Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

21Nis/210

KAYBOLAN SADECE 128 MİLYAR DOLAR DEĞİL – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

KAYBOLAN SADECE 128 MİLYAR DOLAR DEĞİL - Ruhittin SÖNMEZ

T.C. Merkez Bankası’nın 128 Milyar dolar rezervinin kaybolması elbette çok önemli. Muhalefetin devletimizin bir yıllık bütçesi kadar muazzam bir paranın ne olduğunu sorması da çok kıymetli.

Ancak bu soruların gündeme gelmesine yol açan afişlerin yasaklanması ve devamında yaşananlar çok değerli başka kayıplarımızın olduğunu da gösterdi.

Önce savcılar afişlerin fonunda bulunan “Saray” silueti sebebiyle “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla soruşturmalar açtılar.

“128 milyar dolar nerede?” sorusunun muhatabı CB sisteminde bellidir. Sistem “tek kişilik hükümet sistemidir.”Bakanlar da Merkez Bankası Başkanı da Cumhurbaşkanı tarafından atanan ve istediğinde kolayca görevden alınabilen teknisyenlerdir.

O halde muhalefetin böyle bir soruyu soracağı en doğru kişi Cumhurbaşkanıdır.

Muhalefetin yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanına milletin parası hakkında soru sorması, bırakın suç olmayı, yapması gereken görevidir.

Muhalefet bu defa saray silueti olmayan afişlerle aynı soruyu sormaya başlayınca,daha da utanç verici uygulamalara şahit olduk.

Bazı valiler afişleri kaldırmak için “korona tedbirleri kapsamında” gerekçesiyle talimatlar verdiler.

“Lebalep kongreler” ve binlerce kişilik cenaze namazlarında virüs tehlikesi görmeyen valiler birkaç metrelik bez afişlerdeki virüs bombalarını keşfettiler. Sağlığımızı korumak için(!) itfaiye, özel kuvvet, zabıta bütün kaynaklarını harekete geçirip afişleri indirme gayretkeşliğine girdiler.

Yaptıkları bu gülünç işlerle, en az 128 milyar dolar kadar önemli olan, değerlerimizi yok ettiler: Devletimize, demokrasiye ve hukuka olan inancımızı buharlaştırdılar. İdaresi, yargısı ve kurumlarıyla tam bir parti devleti görüntüsü verdiler.

“Muhalefetsiz bir Türkiye” özleminin eseri olarak, CHP’nin “Kanal İstanbul”, “FETÖ’nün siyasi ayağı” ile elektrik ve doğalgaz zamları hakkında halkı bilgilendirmek için bastırdığı kitapçıkları toplattılar. CHP Genel Başkanı dahil parti yöneticileri ve milletvekilleri hakkında dokunulmazlıklarının kaldırılması için fezlekeler hazırlandı.

Bunlar demokratik ülkelerde normal sayılması mümkün olmayan işler.

İktidarın bu tavırları koltukları kaybetme korkusunun eseri. “Halkın gönüllerine girerek oy alma” imkanları kalmadığını görüp, korkutarak iktidarlarının devamını sağlamak telaşı içindeler.

Ama Türk milleti her zaman zor tepki verse de bu kadarına tahammül etmez. Çünkü Türkiye bir kabile devleti değil. Demokrasi tecrübesi çoğunluğun genlerine işlemiştir. Gittikçe otokratlaşan yönetim tarzı insanlarımızı ürkütmekte ve endişeye sevk etmektedir.

Ak Parti “128 milyar dolar nerede” sorusuna verdiği gülünç tepkilerle kendi ayağına sıktığını görmelidir.

******************************

BUGÜNÜN UĞRUNA YARINI FEDA ETMEK

Prof.Dr. İskender Öksüz iki köşe yazısı ile hem Türkiye’de ve hem de küresel çapta işlenen bir suça dikkat çekti:

“Bugünün uğruna yarını feda etmek. Bugünün menfaati için gelecek nesillere ipotek koymak.”

Prof. Öksüz’ün verdiği örnekler hepimizin bildiği konular. Ama sorduğu sorular tokat gibi:

“Türkiye’nin nefes borularından Balıkesir ve Çanakkale’nin Kaz Dağları’nda, bu övülerek yaratılmış ormanların yüzölçümünün %70’ine maden arama ruhsatı verilmiş! Bu ruhsatlardan azımsanmayacak bir kısmı maden işletmesine dönüşmüş. Bunlar arasında geriye dönülemez tabiat tahribatı yapanlar çoğunlukta.

Bugün birileri kazanıyor. Belki bugünün Türkiye’sinin de kazançları var. Ya yarının Türkiye’si? Çocuklarımız, torunlarımız? Onlardan izin aldık mı?”

İskender Öksüz Hoca işte bu noktada en kritik soruyu sorup, cevabını veriyor:

“Millî iradeye dayanan iktidar dilediğini yapabilir mi?”

İktidarlar milletten aldığı yetkiyi, belli sınırlar içinde kullanabilir, milletin geleceğine zarar verecek şekilde kullanamaz!

****

Bugünün iktidarının “getirisi götürüsünden az olan gösterişli yatırımlarla” gelecek nesilleri de borçlandırma hakkı var mıdır?

Mesela 1,7 milyar dolar yapım maliyetli Osmangazi Köprüsü’ne, Hazine garantisi kapsamında, sadece bir yılda 3,3 milyar lira ödedik. Çünkü her sene için dolar üzerinden gelir garantisi verilmiş. Araç sahiplerinden tahsil edilen, fahiş geçiş ücretleri bile yetmediği için ödenen fark bu. Mevcut iktidardan sonra da yıllarca, garanti edilen bu paraları ödemeye devam edeceğiz.

“Kanal İstanbul” projesinin yapım maliyetinin 74 milyar dolar olacağı bildiriliyor. Bugün İstanbul Boğaz’ından geçen gemi sayısının iki katı kadar geçiş garantisi verilecek. “En az 300 milyar dolarlık Kanal İstanbul’un Hazine garantisini” çocuklarımız ve torunlarımız da ödeyecek.

İbrahim Kahveci’nin ifadesiyle, “ecnebi ülke gemileri için evlatlarımızın geleceğini ipotek ediyoruz.”

Böyle bir borçlandırmaya “iktidarın hakkı vardır” diyebilir misiniz?

Hadi biz “oy verdik, katlanalım” diyelim. Fakat“çocuklarımız, torunlarımız da size oy verdi mi?”

****

Toplumsal vicdanın kabul etmediği böyle bir yetki aşımı olduğunda sistemin bir sigortası olmalıdır.

Bu sigorta “anayasal demokrasiyi” benimsemek ve tavizsiz uygulamaktır. Çünkü anayasal demokrasi “iktidarın milletin geleceğini ipotek altına almasını engelleyen, demokrasiyi ve hürriyetleri ortadan kaldırmasını engelleyen demokrasi cinsidir.”

CB Sistemi, bizi “Anayasal Demokrasi” den uzaklaştırıyor ve iktidarın yetki aşımına karşı sigortadan mahrum ediyor.

19 Nisan 2021

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.