
BELEDİYEYE YASAK, DENİZ FENERİ’NE VE TÜRGEV’E SERBEST – Ruhittin SÖNMEZ
BELEDİYEYE YASAK, DENİZ FENERİ’NE VE TÜRGEV’E SERBEST - Ruhittin SÖNMEZ
Anladık ki devletimizin böyle kara günler için hazinesinde hiç para yok. Herkesi evlerine kapatıldığı bir salgında, devletimizin vatandaşlarımızı bir ay dahi besleyecek birikimi kalmamış. Hepsi har vurup harman savrulmuş.
Gelişmiş bütün devletler bu dar günlerde büyük bütçeler ayırarak vatandaşlarına iş, aş ve gelir garantisi vererek “evde kalın çağrısı” yaptı. Evde kalanların temel ihtiyaçlarını evlerine gönderdiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise böyle garantiler ve yardımlar yapamadığı için IBAN numaraları vererek milletten yardım talebinde bulundu.
İş yine milletimizin kendi başının çaresine bakmasına kaldı.
İstanbul ve Ankara korona salgının en çok etkilediği iki büyükşehrimiz. Buraların yerel yöneticileri İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara BŞB Başkanı Mansur Yavaş salgın sebebiyle gelirlerini kaybedenler başta olmak üzere ihtiyaç sahiplerine yönelik yardımlara başladılar. Bu çalışmalar birçok belediyemize örnek teşkil etti.
Bir kesim vatandaşlarımız gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştığını gördüğü Belediye yardımlarına katkıda bulunmak istediler. Bu iki belediye de verdikleri hesap numaralarına bağış toplamaya başladılar.
Muhalefet partilerine oy veren vatandaşlarımızın Tayyip Erdoğan ve ekibine güveni yoktu. Çünkü daha önce devletin depremzedeler için, 15 Temmuz Darbe Şehitleri için, işsizlik fonunda toplanan paralar için “bu paralar nerede?” sorularına cevap verilememişti.
Merkez Bankası’nın zor günler için ayırdığı ihtiyat akçesinin bile maksadı dışında harcandığını görüyordu.
Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu belediyelerin yardım toplamasının “yasal olmadığını” söyleyerek bu Belediyelerin hesaplarını bloke ettirdiler.
56 yaşında hayata gözlerini yuman milyarder Steve Jobs’un yazdığı son yazı:
56 yaşında hayata gözlerini yuman milyarder Steve Jobs’un yazdığı son yazı:
İş yaşamında büyük başarılara ulaştım. Kimilerinin gözünde yaşamım başarının simgesi, fakat işin dışında çok az neşem oldu benim.
İşin sonunda zenginliğim alışmış olduğum hayatın bana getirdiği tek gerçeklik.
Ölümle yüzleştiğim şu anda, yatağımda uzanıp hayatımı gözlerimde canlandırırken, fark ettim ki gururlandığım bilinirliliğim ve servetim ölümün karşısında ne kadarda anlamsızmış.
Arabayı kullanmak için, size para kazandırması için birilerini işe alabilirsiniz ancak hastalığınızı taşıması için kimseyi işe alamıyorsunuz.
Kaybedilen maddesel şeyler bulunabilinir ya da yerine başkası konur fakat kaybedildiğinde bulunamayacak ya da yeri dolmayacak tek şey var o da “Yaşam.” Şu an hayatınızın hangi sahnesinde olursanız olun, zaman ile, o sahne perdesinin kapanması ile yüzleşeceksiniz.
Ailenize, eşinize, arkadaşlarınıza çok kıymet verin ve sevin.
Kendinize iyi davranın ve insanlara değer verin.
Yaşlandıkça ve umut ediyorum akıllandıkça fark ediyorsunuz ki 300 dolarlık saat de 30 dolarlık saat de aynı zamanı söylüyor.
İç huzurun bu tarz şeylerle elde edilemediğini anlıyorsunuz.
İster first class ister ekonomi uçun, bilin ki o uçak düşerse siz de düşeceksiniz.
O yüzden umut ederim ki şunu anlarsınız; kahkaha attığınız, sohbet ettiğiniz, şarkılar söylediğiniz, kuzeyden, güneyden, Doğudan, batıdan, cennetten ve dünyadan konuştuğunuz, ahbaplarınız, dostlarınız, eski arkadaşlarınız, erkek kardeşiniz, kız kardeşiniz varsa bilin ki gerçek mutluluk bu.
Çocuklarınızı zengin olması için eğitmeyin, onları mutlu olmaları için eğitin. Böylelikle büyüdüklerinde herşeyin fiyatını değil, değerini bilirler.
Yemeğinizi ilacınız gibi yiyin aksi halde ilacı yemek yerine yersiniz.
Sizi seven kişi sizi asla bırakmayacaktır. Bırakmak için yüzlerce neden saysa da mutlaka sizde kalmak için neden bulacaktır.
Bilin ki insan ile insan olabilmek arasında çok büyük fark var ve bunu anlayan çok az insan var.
Doğduğunuzda sevildiniz ve ölürken de sevileceksiniz.
Bu arada kalan zamanı başarmak zorundasınız.
Hayattaki en iyi altı doktor güneş ışığı, dinlenmek, egzersiz yapmak, sağlıklı yemek, kendine güven ve arkadaşlar. Bunları hayatınızın her evresinde muhafaza edin ve sağlıklı bir ömrün tadını çıkarın.
Steve Jobs
EGEMENLİĞİN ÇİN’E DEVRİ – Süleyman PEKİN
EGEMENLİĞİN ÇİN’E DEVRİ - Süleyman PEKİN
Öncelikle vaka sayısı 1 milyona yaklaşan ve Koronavirüs nedeniyle Dünya genelinde vefat eden 42 bin kişiye; hususen de ülkemizde bu Salgın’da can veren 200’ü aşkın insanımıza rahmet ve yakınlarına sabır diliyorum. Tedavi sürecindekilere şifa, tedbir sürecindekilere de inşirah niyazıyla..
Bu Koronavirüs Pandemisi ‘Çin’in 11 Eylülü’ hükmünde; 9/11’e karşılık 10/01. Ve aslında birbirlerinin mütemmim cüzleri.. Hem söylemiş hem de yazmışımdır, III. Küresel Savaş 2001’de başladı diye. Yani Amerika United Şirketleri’nin West & Rest (ya Biz’densin ya Öteki) meydan okuması ve 22 ülkenin sınırlarının paralize edilmesi. Hatta 90’ların II. yarısından beri konuştuğumuz Dünya üzerindeki Devlet sayısının 200’den 2.000’e çıkarılması da evvelki haşiye.
Oysa hepsi bugün içindi. İkiyüz devleti ufalayıp ikibin yaptığınızda Ulus Devletler çoğalmıyor, tersine etki alanları daralıyor. Afganistan, Endonezya, Sudan, Irak, Çekoslovakya, Mali, Sırbistan, Libya, Yemen, Suriye vb. ülkelerde kısmen başarılı olmuş gibi görünse de Ulus Devletlerin direnci tam bir sonuç almalarını etkiledi. Hatırlayın Türkiye’deki ‘Çözüm Süreci’ni, ‘Ermenilerden Özür’ sürecini, Kürtçülüğe yol verme sürecini, TC ibaresinden bile rahatsızlık sürecini; ilâ ahir..
Ortaçağ korkunun, salgınların ve barbarlığın kanıksanması hatta bin senelik bir yaşam biçimine (stayl) çevrilmesidir. Derebeyliklerse tüm bunlara karşı bir güvenlik arayışıdır. Bir karantina bölgesi veya vaha tipi korunaklı bir site olarak da düşünebilirsiniz. O 2 bin devlet günümüzün derebeylikleri / site devletleri olacaktı. Ve sonra Fatih’in Şâhî Topundan çok daha etkili COVID-19 diye bir virüs o surları, sınırları yerle yeksan edecekti. Ediyor da..
Yeni Orta Çağ’da hem Feodalite sonrasındaki Merkezî Krallıkları Merkezî Dünya Hükümeti ve arkasındaki Elitler olarak, hem Derebeylerin korkuyla uyulan ve fakat saçma - sapan hiyerarşilerini de Devlet Kapitalizmini Sosyal yada Komünal Kapitalizme evirerek; her ikisini de bir arada görmek mümkün.
İNSANIN ÜLKESİNİ VE TOPLUMUNU SEVMESİ – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
İNSANIN ÜLKESİNİ VE TOPLUMUNU SEVMESİ - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Dünya sadece Çin’den yayılarak bugün için merkezini Amerika’ya taşıyan, en fazla ölümün ise Avrupa’da olduğu koronavirüs salgını ile sarsılmadı. Daha önce de veba, kolera, İspanya nezlesi tehlikesi ve frengi hastalığını yaşadı. Ardından AIDS, kuş gribi, tavuk gripleri geldi. Bu salgında Amerikalı oyuncu Rock Hudson gibi bir çok ünlü hayatını kaybederken, bazıları da bir sonraki nesle ders çıkarır diye günlük tuttu, notlar çıkardı, sonra da yayınladı. Salgınlar Hollywood sinemasına da konu oldu. Türkiye’de bu filmler; Kolera Günlerinde Aşk ve Veba ismiyle gösterime girdi, kapalı gişe oynadı bu prodüksiyonlardan ikisi.
KİLİS’TE BİR ALMAN PAŞASI VE KÖRLER ÇARŞISI Önemli bir asker olan Almanya Genelkurmay Başkanlarından Orgeneral Helmut Karl Bernherd Von Moltke(1800-1891) aynı zamanda Osmanlıya askeri uzman ve danışman olarak hizmet verdi. Birikimi ve donanımı itibariyle alim olarak da bilinen bu asker Türkiye’de General Moltke veya Moltke Paşa olarak da tanınır. Osmanlı yurdunda epeyi süre kaldı ve hizmet verdi. “Türkiye Mektupları” adıyla da anılarını yayınladı(Remzi Kitapevi-2. Baskı 2017).
Halep, Gaziantep ve Kilis’te bulunduğu zaman diliminde Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu Kavalalı İbrahim Paşa Mısır ordusunun başında Konya’ya yürüyordu. General Moltke, İbrahim Paşa ile Kilis Ovasında savaştı ve yenildi.
General Molkte hatıralarında, İbrahim Paşa’nın askerlerinden bölgeye trahom salgını başladığını ve hızla yayıldığını anlatır. Bulaşıcı bir hastalık olan trahomdan bölge halkının çocukları gözlerini kaybetmeye başlar. Kilis’in İstanbul ile olan iletişimi o yıllarda aylar değil belki yıllar sürebiliyordu. Kilis’in ve bölgenin yöneticileriyle ileri gelen maruf aydınları, trahom salgını dolayısıyla din adamlarının “caiz değil” veya tehaffuzhane (karantina) tartışmalarının kader yahut “vacip” olduğu görüşünü değerlendirirken tedbiri de ihmal etmiyor. Özellikle çocuklar korunmaya alınıyor. Görme özürlü olanlar için önce hafızlık eğitimi veriliyor, motive ediliyor, hayatın devam ettiği anlatılıyor. Daha bir yetişkinler için ise Arasa’da “Körler Çarşısı” kuruluyor. Görme özürlüler sazlıklardaki ince kamışlarla hasır, zembil, kova örüyor, meslek sahibi olarak hayata tutunuyor, namerde değil merde bile muhtaç olmamak için çalışıyorlar. Tarihe meraklı olan ve kentlerinde bir mantık mektebi bulunan Kilis’in maruf ve arif insanları maziden de biliyorlar ki Sultan İkinci Mahmut’un (1785-1839) son zamanındaki kolera salgınında en iyi ilaç ve tedbir “sirke” olmuştu. Salgın büyümeden bitirilmişti. Avrupa’da ise aynı dönemde batıyı sarsan ve 4 yıl süren kolera tehlikesi(1835-1839) bölgeyi sarmış, onlarca insan hayatını kaybetmişti.
VEFALI OLMAK
VEFALI OLMAK
Genç adam iyi bir terziymiş.
Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkânı varmış.
Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış.
Çok soğuk bir kış gecesi dükkanı kapatırken elektrik sobasını açık unutmuş ve çıkan yangın onun felaketi olmuş.
Artık ne bir işi varmış ne de parası.
Günler boyu iş aramış ama bulamamış...
Yük taşımış, bulaşıkçılık yapmış, yine de evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamamış.
Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini...
Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yokmuş. Bir sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında.
Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma.
Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı adam,
"Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer" diye söylenmiş.
Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş.
Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle.
Birden siniri geçiveren ihtiyar,
"Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?" diye düşünmeye başlamış.
Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş.
O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş.
TİCARET AÇISINDAN YAHUDİLERLE TÜRKLERİN FARKLARI!
TİCARET AÇISINDAN YAHUDİLERLE TÜRKLERİN FARKLARI!
Ticaretin kuralları vardır. Bu kurallar evrenseldir. Türkler tarih boyunca ticaretle az iştigal etmişlerdir. Daha çok savaşlarla vakit geçirmişlerdir.
Yahudiler ise binlerce yıldır ticaretle uğraşırlar. Ticaretten kazandıkları parayı ise doğru yerlerde değerlendirerek yollarına devam ederler. Tevrat'ın 22. kitabı olan Süleyman Özdeyişleri'nde "erdemli" olmak isteyen bir tüccar için ciddi tavsiyeler vardır.
Jacques Attali ise Yahudiler Dünya ve Para kitabında kendilerinin neden ticarette başarılı olduklarının sırlarını ve tarihini anlatır. Cezayir kökenli Fransız Yahudisi ve aynı zamanda bir haham olan Attali'nin kitabı Yahudilerin ticaretteki başarılarını anlamak için mutlaka okunması gereken bir kitap.
"Hiçbir başarı tesadüf değildir" sözünde olduğu gibi ticarette Yahudilerin başarısı da tesadüf değildir. Belirli bir bilgi birikimine ve tecrübelerin nesilden nesile aktarılmasına dayalıdır.
Ticarette esas olan sadece para kazanmak değildir. Para kazanmak ticaretin bir aşamasıdır. Esas olan kazandığınız parayı tutmak ve doğru yerlerde değerlendirmektir. Serveti nesillerden nesillere aktarmak ise başlı başına bir beceridir.
Takvimler 2013 yılını gösteriyordu. Çocukluğunu Sultanhamam'da geçirmiş, eğitimini yarıda bırakmış ve "hayat mektebi"nde kendini yetiştirmiş, görüşlerine çok önem ve değer verdiğim bir patronun kapısını çaldım. Dedim ki: Patron belli ki bizim millet bu servetleri elde tutamayacak. Gelin birlikte bir kitap yazalım. Siz anlatın. Ben yazayım. Servet nasıl korunur? Serveti korumak için ne yapmak gerekir? Millete bir faydamız olsun.
Meslek hayatım boyunca işimin bir parçası olarak yüzlerce patronla saatlerce sohbet ettim. Deneyimlerini dinledim. Gözlemlerini ve tespitlerini inceledim. Bunlar içinde bu işi hakkıyla yapacak tek patron, kapısını çaldığım patrondu. Kendisi işlerinin yoğunluğunu gerekçe göstererek teklifimi reddetti. Benim de deneyimlerim öyle bir kitabı yazmaya o gün için yetmezdi. Kitabı yazamadık.
Türklerin ticarette başarılı olması için Yahudilerin ticaret prensiplerini çok iyi anlaması gerekiyor. Geçmişte bunu anlasaydık bugün çok farklı noktalarda olurduk.
**Mutluluğun *5*basit kuralını unutmayınız**. ::
Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır.,,,
En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar verir.,,,
Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar.,,,
Eşek ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser.,,,
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. ,,,
Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta,
toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.!!!
Bir sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır..!!!
"HAYAT"
üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü yük ile kuyudan çıkmanın sırrı, bu yükü silkeleyip bir adım yükselmektir. !!!
Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz. ,,,
-Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın..!!!
**Mutluluğun *5*basit kuralını unutmayınız**. ::
1. Düşüncelerinizi endişelerinizden arındırın, çoğu zaten hiç gerçekleşmez.,,,
2. Basit yaşayın ve elinizdekilerin kıymetini bilin.,,,
3. Kalbinizi nefretten arındırın, affedin.,,,
4. Daha az bekleyin.,,,
5. Daha çok verin…
Bu fotoğrafta Sürkan Baykara amcamız da var..
Rıza Mustafa üstada sayısız teşekkür ederim..
1963 T.C.ZİRAAT BANKASI PERSONELİ ve Türkan GÜNEŞ.(Abdullah TAN arşivi.)
Sürkan Baykara amcamız da ne kadar da gençmiş?..
Kaybettiklerimize Rabbim rahmet eylesin..
Sürkan BAYKARA
Doğum Tarihi: 01.02.1940
Evlenme Tarihi: 24.11.1963
Vefat Tarihi: 11.08.1999 (Depremden bir hafta önce)
GERÇEKLER NEDEN KABUL EDİLMEZ – Ruhittin SÖNMEZ
GERÇEKLER NEDEN KABUL EDİLMEZ – Ruhittin SÖNMEZ
Covid-19 hastalığının yayılması sürecinde yapılan bazı hataları yazınca iktidar yanlısı bazı kişiler fena bozulmuş. Sosyal medyada “Böyle bir zamanda muhalefet yapıyorsun” diye bana ve diğer eleştirenlere ayar vermeye çalışıyorlar.
Esasen bu tepkileri anlayışla karşılıyorum. Çünkü insan psikolojisine dair okuduklarım bu tepkilerin altında başka sebeplerin olduğunu bana öğretti.
Daha önce de yazmıştım. “Emret Bakanım” adlı, 80’li yılların efsane bir TV dizisi vardı. Bu dizinin bölümlerinden birinde Bakan ile Müsteşar arasında şöyle bir konuşma geçiyordu:
Bakan: Demokraside vatandaşın bunu bilme hakkı var!
Müsteşar: Hayır, Sayın Bakanım. Bilmeme hakkı var. Bilmek sadece suça ortaklık duygusu verir onlara. Bilmemenin bir saygınlığı var.”
Anlaşılan dünyanın her yerinde insanlar kendi seçtikleri kişilerin / partilerin yaptıkları yanlış işler sonucu yaşadıkları kötü sonuçları duymak istemiyor.
Çünkü “suça ortaklık duygusu” içlerini kemiriyor.
EVRİM, MUTASYON VE KORONA-19 – İskender ÖKSÜZ
EVRİM, MUTASYON VE KORONA-19 - İskender ÖKSÜZ Öğretim Üyesi-Yazar - Prof. Dr.
Korona virüsünün asıl mekânı yarasalarmış, onun için yakında insanları bırakıp yarasalara geri dönmesi beklenirmiş.
Korona virüsü mutasyon geçirip ortadan kaybolacakmış.
Korona virüsü soğana gider, bizi bırakırmış.
**YAŞLILIKDAN VE YAŞLANMAKDAN KORKMAMAK LAZIM…**
ABD'li ünlü komedyen George Carlin'in ilginç önerileri var:
1. Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın. Yaş, kilo, boy...
2. Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun. Suratsız negatif insanlara
yaklaşmayın,
3. Öğrenmeyi sürdürün. El işleri, bilgisayar, bahçecilik. Beyniniz
atıl kalmasın. Atıl kafa iblisin tezgahıdır. İblisin adı da,
Alzheimer' dir!!!
4. Küçük şeylerden zevk almaya bakın,,
5. Sık sık, uzun uzun ve var gücünüzle gülün,,
6. Gözyaşları olacaktır. Katlanın, yas tutun, başka yaşantılara geçin,,
7. Çevrenizi sevdiklerinizle doldurun. Aileniz, kedi, köpek, kuş, balık, müzik, bitkiler... Ne olursa. Eviniz, sığınağınız olsun! Tadını çıkarın!...
8. Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse, üstüne titreyin. Bozuksa,
düzeltin. Siz kendiniz düzeltemiyorsanız, yardım isteyin.
9. Vicdan azabından uzak durun. Çarşı pazarda gezin, ülkenizi ve
yabancı ülkeleri dolaşın. Ama sakın suçluluk ve pişmanlık duygusuna kapılmayın,,
10. Sevdiğiniz insanlara, onları sevdiğinizi söyleyin. Her fırsatta
sevdiğinizi hissettirin,,
11. Hiç unutmayın ki yaşam, aldığınız soluklarla değil, soluk kesen anlarla ölçülür.!!!!
Araştırma: Kimler yanlış bilgiye inanmaya daha yatkın? – Kansu Ekin TANCA
Araştırma: Kimler yanlış bilgiye inanmaya daha yatkın? – Kansu Ekin TANCA
Africa Check, Chequeado ve Full Fact’in birlikte yürüttüğü araştırma programı, teyitçilere ilişkin önemli verileri inceliyor. Araştırmanın konusunda sosyal medyadaki etkilerin nasıl güçlendirilebileceği, nasıl kalıcı bir şekilde yanlış iddiaların önüne geçilebileceği ve farklı topluluklardaki sosyal medya kullanıcılarına ulaşma yöntemlerine dair veriler ele alınıyor. Akademik dergiler ve bağımsız araştırmacıların yürüttüğü çalışmalardan elde edilen bulgularla hazırlanan rapor, yanlış bilgiye inanmaya ve paylaşmaya en çok kimin yatkın olduğunu sorguluyor.
Köşe yazısı vs haber
Rapora göre yaşça büyük bireyler, gerçekleri ve görüşleri birbirinden ayırt etme konusunda gençlere göre daha az başarı gösteriyor. Gençler arasındaki artan üniversite eğitimi oranı gibi etmenler bu genellemeyi desteklese de asıl başarı dijital okuryazarlık ile geliyor.
Bu yanılgının günlük olarak gözlemlendiği tipik bir örnek ise köşe yazısı (opinion) ve haber (article) arasındaki fark. Bu farkın medya kuruluşları tarafından okura tam olarak aktarılamaması ya da okurun bunu göz ardı etmesi, fikir ve görüş belirten içeriklerin nesnel gerçekler olarak ele alınmasına neden oluyor.
Kısaca değinmekte fayda var: Haberler kanıtlanabilir, nesnel bilgiler içeren ve genellikle 5N1K olarak adlandırdığımız soruların cevaplarını doğrudan veren yazılar. Bu yazılar gerçek ve doğru bilgiler barındırır ve tarafsız bir şekilde konunun farklı noktalarına değinir. En önemli ayırt edici özelliklerinden biri ise kullanılan sade dildir. Köşe yazılarında ise genelde yazar, belirli bir konu hakkında kendi fikirlerini belirttiği bir yazı kaleme alır. Gerçekleri, kişisel görüşleri, beklentileri ve önerileriyle harmanlar. Çoğu zaman köşe yazarı, kendi görüşü doğrultusunda öne çıkarmak istediği kısımlara odaklanır ve belirli noktaları vurgular. Bu nedenle köşe yazılarında hangi bilginin doğrulanabilir, hangisinin belli bir bakış açısından kaynaklandığını ayırt edebilmek zor olabilir. Türkiye’de köşe yazarları odaklı yanlışlama girişimi Malumatfurus.org, bu konuda okurlara yardımcı olabilir.