
Ya Cemaat 5 parçaya bölünür ya da… / Engin ŞAHİN
Ya Cemaat 5 parçaya bölünür ya da… / Engin ŞAHİN
Bugün sizlere bir komplo teorisinden bahsedeceğim. Türkiye'de önümüzdeki dönem yaşanacaklara dair bir süredir duyduğum ama "deli saçması" olarak değerlendirme hatasına düştüğüm bir teoriden.
Şöyle demişlerdi yaz aylarında:
Başbakan’ın hastalığı bir milat noktası. Dikkat et, o tarihten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
Dershanelerin özel okullara dönüşümüyle ilgili kararın ardından hükümete yönelik operasyonun hazırlıkları başladı. 17 Aralık'ta ise start aldı. Sonrasında ses getirecek ses kayıtlarının gündeme geleceği söylendi. Daha 7 bin kişinin dinlendiği haberi konuşulamadan, Başbakan'la ilgili yeni bir ses kaydı daha internete servis yapıldı.
Peki bundan sonra ne olacak?
Aynı komplo teorisine göre;
"İtibarsızlaştırma operasyonu safha safha devam edecek.
18 Mart'ta çok daha büyük bir sansasyon yaşanacak.
BİZ ERMENİYİZ DİYENLER VE HOCALI KATLİAMI – Fazlı KÖKSAL
BİZ ERMENİYİZ DİYENLER VE HOCALI KATLİAMI - Fazlı KÖKSAL
Hırant Dink öldürüldükten sonra onbinlerce kişi "Biz Ermeniyiz" diye yürümüşlerdi...
Bunun üzerine, Hocalı Katliamını anlatan bir sunum hazırlayarak dağıtmıştım. Sunumu özellikle o yürüyüşe katkı veren köşe yazarlarına, gazetecilere ve sivil toplum örgütlerinin liderlerine de göndermiştim... Ve Hocalı Katliamı'nın 15. yıldönümüne denk gelen 26.02.2007 tarihinde "Biz Azerbaycan Türküyüz" pankartlarıyla yürüyüş yapmalarını, köşelerinde "Biz Azerbaycan Türküyüz", "Biz Türküz" başlıkları atmalarını önermiştim...
Ama onlar, ne 26.02.2007’de, ne de Hocalı Soykırımının 20. Yılında 26.02.2012’de "Biz Azerbaycan Türküyüz", "Biz Türküz" diyemediler. Hatta Hocalı Soykırımını telin edenlere saldırdılar. Bazen kalemle, bazen de taşla , sopayla…
2007 yılında sözkonusu sunumumu okuyan birkaç kişiden de "Ermeni Düşmanı" ve "Irkçı" suçlamalarını içeren e-postalar almıştım.
Ermeni Düşmanı değilim... Olmam da mümkün değil:
YALAN HABER ve PROPOGANDA… / Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU
YALAN HABER ve PROPOGANDA… / Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU
Ben medyada ki yazılı ve görsel haberlere inanmam. İnsan masal dinlerken, tiyatro veya televizyon seyrederken işittiği veya gördüğü şeylerin doğruluğuna inanabilir mi? Haberlerin bunlardan ne farkı var? Şimdi yalan haber yayınlamak bir sanat, bir uzmanlık mahiyetini almış. Bunun birçok memurları, uzmanları, kuvvetli teşkilatları vardır. Hatta bazı memleketlerde bunun için bir bakanlık bile kurmuşlar.
Yalan haber yayınlamanın kibarca ismi propagandadır. İnsanın yediği yağın halis yağ olduğundan emin olması gibi gazete ve ajans haberlerinin yahut adi sokak laflarının doğruluğundan da emin olmalıdır. Bugün bütün insanlar bu propaganda denilen ağın içindedir. Bir taraftan ilim, insanlara hakikati öğretmeye çalışırken, diğer taraftan da propaganda insanları yalanlara inanmaya zorlarlar.
Medeniyet ikiyüzlü huysuz, suratsız, ihtiyar bir kadın gibidir. Doğruyu da söyler yalanı da icat eder. Yalan söylemek ticaret adına yapılırsa adı reklamdır. Siyaset için yapılırsa adı propagandadır. Din adına yapılırsa adı misyonerliktir. Ahlak adına yapılırsa nezakettir. Bizce en iyisi ahlak adına yapılanıdır. Çünkü en az zararı ve en çok faydası olanı budur. Haberleri masal dinler gibi dinlemeli, en akla sığmaz masallarda bile bir hakikat payı olduğu gibi en yalan haberlerde bile bir hakikat belirtisi vardır. Mesela birisinin aleyhine bulunmakta ısrar ediliyor. Bu yalnız ona çok değer verildiğini gösterir. Ajanslar gazeteler bir haberde çok mübalağa gösterdiler mi mutlaka onun aslı doğrudur. Çünkü fiilin tesirini azaltmak için sözün kuvvetine müracaat ediliyor. İnsanların yüzleri sinemada ki çehrelerden farksız olduğu gibi sözleri de romanlarda ki sözlerden daha çok doğru değildir.
ÇOCUK MU DEDİNİZ? – M. Fatih KÖKSAL*
ÇOCUK MU DEDİNİZ? - M. Fatih KÖKSAL*
Sayın başbakan, siz Diyarbakırlı Ali Emîrî Efendi'yi (1857-1924) bilir misiniz?
Yok bilmezsiniz. O sizin bildiğiniz Diyarbakırlılardan değildi...
On altı bin cilt el yazması eserden oluşan şahsî kütüphanesini devlete / millete bağışladı. Kütüphanesinin adını da daha sağlığında kendisi koydu: Millet Kütüphanesi. Kitaplar yazdı Ali Emirî Efendi. Türk dili ve kültürünün bir parçası olarak Diyarbakır kültür ve edebiyatını çok önemsiyordu. Diyarbakırlı şairlerin biyografilerini araştırdı, kitaplaştırdı. Onlarca kitabın yanı sıra "Amid-i Sevda" ve "Osmanlı Tarih ve Edebiyatı" dergilerini çıkardı.
İstanbul'un işgali yıllarında, çok değerli kütüphanesini satın almak için kendisine gelerek on binlerce altın, Paris'te lüks bir villa gibi akla gelecek bütün dünya nimetlerini önüne seren Fransız işgal güçleri komutanına "Biz Türklerde misafire hürmet gösterilir. Geldin kahveni içtin. Edebinle de git. Yoksa vallahi seni şununla döve döve gönderirim." diyerek Fransız generali bastonuyla kovaladığı da anlatılır.
Ali Emiri Efendi'nin çok değerli bir tarafı da Türk kültürünün en eski ve en değerli kaynaklarından Divanu Lugati't-Türk'ü bularak bu millete armağan etmesidir.
Ali Emiri Efendi hiç evlenmedi sayın Başbakan. Tıpkı Hakkı Tarık Us (1889-1956) gibi, Seyfettin Özege (1901-1981) gibi...
JETON ŞİMDİ DÜŞTÜ!.. – Av. Özcan PEHLİVANOĞLU
JETON ŞİMDİ DÜŞTÜ!.. – Av. Özcan PEHLİVANOĞLU
Türk doğmak, Türk yaşamak ve Türk ölmek dünyanın en zor zanaatlarından biri... Bunu hemen anlamıyorsunuz. Yıllar yılları kovaladıkça, bu gerçek önümüzde daha da belirginleşiyor.
Elimde İskender Öksüz’ün “Türk’üm Özür Dilerim” adlı kitabı var. Onu okurken bir jetonum daha düştü. Ne yapalım beni tanıyanlar köşeli jeton kullandığım için, bir türlü jetonumun düşmediğini söylerler. Herhalde yine aynı şey tekerrür etti!
Ben İskender Öksüz’ü tanımam. Ancak 1980 yılında Almanya’nın Köln şehrinin Ehrenfeld semtinde kurulu olan “Türk Kültür Ocağı”na giderken, Tarık adlı bir öğretmen ağabeyimizin elime tutuşturduğu “Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Teorisi” isimli Ayhan Tuğcugil tarafından yazılmış bir kitabı okumuştum. Bu kitabı bölüm bölüm çalışıyor ve Cumartesi günleri fabrikalarından yorgun argın gelen işçi ağabeylerime, 17 – 18 yaşlarında bir kardeşleri olarak seminer şeklinde anlatıyordum. Çünkü Tarık hocanın emri böyleydi. Meğerse o Ayhan Tuğcugil şimdi okuduğum “Türk’üm Özür Dilerim” kitabının yazarı İskender Öksüz’müş. Nereden nereye...
YENİ TÜRKİYE’DE SİYASET YARGI VE MEDYA – Prof. Dr. Nurullah AYDIN
YENİ TÜRKİYE’DE SİYASET YARGI VE MEDYA – Prof. Dr. Nurullah AYDIN
Suç’un, ahlak’ın, adalet’in, hak’kın, milli irade’nin, demokrasi’nin anlamları değişiyor.
İslamcısı, tarikatçısı, dincisi, dinsizi, sosyalisti, ulusalcısı, Atatürkçüsü, muhafazakarı, ırkçısı, milliyetçisi, ülkücüsü, demokratı, liberali, döneği, herkesin kafası karışmış durumda.
Demokrasi deniliyor; meclis suçlular meclisine dönüşüyor.
Hukuk devleti deniliyor; hukuk yandaşa göre anlam kazanıyor.
Adalet deniliyor; yandaşa karşıta göre adalet deniliyor.
Bürokrasi deniliyor; yandaşlığa dayalı yeni bürokratik yapılanma sürüyor.
Medya deniliyor; her olaya zıt görüş ortaya koyan ikicilikli anlayış ortaya çıkıyor.
Her gün yalan söyleniyor, olaylar çarpıtılıyor. Yaşa varol deniliyor.
Biiiiiip Ulan Biiiiiip! – Süleyman PEKİN
Biiiiiip Ulan Biiiiiip! - Süleyman PEKİN
2 haftadır motor soğutuyorum, soğumuyor. 'Sağıma ve soluma bakmadan ben varım' dememeye çalıştım, olmuyor. Bu topraklarda 1000 yıldır görmediğimiz küfür Anadolu kıtası büyüklüğünde orta yerde duruyor.
Delikanlılığımız Bahçecik kahvehanelerinde sin - kaflı küfürlerin arasında geçti. Ama ailenin, kadının-kızın yanında edilmesine de müsaade edilmezdi. Kim olursa olsun edenin kafasının kırılmasına kimse bir şey demezdi. Zira mahalle kanunu buna cevaz verirdi.
Hafızasının fabrika ayarları 2 yıla bile ulaşmayanlara göre çok eski zamanda merhum başsavcı Nusret Demiral'ın ezanla ilgili kanaati hem kendi adaylığına hem de Milliyetçi Hareket Partisi'ne epey bir oya ve ön / son yargıya malolmuştu. Oysa kanaati de hakaret taşımıyordu; katılırsınız -katılmazsınız o başka.
Bir vergi 7 vergiyi birden zıplatıyor. – Prof. Dr. Şükrü KIZILOT
Bir vergi 7 vergiyi birden zıplatıyor. - Prof. Dr. Şükrü KIZILOT
BİLİN bakalım hangi vergi?
O vergide, ciddi bir artış olursa, olay bununla sınırlı kalmıyor.
Kendisi dahil 7 vergi ve harcı zıplatıyor.
Sonunda da tahmin ettiğiniz gibi vatandaşı zıplatıyor!
Verginin adı “emlak vergisi”, zıplattıkları ise aşağıda sıralananlar.
1. EMLAK VERGİSİ
Önümüzdeki Mart ayından itibaren, milyonlarca vatandaş emlak vergisi ilk taksitini
ödeyecek. Daha önce yazdığımız gibi, 2014 yılı emlak vergisinde “arsa değerleri” yeniden belirlendi.
Başta İstanbul olmak üzere, çok sayıda il ve ilçemizde, yüzde 100-200’ü hatta yüzde 300-500’ü bulan değer artışları var. Çok az olmakla birlikte, yüzde 1.000 artış yapılan bölgeler de var!
Arsa değerleri, “arsa payı” olarak bina maliyetine de dahil olduğundan; ev, büro, dükkân, mağaza ve diğer binaların da değeri artıyor. Emlak vergisi de bu artan değer üzerinden alınıyor.
2. KATKI PAYI
Emlak vergisinin yüzde 10’u oranında “Taşınmaz Kültür Varlıklarının Korunmasına Ait Katkı Payı” alınıyor. Emlak vergisi tutarı artınca, katkı payının tutarı da artıyor.
3. TAPU HARCI
Tapu harcı, emlak vergisi asgari değerinden aşağı olamıyor. (Harçlar Kanunu Md.63/2)
Emlak vergisi değerinin, gayrimenkulün gerçek alım-satım değerinden yüksek olduğu durumlarda, tapu harcı emlak vergisi üzerinden ödeniyor.
İstanbul Şişli’deki somut bir örneğe göre; gerçek alım-satım değeri 400 bin, emlak vergisi değeri 2 milyon 400 bin TL olan bir ev satılırken, alan da satan da 2.4 milyon TL üzerinden, 48’er bin TL “tapu harcı” ödeyecekler!
TÜRK KADINININ SÜREÇTE ROLÜ…– Av. Özcan PEHLİVANOĞLU
TÜRK KADINININ SÜREÇTE ROLÜ… – Av. Özcan PEHLİVANOĞLU
Türk Milleti, tarih içinde zaman zaman zorlu süreçler yaşayarak ancak bu zorlukların üstesinden gelerek yeniden feraha ve refaha ulaşmıştır. Bu süreçlerden geçişte Türk kadını önemli roller üstlenmiştir.
Günümüzde yaşadıklarımıza bakarak, Türk kadınının; içinde bulunduğumuz süreci sağ salimen ve büyük bedeller ödemeden atlatabilmemiz için kendi üzerine düşeni yapmak zorunluluğunda olduğunu görüyoruz…
Türk toplumunun ana erkil bir yapıda olduğunu bilirsek, Türk kadınının yalnızca kendini düşünmediğini, yeri geldiğinde kendi istek ve menfaatlerini ön plana almayacağını ve yaşadığı ortamda tek başına olmadığını bunlara ilaveten de yaşamını, özgüvenini, mutluluğunu; uzak ve yakın soydaş olduğu milyonlarca insanın fedakarlığına, birbirine sadakatine ve vatanseverliğine borçlu ve bağlı olduğunu da biliriz diye düşünüyorum.
Bunun için Türk kadını; milli ve manevi değerleri ve de Türk Milleti’nin diğer mensupları ile olan bağını koparmamak ve hiçleşmemek adına her şeyi yapmak zorunda olduğunu, tarih boyunca sözleri, hareketleri ve düşünceleri ile velhasıl tüm duygu dolu varlığıyla daima göstermiştir.
SİYASİ İKTİDAR NASIL YIKILIR? – Mustafa Küpçü
SİYASİ İKTİDAR NASIL YIKILIR? - Mustafa Küpçü
Her siyasi iktidarın belirli bir ömrü vardır.
Siyaset tarihi göstermektedir ki; siyasi iktidarlar, kendi ömürlerini kendileri belirler. Elbette istisnaları vardır.
Siyasi iktidar, “yönetme ve karar verme iradesi-otorite olarak da tanımlanır.
Geri kalmış ülkelerdeki siyasal düzenler, gelişmiş ülkelerin “kötü kopyaları” gibidir;
- Demokrasi, seçim, siyasi iktidarın denetlenmesi, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti gibi kavramların içi boştur!
Siyasi parti liderleri, tek güç sahibi kişilerdir.
Milletvekillerini ve belediye başkanlarını onlar seçer! Bu yüzden “Lidere tapma” yaygın ve geçer akçedir! Lider, “velinimettir!”
Bu güçle siyasal erki eline geçiren lider, zaman içinde “güç sarhoşluğuna” düşer!
İki yıl önce 23 Nisan Bayramında, kotluna oturttuğu çocuğa; “Sen şimdi Başbakansın. İster asar ister kesersin” diyen bir Başbakan nasıl bir ruh hali içinde olabilir?
Böyle bir lider, “her şeyi en iyi bilen adam” olarak görür kendini.
O, sandıktan çıkmıştır! Yasama gücü de onundur, Yürütme gücü de onundur!
BİR TATLI DİL BİR GÜLER YÜZ – Av. TEVFİK KARABULUT
BİR TATLI DİL BİR GÜLER YÜZ - Av. TEVFİK KARABULUT
Nice varlık mutlu etmez insanı
Bir tatlı dil bir güler yüz güldürür
Düşmanın kurşunu incitmez canı
Dostun kahpeliği yıkar öldürür
Vefayı çöplüğe atıp gidenler
Dostluğu çıkara feda edenler
Şeytanın ruhuyla yoldaş bedenler
Gönül bahçesini çöle döndürür
Işığını hak nurundan alanlar
Kalpleri hak sevgisiyle dolanlar
Mutluluğu hak aşkında bulanlar
Hem kendini hem çevreyi güldürür
BİR GELECEK ANALİZİ – Feyzullah BUDAK
BİR GELECEK ANALİZİ - Feyzullah BUDAK
Dr. Ülkü G. Öktem, Amerika’da Wharton School of Pennsylvania Üniversitesinde bir öğretim üyesi. Aynı üniversitede “Risk Analizi” konusunda kürsü sahibi olan Dr. Öktem bugünlerde Türkiye ile alakalı bir gelecek analizini e-mail yoluyla Türkiye’deki dostlarıyla paylaşıyor ve bu analiz bir kanaldan bana da ulaştı.
Peşinen belirteyim ki; Ben bu analizin hiçbir yerinde değilim. Yani onun ne içindeyim, ne de dışındayım. Onun yanında veya karşısında değilim. Dolayısıyla bu analizi sizlere ulaştırıyorum diye kimse beni bununla ve burada söylenenlerle yargılamasın. Ben sadece siyasi gelişme ve değişmelere karşı çok duyarlı ve ilgili olduğunu, siyaseti izleme konusunda derin bir merak sahibi olduğunu bildiğim halkımızın, Türkiye’nin bu kritik günlerinde böyle bir analizden haberi olsun istedim, o kadar. Malum, haberdar olmak ve bilmek her zaman iyidir. Ben sadece bu analizin 4 yerinde, aynen bu cümlede olduğu gibi koyu italik yazıyla ve sonunda FB rumuzu ile okuyucunun dikkatini çekmek için kısa notlar koydum.)
***
Yankeeler ile Ayılar arasında Türk Dünyası – Alptekin CEVHERLİ
Tarihin en eski milletlerinden birisi olan Türkler, 10 bin yılı aşkın bir süre dünyaya nizam vermiş, teknolojinin, bilimin ve medeniyetin mucidi ve geliştiricisi ve temsilcisi olmuşlardır. Yaklaşık son 400 yıldır içimizdeki sinsi hainler ve giderek bozulan eğitim sistemi nedeniyle biz kendimizi unutsak ve bilmesek bile; dünyada başka hiç bir millete nasip olamayacak bir şekilde Türklüğü araştırmak için yüzlerce Türkoloji bölümü kurulmuş, "oryantalist" adı altında bizi didik didik inceleyen bilim adamları on binlerce cilt kitaplar yazmışlardır.
Bugün ortalama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı "Yakutistan" dediğinizde bir Türk yurdu olduğunu anlayamamakta, "İbn-i Sina" dendiğinde İranlı bir doktor zannetmektedir. Hatta o kadar acıdır ki, kendini bu konulara aşina olarak tanımlayanlar dahi, bazen öyle gaflar yapmaktadırlar ki; 'bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkün olur' dedirtmektedirler...
Ozanın dediği gibi "Derdimizi büyüktür, hangisine yanalım!" deyip, konumuza dönelim...
* * *
VAN MİNUT, TWO TAYYİP YAHUT GAME OUT – Süleyman Pekin
Ne demiş Platon; “Demokrasinin temel ilkesi halkın egemenliğidir. Ama ülke yönetiminde doğru tercihlerin yapılabilmesi için de halkın, çoğunluğu iyi eğitim görmüş kişilerden oluşması gerekir. Eğer böyle değilse demokrasi otokrasiye dönüşür. Güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin devleti başarıyla yönetebileceği sanılır.”
Popülarite anketlerinde Tayyip Erdoğan’la Mustafa Sarıgül başbaşa gidiyormuş. Al birini İstanbul’dan, ver birini İstanbul’a.. Demek ki birileri, birilerini belediye işlerinde bulup Yeşilçam’a transfer ediyormuş. Malumunuz 12 yıllık meşhur bir dizi bitmek üzere.
Ayakkabı kutularıyla hırsızlık ve yol boyu yolsuzluk suç üstüsüyle kontra atağa yakalanan İktidar; “Kuran’da rüşveti yasaklayan açık bir ayet yok ki” ve “Kıskanma ne olur, din dersine çalış; senin de olur” söylemleriyle kendi seyircisinin homurtusunu susturmuş vaziyette.
Asgari Geçim İndirimi’nde yasa değişmedi. -İbrahim IŞIKLI
Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) 32. maddesi hükmüne göre, “Ücretin gerçek usulde vergilendirilmesinde asgari geçim indirimi uygulanır.
İZMİT’İN FETHİ ve EMEĞİ GEÇENLER – Abdullah KÖKTÜRK
İZMİT’İN FETHİ ve EMEĞİ GEÇENLER - Abdullah KÖKTÜRK
İZMİT; Roma ve Bizans dönemlerinde, en önemli dört şehirden biridir.
Şehrin tepesindeki güçlü kalesiyle de ele geçirilmesi güç bir yerleşim yeriydi.
Osmanlı’lar, Bursa ve İznik gibi İzmit’i de kan dökmeden ele geçirmek istiyorlardı.
Bursanın fethinden hemen sonra, Orhan gazi tüm ileri gelenleri, komutanlarını toplayarak ve onlara hitaben “Beylerim, karındaşlarım, lâlâlarım, şu andan tezi yok hedefimiz İznikmiddir” der. Osmanlı’lar, o zamanlarda İzmit’e İznikmid derlerdi. Daha sonraları İzmid denildi ve nihayet günümüzde de İzmit olarak söylenmeye devam etmektedir.
Orhan Gazi’nin hitap ettiği beylerim, gazilerim dediği komutanların bir kısmı Ertuğrul Gazi’den beri mücadele eden beylerdi, gazilerdi. Orhan Gazi için de, Türkler için de bu durum çok büyük bir şanstı.
Orhan Gazi’nin bu çok sevdiği ve görev verdiği komutanlar – beyler kimlerdi ve hangi görevler verilmişti?
Polis “Siyasi Kamillerin’’ Oyuncağı Olmamalı… / Emrah BEKÇİ
Polis “Siyasi Kamillerin’’ Oyuncağı Olmamalı… / Emrah BEKÇİ - Araştırmacı-Yazar
Benim Ağabey, benim. Devam et! – Alptekin CEVHERLİ
Benim Ağabey, benim. Devam et! - Alptekin CEVHERLİ
Adamın biri yeni aldığı son model süper lüks arabasıyla kırmızı ışıkta beklerken oldukça eski kamyonun biri arkadan buna çarpmış.
Bizimkisi sinirli bir şekilde arabadan inmiş bakmış, direksiyon başında garibanın biri oturuyor. Kamyon şoförü yalvarmaya başlamış:
- Ağabey kurbanın olayım, affet beni. Benim kazandığım para nedir ki? Şu külüstür kamyonu satsam ben bunun tamponunu bile tamir ettiremem. Lütfen ağabey, yalvarırım beni bağışla. Çoluk çocuğum sefil perişan olur...
Adam bakmış olacak iş değil. İçi elvermemiş ve affetmiş yoluna koyulmuş.
Aradan 10 dakika geçmeden bizim kamyon gelmiş kırmızı ışıkta yine buna çarpmış. Adam burnundan soluya soluya araçtan inmiş bir bakmış aynı kamyon.
- Kardeşim bela mısın? Niye önüne bakmıyorsun?
Kamyoncu yine yalvarmaya başlamış:
- Ağabey lütfen, az önceki kazayı düşünürken dalmışım. Ağabey bir eşeklik ettim. Ben ettim, sen etme ağabey; yalvarırım bağışla beni...
YÖNETİMDE YOZLAŞMA – Feyzullah BUDAK
YÖNETİMDE YOZLAŞMA - Feyzullah BUDAK
Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin bu topraklara gökten zembille inmediğine, bu devletin bin yıllık Selçuklu- Osmanlı geleneğinden ve bunlardan da eski devlet birikimlerinden beslenen bir “devam devleti”olduğuna inananlardanız. Gerçi Osmanlı’da devlet yönetimiyle ilgili faziletli davranış örnekleri kadar,(bilhassa Kanuni’den sonra) rüşvet ve menfaat temini gibi yozlaşmalara da sıklıkla rastlandığınıbiliyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bilhassa Atatürk’lü dönemi ile onu izleyen uzun yıllar boyunca bu konuda bize onur duyulacak bir miras bıraktığı herkesin malumudur. Evet, Osmanlı’nın bilhassa son dönemlerinde, devlet işlerine rüşvet ve iltimasın ne denli girmiş olduğu ve bunun koskoca devletin çözülüp dağılmasına ne denli etkili olduğu, tarihimizin en ibret verici olaylarındandır. Ama Türkiye Cumhuriyetini kuran ve yöneten kadrolar uzun yıllar boyunca bu olaydan gereken dersi aldıklarını bize kanıtladılar ve bizlere bu konuda zirve diyebileceğimiz davranış örnekleri miras bıraktılar.
Önce bu örnek davranışlardan ikisini paylaşmak istiyorum.