Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

29Kas/190

Kandıra’nın Ulu Çınarı; Elektrik Yüksek Mühendisi Yetkin SANER

4 - 13 - Yetkin SANER

26. şeref yaşına ulaşan Kocaeli Kandıralılar Derneği üyeleri, 80 yaşını geride bırakan, Kandıra’nın Yaşayan 13 Ulu Çınarı için İzmit Fuar içi Sivil Toplum Merkezin de toplanıyor.

Yaptığı iş ve görevlerde Kandıralıların iftihar kaynağı olan; e. Kandıra Lisesi Müdürü Bekir Taşçı, e. Astsubay Erhan Maviş, e. Akçakaoca İlkokulu Müdürü Hüseyin Kocatürk, DPT / Devlet Planlama Teşkilatı Genel Müdürlerinden İsmail Sarıca, e. YalovaVergi Dairesi Müdürü Mustafa Gürcan, Mimar Okan Gürsoy, Rabiye Acurman, Çiftçi Rafet Bayram, Rahmiye Cansever, e. Akça Camii İmam Hatibi Siyami Yüce, Futbolcu Tezer Soltan, Elektrik Yüksek Mühendisi Yetkin Saner, Yıldız Rençberoğlu konuşma yapacak ve plaket takdim edilecektir.

Ulu Çınarlar için yapılacak dördüncü toplantı, 30 Kasım 2019 Cumartesi günü Saat:14:00’de Fuar İçi Sivil Toplum Merkezin de gerçekleşecektir.

Kocaeli Kandıralılar Derneği Başkanı Av. Abdurrahman Kaymak Kandıra ile Kandıralıları sevenleri, Kandıranın Yaşayan Çınarlarının yakınlarını ailece bu özel toplantıya bekliyor.

Yetkin SANER kimdir?

    

Sevgili Kandıra’lılar, güzel hemşerilerim!

Benden özgeçmişimi istediniz. İçinizden biri olarak, kalıplaşmış özgeçmişimi yazmak yerine içimi dökmenin daha doğru ve anlamlı olacağını düşündüm.

Kimi tarihçiler (Örneğin, Prof. Dr. Atilla Çetin) yaptıkları araştırmalarda aile geçmişimizi 400 yıl geriye kadar incelemişlerdir. Bugünkü idari yapıya göre Sakarya iline bağlanmış olan Kaynarca ilçesi kökenliyiz. Kandıra’nın Kocaeli ilinin en özgün ilçesi olduğunu gururla söyleyebilirim. Geçmişte Kaynarca, Kandıra ilçesine bağlı Şeyhler nahiyesi idi, 1957 yılında ilçe oldu ve 1966 yılında Kocaeli ilinden ayrılarak Sakarya iline bağlandı.

Dedem Rıfat beyzade oğlu Ziya beydir. Ziya beyin oğlu olan babam Rıfat Saner bu günkü karşılığı Lise olan İdadi mezunudur. Tıp okumuştur, ama bitirememiştir. Büyük halamız Fevziye Saner ile Kemal Saner, Sadi Saner ve ailesi vefatlarına kadar Kandıra ve Sakarya’ da yaşamışlardır. Gümrük ve Tekel eski Bakan’larından Kandıra’lı Fethi Aşkın’ın annesi halamızdır. Kandıra’nın yerlilerinden Evin (Bekirler diye bilinir), Aşkın, Güneş, Mutlu ve Erkan aileleri ile evlilikler nedeniyle akrabalık bağlarımız vardır. İmparatorluk döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında ailemizden Ruhi bey Meclis-i Umumi’de Daimi Encümen üyesi olarak Kandıra’yı temsil etmiştir. İzmit vilayetinin adının Kocaeli (Akçakoca’ya izafeten) olmasını öneren Ruhi beydir. Ailemize Saner soyadını alan Müfit bey Mekteb-i Mülkiye mezunu olup çeşitli illerde Vali’lik yapmıştır. Ailemizin büyüklerinden Edip Paşa’nın damatları olan Kaymakam Hüsnü (Yeğiner) ve Dr. Talat (Simer) (1950 yılına kadar iki dönem Bursa Millet Vekili olmuştur) Kandıra’da Kuva-yi Milliye teşkilatının kurulmasını sağlamışlar ve İstiklal Savaşı’nda yer almışlardır.

Cumhuriyet döneminde görev yapmış olan çok sayıda asker akrabam vardır. Genel Kurmay Başkanlığı yapan Orgeneral Necip Torumtay, Hava Korgeneral Burhanettin Göksel, Kara Korgeneral Çetin Saner iz bırakanlardır.

Avrupada mühendislik eğitimi yapmış olan Ahmet Ferit Saner Teknik Öğretim Genel Müdürü iken, beni mühendisliğe yönlendiren ve yolumu çizen akrabamdır.

Değerli arkadaşlarım, sıra beni anlatmak için bana geldi:

Babamı az önce tanıttım. Annemin adı Süphiye’dir. Annemin ailesi Girit’in Kandiya beldesinden mübadele ile Türkiye’ye gelmiş ve Mudanya’ya yerleşmiştir. Ben de, 1937 yılının hıdırellez olan 6 mayıs günü (nüfusta 15 haziran 1937), 4 kızdan sonra erkek olarak Mudanya’da dünyaya gelmişim. Annem Girit’te orta okulu bitirmiş. Ülkemizde ilk okul mezunu mumla aranırken, orta okul mezunu olan anneme vekil (asil değil) öğretmenlik görevi verilmiş, Atatürk’ümüzün öğretmeni olarak Kırıkkale’ye bağlı Hasandede nahiyesinde göreve başlamıştır. Annem üç sınıfı birarada okutur, akşamları Mahalle Mektebi olarak kadın-erkek yaşlılara okuma-yazma öğretirdi. Bir de başöğretmen vardı, o da iki sınıfı okuturdu. Ben okumayı kendimi bildim bileli gerçekten çok severim. 4-5 yaşında olmama karşın annemin derslerine girerdim. Okuma-yazmayı bu yaşlarda öğrenmişim, ben de ne zaman nasıl öğrendiğimi hiç hatırlamıyorum. İlk öğretime Keskin kazasında başladım, 3 üncü sınıfa kadar okudum. Babam küçük bir memurdu. Babamın memuriyeti nedeniyle çok yer gezdik. Babamın tayini Ş. Koçhisar’a çıktığından ilk okulu orada bitirdim. Ş. Koçhisar’ da orta okul olmadığından, babam tayinini Ankara’ya çıkardı, ben de orta okula Ankara 4. Orta Okulda (Cebeci Orta Okulu) başladım. Çok yaramazdım. Belki halimden de anlaşılıyor (!). Orta Okul 1 inci sınıfı başarıyla geçtim ama, çok yaramaz olduğumdan okuldan uzaklaştırılmam için okul babama yazı yazmış. Bunun üzerine Orta Okul 2 inci sınıfı Mudanya’da okudum. Orada resim ve tabiye öğretmenimden, dayağın yasak olmasına karşın dayak yiyerek bayıldım, gözümü hastahanede açtım. Sanırım bu dayak beni ıslah etti ve yola getirdi. 2 nci sınıfta da başarılı oldum, sınıfı geçtim, ıslah olduğuma kanaat getirilmiş olacak ki, tekrar Ankara’da aynı orta okulda okumaya başladım ve 3 üncü sınıfta eski arkadaşlarımla buluştum. Dayak bana iyi geldi, artık uslanmıştım. Orta ve Lise öğrenimi Ankara’da tamamladıktan sonra üniversite için İstanbul’a geldim. Babam da malulen emekli olup, İzmit’te Derince’ye taşındı. Bu 1953 yılıydı. Bugünkü adıyla Yıldız Teknik Üniversitesi’nde elektrik mühendisliği öğrenimine başladığım yıldı. 1957 yılında 20 yaşımda elektrik mühendisi oldum. Çok az para geliyordu. Pardesüm yoktu. Daha 1 inci sınıfta soğuktan sulu zatülcemp oldum. Birinci yarı derslerim ve vizelerim iyiydi. Fakat, ikinci yarı hiç derslere giremediğim için devamsızlıktan sınıfta kalmıştım. Birinci yarıda vize notlarımın iyi olması ve sağlık raporlarımın incelenmesi sonucunda sınav hakkı tanındı ve 1 inci sınıfı geçtim. Fakat tatilde denize girdiğim için hastalığım tekrar nüksetti. Maddi durumum da el vermediğinden, artık okuyamayacağıma karar verdim. İşte o zaman Sümerbank imdadıma yetişti. Benim Sümerbank’a hiç başvurum olmamıştı. Sanırım beni ziyarete gelen sınıf arkadaşlarım ve Talebe Cemiyeti girişimde bulunmuş. Sümerbank Öğrenci İşleri’nden iki bey Derince’ye geldi, bana “seni okutacağız” dediler. Böylece okuma umudum doğdu. Sümerbank bir evladı gibi bana baktı ve beni okuttu. Bir kez de huzurunuzda “Sümerbank” ismini kaldıran kişiyi, öldü ama, yine de naletliyorum.

1957 yılında 20 yaşımda Türkiye’ nin en genç elektrik mühendisi olduktan sonra, zorunlu hizmetim nedeniyle Sümerbank beni Sivas Çimento Fabrikası’na “Santral Şefi” olarak atadı. Doğrusu, çok genç yaşta şeflik görevi bana ağır geldi. Çareyi askere gitmekte buldum. 1957 yılı aralık ayında askere gittim. 6 ay süren 41. Dönem Yedek Subay öğrenciliğimi Ankara/Mamak Muhabere Okulu’nda yaptım. Öğrenci yıllığında benim için: “Genç Mühendis arkadaşımız çalışmayı eğlenceye tercih ettiği için günlerin nasıl geçtiğinin farkına varmadı. Altı ay cebir-geometri problemleri arasında kayboldu sanki ” yazılmıştır (ekteki belge 1). 1958 yılında yedek subay öğrencilik dönemim bittikten sonra 1 yıl Milli Savunma Bakanlığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Teknik Daire Başkanlığı’nda “Kontrol Mühendisi” olarak görev yaptım. 1959 yılı haziran ayında terhis oldum. Askerliğim sırasında M.K.E. Kurumu fabrikalarında yerli olarak ürettiğimiz ve Almanya’ya sattığımız silah ve mühimmatın tesliminde dönüşümlü olarak Alman Heyetine karşı Türkiye adına Heyet Başkanlığı yaptım.

Zorunlu hizmetim nedeniyle 1958 yılı temmuz ayında Hereke Kumaş Fabrikası’na atandım. Hereke Fabrikasında çalışırken Sümerbank’ın reorganizayon çalışmalarında görev almak için Sümerbank adına İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nde eğitim ve diploma aldım. Bu, aldığım eğitimlerin en iyilerinden biriydi diyebilirim.

Hereke Fabrikasında çalışırken eşim Aysel Saner ile 27 Haziran 1959 da nişanlandım, 25 eylül 1960 da evlendim. Evliliğim bu gün de mutlu olarak devam etmektedir. Evliliğimizden 17 mayıs 1963 de İlke Saner adında erkek ve 31 Ocak 1967 de İlkay Saner (Tarcan) adında kız çocuğumuz oldu. İlke Saner Damla ile, İlkay ise Erdoğan Tarcan ile evlendi. İlke Saner’ den iki erkek, bir kız torunum; İlkay Tarcan’ dan iki erkek torunum var.

Bir hususa özellikle dikkatiniz çekmek istiyorum: Bizi askeri yönetime götüren 1950-1960 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde İstanbul’da üniversiteye başladım ve üniversiteyi bitirdim; Ankara’da Milli Savunma Bakanlığı’nda yedek subay olarak kutsal askerlik görevimi yaptım, evliliğe ilk adımımı attım. Hayatımdaki üç önemli evreyi üç büyük şehirde yaşadım. Sanıyorum 1950-1960 yılları arasındaki dönemi benden daha iyi bilen ve yaşayan çok az kişi vardır. O yılları bana sormaları gerekir, sorarlarsa anlatabilirim.

Zorunlu hizmetim bittiğinde, Sümerbank’ta memur maaşı çok düşük olduğu için yevmiyeli olarak daha iyi maaşla 1963 yılında Seka Kağıt Fabrikası Montaj Müdürlüğü’nde işe başladım. 1967 yılında alaylılar yerine hocalık yaptığım elektrik teknikerlerine kadro ve iş verilmesi için örgüt kurduğumdan ve örgütün Başkanı olduğumdan bir yazı ile işime son verildi. Sivas Çimento Fabrikası’ndan da Seka'dan da sorunlu ayrıldığımdan, artık devlette çalışamayacağımı anladığım için 1967 yılında serbest hayata atıldım.

1957 yılında elektrik mühendisi diploması aldıktan 5 yıl sonra Lisans üstü eğitimi yaparak 1964 yılında elektrik yüksek mühendisi oldum. Yüksek mühendislik yıllığında benim için: “Sınıfımızın en yaşlısı ve en emektarı hiç süphesiz, zamanında sınıfın biricik yavrusu olan ve “yavru” lakabiyle tanınan, bugün de “ihtiyar kurt” lakabiyle çağrılan arkadaşımız İzmit Tekniker Okulu’nda hocalık, İşletme Enstitüsü’nde ve Okulumuzda talebelik yapmakta, ayrıca Sümerbank (Hereke) ve Seka kağıt Fabrikasında Mühendislik vazifesini deruhte etmesini hakikaten her babayiğidin yapamayacağı bir ustalıkla idame ettirmektedir. Samimi arkadaşımız Yetkin bilhassa sınıfta dersleri çok dikkatli takip eder ve hocaların eksik bıraktığı kısımları tamamlar. Kendisine ait olan nükteleriyle uyumakta olanları uyandırır...” (ekteki belge 2).

Bunları anlatmakla demek istediğim o ki, öğrenmek ve öğretmek, öğretmen olmak benim kanımda varmış.

Hereke fabrikasında çalışırken 1961 yılında Hereke Orta Okulu’nda Fizik ve Kimya öğretmenliğine de başladım. Seka’ya geçtikten sonra orta okul öğretmenliğini bıraktım. Seka çırak okulunda, akşam Tekniker Okulunda, akşam Yüksek Tekniker Okulunda Elektrik hocalığı yaptım. Serbest hayata atıldıktan sonra gündüz de hocalık yapma olanağım doğdu ve Kocaeli Üniversitesi’nin kuruluşunda elektrik mühendisliği bölümünde ders vermeye başladım. Bir süre de Uludağ Üniversitesi’nde de ders verdim. Bugün de Kocaeli Üniversitesi’nde derslere katkı vermeyi sürdürüyorum. Elektrik mühendisliği dalında kitaplar yazdım, bugün de kitap yazmaya devam ediyorum. Basılmış 10 kitabım var, 11 inciyi de önümüzdeki dönem baskıya vereceğim ve 12 nci kitabımı yazmaya başlayacağım.

Kocaeli Üniversitesi’nde öğrencilerin hazırladıkları mezuniyet albüminde çıkan bir anketin sunuş yazısını, asla övünmek için değil, hocalığı nasıl önemsediğimi ve içselleştirmiş olduğumu genç mühendislere göstermek için izninizle aynen veriyorum:

“4 yılın en başarılı hocası YETKİN SANER”

“Sınıf albümü için yapılan anket sonucunda Yetkin Saner aldığı 4 birincilikle en başarılı hoca unvanını da kimseye kaptırmadı. Nurettin Abut aldığı 2 birincilikle en başarılı 2. Hoca oldu. Anket sonuçları sonucunda başarılı olan hocalarımızın başarılarının devamlarını diliyoruz ve kendilerine bizler için verdikleri uğraşlar için teşekkür ediyoruz.” (ekteki belge 3).

Hiç sözünü etmek istemiyorum ama, biliniz ki 1989 yılında siyasete de atıldım, daha doğrusu itildim ve İzmit için aday oldum. Başarı sağlayamadığım için siyasetten çok çabuk döndüm. İnanın siyaseti hiç sevemedim, o günden sonra da siyasetle hiç ilgilenmedim, son zamanlarda oy da kullanmıyorum. Meğerse oy kullanmadığım için yurttaşlık görevimi yapmıyor muşum. Size söz veriyorum! Siyasetçi millete olan görevini yapsın, aza kanaat etsin ben de yurttaşlık görevimi seve seve yapacağım.

Kandıralılar Derneği çatısı altında, sıcak kanlı, hoş görülü, iyi yürekli, güzel hemşerilerimle birlikte olmaktan büyük bir mutluluk ve gurur duyduğumu gönülden ifade ederek özgeçmiş yazıma son veriyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum…

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.