YARGI ÇATIŞMASI DEĞİL YENİ DEVLET İNŞA ETME ÇABASI — Ruhittin SÖNMEZ
YARGI ÇATIŞMASI DEĞİL YENİ DEVLET İNŞA ETME ÇABASI -- Ruhittin SÖNMEZ
Bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesi milletvekili seçilen Can Atalay davasında “hak ihlali
kararı” verdi. Ağır Ceza Mahkemesi tahliye kararı vermesi gerekirken kararı uygulamadı
topu Yargıtay’a attı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi de kararı uygulamadığı gibi AYM’nin “yetki aşımı yaptığını”
öne sürerek, ihlal kararı veren üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay 3. Ceza
Dairesi’nin tavrı, iktidarın söylediği gibi, “yargı organları arasında ortaya çıkan içtihat
farkı” değildir. Devletin temellerini sarsacak bir eylemdir.
”AYM hak ihlalleri konusunda yetkili makamdır. Ortada bir hak ihlali varsa burada son sözü söyleyecek olan AYM”dir.” Anayasanın 153. maddesine göre, “Anayasa
Mahkemesi”nin kararına herkes uymak zorundadır.”
Karar eleştirilebilir, doğru bulunmayabilir fakat herkes uymak zorundadır.
Böyle bir yetki tartışması hukuki olmadığı gibi, yetkiye dair uyuşmazlığı çözmek
konusunda “hukuki bir boşluk olduğu” iddiası da doğru değil.
Anayasamızın 158. Maddesi çok açık ve net bir şekilde bu türlü sorunların nasıl
çözümleneceğini göstermektedir: “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki
görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.”
Önce Adalet Bakanı sonra Cumhurbaşkanı Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin hukuka aykırı
kararını eleştireceği yerde bu kararı destekledi.
Erdoğan “İki yüksek yargı organımız arasındaki içtihat farklarının kalıcı bir şekilde
giderilmesi için gayret göstereceğiz. Sorunun acil çözümü anayasal ve yasal
değişikliklerin süratle yapılmasından; kalıcı çözümü yeni ve sivil anayasadan
geçmektedir” dedi.
Erdoğan’ın “devlet başkanı sıfatıyla, biz bu tartışmada taraf değil hakem konumundayız”
demesi de ayrı bir tartışma konusudur. Cumhurbaşkanının hele hele partili bir
Cumhurbaşkanının hakemlik yetkisi yoktur. Olsa bile zaten tarafsız olmayacağı
açıklamalarından belli olmuştur.
Bu gelişmeler, bu akla ziyan krizin “yeni anayasa” yapmak için bahane olarak
kullanılacağını gösteriyor.
Hatta “acaba böyle bir bahane üretmek için kurgulanmış bir kriz mi üretildi?”
kuşkusuna yol açıyor.
KÜLTÜRÜ DE, KONSEYİNİ DE BİTİRDİK – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
KÜLTÜRÜ DE, KONSEYİNİ DE BİTİRDİK - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Yazık oldu 13 yaşındaki gencecik Kültür Konseyi Derneği’ne.
Kendi yağında kavruluyordu. İstanbul Beşiktaş Barbaros Bulvarı’ndaki merkezinde Salı akşamları yapılan etkinliğinde uzmanlar, dünya, evren, memleket ve millet meselelerini
masaya yatırıp değerlendiriyordu. Bir akademi gibi çalışıyor, hizmet veriyordu. Yapay Zeka’dan Musikiye, Türk Dünyasından Balkanlara, eğitimden kültüre, şehre, çevreye,
topluma kadar her konu konferansla, sempozyumla, sohbetle, kitapla, filmle değerlendirilerek yansıtılıyordu.
Çünkü “kimliğimizi oluşturan, tarihten süzülüp gelen, günümüzden geleceğe uzanan, maddi ve manevi değerler bütünü kültürümüzdür. Herhangi bir sınıra bağlı kalmaksızın tarihimize mekan teşkil eden, kültürümüzle etkileşim içindeki her yer kültür değerlerimizin coğrafyasını oluşturur. Kültür Konseyi Derneği kültürümüzü oluşturan bütün unsurların, dünya üzerinde yayılan kültüre, coğrafyamızın sathında tespiti, korunması, tanıtımı ve günümüz değerleriyle ifade edilerek gelecek nesillere aktarılması amacı ile” kurulmuştu.
AK PARTİ DÖNEMİNDE DIŞ BORÇLAR – Ruhittin SÖNMEZ
AK PARTİ DÖNEMİNDE DIŞ BORÇLAR - Ruhittin SöÖNMEZ
Ege Cansen’in ifadesiyle, AKP 22 yıldır ülke ekonomisini “eşek ölür kalır semeri,
insan ölür kalır eseri” ve “borç yiğidin kamçısıdır” anlayışıyla idare etmektedir.
AKP “İtibarda tasarruf olmaz” anlayışıyla verimsiz ve israfçı yatırımları sevmektedir.
Siyasi destekçilerini “şikeli ihaleler yoluyla zengin etme” önceliği yatırımların
maliyetinin çok yükselmesine yol açmaktadır.
“AKP’nin yatırımların fizibilitesi hesapları içinde ‘finansman maliyeti’ diye bir kalem
yoktur. Daha doğrusu vardır ama bu bir sorun değildir. AKP’ye göre dış kaynak
maliyetinin yüksek olması projeden vazgeçme sebebi olamaz. Dış borçların
anaparası ve dönem faizleri, yeni alınacak dış borçlarla ödendiği sürece, ‘fiilen ödenen
faizler’ AKP gözünde ‘gider’ değildir. Sorun yeni dış borç bulunamayınca kendini
hissettirir.”
“AKP’nin bu muhasebe anlayışı, Osmanlı’dan müdevver ‘dış borç almadan
kalkınamayız’ inancından doğar. Halkımızın, muhalefetin ve iş adamlarımızın ezici
çoğunluğu da aynı görüştedir. Bu dış-borç-koliklik, TL’yi itibarsız para hale getirmiştir.”
AKP 130 milyar dolar olarak devraldıkları dış borcu 443 milyar dolara çıkardı. (Bu
rakamın içinde Kamu Özel İşbirliği kapsamında yapılan yani Yap- İşlet- Devret Projelerin
borcu dâhil değildir.)
Yaklaşık 500 milyar dolarla neler yapılabileceğini anlamak için yapılanların toplam
değerine bakmak kâfidir. AKP hükümetlerinin yatırımlara yani “yollar, köprüler, tüneller,
hastaneler, havaalanlarının tamamı için) harcadıkları para 100 milyar dolar
mertebesindedir.
Cansen’e göre, “Osmanlı “haraç”la dönüyordu, Türkiye ekonomisi de “borç”la
dönüyor. Oysaki sanayileşmeyle dönmesi lazım. Sanayileşmenin de milli geliri
artırmanın da tek yolu dünya pazarlarına açılmak!”
DEMİREL, ÖZAL VE ERDOĞAN’LI YILLARDA DIŞ BORÇLAR SORUNU – Ruhittin SÖNMEZ
DEMİREL, ÖZAL VE ERDOĞAN’LI YILLARDA DIŞ BORÇLAR SORUNU - Ruhittin SÖNMEZ
1950’li yılların ekonomik sorunlarının günümüzdekilerin bir kuluçka dönemi gibi veya benzeri olduğunu söyleyebiliriz.
Demokrat Parti döneminden sonra da Süleyman Demirel’li, Turgut Özal’lı ve koalisyonlu yıllarda da Türkiye ekonomisi dış ticaret açığı veren, bunu turizm gelirleriyle de kapatamayan ve cari açık hastalığına sahip bir yapıdadır.
Bu hastalıklı yapı son 22 yılda Recep Tayyip Erdoğan’ın tek yetkili olduğu AKP hükümetleri döneminde de artarak devam etti.
Cari açık sürekli dış borçla kapatılmaya çalışıldı ve her on yılda bir yaşanan ekonomik krizlerle ekonomik dengelerde sancılı düzeltmeler yapılmak zorunda kalındı.
Bu dönemlerde bir dizi ekonomik ve mali yardım karşılığı, Türkiye kendisine dayatılan önlemleri hayata geçirmek zorunda kaldı.
Türkiye Eğitimde Teknolojik Blockchain/Web3 Reformlara Başlamalıdır! – Gürkan AVCI
Türkiye Eğitimde Teknolojik Blockchain/Web3 Reformlara Başlamalıdır! – Gürkan AVCI
“Türkiye’nin Yeni Dünya Algısı ve Eğitimde Yeni Ufuklar, Blockchain Devrimi, Yapay Zeka ve
Perspektifler” ana temasıyla DESAM Enstitüsü tarafından, 05 Kasım 2023 tarihinde hibrit formatta yapılan toplantı etkinliğiyle eş-zamanlı icra edilmiştir.
Hızla gelişen teknolojik ortamda Türkiye’nin eğitim sistemine, uyum ve yeniliğin ön saflarında yer vermesi gerektiğini ve yine eğitimde Yaygın Kullanım için Uzamsal Bilgi İşlem, Yapay Zeka ve Web3 Teknolojilerini Birleştirmesi gerektiğini söyleyen Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) Başkan Gürkan Avcı, toplantıda yaptığı konuşmasında şunları söyledi;
Çok saygıdeğer arkadaşlar, eğitim otoritesi kurumlarımızın değerli temsilcilileri ve hem muhtelif kurum ve kuruluşlarımızdan teşrif eden çok değerli uzmanlar ve tüm misafirlerimiz. DESAM tarafından düzenlenen toplantımıza hoş geldiniz. Çok kıymetli anahtar konuşmalar dinledim. Bende mümkün olduğunca süreyi iyi kullanmak istiyorum. İnanıyorum ki bu toplantımız ve alt çalışmaları çok daha yoğunlaşacak ve ülkemize yepyeni vizyon ve yüksek farkındalıklar kazandıracaktır. Toplantımızın gerçekleşmesine katkı sunan tüm
katılımcılara, hassaten ana sponsorumuz İNOSAM’a, tüm ilgili kurumlarımıza ve bütün genç ekibe, destek veren herkese minnet ve şükranlarımı iletiyorum. Mutlaka unuttuklarım olacaktır, lütfen hoş görsünler.
Bir ebeveyn olarak çocuklarımızın eğitimsel gelecekleri konusunda hepimizin beslediği derin kaygıları bende paylaşıyorum.
MÜSLÜMAN, AKIL VE MANTIK – Prof. Dr. Süleyman ÇELİK
MÜSLÜMAN, AKIL VE MANTIK - Prof. Dr. Süleyman ÇELİK (scelik44@gmail.com)
Sosyal medyada dolaşan ekteki videoda konuşan bir Arap aydını özeleştiri yapıyor. Kim olduğu, hangi ülkenin televizyonunda konuştuğu bildirilmemiş. Eskiden olsaydı Tunus’ta diyebilirdik. Ama şimdi orada İhvancılar iktidarda. Belki Lübnan olabilir. Ya da özel bir video çekimidir. Çünkü Arap ülkeleri televizyonlarında kimseyi böyle konuşturmazlar. Her neyse, biz söylenenlere bakalım!..
Ne diyor arkadaş?
“Bizler (yani Müslümanlar) aklımızı ve mantığımızı kullanmayı hak etmiyor muyuz?”
İşte bütün mesele burada: “aklı ve mantığı kullanmak!..”
DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE DIŞ BORÇLAR SORUNU – Ruhittin SÖNMEZ
DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE DIŞ BORÇLAR SORUNU - Ruhittin SÖNMEZ
Demokrat Parti (DP) halkın oylarıyla iktidara gelmiş ilk partidir. Bu sebeple tek parti
döneminde gündemde olmayan “seçim kazanmak” ve bunun için “halkın desteğini
sağlamak” gibi bir zaruret ortaya çıkmıştır.
Celal Bayar’ın ifadesiyle “iktidarda kalmak için halkın günlük yaşantısında kolaylıklar
sağlanması gerekmektedir.”
“Kolaylığı” sağlamanın en kestirme yolu “dış borçlanmaya gitmek” ve “yabancı
sermayeyi ülkeye davet etmek” olarak görüldü.
Bunun için DP ilk olarak NATO’ya girmek konusunda çok istekli oldu. Bir yandan
SSCB’nin tehdidine karşı Batı’yı yanına almak ve diğer taraftan dış borç bulabilmek
için 1950’de patlak veren Kore Savaşı’nı değerlendirdi.
GAZZE’ DE SOYKIRIM DEVAM ETMEKTE – Seyfettin KARAMIZRAK
GAZZE’ DE SOYKIRIM DEVAM ETMEKTE - Seyfettin KARAMIZRAK
İsrail, 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye soykırım uygulamaktadır. Merhameti ve savaş kurallarını rafa kaldıran bu katiller, yaşlı, kadın, çocuk demeden canice öldürmekte, yakıp yıkarak sivil kıyımına devam etmektedir.
Şimdiye kadar; 19 sağlıkçı, 46 gazeteci, 18 sivil savunma çalışanı,249 din görevlisi olmak üzere 10 binden fazla kişi katledilmiştir. Ölenlerin 4 binden fazlası çocuktur. Bu mevcut her dakika artmaktadır. Çünkü katliam durmadan devam etmektedir.
Bu kayıplarla birlikte; 220 bin konut, 220 okul, 3 kilise,112 cami, 16 hastane,32 sağlık ocağı, 105 sağlık merkezi tahrip edilmiştir.
İsrail, bir türlü başlatamadığı kara harekâtını, kademeli olarak devreye sokmuştur. Hedefi Gazze’yi işgâl etmek, içindeki halkı ya sürerek, ya da katlederek yok etmektir. Sürpriz bir saldırıya maruz kalmamak için de, korkakça bir ileri iki geri manevra yapmaktadır.
Son taktik olarak Gazze’yi Kuzey ve Güney diye ikiye bölmüş, sonra da kuzeyden itibaren işgal harekâtına başlamıştır. Fakat panik içinde ve çaresizdir. Yaptığı çirkinlikleri, vahşeti dünyadan saklamak için gazetecileri vurmakta, Gazze’yi sürekli karartmaktadır.
Başbakan Netanyahu, “Gazze’nin merkezindeyiz” dese de, “bunun yalan olduğunu” cepheden gelen haberler teyit etmektedir. Bir ülkenin başbakanı utanmadan sıkılmadan kamuoyunun gözü önünde, diğer çirkinliklerine rahatça yalanı da katmaktadır.
İsrail kalleş, cani ve korkaktır. Hamas’la yüz yüze çarpışmaktan ürkerek havadan ve uzaktan bombalamayı yeğlemekte, gücü, silahsız, korumasız, aç susuz yaralı sivillere yetmektedir. Özellikle de çocukları hedef almakta, bu katliamını da alenen söylemektedir.
Rüşvet çarkı örtülüyor
HSK, İstanbul Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın anlattığı rüşvet çarkına ilişkin incelemeyi sadece bir hakimle sınırlandırdı. HSK “Bizim yetkimizde” diyerek savcılığın soruşturmasını engelledi. İstanbul Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar, 6 Ekim 2023 günü Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na gönderdiği yazıda, kendisinin yönettiği dünyanın en büyük adliyesindeki rüşvet çarkını anlatmıştı.
Başsavcı İsmail Uçar, yargı içinde çete ve çetecikler oluştuğunu, bunlar temizlenmezse devletin, toplumun çürüyeceğini ifade etmişti.
Başsavcı İsmail Uçar, İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hâkimi Sidar Demiroğlu’nun, uyuşturucu kaçakçılarını, silahlı soyguncuları, yasa dışı bahis baronlarını sadece günler içinde tahliye ettiği kararları tek tek sıralamıştı.
Başsavcı, habere erişim engeli kararlarının para karşılığında verildiğini de iddia etmişti.
Ayrıca İsmail Uçar, İstanbul Anadolu Adliyesi’nde Adalet Komisyonu Başkanı olan Bekir Altun’un, şaibeli tahliye kararlarına imza atan Hâkim Sidar Demiroğlu’nun Anadolu 21. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başkan olarak atanmasını sağladığını ifade etmişti.
Lösemi şüphesi oluşturan 4 önemli soru!
Lösemi şüphesi oluşturan 4 önemli soru
Çocuklar düşe kalka büyüyor… Bu sırada küçük morluklar, ufak sıyrıklar oluşması olağan. Ancak özellikle diz üstündeki yumuşak dokuda hiç bir nedeni yokken ortaya çıkan, sayıca artan, çabuk iyileşmeyen morluklara dikkat etmek gerekiyor. Çünkü sıklıkla oyun çağında rastlanan lösemi ilk belirtilerini genellikle bu şekilde gösteriyor.
Çocuklar düşe kalka büyüyor… Bu sırada küçük morluklar, ufak sıyrıklar oluşması olağan. Ancak özellikle diz üstündeki yumuşak dokuda hiç bir nedeni yokken ortaya çıkan, sayıca artan, çabuk iyileşmeyen morluklara dikkat etmek gerekiyor. Çünkü sıklıkla oyun çağında rastlanan lösemi ilk belirtilerini genellikle bu şekilde gösteriyor.
Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Canpolat, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası kapsamında yaptığı açıklamada, lösemi şüphesi oluşturan, ihmale gelmez belirtileri anlattı, anne ve babalara önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
Halk arasında ‘kan kanseri’ olarak bilinen lösemi, çocukluk çağı kanserleri içinde yüzde 30 görülme sıklığıyla en üst sıralarda yer alıyor. Yenidoğan döneminden ergenliğe kadar her yaşta rastlansa da sıklıkla 2-5 yaş arasındaki çocuklarda görülüyor.
Genetik olduğu kadar çevresel faktörlerin de lösemiye yol açtığı, hatta çocuklarda genetik, yetişkinlerde ise çevresel faktörlerin daha etkili olduğu düşünülüyor. Tıbbi gelişmelerin her geçen gün hızlandığı ve daha etkili tedavi sonuçları verdiği günümüzde erken tanı ve doğru tedavi ile çocukluk çağı lösemisinde yüzde 75; akut lenfoblastik lösemide ise yüzde 95 oranında iyileşme sağlanıyor.
Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Canpolat, lösemide yüksek iyileşme oranını yakalamak için erken tanının son derece önemli olduğunu vurguluyor.
DIŞ BORÇLARA ÇARE ARAMA DÖNEMİ – Ruhittin SÖNMEZ
DIŞ BORÇLARA ÇARE ARAMA DÖNEMİ – Ruhittin SÖNMEZ
Osmanlı Devleti’nde dış borçların ödenmesini zorlaştıran, sadece alınan borçların verimsiz yatırımlara, israfa ve şatafata harcanması değildi.
Osmanlı’da gayrimüslim nüfusun büyük bölümü ticaret ve finans işiyle uğraşıyordu. Bu kesimler imparatorluğun dünya ekonomisi ile bütünleşmesini sağlamış ve yabancı sermayenin Osmanlı’daki uzantılarını oluşturmuştu. Zamanla gayrimüslim aracılar kapitülasyonlarla yabancıların yararlandıkları ayrıcalıklardan yararlanır olmuştu.
Giderlerini azaltamayan Osmanlı’nın, içerideki yabancılar ve yerli uzantılarından vergi alınamayınca (dış ticaret vergi alanı dışında kalınca) gelirleri azaldı. Bütçe açıkları büyüdü ve devletin mali krizi arttı.
Meşrutiyet Döneminde devleti yönetenler sorunun sebebini teşhis etmişti. 1910 Bütçe sunuş konuşmasında Maliye Nazırı Cavit Bey’in sözleri ibret vericidir:
“Bu devletin sürekli istikrazlar (borçlanmalar) yaparak yaşamasının sonucu daha önce bir kere gördüğümüz ve bir daha görmek istemediğimiz bir mali iflastır. Mali iflas ise en büyük çöküntüdür. Savaş zararı üç beş senede giderilebilir ancak mali iflasın etkilerini silmek için 30-40 sene bile yetmez.”
Bunun için çözüm olarak “mevcut şartlarda borçlanmanın sürdürülmesi ancak ülkenin bağımsızlığını tehlikeye sokmadan her yıl azalan bir şekilde borçlanılması” ilkesi benimsendi.
Ama uygulama böyle olmadı, borçlanma azalan oranda değil, artan oranda yapıldı, bütçe açıkları hızla arttı.
Ayrıca 1911’den sonra birbirini izleyen savaşların (Trablusgarp, Balkan Harbi ve 1. Dünya Savaşı) etkisiyle bütçe açıkları giderek büyüdü.
Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan Osmanlı Devleti 1918 yılında yapılan Mondros Mütarekesi ile işgale uğradı.
1920’de imzalanan Sevr Antlaşması ile müttefik kuvvetler Osmanlı Devleti’ni mali denetim altına aldı. Geçmişte alınan kapitülasyonlar ve imtiyazların alanı genişletildi. Yabancılar vergi alanı dışına çıkarıldı.
Osmanlı Devleti’nin mali ve iktisadi alanda ve akabinde siyasi alanda bağımsızlığı tamamen sona erdi.
Cumhuriyetin anlamı ve önemi – Fahri SAĞLIK
Cumhuriyetin anlamı ve önemi - Fahri SAĞLIK
Bu yıl, 100. yıldönümü kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolun başlangıcında milletimizin “kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti” kurmak üzere “ya istiklâl ya ölüm” ilkesi ile başlattığı Millî Mücadele ve Kurtuluş Savaşımız yer almaktadır. Bu süreç içinde Erzurum ve Sivas Kongrelerini takiben 23 Nisan 1920’de, millî iradeye dayanan Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmış ve bütün dünyaya karşı, yayınladığı beyanname ile “egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletine ait olduğunu” ve “Büyük Millet Meclisi’nin üzerinde hiçbir makam bulunmadığını” ilân etmişti. Gerçi bu meclis ve bu meclisin içinden çıkan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti”, yapısı ve işleyişi yönünden, aslında ismi konmamış bir Cumhuriyet yönetiminden farksızdı. Ama Millî Mücadele’nin ve Kurtuluş Savaşı’nın zaferle bitişini ve Lozan Antlaşması’yla bağımsızlığımızın bütün devletlerce onayını takiben, artık devlet yönetiminin daha açık biçimde isminin konması gerekiyordu.
ÖZGÜN, KİMLİKLİ VE BİLİMSEL BİR MÜFREDATA İHTİYACIMIZ VAR! – Gürkan AVCI
ÖZGÜN, KİMLİKLİ VE BİLİMSEL BİR MÜFREDATA İHTİYACIMIZ VAR! – Gürkan AVCI
Milli Eğitim Bakanlığı 2023-2024 eğitim ve öğretim yılına ilişkin önemli bir karar daha aldıklarını açıkladı.
Buna göre ders müfredatında değişikliğe gidiliyor. Buna göre Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, müfredatın çok ağır olduğunu ve derslerde sadeleştirmeye gideceklerini duyurdu.
Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM)‘ın Kızılcahamam buluşmasında ‘Eğitimde Yeni
Ekosistem, Roller ve Müfredat” temalı oturumda ‘Türk eğitim sisteminin özgün, kimlikli ve bilimsel bir müfredata ihtiyacı olduğunu’ söyleyen DESAM Başkanı Gürkan Avcı, şunları kaydetti;
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in müfredat konusunda ortaya koyduğu vizyon ve paylaştığı temalar beni gelecek için umutlandırdı. Bunun yanında halen eğitim sistemimizle ilgili büyük itirazlarım ve ciddi endişelerim de bulunuyor. Ancak tüm eğitim paydaşları olarak eğitim sisteminde yapılan değişim ve dönüşümlere müdahil olur, sesimizi çıkarmaya devam edersek eğitimimizin geleceğine dönük inancımız, güvencimiz artacaktır.
MÜSLÜMAN, AKIL VE MANTIK – Prof. Dr. Süleyman ÇELİK
MÜSLÜMAN, AKIL VE MANTIK - Prof. Dr. Süleyman ÇELİK (scelik44@gmail.com)
Sosyal medyada dolaşan ekteki videoda konuşan bir Arap aydını özeleştiri yapıyor. Kim olduğu, hangi ülkenin televizyonunda konuştuğu bildirilmemiş. Eskiden olsaydı Tunus’ta diyebilirdik. Ama şimdi orada İhvancılar iktidarda. Belki Lübnan olabilir. Ya da özel bir video çekimidir. Çünkü Arap ülkeleri televizyonlarında kimseyi böyle konuşturmazlar. Her neyse, biz söylenenlere bakalım!..
Ne diyor arkadaş?
“Bizler (yani Müslümanlar) aklımızı ve mantığımızı kullanmayı hak etmiyor muyuz?”
İşte bütün mesele burada: “aklı ve mantığı kullanmak!..”
OSMANLI DEVLETİ’NİN DIŞ BORÇLAR MACERASI – Ruhittin SÖNMEZ
OSMANLI DEVLETİ’NİN DIŞ BORÇLAR MACERASI - Ruhittin SÖNMEZ
Osmanlı Devleti, ilk dış borçlanmasını 1854’te yaptı. 1874 yılına kadar, 15 ayrı dış borçlanma (istikraz) ile Toplam 239 milyon lira borçlandı. Ama ağır faiz yükü nedeniyle hükümetin eline yalnızca 127 milyon Osmanlı Lirası geçti.
1865 borçlanması ile onu takip edenler, hep eski borçlanmaların taksitlerini ödemeye ve bütçe açığını kapatmaya tahsis olunduğundan, Hükümeti mali bir
uçuruma doğru sürüklüyordu. (İ. Hakkı Yeniay)
Alınan her borç için devletin asıl gelirlerini oluşturan muhtelif vergi gelirleri teminat olarak gösteriliyordu. Zamanla daha fazla borç ihtiyacı için ülkenin geri kalan kaynaklarının teminat gösterilmesi bile yetmiyordu.
Daha sonra devam eden borçlanma ihtiyacının daha düzenli karşılanabilmesi için Osmanlı Bankası’nın kurulması gündeme geldi. Bu banka Osmanlı Devleti’nin Merkez Bankası olacaktı. 1863’te Bankanın imtiyaz hakkı sermayedarları İngiliz ve
Fransız olan banka ve bankerlerden oluşan bir gruba verildi.
“Kartopuna benzeyen bir durum meydana gelmişti. Avrupa’dan daha fazla borç sağlandıkça Türkiye’de harcamalar artıyordu.”
1870’lere gelindiğinde dış borçlanma artık müzmin bir hal almıştı (Suvla,1940). Dış borçlanma Osmanlı bütçelerinin kısa vadeli nakit ihtiyacını karşılamakta kullanılmış, ancak yapısal gelir yetersizliği sorununa bir çare üretilememişti.
“Geçici bir araç olan dış borçlanmaya sürekli başvurulması, alınan borçların verimli alanlarda değil de cari giderlere harcanması ve israfa gitmesi, borçlanmaların hesapsız yüksek faizler ve yüksek aracı payları ile yapılmasının” Osmanlı’ya maliyeti ağır oldu.
BOP’layıp Hoplayan AKP’ye – Zahide UÇAR
BOP’layıp Hoplayan AKP’ye - Zahide UÇAR (28 Ekim 2023)
Kurtla avlanıp, kuzuyla ağlamaya çok alıştınız. 20 Yıldır AKP iki ülkeye çalıştı. Biri Yunanistan, diğeri İsrail.. BOP projesi aslında Büyük İsrail Projesi değil miydi? BOP EŞBAŞKANI kim? Bop Eşbaşkanıyım diye ben mi övündüm? BOP Ortadoğu’da 22 ülkenin bölünme projesi değil mi? ABD Dışişleri Bakanı Condeelezza Rice bu gerçeği açıkca ifade etmedi mi? Sonrasında ülkemizde yaşananlara bir bakalım;
Ülkemizin bütün haberleşme kurumlarının özelleştirilmesi, bankaların yabancı tekellere verilmesi sizce neydi? Karadeniz’de en güçlü donanmaya sahip Türk Ordusuna yapılan operasyonlar sizce neydi? Bir ülkenin savunma gücü niye zayıflatılır? Biraz beyni olan bu soruların cevabını bulur.
Anadolu gibi bitki türü açısından en zengin bir coğrafyayı kısır tohumlarla kısırlaştırıp, insanımızı namerde muhtaç hale getirmek neyin hazırlığıdır sizce?
Filistin’i destekleyen Irak, Libya ve Suriye kimin yol vermesiyle paramparça oldu? ABD Başkanı Bush, “Irak’a girmekte tereddüt ediyorduk, Erdoğan bizi cesaretlendirdi” demişti değil mi? Bush, “bu bir Haçlı Seferidir” demesine rağmen, bütün havaalanlarımız ABD’ye açılmadı mı? Tecavüzcü, hırsız Coniler ülkelerine sağ salim dönsün diye dua eden AKP Genel Başkanı değil miydi? Saddam Türkiye’ye; “İran, Türkiye, Irak, birlikte PKK ile savaşıp yok edelim” teklifinde bulundu. Hiç olur mu? O zaman BOP BOZULURDU DEĞİL Mİ?
Bir kez daha düşünün – Prof. Dr. Yavuz KAYA
Çok ilginç değil mi?
Amerika Irak'ı işgal ederken Irak ordusu hiç ortada görünmedi.
Irak ordusunun savaş uçakları hiç kalkmadı.
Tek bir tankı sokağa çıkmadı.
Amerika pikniğe gider gibi elini kolunu sallaya sallaya Irak'a girdi ve ele geçirdi.
Tüm dünya buna şaşırdı.
Peki, neden Amerika bir direnişle karşılaşmadı?
Saddam Hüseyin direnmeden Irak'ı Amerika'ya teslim mi etmişti?
İşgalden sonra ne Amerika ne de CIA bu durum hakkında tek açıklama yapmadı.
Yıllarca bu konu ve soru insanların zihinlerini meşgul etti.
Bu sorunun cevabını bilmek için 1950'de ABD tarafından CIA desteği ile Irak'ta büyütülen "Keşnizani Tarikatını" bilmeniz gerekir.
CIA desteği ile Irak'ta büyütülen bu tarikat Avrupa, Amerika ve Orta Asya'ya kadar yayıldı.
Saddam darbe devrim ile Irak'ı ele geçirdiğinde Saddam'a tamamen itaat ettiler.
Saddam da onlara bir şey yapmadı.
Fakat Keşnizani Tarikatı ordu, bürokrasi, emniyet, istihbarata kadar her yere adamlarını sokup ülkeyi içeriden ele geçirdi.
Genelkurmay Başkanından istihbarat başkanına, İç işleri Bakanından Emniyet amirlerine kadar çoğu kişi Keşnizani Tarikatına bağlıydı.
Tamamen CIA ve MOSSAD kontrolüne girmişlerdi.
Üstelik Saddam'ın eşi ve akrabaları da Keşnizani Tarikatına bağlanmıştı.
Ve Irak Amerika tarafından artık işgal edilebilirdi.
Kimse direnmeyecekti.
Ve Saddam...
Her şeyi anladığında vakit çok geç olmuştu..
Emperyalist ülkeler her zaman tarikatları kullanmışlardır, çünkü o tarikatları kuran yine kendileridir.....
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN DIŞ BORÇLAR SORUNU – Ruhittin SÖNMEZ
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN DIŞ BORÇLAR SORUNU - Ruhittin SÖNMEZ
1800’lü yılların başından itibaren İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği batı ülkeleri sanayi devrimini gerçekleştirdi. Bu devletler gelişen endüstrileri için bir yandan hammadde bulmaya çalışırken, ürettiklerini satabilecekleri pazarlar da arıyorlardı.
Bunun için sanayileşmiş ülkeler, ilişkide bulundukları geri kalmış ülkeleri ayakta tutacak kadar borç vermek, onları yaşatıp verdiklerinin çok fazlasını başka yollarla geri almak gibi bir yöntem geliştirdiler.
Sanayileşme devrimini tamamlayan diğer gelişmiş ülkeler de bu yöntemi uygulamaya devam ettiler.
Her yıl sanayileşmiş ülkelerden geri kalmışlara “borç” ve “bağış” adı altında belli miktar para gelmekte, bu borçların yarısı eski borçların taksit ve faizi olarak verene geri dönmektedir. Öyle ki, “3. Dünya ülkelerinin yıllık faiz ödemeleri borç toplamının üzerindedir. Yıllık faiz ödemeleri tüm 3. Dünya ülkelerinin sağlık ve eğitim harcamaları
toplamından fazladır.”
Üstelik bu borçlar çoğu zaman şartlı verilmektedir. Böylece borcu veren ülkeye faiz gelirinin yanında başka ekonomik kazançlar da sağlanmaktadır. Mesela bu paranın borcu veren ülkenin şirketlerinin yapacağı belli yatırımlarda kullanılabileceği, bu ülkenin sermayesiyle rekabet eden bir alanda kullanılamayacağı gibi şartlarla verilebilmektedir.
Diğer taraftan sanayileşmiş ülkeler kendilerine yakın iktidarları desteklemek amacıyla da borç vermektedir. Verdikleri borçlar sayesinde bir yandan yüksek faiz gelirleri elde etmekte, bir yandan da bu ülkelerden ihtiyaçları olan hammaddeleri ucuza almak, sanayi üretimlerinin fazlasını bu pazarlarda satmak imkanını bulmaktadır.
Ülke yönetiminin seçimle değiştiği bazı geri kalmış ülkelerde, iktidarın elini rahatlatmak için verilen dış borçlar seçim dönemlerinde sahte bolluk ve refah yaratarak seçim sonuçlarını belirleyici olmaktadır.
GAZZE DE KATLİAM – Seyfettin KARAMIZRAK
GAZZE DE KATLİAM - Seyfettin KARAMIZRAK
İsrail, “Orta Doğu haritasını değiştireceğiz” hayaliyle Gazze’ye ölüm kusmaya, “çocuk-kadın” demeden sivil kıyımına devam etmektedir.
27 Ekim Cuma’yı Cumartesine bağlayan gece, bu kıyımı zirveye taşıyarak 100 savaş uçağıyla Gazze’ye ölüm yağdırmaya başlamıştır. İsrail’in ölüm tankları da bu vahşete destek vermiştir.
İnsanlığın gözü önünde bir millet vahşice yok edilmektedir. Atılan bomba miktarı, kilometre kareye 33 ton dur. Şimdiye kadar Gazze’ye 12 bin tondan fazla bomba atılmıştır.
Bombaların tahrip gücü, ABD’nin 2. Dünya Savaşı’nda Japonya’nın Hiroşima kentine attığı atom bombasının gücüne eşdeğerdedir.
ABD, insanlığı yok etme hırsını, bu kez Gazze’de gerçekleştirmiştir. ABD insanlığın baş düşmanıdır.
Gazze’de şimdiye kadar, 7 binden fazla can kayı olmuştur. Bunun 4 binden fazlası kadın ve çocuktur. 18 binden fazla yaralının tahliyesi için güvenli yer kalmadığı belirtilmektedir.
2 binden fazla insan enkaz altındadır. 29 gazeteci hayatını kaybetmiştir. 200 bin konut tamamen yıkılmıştır. Bunların 38’i cami, 3 adedi kilisedir. Bir buçuk milyon insan yerinden
edilmiştir.
“Teknolojinin, medeniyetin, gelişmişliğin” dünyaya sunmaya çalıştığı “refah ve mutluluk” sloganlarının atıldığı bir asırda, insanlığı utandıran bu vahşeti izah etmek mümkün değildir.
Sahte gülümsemelerle dünyayı aldatmaya çalışan batı, Gazze’de vahşi dişlerini göstermiş, gerçek karakterini sergilemiştir. Batı, teknoloji ile ulaştığı her imkânı insanlığın
saadeti için değil, felaketi için kullanmaktadır. İsrail, medeniyetin yüz karası, batının gönüllü katilidir.
İsrail insanlık düşmanıdır. Saplandığı sapık ideolojisinin kölesidir. Ütopik, batıl idealleri uğruna, kendi vatandaşlarına bile acımamaktadır. Hamasın vermek istediği İsrailli rehineleri dahi almamıştır.