Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

13Mar/210

SALDIRMA HAKKI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sSALDIRMA HAKKI - Ruhittin SÖNMEZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gösterişli bir törenle açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı (İHEP) içinde, “acaba muhalefet liderlerine ve muhalif gazetecilere saldırma hakkı diye yeni bir hak mı getiriliyor?” diye düşündüm.

Öyle ya, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik darp ve linç eylemlerinin failleri, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in evine kadar gelen saldırganlar, İyi Parti il yöneticilerine kalleşçe saldıranlar, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a silahlı sopalı saldırı yapanların hiçbiri ceza almadı.

Muhalif gazetecilerin durumu da en az bunlar kadar vahim.

Sadece 10 Mayıs 2019’dan bu yana Yeniçağ yazarı Yavuz Selim Demirağ, gazeteci Sabahattin Önkibar, Korkusuz Gazetesi yazarı Ahmet Takan, Yeniçağ yazarı ve İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in basın danışmanı Murat İde, Yeniçağ yazarı Orhan Uğuroğlu, KRT programcısı Afşin Hatipoğlu saldırılara uğradılar. Son olarak da böyle namertçe bir saldırının mağduru gazeteci Levent Gültekin oldu.

Bu olayların ortak iki yönü var. Gazeteci mağdurlar tek başına iken, 5-25 kişilik grupların namertçe saldırılarına uğradılar, muhtelif derecelerde yaralar aldılar.

İkinci ortak yön, bu olaylarda saldırganlar tespit edildiler, sorgulandılar. Buna rağmen hiçbirine ceza verilmedi. Saldırganların hepsi darp ettikleri, yaraladıkları gazeteciler kadar bile karakolda tutulmadan serbest bırakıldılar.

Söylemeye dilim varmıyor ama bir üçüncü ortak yön de saldırganların ülkücü veya MHP’li olduğuna dair deliller olması ve bu saldırılara karşı MHP Genel merkezinden kınama yapılmaması idi.

Üstelik saldırıya uğrayan gazeteciler bu saydıklarımdan ibaret değil. Bunlar kamuoyunca daha çok bilinen isimler. Anadolu basınında da şiddet eylemleriyle sindirilmeye çalışılan çok sayıda gazeteci olduğu ifade ediliyor.

Yapılması gereken ilk şey, iktidarın küçük ortağı MHP’nin bu saldırıları şiddetle kınaması, Ülkücü gençlerin içindeki bu ayrık otlarını temizlemesidir. Bunu yaparsa “saldırganların azmettiricisi” olduğuna dair iddiaları da etkisizleştirmiş olur.

Bütün vatandaşların güvenliğini sağlamakla yükümlü bulunan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da, devletin bütün imkanlarını kullanarak, adil bir yargılama ile saldırganların cezalandırılmasını sağlaması gereklidir.

*************************

LEVENT GÜLTEKİN’E SALDIRI

Levent Gültekin’in Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş hakkında söylediği sözler gerçeği ifade etmediği gibi, Gültekin’in üslubunu da rencide edici buldum. Kamuoyuna mal olmuş liderleri eleştirirken onları seven taraftarlarının duygularını da dikkate almak gerekir.

Levent Gültekin yetiştiği muhafazakâr çevreden edindiği kültürü ve buna dayalı politikaları şiddetle eleştiren ama milliyetçilik hakkında hala eski önyargılarını taşıyan bir gazeteci. Bazen sözün şehvetine kapılarak yanlış şeyler de söyleyebiliyor. Ama eleştiriye açık biri olduğunu düşünüyorum.

Yetkin kişiler devreye sokularak kendisiyle medeni bir üslupla fikir alışverişinde bulunulabilirdi. Kaba kuvvet zayıflığın, özgüven eksikliğinin yansımasıdır.

Benim bildiğim, Türkeş’in izinden giden ülkücülerin bilgi ve özgüvenleri vardı. Ülkücülerin benimsediği “Türk Milliyetçiliğinin” Atatürk’ün anladığı gibi bir milliyetçilik olduğunu anlatabilirlerdi. En azından bir Erol Güngör, bir İskender Öksüz kitabı hediye ederek önyargılı bir gazetecinin fikrini düzeltmesine yardımcı olabilirlerdi.

Görünen o ki, ülkücü gençlik, içindeki bu ayrık otlarını temizleyebilecek, bilgiyle, zekayla, empati ile mücadele edebilecek donanımdan mahrum hale getirilmiş.

“Delikanlılık” duygusunun ilk şartı olan mertlikten uzak olan, kalleşçe saldıran “sözde ülkücüleri” kınama cesaretini bile gösteremez olmuşlar.

Yapılan saldırı Levent Gültekin’in önyargılarının keskinleşmesine ve kamuoyunun ülkücü / milliyetçi kesim hakkında olumsuz yargılar edinmesinden başka neye yaramış olabilir?

*************************

GERÇEK İŞSİZLİK

TÜİK’in yeni Başkanı ile birlikte yöntemde de değişikliğe gidildi. TÜİK’e göre, pandemi sebebiyle işyerlerinin kapalı olduğu Ocak ayında işsizlik %12,6’dan %12,2’ye geriledi.

Farkında olmadığımız bir mucize olmuş! 2021 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre 822 bin kişi iş bulmuş. İşyerlerinin çoğu kapalıyken bu mucize nasıl gerçekleşti bilmeye imkân yok.

Ancak TÜİK “Âtıl İşgücü Oranı” diye yeni bir veri yayımlamaya başladı ki, bu oran Ocak ayında %29,1 olmuş.

Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “Âtıl” kelimesinin anlamı “tembel / işsiz, aylak / işe yaramaz” demek. Fakat teknik olarak “Âtıl İşgücü”nden TÜİK’in muradı,“zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan gruptur.” Biz buna “iş bulsam hemen çalışmaya hazırım” diyenlerin oranı diyebiliriz.

İlk defa TÜİK yani devlet çalışabilir her üç vatandaşımızdan birinin işsiz olduğunu itiraf etti.

“Ekonomide kriz yok” safsatasını dile getirenler bu grafiğe bakıp utanırlar mı acaba?

Bu ağır tabloyu hiçbir siyaset mühendisliği, hukuk ve ekonomide reform açıklamaları ve sahte gündem oluşturma çabaları örtemez.

12 Mart 2021

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.