Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

29Kas/190

ON KİŞİDEN BİRİ ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sON KİŞİDEN BİRİ ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİ – Ruhittin SÖNMEZ

Hani Cumhurbaşkanı Erdoğan “Almanya Şansölyesi Merkel 'Almanya'da 3 milyon üniversiteli var' dedi, 'Bizde 8 milyon' dediğimde şaşırdı” demişti ya.

Ben de “Türkiye’de nüfusun yaklaşık onda birinin üniversite öğrencisi olduğunu” ve “Türkiye’de çok yakın bir gelecekte nüfusumuzun yarısı üniversite mezunu olacak” ifadesini okuduğum zaman Merkel gibi şaşırdım.

Almanya Avrupa’nın en güçlü ekonomisine sahip bir devlet. Almanya’nın ve Türkiye’nin nüfusu hemen hemen aynı. Fakat Türkiye’de üniversite ve üniversite öğrencisi sayısını, Almanya ile karşılaştırdığımızda inanılmaz derecede yüksek.

Sadece Almanya’da mı? Diğer gelişmiş ülkelerde de durum aynı. “Nüfusu 67 milyon olan Fransa’da 2 milyon 480 bin üniversite öğrencisi var (2016). Nüfusu 66 milyon olan İngiltere’de 2 milyon 387 bin üniversite öğrencisi var (2016).”

“Türkiye’de her ilde ve hatta bazı ilçelerde üniversite var. 2019 yılı itibarıyla 129’u devlet ve 73’ü vakıf olmak üzere toplam 202 adet üniversite var. Bu sayıya sağlıklı ve uzun bir gelişim sonucunda ulaşılmamıştır. Sadece 17 yılda üniversite sayımız ikiye katlanmıştır.”

“Türkiye’de üniversite öğrenci sayısı son 17 yılda 1 milyon 67 binden, 7 milyon 750 bine çıkmıştır. Yani toplamda 4,6 kat artmıştır. Oysa aynı dönemde Türkiye’nin nüfusu 65 milyondan 82 milyona çıkarak sadece dörtte birlik bir artış kaydetmiştir.”

“Türkiye’de gereğinden fazla üniversite öğrencisi vardır. Normal koşullarda üniversiteye giremeyecek bu öğrenci topluluğu yüzünden ‘üniversite öğrencisi’ sıfatı değersizleşmektedir.

Aynı durum öğretim üyeleri açısından da geçerlidir. Sayılar artıkça üniversite öğretim üyesi olmanın da değeri düşmektedir.

“17 yılda Türkiye’de profesör sayısı 2,9 kat, doçent sayısı 2,9 kat, yardımcı doçent (doktor öğretim üyesi) sayısı 3,5 kat, öğretim görevlisi sayısı 3,4 kat artmıştır.”

Beni şaşırtan bu bilgileri Prof. Dr. Kemal Gözler’in “Akademinin Değersizleştirilmesi Üzerine” başlıklı makalesinden okudum. Kemal Gözler, “Türkiye’ye 7,7 milyon değil, 1 milyon üniversite öğrencisi yeter” kanaatinde. Hadi diyelim Almanya kadar 3 milyon üniversite öğrencisi olsun.

Yaklaşık 8 milyon üniversite öğrencisine ihtiyacımız var mı?

Bu kadar öğrenci okutmanın maliyetini kaldıracak imkânımız var mı?

Bu kadar öğrenciye kaliteli eğitim vermek mümkün mü?

Hayır, hayır, hayır!

Cumhurbaşkanı Erdoğan Üniversiteler için “Yeni dönemde niteliğe, kaliteye yoğunlaşmamız gerekiyor” derken haklı. Ama bu konuda yapılan olumlu bir icraat göremiyoruz.

***********************************

İLAHİYAT FAKÜLTESİ VE İMAM HATİPLERDE PATLAMA

Prof. Dr. Kemal Gözler’in makalesinde üniversitelerin bazı dallarındaki şişmenin daha vahim olduğunun örnekleri de veriliyor:

“Türkiye’de ilâhiyat fakültelerinde öğrenci sayısı 2007’den 2018’e, sadece onbir yılda 33 kat artmıştır. Böyle olunca değerin aynı kalması mümkün müdür?

2018’deki ortalama bir ilâhiyat öğrencisinin 2007’deki ortalama bir ilâhiyat öğrencisi kadar kaliteli olmasının imkânı var mı?”

****

Aynı şişme orta öğretimde İmam Hatip Lisesi sayısı ve İmam Hatip öğrenci sayısında da görülmekte. 2017-2018 yıllarında 4 bin 340 olan imam hatip ortaokulu ve imam hatip lisesi sayısı, (2018-2019 döneminde) sadece bir yılda 798 yeni imam hatip okulu eklenerek 5 bin 138’e yükseldi. Dini eğitim alan öğrenci sayısı ise 1,3 milyona ulaştı.

Buna karşılık Sosyal Bilimler, Anadolu ve Fen Liselerinin bağlı olduğu Ortaöğretim Genel Müdürlüğü bünyesindeki okul sayısı 3 bin 71’de kaldı.

Çocukluğumdaki muhafazakâr çevredeki İmam Hatip mezunlarına duyulan sevgi ve saygı nerede? Şimdi o kadar çok ve niteliksiz mezun verdiler ki, İmam-Hatip mezunlarına sevgi ve saygı gösteren kalmadı.

****

“Türkiye’de üniversite öğrencisi sayısı artıkça kaçınılmaz olarak mezun sayısı ve dolayısıyla diploma sayısı da artmaktadır. Diploma sayısı artıkça da diplomalar değersizleşmektedir.”

Üniversite mezunları arasındaki işsizlik oranının en yüksek grup olması tesadüf değil. Niteliksiz, yeterli mesleki eğitimi almamış öğrenciler ile ihtiyaç dışı branşlardan mezun olduklarında iş bulmakta sıkıntı çekmektedir. Nüfusun yarısı üniversite mezunu olsa neye yarar?

Toplumun niteliksiz, değersiz bulduğu bu kitleden verim alabilir miyiz?

***********************************

DEĞER ÜRETMEK YERİNE DEĞERSİZLEŞTİRMEK

Prof. Dr. Kemal Gözler’in şu tespitleri çok acı. Ama teşhisi doğru koyamazsak tedavi uygulayamayız:

“Türkiye’de son yirmi yıldır, üniversitelere büyük yatırım yapıldı. Sadece on yedi yılda üniversite sayısı ikiye, üniversitelerde çalışan öğretim elemanı sayısı da üçe katlandı. Ama ülkemizde hâlâ çok önemli bilim insanları çıkmadı. Çünkü yatırım kitaba değil, binaya yapıldı.”

Öğretim elemanı sayısı da hakkıyla değil, suni bir şekilde, örneğin yabancı dil sınavı barajı düşürülerek ve doçentlik sınavında sözlü sınav kaldırılarak artırıldı.

Üniversitenin içinde yer alan, değer üretebilen bazı bilim insanları ise üniversiteden ya resmen ihraç edildi, ya da yıldırıldı, istifa ettirildi. Bilim insanı olması beklenen en başarılı üniversite mezunları ise bu ülkeyi terk ettiler.

Kalan bir avuç bilim insanı da bugün üniversitede yeni bir şeyler yaratmaya uğraşmıyorlar; şu riskli günlerin geçmesi için susup bekliyorlar. Üniversite hocaları kendi odalarında arkadaşlarıyla yüksek sesle konuşmaktan dahi korkar hâle geldiler.

Vakıa şu ki bugün Türk üniversitesinin içinde bulunduğu boğucu havada değer üretilmesi çok zor.”

Nitekim sonuç ortada: İran, bilimsel yayın indekslerinde bizim çok gerimizde iken, 2010 yılında bize yetişti ve önümüze geçti!

28.11.2019

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.