HEM ACI VE HEM DE UTANÇ VERİCİ -Ruhittin SÖNMEZ
HEM ACI VE HEM DE UTANÇ VERİCİ -Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye’nin en önemli deprem uzmanlarından Prof. Dr. Mustafa Erdik büyük acılar yaratan Kahramanmaraş merkezli depremler hakkında bilgi verirken içimi yakan bir kelime kullandı.
Prof. Dr. Mustafa Erdik’e göre, bu ülkemizin yaşadığı en yıkıcı depremdi. Fakat şu ana kadar açıklanan resmi rakamlara göre 44 bine yakın can kaybı olması, “yüzümüzü kızartacak, utanılacak” bir durumdur. Bölgede koordinatör Vali olarak hizmet veren Osman Bilgin’in dediği doğru çıkarsa yani ölü sayısı ve hasar miktarları resmi rakamların 3-5 katı ise vay halimize.
Prof. Dr. Mustafa Erdik ölü sayısının neden utanç verici olduğunu, 2010 Şili depremi ile kıyaslayarak, anlattı:
Şili sosyoekonomik açıdan Türkiye’ye en çok benzeyen ülkelerden biri. 2010 yılında Şili’de olan deprem 9,2 gibi dehşet verici bir büyüklükte gerçekleşti. Bizim K.Maraş merkezli depremlerimizin 30-40 katı büyüklüğe sahip bu deprem 500 km kıyıyı etkiledi. Mali hasar 30 milyar dolar oldu. Fakat toplam ölü sayısı sadece 500 idi.
Prof. Dr. Mustafa Erdik, Şili’de bu büyük depremde ölü sayısının az olmasını, deprem şartnamesine uyulmuş olması ile açıkladı. Şili’de şartnamelerde perde duvar oranı fazla tutulmuş. Bizde bu oran %0,5-1 arasında iken Şili’de %3-6 arasında uygulanmakta imiş. Pinochet yönetiminde Şili inşaatlarda çok sıkı kontroller yaparak mevzuatın tam olarak uygulanmasını sağlamış. Sonuçta can kaybı az olmuş.
* Prof. Dr. Tarık Özcan tarafından 2018 yılında, Yazı / Yankı (Makaleler / Denemeler) adıyla bir kitap yayınlanır.
Prof. Dr. Tarık ÖZCAN (2018) YAZI / YANKI (Makaleler-Denemeler) İstanbul: Kesit Yayınları, 607 sf., / Prof. Dr. S. Dilek YALÇIN-ÇELİK ,
* Prof. Dr. Tarık Özcan tarafından 2018 yılında, Yazı / Yankı (Makaleler / Denemeler) adıyla bir kitap yayınlanır. Sözü edilen kitap, Kesit Yayınlarından çıkmış olup 607 sayfadan oluşmaktadır. Yazı / Yankı, içeriğinden anlaşıldığı ve Ön Söz’de dile getirildiği gibi yazarının 1990’lı yılların başından beri kaleme alarak çeşitli dergilerde yayınladığı makale ve denemelerden oluşmaktadır. Metinlerin toplanıp bilgisayar ortamında bir araya getirilmesinde Araş. Gör. Sema Oruç’un katkıları bulunmaktadır.
1955 yılında İstanbul’da doğan Prof. Dr. Tarık Özcan, aslen Elazığ’lıdır. Halen Fırat Üniversitesi, İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olan yazar, yazılarının ve birikiminin ana kaynağını iki büyük nehre bağlamaktadır. Birincisi gerçek bir ırmak olan Fırat Nehri ve ikincisi mecazi anlamda dile getirilen Türk dil ve edebiyatının aktığı o büyük nehirdir. Bu iki kaynak, yazarının, akademik ve sanatçı kişiliğinin oluşumunda, iki temel noktaya da vurgu yapmaktadır: Yerel değerler ve milli unsurlar ile sanatsal birikim ve tüm Türk dilinin, Türk dünyası edebiyatlarının kaynaklarının yazılarının içeriğine etkisi. Prof. Dr. Tarık Özcan’ın akademik çalışmalarının (tezleri, kitapları, makaleleri, sempozyum ve seminer gibi) yanı sıra, İkindi Işığı (2005), Kördüğüm (2013), Asyalı Hüzün (2016) adıyla yayınlanmış üç şiir kitabı bulunmaktadır.
BİNALARI YENİLESEK ÇARE OLACAK MI? – Ruhittin SÖNMEZ
BİNALARI YENİLESEK ÇARE OLACAK MI? - Ruhittin SÖNMEZ
Depremde yeni binalar da yıkıldı. Bu binalarla birlikte “1999 depremi öncesi yapılmış binalar riskli, yeni yönetmeliğin geçerli olduğu dönemde yapılanlar sağlam” tezi de yerle bir oldu.
Adıyaman’dan bir enkazın başından konuşan gazeteci Murat Ağırel bu enkazın, 5 yıl önce kentsel dönüşüm kapsamında yapılmış bir binaya ait olduğunu anlattı.
Yani buradaki mülk sahipleri “depreme dayanıklı olsun” diye var olan binalarını yıktırıp, “yeni yönetmeliğe göre” yapıldığı zannıyla bir müteahhite yenisini yaptırmışlar. Ama canlarının,
sevdiklerinin, mallarının enkaz altında kalmasına engel olamamışlar.
Elbette yeni binalar daha sağlam ve bunlarda yıkılma oranı çok düşük. Yönetmeliğimiz de neredeyse mükemmel. Ama uygulamada görülen bu kötü örneklerin yaptığı güven tahribatı çok büyük.
ORGANİZE İŞLER * DENETİMİ TBMM YAPSIN * – Naci KAPTAN
ORGANİZE İŞLER * DENETİMİ TBMM YAPSIN * – Naci KAPTAN
Her türlü afetten sonra AKP “Yardım Kampanyası” düzenler. Gönlü gani Türk Milleti de her seferinde nesi var nesi yok, verir!
Fakat nasıl oluyorsa, her kampanyadan sonra ciddi yolsuzluk söylentileri yayılır ama bir sonuç çıkmaz. Veren verdiğiyle, alan aldığıyla kalır. Kimse toplanan paraların yerine gidip gitmediğini araştırmaz, para toplayan devlet kuruluşları da lütfedip, bu paraları nereye ve nasıl harcadıklarını açıklamazlar!
Bosna’ya yardım, Mercimek, Darçın, Deniz Feneri bu yolsuzluklara örnek verilebilir. Alman Savcılar, 1 yıl süreyle Deniz Feneri çalışanlarını takip etti ve 17 Milyon Avroluk yolsuzluğu tespit etti. Elemanlar suçlarını kabul ettiler ve paranın bir kısmını pavyonlarda harcadıklarını itiraf ettiler ve 6 yıl hapse çarptırıldılar.
Gelin görün ki, Dönemin Başbakanı Erdoğan bu süreci yönetti, dosya 3 yılda Almanya’dan gelemedi ve olay kapandı. Türk Savcı şöyle demişti; “Ankara’da bir güç var, onu aşamıyoruz. Biz Savcılar ona “Hırsızlar İmparatoru” diyoruz!
ESKİ DOSTLAR… / Mustafa KÜPÇÜ
ESKİ DOSTLAR… / Mustafa KÜPÇÜ
Benim çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda İzmit, her yönüyle yaşanası bir kentti.
İzmit’in cadde ve sokaklarında hemen her insan birbirini selamlar, hal hatır sorardı.
İzmit’in esnafı yakın dostluk ve dayanışma içindeydi.
Akşamları kahvehanelerde buluşurdu insanlar. Örneğin; gençler Sefa Kahvesi’nde, ileri yaştakiler Kadıoğlu Kahvesinde bir araya gelirlerdi.
Düğünler, bayramlar, eş- dost-akraba buluşmaları için güzel vesileler olurdu.
1960’lı yılların sonuna doğru, sanayileşmenin hızıyla hem nüfusumuz arttı hem de kent hızla büyümeye başladı.
Artık, “insan ilişkileri” değişmeye başladı. Aynı kent içinde birbirimize “yabancılaşmaya” başladık!
İşte, bu koşullarda, 1966 yılında Mustafa Ersoy, Emin Saka ve Fikret Balcı öncülüğünde “Eski Dostlar” grubu oluşturuldu. Bu grupta, eski ve yeni Belediye Başkanları, Milletvekilleri ve Kocaelispor yöneticileri yer alıyordu.
Adnan Kahveci’nin İlâhiyat Profesörü kuzeni Niyazi Kahveci’den harika tespitler.
Adnan Kahveci’nin İlâhiyat Profesörü kuzeni Niyazi Kahveci'den harika tespitler.
- Bu ülkede en çok satılan, en çok satın alınan fakat hiç kullanılmayan tek şey dindir. Bunu satın alan halk problemlidir! Halkın zihin yapısı problemlidir! Bu problemlerin faturasını millet olarak birlikte ödüyoruz..
* Bu kafa birini büyütüyor, sonra da gidip kendini ona öldürtüyor.
* Bu kafa, hastalıklı bir kafadır!
* Bu kafa, anakronik (çağ dışı) bir kafadır!
* Bu kafa, şizofrenik bir kafadır!
- On bin yıl öncesinin anlayışıyla bugünü yaşamaya çalışan bir kafadır!
- Kiralık kapitalle kapitalizm, kiralık felsefeyle bağımsızlık olmaz!..
En zor iş, çağdışı insan malzemesiyle çağdaş işler yapmaya kalkışmaktır.
Otuz yıl sonra ya teknolojik insan olacaksınız, ya da gereksiz insan. Mesele bu kadar basit.
SAHİBİNİ UTANDIRACAK SÖZLER – Ruhittin SÖNMEZ
SAHİBİNİ UTANDIRACAK SÖZLER - Ruhittin SÖNMEZ
Böylesine büyük bir deprem felaketinde, Devlet adamlarına düşen ilk görev acımızı paylaşmaktır.
On binlerce masum insanımızın ölümünde, yaralananların acısında, ekonomik kayıplarda kendi hissesine düşen sorumluluğun farkında olmaktır.
Sorumluluğunun izini taşıyan, utanma ve nedametin hissedildiği bir beden dili ve de mahcup bir üslup ile halka seslenmektir.
Oysaki yüzündeki ifadeden üzüntü değil, sadece nefret ve öfke hissi okunan zatın konuşmasının içinde kullandığı kavramlara bakar mısınız?
“Kanı bozuklar, kalite ve karakter yoksunları, akbaba, alçak, mikrop, enkaz üstünde tepinen utanmazlar, işbirlikçi sefiller, izansızlar, menfaatperestler, haşaratlar, aymazlar, asalaklar, siyasi yağmacılar, fırsat düşkünü alçaklar, yalancılar…”
Tamam, vatandaşlar olarak seçtiğimiz zatlardan “çapulcu, sürtük, ayyaş” vb kavramları çok duymuştuk.
Ama bu derin acı atmosferinde böyle kavramların akla gelmesini bile anlamakta güçlük çekiyorum.
Bilinçaltı deşifresini yapabilen uzmanlar ne der bilemiyorum.
YÜCE GÖNÜLLÜLERİN İTTİFAKI – Erdal GÜZEL
YÜCE GÖNÜLLÜLERİN İTTİFAKI - Erdal GÜZEL
Yüzyılın en büyük felâketlerinden birini yaşamaktayız. On ili vuran 7,7 şiddetindeki depremle birlikte millet olarak sarsıldık ve yıkıldık.
Harabeye dönmüş şehirler, yakınlarını kaybedenlerin göklere yükselen feryatları, enkazların altında seslerini duyurmak için son nefeslerini tüketen çaresizler, acımasız iklim şartları, yangınlardan yükselen alevler, kesilen elektrik ve doğalgaz, her gün artan ölüm sayıları insanoğlunun acizliğini hatırlatırken bir yandan da güçlü bir devlet olgusunun vazgeçilmezliğini düşündürmektedir.
Bu ağır tablonun ortaya çıkmasından sonra 85 milyonun bir anda tek yürek haline gelmesi, millet olma bilincinin Anadolu topraklarında kaybolmadığını ve o bilinci oluşturan kanalların hala, saf ve temiz kaynaklardan beslendiğini göstermektedir. Ülkenin dört bir tarafında, yediden yetmişe her ferdin sorumluluk yüklenmesi ve kardeşlerine yardım konusunda imkânları nispetinde olağan üstü bir fedakârlık sergilemesi dünya tarihinde eşine ender rastlanır erdemli bir davranış olarak hafızalara yer etmiştir.
Depremin paramparça ettiği hayatlar – Yüksel ERCAN
Depremin paramparça ettiği hayatlar – Yüksel ERCAN
17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Marmara depreminde birinci dereceden bir yakınımızı kaybetmedik ancak depremde kaybettiğimiz herkesi kendi kardeşimiz olarak kabul ettiğimizden depremde gördüğümüz acı manzaraları şu ana kadar bir dakika bile olsun aklımızdan çıkartabilmiş değiliz.
Marmara depreminden 24 yıl sonra bu kez Kahramanmaraş merkezli bir felaket ile karşı karşıya kaldık, Marmara depreminin yaraları henüz sarılmaya başlanmışken ondan kat be kat daha fazla şiddetle 10 ilimizi yerle yeksan eden deprem hepimizi tekrar başladığımız yere geri götürdü.
Depremde enkaz altında kalan ve bu yazıyı yazarken 31 bin civarında olan can kayıplarımızdan pek çoğu için bırakın cenaze namazı kılmayı kefene bile sarılmadan defnedildiği olağanüstü acı manzaralar ile karşı karşıya kaldık.
DEPREME DAİR NOTLAR – Ruhittin SÖNMEZ
DEPREME DAİR NOTLAR - Ruhittin SÖNMEZ
Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem beklenmeyen bir olay değildi. Bu bölgede yakın zamanda büyük bir deprem olacağını Prof. Dr. Naci Görür başta olmak üzere çok sayıda yerbilimci önceden bildirmişti.
Bundan devletin “Afet ve Acil Durum Yönetimi” için kurduğu AFAD adlı kuruluşun da elbette bilgisi vardı. Zaten bu konuda AFAD, 9-11 Ekim 2019’da, büyükçe bir de tatbikat yapmış. Tam bir isabetle Kahramanmaraş Pazarcık merkezli ve 7,5 büyüklüğünde bir deprem olacağı ve 7 ili etkileyeceği varsayımıyla yapılan tatbikata 1413 personel katılmış. Tatbikatı bizzat İçişleri Bakanı S. Soylu yönetmiş.
AFAD’ın bu bilgiye sahip olması ve tatbikat yapmış olması çok iyi bir şey. Fakat “tatbikat senaryosu büyük ölçüde doğru olmasına rağmen uygulamada neden başarılı olunamadı?” sorusunun cevabını bulmak önemli.
DEPREMDE NEREDE DURMALI? – Doug COOP
DEPREMDE NEREDE DURMALI? - Doug COOP
Adım Doug Copp.
Dünyanın en tecrübeli kurtarma birimi “Amerikan Uluslararası Kurtarma” Ekibinin Kurtarma şefi ve afet olayları müdürüyüm.
Bu makaledeki bilgiler bir deprem anında hayat kurtaracaktır.
875 yıkılmış binaya sürünerek girdim, 60 ülkeden kurtarma ekipleriyle çalıştım, birçok ülkede kurtarma ekipleri oluşturdum, ve çok sayıda ülkede birçok kurtarma ekibinin üyesiyim.
2 Yıl boyunca Birleşmiş Milletler “felaket azaltma” uzmanıydım. 1985'ten beri aynı anda gerçekleşenler hariç dünyadaki bütün büyük felaketlerde çalıştım.
1996'da benim hayatta kalma metodumun geçerliliğini ortaya koyan bir film yaptık.
Türk hükümeti, İstanbul belediyesi, İstanbul Üniversitesi, Case yapımcılık, ve ARTI bu pratik ve bilimsel testin filme alınmasında işbirliği yaptılar.
İçinde 20 maket (mannequis) olan bir okulu ve evi yıktık. 10 maket “çömel ve korun” metodunu uygularken, 10 maket “hayat üçgeni” metodumu uyguladı.
Tasarlanmış yıkımdan sonra görüntüleri filme almak ve sonuçları belgelemek için enkazı geçip binaya girdik. Bina yıkımlarında oluşabilecek şartlar dahilinde direk olarak gözlemlenebilen ve bilimsel şartlar altında hayatta kalma tekniklerimi uyguladığım film “çömelip korunan/saklanan” kişiler için hayatta kalma şansının sıfır(0) olduğunu ortaya koydu.!
DEPREMİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ – Seyfettin KARAMIZRAK
DEPREMİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ - Seyfettin KARAMIZRAK
Bir deprem oldu, bir anda. Bazılarımız normal artçı gibi, kılımızı kıpırdatmadan sakince izledi. Belki de o an, çoğumuz kızartılmış ekmeklerimizi yiyor, sütümüzü keyifle içiyorduk uykudan uyanmanın mahmurluğuyla.
Oysa olay hiç de öyle değildi. Durum vahimdi. Depremi bilenler, ya da yaşayanlar endişeli bakışlarla, buruk bir yürekle, telaşla izlemeye başlamıştı gelişmeleri. 7.7 şiddetindeki bir depremin nelere sebep olabileceğini biliyorlardı çünkü.
Birçoğumuzun endişe bile duymadığı o anlarda, binlerce vatandaşımız enkaz altındaydı, mağdurdu, telaşlıydı, perişandı, gözleri yaşlıydı. Hele öğleden sonra yaşanan ikinci deprem, asrın felaketine sebep olmuştu. Zaman ilerledikçe, haberler netleştikçe, bilgiler çoğaldıkça “bir dakika, galiba olay ciddi…” demeye başladık.
KAHRAMANLARA İHTİYACIMIZ AZALSIN – Ruhittin SÖNMEZ
KAHRAMANLARA İHTİYACIMIZ AZALSIN - Ruhittin SÖNMEZ
Kahramanmaraş merkezli, 10 ilimizi etkileyen ve aynı gün içinde yaşanan iki büyük deprem felaketinin acısı her geçen gün artıyor. Görünen o ki 1999 Gölcük/ Kocaeli merkezli depremi de aşan ağır bir hasar ortaya çıkacak.
Fakat toplumuzun millet olma vasfının böyle bir zamanda adeta şahlanışa geçtiğini görüyoruz. Türkiye’nin her yerinde kendiliğinden harekete geçen bireysel ve toplumsal inisiyatiflerin kan verme, nakdi ve ayni yardımlar yapma ve bizzat arama kurtarma çalışmalarına gönüllü katılmaları göz yaşartıcı boyutta.
Arama kurtarma çalışmalarına katılan, soğuk ve olumsuz şartlarda çalışmanın yorgunluğunu enkaz altından bir canlı çıkarmanın mutluluğuyla unutan kahramanlar görüyoruz. Fedakârca çalışan sağlık mensupları, güvenlik görevlileri, AFAD üye ve gönüllüleri kahramanlık hikayeleri yazmaktalar.
Bütün bu kahramanlıklara ve halkımızın fedakarlıklarına rağmen manzara çok kötü.
Deprem çok geniş bir alanda etkili oldu ve gerçekten büyük yıkım yaptı. Tamamen yıkılan bina sayısı resmi rakamlara göre 6444. (10 bin olduğunu iddia edenler de var.) Tespit edilen can kaybı 12.873’ e ulaştı. Kurtarma çalışması yapılan enkaz sayısının oranı hala çok düşük. Zaten içinde insan bulunan bir enkazın tamamen taranması bir hafta alabiliyor.
Bu durumda Prof. Övgün Ahmet Ercan şöyle bir hesap yaptı: Yıkılan binaların ortalama kat sayısı 4, daire sayısı 8 olsa ve her dairede 4 kişi enkazda kaldığı varsayılırsa yaptığı 48 bin dairede 192 bin kişi olabilir. Sağ çıkarılan sayısı 8 bin (bu arada 10 bine ulaşmış olabilir) düşüldüğünde bile kabaca 180 bin kişinin enkaz altında olduğu gibi bir dehşet gerçekle karşılaşıyoruz. İyimser olmaya çalışarak 80 bin kişinin ilk depremde yıkılmayan binalardan çıktığını ve ikincisinde yıkılan binaların boş olduğunu farz etsek bile 100 bin kişinin enkaz altında olması çok büyük rakam.
Ölen ve yaralananların yarattığı acının bir ölçüsü yok. Ama bu hasarın bir de ekonomik boyutu var. Yine Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan kabaca bu hasarın 50 Milyar dolar mertebesinde olacağını hesaplamış. Türkiye zaten ağır bir ekonomik kriz içerisinde. Merkez Bankası’nın rezervlerinde böyle dönemler için bulunması gereken ihtiyat akçesi hiç yok ve rezerv eksi 50 Milyar dolar mertebesinde. Böyle iken bu hasar ekonomi için çok yıkıcı olacak.
Aynı büyüklükte depremlerde başta Japonya olmak üzere ABD, Meksika gibi ülkelerde böyle bir yıkım olmuyor. Hatta hiç yıkım olmuyor. Ölüm sayısı da 5-10 kişiyi geçmiyor. Bu ülkelerde böyle büyük depremlerde kahramanlara ihtiyaç duyulmuyor.
Çünkü asıl kahramanlık doğal olayların felaket haline gelmesine yol açan kötü şehirleşme, bilime aykırı imar ve inşaat uygulamalarına mâni olabilmekte.
Bu yüzden deprem dirençli şehirler yapmayı başaran ve deprem bilinçli toplumlarda durum böyleyken bizim yaşadığımız acılar kader değil.
AMİR ATEŞ OLMAK… / Abdullah KÖKTÜRK
AMİR ATEŞ OLMAK… / Abdullah KÖKTÜRK
KOCAELİ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYEMİZ, ilimizin değerlerine sahip çıkma ve saygı duyma adına çok güzel programlara imza atmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz günlerde de sadece KANDIRA – KOCAELİ de değil, TÜRKİYE ve DÜNYAcada tanınan bir değeri, bir sanatçıyı andık Mustafa KANDIRALI yı…
AMİR ATEŞ “SAYGI PROGRAMI” ile ilgili olarak, 3 Şubat 2023, Cuma akşamını iple çeken dostları, hemşerileri, nihayet Kongre merkezin de bekledikleri anı ve zamanı yakalamanın mutluluğunu da doyasıya yaşadılar.
Bu büyük organizasyon da kolay olmadı. Kocaeli Büyükşehir’imizin ilgili birimleri ve kişileri ile Kent Konseyimizin ve de Kocaeli Yerel Kültür Dernekleri Platformunun yoğun çalışmaları sonucunda gerçekleşti.
DEPREM – Zahide UÇAR
DEPREM - Zahide UÇAR
Çok büyük yıkımla gelen büyük bir depremle karşı karşıya kaldık. Geniş bir coğrafya ve kış… Soğukta göçük altında çıkartılmayı bekleyen insanlarımız var. Akşama kadar hiç ulaşılmamış olan illerimiz var. Yardım isteyen çığlıklar yürek yakıyor.
1999 Marmara depreminden sonra deprem vergisi kondu. Belli yıl sonunda kalkacaktı. Hükümet vergiyi sürekli hale getirdi. Geçmişte deprem vergilerinin nasıl değerlendirildiği sorulduğunda, yol yaptık dediler.
Depremde yıkılan, Diyarbakır’dan Hatay’a, Mersin’e kadar bu coğrafya ABD tarafından nasıl adlandırılıyordu? BOP içinde yer alan coğrafyadır bu coğrafya. Komplo teorisi diyebilirsiniz ama;
BİZİ İYİ ŞEYLER DE BOZAR – Ruhittin SÖNMEZ
BİZİ İYİ ŞEYLER DE BOZAR - Ruhittin SÖNMEZ
İnsanların sessiz ve sakin yerlerde huzur bulacağını ve mutlu olacağını sanırız değil mi? Meğer bu önyargımız yanlışmış.
Bu doğru olsaydı en sessiz yerde, en huzurlu olmamız gerekirdi. Ama sıfır ses olan yerde insanın 1 saat
dahi oturması mümkün olamıyormuş.
Ultra sessiz olduğunu düşündüğümüz ortamlar bile aslında sessiz değildir. İnsanın yaklaşık 0 desibel olan işitme eşiğinden daha yüksektir. Örneğin bir kütüphane yaklaşık 40 desibele kadar çıkabilir.
Ama özel olarak sessiz bir oda inşa edilmiş. Ve bakın bu odada kalanlara neler olmuş?
Şimdi gazete haberinden okuyalım:
2015 yılında Microsoft, halen Guinness Rekorlar Kitabına “gezegendeki en sessiz yer” olarak geçen
bir oda inşa etti.
Şirketin Washington’daki genel merkezinde yankısız oda olarak da bilinen bu odada en fazla kalan kişi 1 saat durabildi.
Microsoft’taki yetkililere göre bunun nedeni ortamın inanılmaz sessiz olması. Öyle ki birkaç dakika
sonra kendi kalp atışlarınızı duymaya başlıyorsunuz. Bundan birkaç dakika sonra ise kanınızın akışını bile duyabilirsiniz. Çünkü vücut sürekli çalışıyor.
Dış dünyadan hiçbir ses gelmediğinde, yani tam ve mutlak sessizlik sağlandığında bu yavaş yavaş kulaklarınızda dayanılmaz bir çınlamaya dönüşecektir. Bu da muhtemelen odadaki yankılanma
eksikliği nedeniyle dengenizi kaybetmenize yol açacak, bu da uzamsal farkındalığınızı bozacaktır.
Microsoft’taki odanın baş tasarımcısının New York Post’a verdiği bilgiye göre, Başınızı çevirdiğinizde, bu
hareketi bile duyabilirsiniz. Nefes alışverişinizi duyabiliyorsunuz ve bu ses bir noktada biraz
yüksek gelmeye başlıyor.”
Yetkililer yankısız odanın amacının aslında hiçbir şey duymamanız değil, dışarıdaki tüm gürültüleri
ortadan kaldırarak kendi vücudunuzun sonsuz seslerini duymanızı sağlamak olduğunu belirtiyor.
Bu test sayesinde, bir devlet başkanının günde üç öğün konuşması ve emrindeki müthiş propaganda makinesinin onlarca kanaldan ürettiği gürültüsü ile insanların iç sesini, akıl ve vicdanlarının sesini baskılamasının sebebini anlayabiliyorum.
BÜYÜK ve GÜÇLÜ TÜRKİYE HEDEFİMİZİ BLOCKCHAİN DEVRİMİNİN LOKOMOTİFİ OLUP BAŞARACAĞIZ! – Gürkan AVCI
BÜYÜK ve GÜÇLÜ TÜRKİYE HEDEFİMİZİ BLOCKCHAİN DEVRİMİNİN LOKOMOTİFİ OLUP BAŞARACAĞIZ! - Gürkan AVCI
Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) Başkanı Gürkan Avcı, İNOSAM tarafından düzenlenen ve Genç Demokratlar Vakfı ile Ankara Girişim Grubu’nun katıldığı ‘Gençliğe İnovatif Öğütler!" konferansında ‘Büyük ve Güçlü Türkiye’ başlıklı toplantıda yaptığı konuşmasında gençlere şu yönde telkin ve tavsiyelerde bulundu.
Aldanma günü – Fahri SAĞLIK
Aldanma günü - Fahri SAĞLIK
Hayatta bazen aldandığımız ya da aldatıldığımızı hissettiğimiz durumlar olur. Örneğin pazardan aldığımız domates poşetinin içine sağlamlarıyla birlikte çürüklerinin de katılmış olması bizde aldatılmışlık hissi uyandırır. Bu durum aldanan açısından üzücü olduğu gibi aldatan açısından da ahlâkî bir hastalıktır. Nitekim Allah resulü (s.a.v); "bizi aldatan bizden değildir" hadisini tam da böylesi bir bağlamda, pazar yerinde söylemişlerdir. Bu, birinin bir başkasını aldatmasıdır ve yerilmiştir.
Ama bundan daha kötüsü kişinin bizzat kendi kendini aldatmasıdır. Başka biri bizi aldattığında ya hakkımızı arar ya da Allah'a havale ederiz. Peki, kendi kendimizi aldattığımızda kiminle hesaplaşacağız ya da kimi Allah'a havale edeceğiz. Kur'an-ı Kerim'de “aldanma, aldatma, kâr-zarar” anlamlarına gelen “Teğabün” adında bir sure vardır. Bu surede aldanış günü, aldananların açığa çıkacağı, kayıp ve kazancın ortaya çıkacağı bir günden bahsedilir. İşte bu günde aldanmış olmak hüsranların en büyüğüdür. Çünkü aldanışların çoğunun geri dönüşü ve telafisi mümkündür ama bu gündeki aldanışın telafi imkânı yoktur.
Kişinin kendi kendini aldatmasının pek çok sebebi ve yolu vardır. İşte hayatın içinden bazı örnekler;
MİLLET İTTİFAKI MUTABAKAT METNİ – Ruhittin SÖNMEZ
MİLLET İTTİFAKI MUTABAKAT METNİ - Ruhittin SÖNMEZ
Millet İttifakı genişledi ve 6’lı Masanın tamamını kapsamına aldı. CHP - İYİ Parti – SP - DP’den sonra Deva ve Gelecek Partileri de artık resmen Millet İttifakı çatısı altında.
6 farklı tabana hitap eden, dünya görüşleri ve müktesebatları farklı 6 Genel Başkanın yönettiği partiler bunlar. Millet İttifakı, iktidar kanadının “6 benzemez” dediği, farklı karakterde yapılardan oluşuyor. Bu bakımdan bu ittifakın bileşenleri önce ülke yönetiminde hangi ilkelere uyacaklarını ve sonra iktidar olduklarında ülkeyi nasıl yöneteceklerini, önceliklerini, vaatlerini belirlemeleri gerekiyordu. Millet İttifakı şimdi bir hükümet programı kadar detaylı şekilde bunu yaptı.
Aslında Cumhur İttifakı da benzemez partilerden oluşmakta. AKP ile MHP’nin kitleleri ve ideolojileri aynı değil. Genel Başkanları da birbirine benzemez. Keza Cumhur İttifakına destek veren BBP, Vatan Partisi ve hatta Hüda-Par’ı da sayarsak bu ittifak da “5 benzemez”den oluşmakta. Ancak burada diğer partilerin AKP’ye biat etmesi gibi bir durum var. Ortak akılla yönetme ve ortak iradeyle aday belirleme söz konusu değil. AKP ortaklarıyla bir mutabakat ihtiyacını hissetmiyor. Küçük tavizler vererek diğer bileşenleri yanında tutabiliyor.
HDP’nin başını çektiği 3. İttifak da birçok partiden oluşuyor. Bu ittifakın iktidar olma iddiası yok ama anahtar rolüyle iktidar olacak koalisyonla pazarlık gücünü artırmaya çalışıyor.
İttifaklar Cumhurbaşkanı seçimi için %50+1 oyu zorunlu tutan seçim sisteminin doğal bir sonucu. Çünkü hiçbir partinin %50’yi aşan oy alacak potansiyeli yok.
YİNE BİR SIFIRLAMA İDDİASI – Ruhittin SÖNMEZ
YİNE BİR SIFIRLAMA İDDİASI - Ruhittin SÖNMEZ
Yürürlükte olan Anayasa’ya göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan 3. defa Cumhurbaşkanı adayı olamaz. Çünkü Anayasa'nın 101'inci maddesinde "Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir" şeklinde çok açık bir hüküm var. Erdoğan da iki defa seçilerek Cumhurbaşkanı oldu ve ikinci dönemi sona eriyor.
Bunun tek istisnası olarak TBMM tarafından bir erken seçim kararı alınırsa aday olabilirdi. Fakat Cumhur İttifakının erken seçim kararı için gerekli 360 milletvekili olmadığından, 14 Mayıs’ta yapılacak erken seçim Cumhurbaşkanı Kararı ile olacak.
Devlet Bahçeli bile, mevcut yasal şartları bildiği için, “Cumhurbaşkanının en az üç dönem seçilebilmesi amacıyla gerekli yasal düzenlemenin yapılmasına var gücümüzle çalışır, bunu da başarırız” demişti. (08 Şubat 2022)
Ama anayasal mevzuat değişmedi. Buna rağmen Erdoğan 3. defa aday olacağını açıkladı. Muhalefet Anayasayı hatırlatınca “2018'de kronometre sıfırlandı” diye cevap verdi.
Zaten bu konuda bir altyapı oluşturmak için (siz buna minareye kılıf uydurmak da diyebilirsiniz) TBMM Başkanı Mustafa Şentop ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “2018 seçiminde sistem yenilendi. Bu seçimde ikinci defa Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan aslında yeni sisteme göre birinci defa seçilmiş oldu. Bu dönem aday olursa ikinci defa seçilmiş olacağından Anayasaya aykırı bir durum yok” tezini savunuyor.