Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

7Şub/140

BİR GELECEK ANALİZİ – Feyzullah BUDAK

 BİR GELECEK ANALİZİ - Feyzullah BUDAK

Dr. Ülkü G. Öktem, Amerika’da Wharton School of Pennsylvania Üniversitesinde bir öğretim üyesi. Aynı üniversitede “Risk Analizi” konusunda kürsü sahibi olan Dr. Öktem bugünlerde Türkiye ile alakalı bir gelecek analizini e-mail yoluyla Türkiye’deki dostlarıyla paylaşıyor ve bu analiz bir kanaldan bana da ulaştı.

Peşinen belirteyim ki; Ben bu analizin hiçbir yerinde değilim. Yani onun ne içindeyim, ne de dışındayım. Onun yanında veya karşısında değilim. Dolayısıyla bu analizi sizlere ulaştırıyorum diye kimse beni bununla ve burada söylenenlerle  yargılamasın. Ben sadece siyasi gelişme ve değişmelere karşı çok duyarlı ve ilgili olduğunu, siyaseti izleme konusunda derin bir merak sahibi olduğunu bildiğim halkımızın, Türkiye’nin bu kritik günlerinde  böyle bir analizden haberi olsun istedim, o kadar. Malum, haberdar olmak ve bilmek her zaman iyidir. Ben sadece bu analizin 4 yerinde, aynen bu cümlede olduğu gibi  koyu italik yazıyla ve sonunda FB rumuzu ile okuyucunun dikkatini  çekmek için kısa notlar koydum.)

***

1 Aralık 2013′ü, ajandanıza yeni bir kilometre taşı olarak not edebilirsiniz. Bu tarih, Türkiye yakın tarihinde hem CHP için hem de diğer politik aktörler için önemlidir. CHP, resmen ABD tarafından davet edilmiş, dinlenilmiş ve üzerinde bir iktidar alternatifi olarak çalışmaya değer görülmüştür. Artık, ABD seyahati sonrası yeni bir CHP dönemi başlıyor. Buraya nasıl gelindiğini ABD’den başlayarak analiz edelim.

ABD’NİN ÇABASI : ABD yorgun bir imparator. Küresel krizden daha fazla yara almadan çıkmak için can simitleri kullandı. Krizi yönetebilmek için toplumuna ve dünya halklarına ciddi faturalar çıkardı. Bu, ona belli mevziler kaybettirdi ama o bunları taktik çekilmeler olarak gördü.

Hegemonyasını, yükselmekte olan Çin ve Rusya ile, hatta İran gibi bir bölgesel güçle biraz olsun paylaşmaya itiraz edemedi. Siyaseten saldırgan davranmadı, diplomasiyi öne çekti; örneğin Suriye meselesinde rakiplerle çatışmayı göze alamadı. Halbuki Türkiye olarak biz bile bu konuda ABD’den daha atak davrandık ve ABD’den daha fazla risk üstlendik. FB) Bunları biliyoruz. Bu taktik geri çekilişin ardından, şimdilerde gücünü konsolide etme hazırlığında. Ekonomik olarak, gevşettiği para politikasını, FED’in tahvil alımlarını azaltmaya başlamasıyla sıkılaştırma; oradan 2014′ten başlayarak, istikrarlı bir büyüme ivmesi yakalama peşinde.

Devamında, AB ile serbest ticaret anlaşmasına giderek, onu da toparlama amacında. Japonya’yı bile bu anlaşmaya katmak istiyor. Tüm dünyanın da bu konsolidasyona uyum sağlamak için kendisine ayar vereceğini, dolayısıyla ‘kendi suretinde yeni bir dünyanın mimarisini hayal ediyor.

ORTA DOĞU’DA : ABD sistemin merkezlerini yakın takipte tutarak,  iyice dağılmanın önünü almaya çalışırken;  aynı zamanda yükselen rakiplerin nüfuz alanlarını genişletmelerine fırsat tanımama çabasında. Ayrıca, dünyanın öteki coğrafyalarında olup bitenin de kontrolünün dışına çıkmamasına, hele ki devrim kazalarına uğramamasına gayret gösteriyor.

Ortadoğu alanında  yükselen güçlerin alan genişletmesini önlemeye çalışırken;  Şiilere, hele ki El Kaide türü Radikal İslam örgütlerine inisiyatifi kaptırmamanın da çabası içinde.  Türkiye ve Mısır örneklerinden hareketle, 11 Eylül travmasının da etkisiyle yaptığı ‘Ilımlı İslam’ tercihinin artık çalışmadığını geç de olsa fark etti; ‘Ilımlı İslam’ın yerini neyin alacağını henüz bilmiyor ama ‘sekülerliğe’ yakınlaştığı söylenebilir. Madem başa dönecektik, öyleyse Türkiye’ye bu ağır tahribat neden yaşatıldı? Neden Türkiye’nin tüm çivileri yerinden oynatıldı. FB)

ABD için; AKP rejimi, bunca zamandır sadakatle yerine getirdiği işlevin artık dışına çıkar halde. Dış politikada Yeni Osmanlıcılık taslayarak çizmeyi aştı. Suriye,  Mısır, Irak, İsrail  sınavları hep hayal kırıcı. Ayrıca; iç siyasette de,  toplumu kendi biçtiği elbisenin içine tıkmaya zorlayarak kutuplaştırdı, sistem içi çelişkileri sisteme zarar verecek kadar uçlara taşıdı.  Bu nedenle krizleri yönetemez hale geldiği için, değişim geçirmek zorunda.

Bir dünya gücünün tek seçeneğe mahkum  olması, ona sadece sıkıntı verir. Son iki yıl bu çekilmez hal alınca, bir yandan AKP’ye değil aba altından, açıkça beysbol sopası gösterildi. Demek beysbol sopası sadece Türkiye’den değil ABD’den de böyle görünmüş. FB) Gezi Direnişi ABD’yi de uyardı.

Dış politikadaki hüsran ise alternatif yaratmayı iyice dayattı ve CHP ipine sarılma, CHP’den alternatif oluşturma seçeneği, çaresizce önlerine geldi.

CHP WASHİNGTON’DA : CHP’nin ABD seyahatinden ne çıktı? Geziyi izleyenlerden Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’den dinleyelim;  “Kılıçdaroğlu, dört gün boyunca ABD yönetimi, Kongre’nin hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi kanadı, Musevi toplumunun çatı örgütleri, Amerikan basınının etkili gazeteleri ve dört önemli düşünce kuruluşunun  yanı sıra ABD’de yaşayan Türk toplumunun – Gülen Cemaati dahil – tüm tarafları ile görüşmeler yaptı. Kılçdaroğlu’na gösterilen yakın ilgiyi, Kongre’deki temaslarda yakından gördük”…Artık CHP, ABD nezdinde   bir iktidar adayı, olmadı koalisyon ortağı adayıdır. Bu, dünya aleme duyurulmuştur. ABD, RTE’yi  CHP ile terbiye edebileceğini hissetmiş ve hissettirmiştir. CHP hakkındaki iç ve dış algı, bu seyahat sonrası farklı olacaktır. CHP’ye ilgi ve yöneliş artacaktır. Örneğin; Kemal Derviş faktörü denklemin içine girerek, ekonomideki CHP algısı yeni bir boyut kazanacaktır. (Aman Allah’ım yine mi? FB) Zamanla kimileri Derviş’i, Kemal Bey’in yerine başkan adayı bile hayal edebilir, bunu yazın bir kenara.

BEKLENTİLER : Kimileri, şimdiden CHP’nin ABD davetini kabul etmesini ve kendisini anlatmasını, hatta potansiyel müttefik olarak düşündüğü ‘FG Cemaati’ ile temaslarda bulunmasını, ABD emperyalizmine ve Cemaat’e teslimiyet olarak yaftalamaya başladılar. Bu kesim, CHP’ye olmadık payeler biçip, onun hakkında olmadık beklentiler besleyip, sonra bunlar neden olmadı, olmuyor diye dövünen  şaşkınlardır. CHP, sosyal demokrat bir parti olmaya çabalıyor. Sosyal demokratlar emek yanlısıdırlar ama sermaye karşıtı değillerdir. İki zıtlığı uzlaştırmayı misyon addederler.

Anti-emperyalizm gibi bir ilkeleri yoktur; dünya hiyerarşisini kabullenir, basamak atlamak isterler. Anti-kapitalist değildirler. Kapitalizmi yönetmeye taliptirler,  emek iktidarı kurmayı taslamazlar; emeğe, bölüşümde biraz daha pay çıksın isterler, o kadar. CHP de bunları yapmaya taliptir, fazlasını değil. Siyaseten Türkiye’yi laisizme döndürmeyi, rayından çıkan güçler dengesini rayına oturtmayı,  hiç olmasa AB normlarında bir burjuva demokrasisi tesis etmeyi hedefliyor.

Ekonomide ne tasarlarsa tasarlasın, önüne gelecek enkazla uğraşmak, bunu da halkın sırtına basarak yapmak zorunda bırakılabilirler; 1978 ve 2001 Ecevit iktidarlarını hatırlamak yeterlidir. CHP’nin demokratikleşme yolunda atacağı adımlara, sosyalistler ancak destek verebilirler. Ama sosyalistlerin işi gücü, CHP ambulansının arkasında açılan yoldan ilerlemek değildir. Sosyalistlerin kendi programları vardır ve onların hedefleri, sosyal  demokratlarınkini çok aşar.

Neden bizim hedeflerimizi CHP benimsemiyor diye dövünmek, abesle iştigaldir, çocukluktur. Bilmemiz gereken; Türkiye’de güç dengeleri yeni şeylere gebe, taşlar yeniden dizilecek. Herkes bunun farkında olmalı ve pozisyonunu buna göre belirlemeli.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.