Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

20Nis/24Kapalı

BAYRAMIN ARDINDAN… – Seyfettin KARAMIZRAK

seyfettin-karamzrakBAYRAMIN ARDINDAN… - Seyfettin KARAMIZRAK
Eski bayramların özlenen tadını vermese de, bu yılki bayram yine de birçok mutluluğu birlikte yaşamamıza vesile oldu. Geçici olsa da çekirdek aileleri birleştirdi. Torun, dede, nine,
akraba ve dostları bir araya getirdi. Özlemlerin hüznü, sevince dönüştü. Değerli duygular paylaşılarak huzurun tadına varıldı. Ramazan ayında topladığımız güzel hasletleri bir nebze birlikte paylaştık.
Hele yalnızlıktan bunalan yaşlılarla cıvıl cıvıl torunların kavuşması tadına doyulmaz bir durumdu. Az da olsa çocukların şeker toplaması, büyüklerin harçlık dağıtmaları da
unutmaya yüz tutmuş mutluluk kırıntılarıydı doğrusu.
Bunlarla birlikte akrabaların, arkadaşların ve komşuların buluşması, yemeklerin topluca yenilmesi de ayrı bir huzur paylaşımıydı.

Bu arada birçok aile de, bayramı birlikte paylaşmanın yerine, tatil beldelerine gitmeyi tercih etti. Tatil tercihi, insanların çalışmaktan yorulmalarının karşılığı mıydı acaba? Yoksa
bayramların uhrevi havasından kopmanın nedeni miydi?
Teknolojinin baş döndüren yenilikleri, insanlığa büyük kolaylıklar sunarken, bir yandan da sessiz ve derinden, bir o kadar da vahim götürüleri olmuştur: “Silah üretiminde
artış, çevre kirliliği, gürültü, radyasyon, gıdalardaki hormonsal katkılar ve ilaç bağımlılığı vb. gibi.
Özellikle TV, cep telefonu ve internet bağımlılığı, insanları yalnızlaştırmaya başlamış, aile içi ve çevreyle olan iletişim büyük ölçüde azalmıştır. Bunlar, insanlık için kıymetli ve bir
o kadar da anlamlı olan zamanı, insani değerleri, dostlukları, aile içi iletişimi açık şekilde çalmaya başlamıştır. Neticede insanlık hızla kalabalıklaştıkça yalnızlığa ve bencilliğe
itilmektedir.
Teknolojinin bu yönü, “bilinçsizce” kullanılmaya devam edildiğinden; insanları kaynaştıran ortak paydaları yok ederek; “aile bağlarının, samimiyetin, paylaşmanın, ahde
vefanın, sevginin” azalmasına da sebep olmaktadır.
İnsani değerlerin azalması neticesinde; “bencillik, hoşgörüsüzlük, aç gözlülük ve sevgisizlik yüreklerde yeşermeye başlamıştır.
Bu günkü savaşların, akan kanın, aç bırakılan insanların, mağdur ve yetim bırakılan çocukların çektiği ıstırabın sebebi budur.
Görüleceği gibi, teknolojinin içinden; “ahlaki değerleri, insanlık onur ve merhametini, sevgiyi” vb. çıkardığınızda, yaşam anında felakete dönüşmektedir.
Bütün bu gelişmeler insanı; refaha, huzura, saadete götürmesi gerekirken, zengin ve hâkim olma, yönetme uğruna, her türlü çirkinlikler ve merhametsizlikler yapılabilmektedir.
Yaşam biçimimiz yozlaşarak, gelenekler, görenekler, ahlaki değerler vb. hızla ve üzücü şekilde yıpranmaktadır.
Bayramlar da bu gelişmelerden etkilenmiştir elbette ki. İçinde bulundurduğu kendine has; “yaşama sevinci veren, kaynaşmamızı sağlayan, beden ve ruh sağlığımızın sigortası olan ve toplum katmanlarını mutlu eden motifler” kaybolmaya yüz tutmuştur.
Hediyeleşmenin, yeni elbiselerle giyinmenin mutluluğu, el öperek harçlık almanın hazzı, komşularla paylaşmanın toleransı, çocukların kahkahaları, sevinçleri, cıvıl cıvıl
yarışları sokaklarda yok artık.
Bayram namazlarının kalplerimize zerk ettiği manevi hazla, yakalanan uhrevi havanın, hemen akabinde topluca kabirlere taşınması, hastaların unutulmaması, yakınını kaybedenlerin topluca ziyaret edilmesi ne anlamlı, ne hoş uygulamalardı.
Çocukluğumda bayramlarda ev ev gezerdik. On iki yaşını doldurmayanlara çerez dağıtırlardı. En samimi kafadar arkadaşlar ve akraba olanlar bir gurup olurduk.
Topladıklarımızın içinde neler yoktu ki; kuru üzüm, hurma, ceviz, fındık, fıstık, lokum, iğde, kuru dut, keçiboynuzu, akide şekeri vb.

Evlere bayramlaşmaya gitmek gerçekten de mutluluktu. Kapıda güler yüzlü bir teyze karşılar, bizi adam yerine koyar, hal hatırımızı sorar, cana yakın, cicili bicili giyinenlerimizin
yanağını okşar ve bolca çerez ikram ederdi. Ne tadına doyulmaz huzur kırıntılarıydı bunlar.
İçimizde; kin, kırgınlık, stres, hüzün asla yoktu. Engin bir hoşgörünün yüreklerimize enjekte ettiği sevgi çiçekleri vardı göz bebeklerimizde. Topladığımız harçlıklarla bayramlık servetimizi hesaplar, kendimize bahşedilen güven ve sevinçle sokağa fırlardık. Ne bitmez tükenmez lezzet paylaşımlarıydı bilemezsiniz.
Büyükler de ev ev bayramlaşırdı. Tepsi içinde; kâğıtlı şeker, lokum, kolonya ve sigara ikram edilirdi.
Anlattıklarımda olağan üstü bir durum yok elbette. Fakat hafızamda o kadar değerli izleri var ki bu yaşantıların. Yeniden yaşayabilmek için neler vermezdim ki.
Bütün bunları bize anlamlı kılan; madden sahip olduklarımızın çokluğu değildi elbette.
Zira çok da fazla bir şeylerimiz yoktu. Fakat gönül zenginliğimizi sağlayan; içtenlikler, sadelikler yalınlıklar, samimiyet, sevgi ve hoşgörü oldukça çoktu.
Yüreğimizde duruluk ve huzur, ahde vefa, kadir kıymet bilme, sevme ve sayma vardı.
Kanaatkârlık, yaşama sevincimiz haddinden fazlaydı.
Bir takımdık adeta, komşularla, arkadaşlarla, akrabalarla. Birimizin derdi, hepimizindi.
Hayattan çok şey beklemezdik. Uzak ve elde edilemeyecek hedeflerimiz yoktu. Sade, samimi basit ve mutlu yaşardık. O yüzden endişeli değildik belki de.
Evlerimizde çok eşya yoktu. Yaşamımız gibi evlerimiz de sadeydi. Fakat sevgimiz sayesinde, hoş görülü ve huzurluyduk. Esas olan kalp kırmamak, üzmemekti, yardımlaşma ve dayanışmaydı.
Şimdiki bayramlarda maddi her imkân var elbette. Hiç bir şeyin özlemi çekilmemekte.
Ancak, en pahalı malzemelerle pişirilen, fakat lezzet vermeyen yemekler gibi san ki.
Kaybolan bir tat var. Katılan malzemeyle bulunamayacak bir tat.
İşte bayramlara lezzet veren de manevi paylaşımlardır. Engin sevgi, saygı, değer verme, hoşgörü, biz duygusu, yardımlaşma, komşuluk ilişkileri, aile bağları, merhamet,
kanaatkarlık, tevekkül, kendisi ve başkaları ile barışık olabilme, empati, pozitif düşünme vb. değerler.
Bunlar, bayramlara ruhunu veren, kişiyi, aileyi ve dolayısı ile toplumu mutlu kılan argümanlardır. Hiç bir masrafı olmayan, paylaştıkça çoğalan böylesi hasletler, sadece, haset,
kıskanç, bencil, öfkeli, nefret duyan kalplerde yeşermez. İnsanı insan yapan değerleri yaşayamazsak, her gün bayram ilan edilse de bir anlamı olmayacaktır.
Bayramlar önce yüreklerde olmalı. Geçmişin özlemleri ile yetineceğimize, gönülleri önce bayram kılmak lazım. O zaman o tat yeniden gelecektir eminim.
“Gönüller sevinçle dolsun, umutlаr gerçek olsun, аcılаr unutulsun, üzerimize mutluluklar yağsın” dileklerimle…
Sevgiyle kalın…

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Üzgünüz, yorum formu şu anda kapalı.

Geri izleme yok.