularından Zihni Pamukçu da saldırıya uğradı.
AKP ve MHP bu davranışlarıyla hukuk devletinden ne kadar uzaklaştıklarını, adeta bir mafya görüntüsü verdiklerini fark etmediler bile.
ÖNCE ZİHNİYET DEĞİŞMELİ – Ruhittin SÖNMEZ
ÖNCE ZİHNİYET DEĞİŞMELİ – Ruhittin SÖNMEZ
Yenilenen İstanbul Belediye Başkanı seçiminde, rakibi Ekrem İmamoğlu’nun farkı 13 binden, 806 bine çıkararak kazanması, kaybeden tarafta (AKP ve MHP) bir özeleştiri, bir üslup hatta bir zihniyet değişikliği yaratır diye bekledik.
Çünkü farkın büyümesinde AKP ve MHP yöneticilerinin yaptığı büyük hatalar etkili olmuştu.
Seçim stratejisinde hiçbir istikrarı olmayan, birbirinin zıddı tavır ve eylemler içinde oldular.
“Ne yaparsak yapalım bizim sadık seçmenimiz bize oy verir, bize küskün olan seçmenler ile SP ve HDP seçmenlerine yönelik taktikler uygulayalım” diye hesapladılar.
“Hain” dedikleri SP’lilerden özür dilediler.
“Beka Sorunu” diye başlamışlardı, “PKK elebaşından medet umar duruma geldiler.”
Son düzlükte PKK elebaşından özel ulakla mektup aldırıp okuttular. Yüzlerce Mehmetçik’in kanı eline bulaşmış kardeşi Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkardılar.
HALK SİLLESİNİN SEDASI VE DEVASI – Ruhittin SÖNMEZ
HALK SİLLESİNİN SEDASI VE DEVASI - Ruhittin SÖNMEZ
23 Haziran’da yenilenen İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminin sonucu bir atasözünü hatırlattı:
“Halk sillesinin sedası yoktur, vurunca devası yoktur...”
31 Mart’ta Millet İttifakı Adayı Ekrem İmamoğlu yaklaşık 13 bin küsur oy farkı ile kazanınca, AKP yönetimi “10 milyon seçmeni olan İstanbul’da bu oy farkı çok az, seçimi yeniletirsek bir çaresine bakarız” diye düşündü.
Seçilmiş başkan İmamoğlu’nun mazbatasını aldırıp, hukuku paspas ederek seçimi yenilettiler. Milletin iradesini hiçe saydılar.
Yeni kampanya içinde o kadar yanlış ve çirkin işler yaptılar ki AKP seçmeni içinden bir kesimin bile vicdanlarını kanattılar.
Ekrem İmamoğlu’na “Pontus, Yunan” gibi iğrenç iftiralar attılar. Trabzonluları rencide ettiler.
İmamoğlu ve ekibini havaalanında VIP’ten geçirmeyen “Ordu Valisi’ne hakaret etti” diye ispatlanamayan kara çalma çabalarıyla gündemi meşgul ettiler. Bir zamanlar “başörtülü bacıma işediler, kaseti var” iftirasını hatırlattılar.
HAYRETTİN KARAMAN’IN FETVASI – Ruhittin SÖNMEZ
HAYRETTİN KARAMAN’IN FETVASI - Ruhittin SÖNMEZ
İnsanlar kendi seçtikleri kişilerin / partilerinin yaptıkları yanlış işler sonucu yaşadıkları kötü sonuçları duymak istemiyor.
Çünkü “suça ortaklık duygusu” içlerini kemiriyor.
Belki de bu yüzden, 17 yıl içinde yapılan bütün yanlışlarına, ülkenin ekonomi, terör, dış politika, eğitim, yolsuzluklar gibi alanlarda duvara çarpma noktasına gelmemize rağmen.. Kibir, şatafat, israf, ayrıştırıcı dil gibi tavırlarına rağmen AKP seçmeni bir ders verme tepkisi gösteremedi.
Üstelik, AKP müthiş bir propaganda gücü ile kendi seçmeninin vicdanıyla başbaşa kalmasına izin vermemek için çaba sarfediyor. “Beka sorunu” gibi kampanyalarla kitlesini konsolide etmeyi başarıyor.
Ama bu defa yaşanan olumsuzluklar çok fazla ve rakip güçlü.
Bir defa ekonomik krizin en önce ve en fazla hissedildiği şehir olan İstanbul’da seçim yapılacak.
İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminin iptali ve yenilenmesine dair YSK kararının bağımsız ve tarafsız yargının eseri olmadığı, siyasi baskı ile alındığı algısı toplumda daha hakim. Hatta AKP seçmeninin önemli bir bölümü dahi İmamoğlu’nun kazandığı seçimin “haksız şekilde gasp edildiğine” inanıyor.
AKP seçmenleri genellikle kendilerini muhafazakar veya dindar olarak tarif eder.
Yapılan haksızlıkların dini hassasiyetler ve vicdanlar üzerinde yarattığı rahatsızlık bu defa her zamankinden daha şiddetli olduğu kamuoyu araştırmaları ile tespit edilmiş olmalı.
Bıçaksırtı giden bir seçim kampanyasında AKP’li dindar kesimden çok az bir kesimin bile vicdanlarına göre oy vermesi seçimi kaybettirebilir.
İşte bu ahval ve şerait içinde devreye Prof. Dr. Hayrettin Karaman girdi.
Karaman AKP yöneticilerini rahatlatan, gerçek dindarları şaşırtan ve üzen bir fetva verdi.
İTİBAR CELLÂTLARI – Ruhittin SÖNMEZ
İTİBAR CELLÂTLARI – Ruhittin SÖNMEZ
İstanbul Belediye Başkanlığı yenileme seçimi yaklaştıkça AKP kanadının temel stratejisi Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu’nu itibarsızlaştırmak üzerine yoğunlaştı.
Gerçekten Ekrem İmamoğlu, rakibi olan AKP’nin alışılmış oyun düzenini bozdu. Her türlü taktik- stratejik hamleler İmamoğlu’na halk desteğini azaltmadığı gibi yapılan haksızlıklar İmamoğlu’nu büyütmeye devam ediyor.
İmamoğlu’nu “itibarsızlaştırmak” için algı operasyonlarına başvurmaktan başka çare bulamadılar.
Havuz medyası, sosyal medya aktrolleri yetmedi, belli makam ve mevkileri işgal ettikleri için adam sandığımız kişiler akıl almaz laflar ediyorlar.
Ramazan- Bayram dinlemediler, bakın ne yalanlar söylediler:
Ø “Oylarımızı çaldılar” dediler, YSK kararı bunu yalanladı. “Kim çaldı?” sorusuna cevap veremediler.
İşi o kadar çığırından çıkardılar ki, Ekrem İmamoğlu’na ve hemşerileri olan Trabzonlulara Yunan benzetmesi yapacak kadar akla ziyan, vicdansızca iftiralar attılar.
Bu dalga yukarıdan aşağıya yayılıyor. Geçen gün sosyal medyada İlahiyat Fakültesi mezunu olan bir AKP yandaşının paylaşımını gördüm, ürperdim.
Bu zat Mudanya’nın CHP’li belediye başkanının Suriyelilere tavrını eleştirmek için, Mudanyalılara Yunan işbirlikçisi yaftası yapıştırmaktan çekinmemişti. Sadece bu olay bile toplumdaki akıl tutulmasının boyutunu gösteriyordu.
YENİ ASKERLİK KANUNUNUN RİSKLERİ – Ruhittin SÖNMEZ
YENİ ASKERLİK KANUNUNUN RİSKLERİ - Ruhittin SÖNMEZ
İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesi kapsamında yapılan tartışmalar çok önemli bir gelişmeyi gözlerden sakladı.
AKP tarafından TBMM’ne getirilen “Askeralma Kanunu Teklifi” Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapısında çok köklü değişiklikler yapılmasını öngörüyor. Bu teklif kabul edildiğinde 1927 yılından bu yana yürürlükte olan ve bu süreçte kısmi değişikliklere uğramış olan “Askerlik Kanunu” bütünüyle kaldırılıp yeni bir kanun yapılmış olacak.
İYİ Parti TBMM Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, Kocaeli İl Başkanlığı bayramlaşma töreninde, tatil sonrası Meclis gündemi hakkında bilgi verdi. Bayramdan sonra Meclis’te “Yeni Askerlik Sistemi” üzerine çok çetin müzakerelerin geçeceğini söyledi.
Getirilmek istenen “Yeni Askerlik Sistemi” içinde çok ilginç ve tehlikeli maddeler olduğunu anlatan Türkkan en önemli gördüğü riskleri üç başlıkta sıraladı.
Lütfü Türkkan’ın anlattığı başlıklar altında sıkıntılı hususları özetlemeye çalışalım.
BU RAMAZAN’DA CANIMI SIKANLAR – Ruhittin SÖNMEZ
BU RAMAZAN'DA CANIMI SIKANLAR - Ruhittin SÖNMEZ
Bu sene de Ramazan Ayı seçim atmosferinde geçti. Ömrüm boyunca Ramazan ayının, camiler ile dini ritüel ve merasimlerin hiç bu kadar siyasete alet edildiğini hatırlamıyorum.
Sadece İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi yenilenecek ve Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım bir yarış içindeler. Bu yarışın demokratik, adil ve eşit şartlarda gerçekleşmesi hem hukukun ve hem ahlakın, hem de dinin gereği değil mi?
Peki, bu yarışta partili Cumhurbaşkanının her türlü adalet anlayışını yok eden propaganda sürecini nereye koyacağız?
Ramazan boyunca her iftardan sonra tamamen İstanbul seçimlerine yönelik yaptığı konuşmaları onlarca TV kanalında program akışı kesilerek canlı yayında vermek ne demek?
Bu konuşmalarında rakiplerini “İstanbul’u Konstantinapol olarak görmek isteyenler” diye suçlaması, İstanbul seçimini “PKK ile mücadelenin uzantısı” olarak değerlendirmesi ne demek?
“Keşke Yunan kazansaydı” diyen meczuba âlim muamelesi yapıp ziyaretine giden, kızının nikâh şahitliğini Yunan Başbakanına yaptıran, PKK ile birlikte “çözüm süreci” işleten kişinin bu sözlerini eleştirecek bir tek namuslu TV yorumcusu çıkmaması ne demek?
Kameralar eşliğinde kılınan teravih namazları sonrası camiden siyasi propaganda yapmayı vicdanlar nasıl kabul edebiliyor?
Bırakmadılar ki Müslümanlar iftar sonrası huzurla sohbet etsin, Kadir Gecesi tefekkür ve ibadet etsin. Hangi kanalı açsan karşında AKP Genel Başkanı propaganda yapmakta, rakiplerine kara çalmakta.
YSK’nın gerekçeli kararında oylar çalındı tespiti yoktu. AKP adayı “Oylarımız çalındı hukuki terim değil, ben siyaseten böyle konuştum” dedi.
Hemen ertesi günlerde Cami çıkışında yine “seçim yenileniyor, çünkü oylarımızı çaldılar” demeye devam etti. Bu iftira etmek değilse nedir?
Hani “devletin dini adaletti?” Hani iftira en büyük günahlardandı?
ATATÜRK’ÜN YOL ARKADAŞLARI – Ruhittin SÖNMEZ
ATATÜRK’ÜN YOL ARKADAŞLARI – Ruhittin SÖNMEZ
Mustafa Kemal Paşa’nın döneminde, bugünkü adıyla albay ve general olan arkadaşları inanılmaz çetin şartlarda yetişmiş, çok nitelikli kurmay subaylardı.
Bunlardan çoğu Milli Mücadelede Mustafa Kemal’in yol arkadaşları olarak unutulmaz hizmetler yaptı. İlk akla gelenler:
1919 Haziran ayında Amasya Kararlarını imzalayarak Milli Mücadelenin yol haritasını çizen lider kadro…
Mondros Mütarekesi’ni Bahriye Nazırı sıfatıyla imzalamış olan Albay Rauf (Orbay) Bey…
Merkezi Erzurum olan 15. Kolordu’nun komutanlığını yapan Kâzım Karabekir Paşa…
Ankara merkezli 20. Kolordu’nun başında bulunan Ali Fuat Paşa ve 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Bandırma Vapuru yolcularından 3. Kolordu Komutanı Albay Refet (Bele)’yi sayabiliriz.
Ayrıca Milli Harekete en baştan katılmayan ancak zafere ulaşmamızda çok değerli katkılar veren Albay İsmet (İnönü) ve Fevzi (Çakmak) Paşa gibi kurmayları da ilave ediniz.
Albay Refet (Bele) ve Albay İsmet (İnönü) 1921’de tuğgeneral (mirliva) yani Paşa oldu.
Mustafa Kemal (Atatürk), Kâzım Karabekir ve Ali Fuat (Cebesoy) ise Milli Mücadele’nin başında mirliva rütbesinde oldukları için ‘Paşa’ unvanı taşıyordu.
Fevzi (Çakmak) Paşa, Mustafa Kemal’den 5 yaş büyüktü. 1918 Mondros ateşkesinden sonra beş ay kadar Erkanı Harbiye Reisliği (Genelkurmay Başkanlığı) Ordu Müfettişliği ve 1920 Şubat-Nisan’ında iki ay Harbiye Nazırlığı yaptı.
İstanbul’un İngilizlerce işgali üzerine 17 Nisan 1920’de Ankara’ya geçip Kozan Milletvekili olarak Milli Mücadele’ye katıldı. Hemen Milli Savunma Bakanlığına ve 1921’de Başbakanlık görevine atandı. 1922-1944 arası aralıksız 21 yıl Genelkurmay Başkanlığı yaptı.
Kazım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal’den bir yaş küçüktü. 1918 yılında da Erzincan, Sarıkamış, Kars, Erzurum ve Gümrü bölgelerini Ermeni ile Rus kuvvetlerinden geri aldı. Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktığında dağıtılmamış tek ordu birliği olan 15. Kolordu komutanıydı. Mondros Ateşkes Anlaşması sırasında da Sadrazam Ahmed İzzet Paşa'nın Genelkurmay Başkanlığı teklifini kabul etmeyerek Milli Mücadele'ye katıldı.
Milli Mücadelede Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğini kabul ettirmesinde en kritik dönüm noktası Temmuz 1919’da yaşandı. Kazım Karabekir Paşa, Padişah’ın “Mustafa Kemal’in 9. Ordu müfettişliğinden azledildiğini ve derhal tutuklanmasını isteyen” emrini dinlemedi, “Emrinizdeyim Paşam” dedi. Bu Milli Mücadele için tam bir kırılma noktasıdır.
GEREKÇELİ KARAR – AKP İLE HDP/PKK ANLAŞTI MI – Ruhittin SÖNMEZ
GEREKÇELİ KARAR - AKP İLE HDP/PKK ANLAŞTI MI – Ruhittin SÖNMEZ
GEREKÇELİ KARAR
İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinin iptali ve yenilenmesine dair Yüksek Seçim Kurulu (YSK) gerekçeli kararı açıklayınca tartışmalar biter mi?
YSK’nın aldığı kısa kararı açık:
"Bir kısım sandık kurullarının, ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması VE bu hususun da seçim sonucuna müessir olması nedeniyle, 31 Mart 2019 tarihinde yapılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaliyle yenilenmesine” şeklinde.
Karar 4 üyenin AKP iptal başvurusunu red, 7 üyenin seçimin iptali yönünde oy kullanmasıyla alındı.
Gerekçeli kararda kısa kararın kapsamı dışında yeni gerekçeler bulundurulamaz.
Buna rağmen AKP’nin temsilcileri kendi dilekçelerinde iddia ettikleri fakat YSK tarafından ciddi bulunmayan bütün iddialarını tekrar tekrar gündeme getirerek kafaları karıştırmaya ve zihinlerde “çaldılar” algısı oluşturmaya çalışıyor.
YSK’NIN TARİHİ KARARI – Ruhittin SÖNMEZ
YSK'NIN TARİHİ KARARI – Ruhittin SÖNMEZ
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçiminin yenilenmesi kararı asla hukuki değildir, tamamen siyasi bir karardır. YSK’nın bu kararı Türkiye Cumhuriyeti hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Hukuki açıdan değerlendirmek bir hukukçu olarak bana ağır gelmektedir.
Ama mademki medyada sürekli bu konu tartışılıyor, biz de hukuki kılıfın üstüne ve altına bir göz atalım.
AKP olağanüstü itirazında kanunun imkân verdiği her konuda, 9 başlık altında sıraladığı gerekçelerle iptal talep etti. Bunların içinde “hükümlü, kısıtlı, ölü 19 bin 350 kişiye oy kullandırıldığı, sahte seçmen, KHK ile kamu hizmetinden çıkarılan seçmenlerin oy kullanma hakkının bulunmadığı, bir kısım sandık başkanı ve memur üyenin kamu görevlisi olmadığı” gibi iddiaları yer alıyordu. YSK bu iddiaları -biri hariç- ciddi bulmadı.
Kurul'un, 4 üyeye karşı 7 üyenin oy çokluğuyla aldığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali ve yenilenmesi kararının, “bir kısım sandık kurullarının ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması nedeniyle” alındığı açıklandı.
Sandık görevlilerinin kamu görevlisi olmaması tek başına yeter bir gerekçe olamazdı. Bu sandıklarda seçmen iradesinin sandığa yansımasını önleyen işlemlerle hatalı kullandırılan veya sayılan oyların miktarının Ekrem İmamoğlu’nun Binali Yıldırım’ın aldığı oy farkından fazla (en az 13.730) olması gerekiyordu.
Bahsedilen kanuna aykırı görevlendirmelerin yapıldığı sandıklarda ne tür kanuna aykırı işlemler yapıldığı, bu sandık görevlilerinin yaptıkları hilenin ne olduğu kararda belirtilmemiştir.
YSK, kamu görevlisi olmayan sandık başkan ve üyelerinin, büyükşehir belediye başkanı seçiminde hangi yöntemle seçimin sonuçlarına etki ettiklerini delilleriyle açıklamak durumundadır.
SEN HİÇ AÇ KALDIN MI? – Ruhittin SÖNMEZ
SEN HİÇ AÇ KALDIN MI? – Ruhittin SÖNMEZ
İşçinin, emekçinin bayramı olan 1 Mayıs’ta bu yılın ana teması kıdem tazminatı idi. Çünkü aileleriyle beraber 40 milyon kişiyi ilgilendiren bu konuda işçiler endişeliler.
Geçtiğimiz ay içinde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 2019 yılında kıdem tazminatında yeni bir sisteme geçileceğini açıkladı.
Yapılan çalışmalara göre, bir “kıdem tazminatı fonu” oluşturulacak. İşten çıkarılan işçi kıdem tazminatını hemen alamayacak. Yeni düzenlemeyle beraber işçi hak ettiği kıdem tazminatının yarısını ya 15 yıl sonra ya da ev aldığında alacak. Tazminatın tamamını ise emekli olduktan sonra ya da 56 yaşında alabilecek.
İşçiler, bu fon ile “kazanılmış hakları olan kıdem tazminatının zaman içinde ortadan kaldırılmak istendiğine” inanıyor.
Bu yasa çıkarsa, patronlar daha kolay işçi çıkarabilecek. Ayrıca işçiler için oluşturulacak fon, kriz dönemlerinde devletin patronlar lehine kullanacağı bir kaynağa dönüşebilecektir.
Bu bakımdan sendikaların düzenlediği 1 Mayıs mitinglerinde “Kıdem Tazminatımdan Elini Çek!” uyarısı yapıldı.
***
GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL.. / Ruhittin SÖNMEZ
GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL.. / Ruhittin SÖNMEZ
Mustafa Kemal, Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihinde, Meclis’te bir teşekkür konuşması yapar. Ancak böylesine önemli bir karar gününde yaptığı konuşma çok kısa sürmüştür.
Kimse bir anlam veremez. Bu kadar kısa konuşması üzerine siyasi çevrelerde çok çeşitli yorumlar yapılır.
Gerçek sebebi yıllar sonra kendisi şöyle açıklayacaktır:
“Diş protezlerimi yeni takmıştım, tecrübe devresindeydi, henüz alışamamıştım. Söz söylemeye başladığım vakit ıslık gibi sesler çıkıyordu veyahut ağzımdan düşüyordu. Dilime dolaşıyor, rahat konuşamıyordum. Ne yapayım kısa kestim.”
Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal” isimli kitabından okuduğum bu hatıra, bazı önemli hadiselerin arka planının göründüğü gibi olmadığını anlatıyor.
Arkasında büyük stratejik hesapların, politik taktiklerin olduğunu sandığımız birçok olayın aslında basit insani davranışlardan kaynaklanmış olabileceğini gösteren örneklerden sadece biridir bu.
SEVGİ, DEĞER, ÖZGÜVEN VE SORUMLULUK VERMEK – Ruhittin SÖNMEZ
SEVGİ, DEĞER, ÖZGÜVEN VE SORUMLULUK VERMEK – Ruhittin SÖNMEZ
Çarşamba günü İzmit’te Doğan Cüceloğlu ve Polat Doğru’nun “Aile İçi İletişim” konulu çok etkileyici bir konferansını dinledim.
Konuların sunumu son derece renkli idi. Psikolojik teknik terimlere boğulmadan, hayatın içinden canlı örneklerle anlatılan konuları her kesimden dinleyicilerin kolay kolay unutması mümkün değil.
Konferanstan bazı hususları aktarmaya çalışacağım:
Hayatta başarılı olmak, çocuklarımızın da başarılı olması için ana-baba olarak elimizden geleni, hatta belki de fazlasını yapmaya çalışıyoruz.
Ancak eğitim hayatında başarılı olmayı çok çok önemseyenlere sorunuz: “Çocuğunuzun eğitim hayatında başarılı olmasını mı isterseniz yoksa mesleki alanda başarılı olması daha mı önemlidir?” diye. Mesleki hayatta başarının daha önemli ve değerli olduğunu fark edecektir.
Fakat eğitim ve mesleki hayatında başarılı olduğu halde, aile içi ilişkilerde başarıyı sağlayamamışsanız, diğer bütün başarı hikâyelerinizin anlamsız hale geldiğini görürsünüz. Aile içi ilişkilerde başarısızsanız diğer başarılarınızdan keyif almanız mümkün olmaz.
Bu iki değerli bilim adamı kendi hayatlarından örneklerle aile içi ilişkilerde başarılı olmak için belli ilkeleri anlattılar.
Aklımda kalan en önemli ilkelerden birisi sevgi vermek. Hayata adım atan bebek daha ilk 6 saat geçtikten sonra sevgiyi hissetmeye başlar. Çocuk “sosyal kişiliğinizin” arkasında gerçekten bir “insan kişiliği” olup olmadığını hisseder.
Çocuklar sınıfa giren öğretmenin bir insan mı, içinde insan olmayan öğretmenlik yapan biri mi olduğunu daha birinci dakikada anlar.
Çocukluk dönemi bir insanın anavatanıdır. Çocuklarınızın çocukluğunu doya doya yaşaması için elinizden geleni yapın.
Ağacın köklerini yeterince iyi beslediğiniz zaman dalları ve yaprakları da güçlü ve canlı olur. Dallara ve yapraklara odaklanmak yerine kökleri beslemeye odaklanmalıyız.
Onun için çocuklarınızı seviniz, karşılıksız, şartsız bir sevgi gösteriniz. İletişiminiz sosyal rolünüzle değil, içinizdeki insanla olsun ve hayat boyu çocuklarınızla iletişiminizi kesmeyin.
Çocuklarınız sizinle yani ailesi ile bir ekip olduğunu hissetmeli. Bu ekipte kendisine değer verilen, güvenilen bir ekip üyesi olduğunu ve her sıkıştığında birlikte sorunlarının çözümüne çalışılacağını bilmelidir.
Ancak çocuklarınızın sizden sonrası için hayatta tutunabilmesi için kendilerine özgüven, bilgi, irade ve şevki verirken kendi hayatını şekillendirmede sorumluluk almaya da alıştırmamız gerekiyor.
RÜZGÂR EKEN – Ruhittin SÖNMEZ
Siyasetçilerin ve toplumu etkileme konumunda olan herkesin ilk sorumlu olduğu alan sözlerine ve kalemine sahip çıkmaktır.
Bu etki toplumda sevgi ve saygıyı artırıcı, herkesin düşünceye ve inancına saygı duyan, aklını ve iradesini başkasına teslim etmeyen fikri hür, vicdanı hür nesiller isteyenlerden gelirse huzur ve mutluluğumuz artar.
Bu etki ayrıştırma, bölme, kendinden olmayandan nefret ettirme, öfke ekme üslubunu benimseyenlerden gelirse gerilim, endişe, korku, nefret duygularının hâkim olduğu bir toplum yaratılır.
Türkçemizde bunun için “ne ekersen onu biçersin” veya “rüzgâr eken fırtına biçer” gibi atasözlerimiz var.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na katıldığı şehit cenazesinde yapılan fiili saldırı,“planlı ve kademeleri iyi planlanmış bir profesyonel ekip işi midir?” bilemiyoruz.
Böyle de olsa, cami cemaatinden bazı fanatiklerin saldırısı da olsa, olayın faili olan kişilerin dini saplantıları sebebiyle kolay tahrik edilen sıradan vatandaşlardan seçilmesi mümkündür.
Bu saldırı bir fırtınanın başlatılması için yapılmışsa, yeterince rüzgâr ekilmiş olması gerekir.
Şimdi siyasiler ve onların kontrolündeki medya tarafından ekilen rüzgârları bir hatırlayalım.
ŞEHİR HASTANELERİ – Ruhittin SÖNMEZ
ŞEHİR HASTANELERİ – Ruhittin SÖNMEZ
Ülkemize yapılan her yatırıma sevinmek, vatan ve millet sevdalısı insanların normal davranışı olması gerekir.
Fakat son zamanlarda yapılan ve yapılması planlanan bazı dev yatırımlar bende sevinç yerine endişe ve hüzün duyguları yaratıyor.
Var olan Atatürk Havaalanını kapatıp, şehir dışında İstanbul Havalimanı adıyla çok daha büyüğünü, hem de sıfırdan “yolcu garantili” Yap- İşlet- Devret usulüyle yapılmasına sevinemiyorum.
İlave kapasiteye ihtiyaç varsa, Sabiha Gökçen’in kapasitesi artırılabilirdi. (Böyle yapsak 7 milyar dolarlık dış borç almayacaktık ve yılda 500 milyon dolar daha az dış borç faizi ödeyecektik.)
O da yetmezse bir yandan Atatürk Havalimanını çalıştırırken aynı zamanda neden aynı ölçekte veya biraz daha büyük başka havaalanı yapmadığımızı sorguluyorum. Mesela “Londra’da beş havalimanı yapan İngilizler birden daha mı az akıllı?” diye düşünüyorum.
“Kanal İstanbul” adı altında yapılacak yatırımın tam da “ekonomik tetikçilerin” yönlendirilmesiyle yapılan verimsiz ve ülkemizin ekonomik kaynaklarını kurutacak yatırım sınıfına girdiğini düşünüyorum.
Uluslararası antlaşmalarla yabancı gemilerin bedava geçebildiği İstanbul Boğazı gibi doğal ve geniş bir kanal varken, gemilerin yapılacak kanaldan para vererek geçmek isteyeceklerine inanamıyorum.
Trakya Bölgemizi ikiye bölecek kanal üzerinde kaç tane “Boğaz Köprüsü” yapılması ihtiyacı doğacağını düşünmek bile istemiyorum.
Bunlarla ilgili düşüncelerimi ileride belki başka yazı konusu yapabilirim.
“Şehir Hastaneleri” adı altında yapılan dev hastanelerin de sevinemediğim yatırımlar arasında olduğunu sayabilirim.
Hafta sonu Antalya’da yapılan Aydınlar Ocakları 48. Büyük Şurası’nda sunulan tebliğler arasında “Şehir Hastaneleri” konusu da vardı. Bu hastaneler hakkındaki endişelerim, konunun uzmanı olan Prof. Dr. Hasan Serdaroğlu’nu dinlediğimde tam bir üzüntüye dönüştü.
Aşağıda bu sunumdan aldığım notları ve diğer bazı bilgileri paylaşıyorum. Kararı siz verin.
BORÇ BIRAKAN MI, BORCU ÖDEYEN Mİ CENNETE GİDECEK? – Ruhittin SÖNMEZ
BORÇ BIRAKAN MI, BORCU ÖDEYEN Mİ CENNETE GİDECEK? – Ruhittin SÖNMEZ
Tunceli Belediye Başkanı seçilen “Komünist Başkan” Fatih Mehmet Maçoğlu kendisine belediyenin 68 milyon TL borçla devredildiğini açıkladı.
Bunun üzerine sosyal medyada “Müslüman çalacak, komünist ödeyecek. Merak ediyorum Cennete kim gidecek?” şeklinde paylaşımlar yapıldı.
Tunceli Belediyesi için 68 milyon TL büyük para. Bu borç, çalma sonucu değil de, israf veya verimsiz yatırımlar sonucu da doğmuş olabilir.
Kimin Cennete gideceğini ise bizim bilmemiz mümkün değil. Borcu ödeyecek ve üstüne hizmet edecek olan Komünist Başkana “Allah kolaylık versin” demekten başka elimizden bir şey gelmez.
İSTANBUL’DA AKP ADAYI ÖNDE OLSAYDI – Ruhittin SÖNMEZ
İSTANBUL'DA AKP ADAYI ÖNDE OLSAYDI – Ruhittin SÖNMEZ
31 Mart seçim gecesi daha oy sayımı bitmemiş iken AKP Adayı Binali Yıldırım kameraların karşısına geçti ve “ben kazandım” dedi mi? Dedi.
AKP İstanbul İl Başkanı aynı gece “sayım bitti, Binali Yıldırım 3 bin oy farkı ile kazandı”dedi mi? Dedi.
Bu arada daha Anadolu Ajansı bile oy sayımının devam ettiğini bildiriyordu.
Buna rağmen Binali Yıldırım teşekkür konuşması yaptı mı? Yaptı.
Bu sırada geçersiz oy belli değil miydi? Belli idi. Yine 330 bin civarında idi.
AKP yetkilileri ve Binali Yıldırım “arada sadece 3 bin oy farkı var, geçersiz oyların sayısı ise 330 bin civarında. Bu işte bir terslik var, yeniden sayılsın” dediler mi? Hayır.
YEREL YÖNETİMLERDE YENİ İKTİDAR CHP – Ruhittin SÖNMEZ
YEREL YÖNETİMLERDE YENİ İKTİDAR CHP – Ruhittin SÖNMEZ
31 Mart yerel seçimlerinde CHP adaylarının kazandığı büyükşehir ve il belediye sayısı 2014 yerel seçimlerine göre 14’den 21’e çıktı.
İstanbul, Ankara, İzmir’i ve Adana, Mersin, Antalya, Aydın ve Muğla gibi illeri de kazanan CHP nüfus ve ekonomik güç olarak Türkiye’nin ağırlığını yönetecek.
2014 seçimlerinde CHP’li belediye başkanları nüfusun yüzde 15,8’inin yaşadığı illeri kazanmıştı. 2019 seçimlerinde CHP’nin kazandığı illerde nüfusumuzun yüzde 48,4’ü yaşıyor.
Buna karşılık AKP’li belediye başkanları 2014 seçimlerinden sonra AKP’li belediye başkanları nüfusun yüzde 67,2’sinin yaşadığı illeri yönetmişti. 2019 seçimlerinde AKP’nin kazandığı illerde nüfusumuzun yüzde 39’u yaşıyor.
Bir de CHP’nin yöneteceği illerde Türkiye ekonomik aktivitesinin yüzde 75-80’nin gerçekleştiğini sayarsanız büyük değişim ve dönüşümün boyutunu anlamak mümkün olur.
Yani AKP’nin kaybı 2014 yılına göre kazandığı büyükşehir ve il belediye sayısının 9 düşmesinden ibaret değil. (2014 seçimlerinde AK Parti 48 büyükşehir ve il belediyesi kazanırken bu sayı 2019’da 39’a düştü.)
Bu sonuçlar yerel yönetimlerde gerçek iktidarın CHP’ye geçtiğini gösteriyor.
Bu sonucu değiştirebilecek tek parametre İstanbul olabilirdi. AKP’nin tüm gücüyle Seçim Kurullarına ve YSK’ya yaptığı itirazlar ve yeniden sayımlarla sonucu değiştirmeye kalkmasının sebebi bu.
Önceki seçimlerde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın “atı alan Üsküdar’ı geçti” sözünün yerine “adaletin yerini bulmasını istiyoruz” söylemlerinin alması bu çıplak gerçeğin sonucu.
ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK ÇEMBERİ KIRILDI – Ruhittin SÖNMEZ
ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK ÇEMBERİ KIRILDI – Ruhittin SÖNMEZ
31 Mart seçimlerinin ilk sonucu şudur: Bu seçimlerde AKP ilk defa yenilebileceğini, muhalefet de AKP’yi yenebileceklerini gördü.
17 senedir muhalefete hâkim olan “öğrenilmiş çaresizlik” çemberi kırıldı.
Türkiye ekonomisinin yüzde 70-80’ini üreten büyükşehirler artık Millet İttifakı adayları tarafından yönetilecek. Üç büyük şehre ilaveten kazanılan özellikle Antalya, Adana, Mersin çok önemli.
Surda büyük bir gedik açıldı.