Kadir gecesi – Fahri SAĞLIK
Kadir gecesi - Fahri SAĞLIK
08 Mayıs 2021 Cumartesi gününü Pazara bağlayan gece, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı Kadir gecesine kavuşmanın sevinç ve mutluluğunu inşallah yaşayacağız. Yüce Allah bu geceye özel bir sure tahsis ederek önemini bildirmiştir. “Şüphesiz, biz Kur’an-ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Cebrâil o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”(Kadir Suresi, 97/1-5) Kadir gecesi, Müslümanları Rahman’ın affıyla, insanlığı Kur’an’ın aydınlığıyla buluşturan eşsiz bir gecedir. Kadir suresi, bizlere üç temel mesaj vermektedir:
Işınsu Öksüz Hakk’a Yürüdü – Av. Nuri GÜRGÜR
Işınsu Öksüz Hakk’a Yürüdü – Av. Nuri GÜRGÜR
Edebiyat dünyamızın son dönemlerdeki en önemli isimlerinden biri olan, Türk milliyetçiliği fikrini, millî, manevi, insani ve ahlaki değerlerimizi 60 yıldır kalemiyle savunan Emine Işınsu Öksüz, bu dünyadaki yolculuğunu ikmal ederek ebedi aleme göç eyledi; menzili mübarek, makamı inşallah cennet olsun.
Işınsu kardeşimizi 1959’da Türk Ocağı tarihi binasında tanımıştım; cumhuriyet dönemi Türk şiirinin seçkin isimlerinden biri olan Halide Nusret Zorlutuna’nın kızıydı; ama irsi yazarlık yeteneğini şair olarak değil, belki daha yoğun emek ve çaba gerektiren bir alanda, romancı olarak kullanmayı tercih etti. İyi de yaptı, çünkü bizde ancak 19. yy. dan sonra başlayan roman yazılımı maalesef şiir kadar gelişmedi, yüz yıl boyunca belli bir sayının üzerine çıkılamadı.
ANNE OLMA SANATI-1 – Seyfettin KARAMIZRAK
ANNE OLMA SANATI-1 - Seyfettin KARAMIZRAK
“Anne elinden tüm dünyaya tutunur insan, o eli bir bıraksa bir ömür yutkunur insan. “
Hani derler ya lideri şartlar mı ortaya çıkarır. Yoksa lider mi doğulur? Annelik de böyle bir şey. Her kadın anne olarak dünyaya gelir. Fakat sosyal çevre eğitim bu kavramı estetik hale getirir. Daha bir doyulmaz olur anne duygusu.
Bir kere anne olabilmenin “olmazsa olmazları” vardır. Bu duygu ve davranışlar onlara özgüdür ve doğuştandır:
“Merhamet, sınırsız sevgi, koruma kollama duygusu, şefkat, sahiplenme, inanılmaz bir bağlılık ve özveri, empati, değer verme, samimiyet, halden anlama, yardımlaşma, paylaşma, yaşama sevinci, olumlu davranışları kazandırma azmi ve isteği, özenme, gıpta etme, gurur duyma, özlem, sorun çözme, rehabilite etme becerisi, vb.”
Kanaat bitmeyen bir hazinedir – Fahri SAĞLIK
Kanaat bitmeyen bir hazinedir - Fahri SAĞLIK
Orucun hikmetleri ile hükümlerini anlamak arasında sıkı bir bağ vardır. Oruç ibadetinin yerine getirilmesi ile ilgili kuralların bilinmesi, orucumuzu Allah Resulü’nün bize rehber olarak bıraktığı sünnetine uygun oruçlar tutmamıza imkân tanıyacaktır. İslâm bilginleri dînî bütün hükümlerin insanların yararlarını gerçekleştirme amacına yönelik olduğu konusunda görüş birliği içindedirler. Allah’ın yapılmasını istediği şeylerde kullar için çok büyük faydalar, yasakladığı şeylerde ise büyük zararlar bulunduğu bütün Müslümanlar tarafından kabul edilen bir gerçektir.
Âlimlerimiz ibadetlerin yarar ve hikmetleri konusunda Kur’an ve Sahih Sünnet ışığında derin inceleme ve araştırmalar yapmış, bunların kişisel pratik yararlarından çok, insan nefsinin arındırılması ve ahlakının yükseltilmesi yolunda fonksiyonel hâle getirilmesine çalışmışlardır. Bu bağlamda kulların yapmakla yükümlü tutulduğu ibadetlerin sağladığı bazı faydalar ya da hikmetler tespit edilmiştir. Şimdi oruç ibadetinin hikmetleri üzerine söylenmiş çok değerli fikirlerden bir demet sunmak istiyorum.
KURAKLIK / İKLİM – Prof.Dr. Levent KURNAZ
KURAKLIK / İKLİM – Prof.Dr. Levent KURNAZ
Prof.Dr. Levent Kurnaz: İstanbul’da sıcaklık 50 dereceyi bulacak .
Meclis İklim Değişikliğini Araştırma Komisyonu'na sunum yapan Prof.Dr. Levent Kurnaz, Türkiye'nin 2050 yılında büyük kuraklık yaşayacağını söyledi. İstanbul'da sıcaklığın 50 dereceyi bulacağını belirten Kurnaz, "Antalya, Adana ve Mersin gibi bölgelerde ıslak termometre 35 dereceye ulaştığında dışarıda insanlar ölmeye başlayacak" dedi.
Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Bir Fikir Adamı Tahsin Banguoğlu – Oğuz ÇETİNOĞLU
Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Bir Fikir Adamı T a h s i n B a n g u o ğ l u - Oğuz ÇETİNOĞLU
Prof.Dr. Hasan Tahsin Banguoğlu’nun üç kızından biri olan Ülker Banguoğlu Bilgin tarafından hazırlanan eser, 16,8 X 24 santim ölçülerinde, 371 sayfadır.
Dr. Metin Eriş’in teşviki ve katkılarıyla hazırlandığı belirtilen kitap, Banguoğlu ailesinin hikâyesi, ‘Evlâd-ı Fâtihân’ olarak andığımız Balkan ve Rumeli Türklerinin göç trajedisi ile başlıyor. Tahsil hayatı özetlendikten sonra Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü’nde edebiyat öğretmenliği, Almanya’da doktora öğrenciliği, Türkiye’ye döndükten sonra hocalıktaki hızlı yükselişi, Profesörlüğü siyâsete girişi, ilmî çalışmaları ile iki dönem hâlindeki siyâsî hayatı, sonra tekrar ilmî çalışmaları, sohbetleri, radyo konuşmaları ve Türk dili ve edebiyatına hizmetleri anlatılıyor. Bu yorucu ve hareketli hayat içerisinde aile fertleri ve edebiyat çevreleriyle ilişkileri, nesillere örnek teşkil edecek hizmet anlayışı, teferruatlı bir şekilde okuyucuya yansıtılıyor.
Tahsin Banguoğlu; Mehmet Fuat Köprülü, Tevfik İleri, Mehmet Turgut gibi ender yetişen kültür, siyâset ve devlet adamlarımızdan biriydi. Anadolu insanının gıpta ve gururla müşâhede ettiği husûsiyetleri ile ideal siyâsetçi, eşine ender rastlanan aile reisi, kibirden uzak asâleti ile şahsiyet âbidesiydi.
Portre yazarlarımızın seçkinlerinden Altan Deliorman, Prof. Banguoğlu hakkında şunları yazıyor:
‘Dil bilgini, politikacı, fikir adamı… Haysiyetli bir imza, kıvrak bir kalem, cesur bir mücâdeleci… Hayatının, uzun sürmüş sonbaharını yaşarken, Vaniköy kıyılarından sanki bütün bir târihi seyrediyor. Hükümlerinde, kültür birikiminden süzülmüş netlik ve açıklık var. Bütün bunlar O’na, bir nevi ‘dokunulmazlık’ sağlıyor.
O’nun dokunulmazlığı, kanunlardan değil, kanunları da aşarak, şahsiyetinden ve isminden geliyordu. Bunu kabul etmesine tevazuu mâni oluyordu. ’ (Sessiz Bir Ses. s: 96, 134. Bayrak Basım Yayım, İstanbul 1997)
Eser, saygı ile sevginin ideal karışımı olan duyguların, kelimelerle inşa edilmiş bir Banguoğlu âbidisidir. Ülker Banguoğlu Bilgin Hanımefendi, babasından tevârüs ettiği edebî zevk ve harikulêde ifâde gücünü ustalıkla satırlara aktarıyor.
KELAYNAKLARIN sayısı gitt gideee, a-za-lı-yoo… / Kandıralı FETHİ
KELAYNAKLARIN sayısı gitt gideee, a-za-lı-yoo... / Kandıralı FETHİ
Şu an ki
GANDIRA'yı, KANDIRA'lılığı bilmez, bilemez #DIŞARDAN gelenler.
BİZ..
Lakaplarıyla biliriz birbirimizi, anarız - anlatırız...
ŞERBETÇİLERİ
NARCILARI
LANGIRLARI
HOP YAHYA'ları
İnsanların, SÜLALESİ ile anıldığı
#GANDIRA'yı...
Hafız Mehmet'i
kasap Nail Mehmet'i
Manifaturacı Asım'ı
Kolonyacı Vedat'ı
Bozuklu Niyazi'yi...
kimler bilir, HARBİ KANDIRA'lılar..
Bİİİ GANDIRLI..
Aramızdan ayrıldı...
Dünyadaki tek çocuk bayramı… / Orhan BALCI
Dünyadaki tek çocuk bayramı… / Orhan BALCI
Bugün 23 Nisan,
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı,
Milli Egemenliğimizin sembolü,
ulusal kurtuluş mücadelemizin ve demokrasi tarihimizin
en önemli kurumu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
açılışının 101’inci yılı.
Aynı zamanda dünyada çocuklara yönelik
kazandırılmış ilk ve tek bayram…
Böyle bir bayramın ülkemizde olması,
bunun mimarının Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının
olması bu büyük bayrama ayrı bir önem kazandırıyor.
ARALIK…. / Kandıralı FETHİ
ARALIK.... / Kandıralı FETHİ 28 Şubat 2021, 02:10
Elbette, bii AY ismi..
Bana göre, benim çocukluğumda,
ARALIK
bii kestirme yerdi..
BİZİM DÜKKANIN olduğu (TÜRK OCAĞI) yerden, lokantalar tarafına geçmek için...
Öyle #MAĞAZALAR vardi ki, iki caddeyi KISACIK birbirine bağlayan..
-Vasıf GÜNEŞ Bey amcalar’dan,
-Ahsen AKALIN'ların,
-GOCA KAFA Hüseyin'in amcanın ayakkabı mağazaların içinden ,,,,,,,
#ordannn gir-#öbür taraftan çık..
İKİ CADDEYİ birbirine bağlayan...
Biide
#ARALIK'lar vardı..
Her yerde KAR vardı…. / Kandıralı FETHİ
Her yerde KAR vardı.... / Kandıralı FETHİ
ADAMO söylüyordu, meşhurdu o yıllar...
Her yerde KAR var
Kalbim senin bu gece..
Hem nasıl KAR...
#BOM oynadık, KEMAL KAVAKLI'nın ikinci kattaki kahvesinde...
ların berber dükkanı, Veyis Taşdemir bakkal dükkanı üstündeki kaaaavee... Bilirmisiniz..,?.. SOONA aynı mekanı BABACAN çalıştırdı.
Zabıta GÜLHAN çavuş, Saatci Mehmet POLAT, Nazım DÜNDAR vede Cengiz KAVAKLI var.. Cengiz, o yıllarda Pertevnilav Lisesinde okuyor,.. KAR TATİLİ, diye, hafta sonu tatiline gelmiş, YALANNNN, Kemal amcayı koparacak, konu ARPA...
YEŞİL HAMAM – Kandıralı FETHİ
YEŞİL HAMAM - Kandıralı FETHİ
Askerler inerdi, galaycılar caddesinden 20-30’luk gruplarla.
Marşlarla..
Bir grup girer.
Diğer grup çıkardı...
Marşlarla...
Hamam'dan.
Çarşı içinden.
geçerlerdi... ALAY' a doğru.
KEFKEN yoluna #ağrı..
197. P. Alayının ANA - BABA larının gençleri.. ASKERLER..
480 yıllık bilinen geçmişi olan GANDIRA'nın, o zamanlarında da hasbelkader,
7 - 8 yaşındaki benim gözlemim
Senemi..?
1958 diyelim...
BİR MAHUR BESTE…. / Kandıralı FETHİ
BİR MAHUR BESTE.... / Kandıralı FETHİ
Bende olmayan biii Foto.. #ABİM..
Ön çarşıdan -arka çarşıya çıkan Aralık sokak..
Berber NURRTİN'in dükkanı belli ki..
Namazgah da, platform kurulan yılları hatırlayın..
On kişilik saz heyeti..
GANDIRA için ayrı ve önem olan gün.... ÇARŞAMBA
yaaa NAZİF abi çıkar, tel gözlükleri ile platforma
yadaaa
BERBER SAFFET..
Korkunç rekabet .
Şarkılar söylüyorlar ZEKİ'den, MÜZEYYEN'den, SAFİYE'den..
Onlar, #O değil sanki.
Gündüzün, ahçı YILMAZ ULUTAŞ’ın önünde kestane satan... NAZİF abim.......
Efendi- efendi saç sakal traş yapan vedeee ağzından KELAM çıkmayan.. SAFFET abim..
Bira içilen..
Yanında ,
Çay kahve!!
Hanımlar ŞIK
Beyler GRAVATLI...
Orası, BEYOĞLU - İstiklal caddesi idi...
Orası NAMAZGAH...
TAHTA köprüden geçerken, aralıklarından, derenin aktığını gördüğünüz yıllar..
Annemizin, TOPUKLU ayakkabısının, namazgah köprüsünün tahtaları arasına sıkıştığı yıllar..
DERE BOYUNDA olsun masamız..
GURBA seslerini daha güzel duyalım..
Kümesine gitmeyen ördeklerin, yüzmelerini seyredelim..
Asırlık çınarın, en yüksek dalına asılmış hapörler den, PLAK dinleyelim
Mevzuuuuu,,,,, BERBER dükkanından
Namazgah uzadı...
Biz GANDIRA'lıyızz...
Yenisi varmış-görmedim - gitmedim.... HAAA VALLA - HAA BİLLAA
Ben, #BİZİM mezarlığa gidiyorum......
DERE taşlı
İSİMSİZ.
ordaaaa, kimlerin yattığını biliyorum
Ver bir MAHUR BESTE çalıyor şimdi...
MÜJGAN'la - BEN AĞLAŞIYORUZ.
SATRANÇÇI – Mustafa YILDIZ
Şehirlerin ruhu insanların yüzlerine siner. Bu siniş bugünden yarına olmaz, gideceksin birkaç göbek geriye, dedenin dedesine dedenin dedesine… Şehrin izi insanın bir yerinde gizlenir. Kesin şurasıdır diyemem, görmek de kolay değil, bakar karar verirsin, şifre çözüldü, tık, tamam. Abimiz Ankaralı, keçi gibi inatçı. Bu Bursalı olmalı, yüzünde kırışıklıklar tıpkı Dua çınarı.
Şimdi konuştuğum zatın memleketini söylemesine gerek yok, İzmitlidir, içinden tren geçer gibi tek tek konuşuyor, istasyon gibi sıcak, fuar gibi neşeli, düzenli tertipli, toz tutsun istemez eşyaları, parkeler cillop gibi, elinde sürekli temizlik bezi, siler durur masayı, camı.
İnsana bir bakışı var: Saat Kulesi. Destekli sallıyorsun, falcı gibisin. No comment bakı, no comment astroloji, dediğim yüksek olasılık, istatistik okuduk. Zaten İzmit’teyiz bir hafta, satranç turnuvasında, Yeni Yıl Turnuvası, hava hafiften soğuk, millette pardösü, palto var, boynunda atkı, başında bere, ayakları sıcak tutmalı. İlk gün keşfettim bu çayhaneyi, canım çekti benim de o narin elleriyle ince belli bardaktan sıcak bir çayı aheste aheste içerken içeride, gözleri dağ deviren, çekici bir bayan. Sormayın fiziğini anlatamam imkânsız, bana ince belli bardaktan lütfen açık bir çay, çayı şekersiz getirdi adam, dedim ya Saat Kulesi, krizantem. Sahibi veya işleteni İbrahim Bey, az önce sözünü ettiğim İzmitli bey. Turnuva salonundan bir kat aşağıya iniyorsun tam karşısında kapısı, iki cephesi boydan boya cam ışıl ışıl bir dükkan, masalar da şeffaf, sandalyeler turkuvaz, girişe göre sağ köşede Gaziantep işi çay kazanı, yanında tost makinesi. Kolay oldu ilk tur, alttan çektim, rakibim kırk sekiz elli yaşlarında göbeği hafif önde ortadan uzun bir adam, saçları karman çorman, kirli sakalı var, montunu çıkarınca gördüm, koyu renkli bir kazak, önü diyabet yemekleri tarifesi, çay, çorba, taze fasulye, akşamüstü enginar, üst dudağı kenardan hafif aralık kalmış, sigarasını sürekli kondurduğu yerden bir dişi görünüyor sapsarı, hamlelerini yaparken tuttuğu işaret parmağı da aynı renge boyalı, nefesi kısa kısa ama rahatsız etmiyor, sessiz, beyazlarla oynuyor, istekli. Yirminci hamleden önce vezirim f6 karesinde, c5’teki atıyla a6’daki piyonuma gözünü dikti, lokal bakıyor tahtaya, alacak biliyorum atla piyonu, fazla düşünmedi, aldı, saate bastı, vezirimle atını yatay gidip alınca çok üzüldü, ağlamaklı oldu, ben de üzüldüm tabi, istemiyorum beleş taş, ama kural böyle tuttuğunu oynayacaksın arkadaş. Birkaç hamle sonra oyun bitti.
BANKİ, BANGİ, BANGO – Mustafa YILDIZ
BANKİ, BANGİ, BANGO – Mustafa YILDIZ
Bir Oyun Havasının Notaya Geçirilme Çabası
Bir akşam e-mail kutumda sadece soru cümlesinden ibaret bir ileti buldum. “Şaşkın oyununu biliyormusunuz? “Altındaki isim Ümit Karaduman ve telefon numarası. Ne oyunu bu? Öyle ya oyun sözcüğünün anlamı öyle geniş ki… Kağıt oyunu mu, taş oyunu mu, folklorik bir oyun mu, uzun kış gecelerinin eğlencesi yüzük oyunu gibi bir şey mi mesela saklambaç gibi çocuk oyunu mu? Birdirbir, uzuneşek gibi gençlik oyunu da olabilir, orta oyunu gibi doğaçlama tiyatral bir şey de…
Z KUŞAĞI NE İSTER? – Evrim KURAN
Z KUŞAĞI NE İSTER? – Evrim KURAN
Geleceğin yeni oyuncuları Z kuşağı bireyler, sürekli değişen dünyaya damga vurmaya hazırlanıyor
Sosyal medya ve tüm dijital mecralarda son günlerin öne çıkan konuları arasında Z kuşağı yer alıyor. Uzmanlar, 2000 yılı ve sonrası doğumlu bireylerin jenerasyonu olan Z kuşağını geleceğe damgasını vuracak kuşak olarak tanımlıyor. Z kuşağının hayatı ele alış biçimleri ve değerleriyle öncüllerinden belirgin farklılıklar sergileyeceği öngörülüyor.
KIŞ KIŞLIĞINI YAPMAKTAN VAZGEÇMEZ – 1 / Süheyl ÇOBANOĞLU
KIŞ KIŞLIĞINI YAPMAKTAN VAZGEÇMEZ – 1 / Süheyl ÇOBANOĞLU
Sözde müslüman din kardeşlerimiz olan Mısır, Suudi Arabistan, BAE (Birleşik arap Emirlikleri), küresel komplonun maşası olmuş, Akdeniz Egemenlik alanları, Ege, Suriye, Libya, PKK/PYD-terör vs. gibi her alanda Türkiye’nin aleyhine, musevi İsrail, hristiyan Rum-Yunan ikilisi, ABD, Fransa ve diğer AB üyeleri ile işbirliği yapmaktalar… Yaşadıkları mezalim nedeniyle Türkiye’den başka kimsenin doğru dürüst sahip çıkmadığı Filisti’in de bu ekibe katılması kapak olmuş…
ZANGOÇ QASİMODO-BİR SOSYOLOJİK ANALİZ – Salih ALTUN
ZANGOÇ QASİMODO-BİR SOSYOLOJİK ANALİZ - Salih ALTUN
Victor Hügo’nun çok sevdiğim eserlerinden biridir. Notre dame’ın Kamburu. Eser, birkaç kez filme de alınmıştır. Notre Dame Katedrali’ni, hak ettiğinden daha büyük üne kavuşturan da bu romandır. Katedralde insanlardan uzak yaşayan başrahibin evlatlığı zangoç Qasimodo eciş bücüş, hilkat garibesi bir insandır. Sokağa çıktığı bir gün haksız yere kırbaç cezasına çarptırılmıştır.
O, kırbaçlar altında “su.. su..!” diye inlerken ruhsal olarak ondan daha ezik, bir grup zavallı sadist çığlıklar atarak eğlenmektedir. Biri hariç. Çingene güzeli Esmeralda. O bu sahneye dayanamaz. Qasimodo’nun yanına çıkar. Ona dokunur, su verir. Ayrılırken matarasını da orada bırakır. Qasimodo’nun dudaklarından belli belirsiz şu sözler dökülür:”Bana su verdi.”
Daha sonra engizisyon, cadı olduğu, cinayet işlediği gerekçesiyle Esmeralda’nın idamına karar verir. Zangoç Qasimodo onu son anda kaçırır ve adeta dokunulmaz alan olan Notre Dame’a götürür. Orada da ölümüne korur onu. Bu uzun mücadele sürecinde, sürekli aynı sözü tekrarlar. “Bana su verdi.”
Öykümüz bu kadar. Gelelim öykü bağlamında devlet-halk ilişkisine.
Elbette ki halk, Qasimodo gibi hilkat garibesi değildir. Ama yıllardır ezilmiştir, adam yerine konmamıştır. Belki asgari ihtiyaçları karşılanmıştır da devletten yana sevgiye, şefkate mazhar olmamıştır. Devlet denen oluşum, onu tahsildar-jandarma dışında arayıp sormamış; onu kendi dünyasında yalnızlığa terk etmiştir. Bu yüzden, sessiz çoğunluk, kendini Qasimodo gibi hissetmiş; ancak içinde de bir isyan büyütmüştür.
TERAVİH NAMAZI – Fahri SAĞLIK
Dinimizde nafile namazlardan biri olan teravih namazı Ramazan ayının ayırıcı özelliklerinden biridir. Teravih namazı, yatsı namazı kılındıktan sonra fecir doğuncaya kadar (imsak vakti) uzanan bir zaman dilimi içinde kılınabilir. Teravih namazı, yatsı namazına tabidir. Yatsı namazından sonra kılınır. Önce kılınırsa sahih olmaz. Genellikle teravih namazı vitir namazından önce kılınır. Bununla birlikte vitir namazından sonra kılınması da caizdir. Ramazan dışındaki zamanlarda vitir namazı münferit ( ferdi/ tek başına ) olarak kılınır, cemaatle kılınmaz. Ramazan ayında ise cemaatle de kılınabilir.
ÂYET OKUYAN KUŞLAR… / Saliha MALHUN
ÂYET OKUYAN KUŞLAR… / Saliha MALHUN
Ey Muhterem Din Alimleri, Rahipler, Papazlar, Hahamlar, Hindu ve Budist Bütün Rahipler, Müftüler,
Ben daha çocuktum…
Babamın şu yokluk denizinden devşirdiği bir gül, ötelerden uçup gelen, onların yuvalarını cıvıltılarımla doldurduğum minicik bir kuştum... Bir kuş ki Rahman olan yüce Allah’ın (c.c) merhametiyle kuşattığı ana- babamın sevgisiyle beslendim ve korundum.
Büyüdükçe her şeyin aslını öğrenir gibi oldum. Dedemin abdest alması, namaz kılması ve Ramazan ayında tutulan oruçlar beni çok şaşırttı ilkin. Ne garipti şu üç defa ağıza, buruna su vermek, sonra alnı yerlere sürmek... Ya şu boncuklarla dua saymak büyüklerin oyunu muydu? Ama ben anlamadığım hiç bir şeye yenilmedim. Önce dedemle birlikte seccadesinin ucuna yapışarak secdeye kapandım, ardından ‘öğleye kadar’ orucu tuttum. Pek tabii ki ben Müslüman bir ailenin çocuğuydum. Dedemin ilk öğrettiği, Allah (c.c.) ve meleklerinin en çok sevdiği bir duayı ben hâlâ çok severim size de o duayı öğretmek isterim.. O dua: Süphanallahi ve bi hamdihi… Süphanallahi ve bi hamdihi… Süphanallahi ve bi hamdihi…
Bu duayı ilk öğrettiğim komşu amca, kollarımdan tutarak göklere kaldırmıştı ben... Ve ben o zaman anlamıştım ibadetin insanı göklerde uçurduğunu... Çünkü ben çocukken “Ayet Okuyan Bir Kuştum..”. Artık benim için dinim; Allah’ın hazinelerinden sevimli ve güzel hediyeler dağıtılan mutluluk ülkesiydi.. Bu yüzden Noel’de çocuklara oyuncak ayılar ve bebekler dağıtan Noel Baba’nıza fazlaca özenmedim.
Ben henüz çocuktum..
Sorularım ötelere yönelikti. Hep sorardım ölümü, doğuşu... Ve ilk defa o zaman anlatmıştı bana dedem, ötelerden bu dünyaya geçici bir süre için indirilmiş bir prenses olduğumu. Bana orucu ve namazı öğrettikleri için büyüklerime minnet borçluyum.. Yoksa duyamayacaktım perdelere, koltuklara, duvarlara sinen lavanta kokularını. Biliyor musunuz, ilkin bir ses, kötü, kurnaz bir cadı gibi beni içime doğru çıktığım yolculuktan alıkoymak istedi ama ben aldırmadım. Menekşeden vişneye, kirazdan çileğe ve incirden zeytine iftar torbamda kuş sofrası hazırladım. Dilimde de sürekli o âyetle dolaştım: “Vettini vezzeytuni.. Vettini vezzeytuni..” Çünkü ben âyet okuyan bir kuştum… Üstelik henüz çocuktum. Çocukluğumun zayıf noktalarından kurtulmak için değildi savaşım. Büyüklüğün büyüklüklerini yaşamak ve çocukluktan çıkmak içindi umudum..
Sonra büyüdüm…
Nefsim, namaz ve oruç gibi ibadetlerle eğitilmişti artık. Bu yüzdendi ergenliğe girdiğimde sizin gençliğiniz gibi inkarın karanlığına saplanmaktan, gençliğin telafi edilemez çılgın davranışlarından korunmuşluğum. Çünkü ben okulda bana öğretmeye çalıştıkları Darwinizm’i pek gülünç bulmuştum. Ve yine "Tabiat" denilen bir "ananın" kendi kendini yarattığı da hiç inandırıcı gelmemişti bana. Çünkü ben tabiata karşı baş eğmemeyi oruçla öğrenmiştim. Açlığa ve susuzluğa dayanıklı, melankoli krizlerine girmeyen bir yiğit kız olmuştum.
Bir türlü anlam verememiştim Tv’de izlediğim batı dizilerindeki aile ilişkilerinize. Sizin toplumunuzda çocuk için baba her şey. Bir nevi küçük Tanrı! Zaten tahrif edilmiş Hristiyanlıkta tanrının baba oluşu, ister istemez çocuklarınızın babayı tanrısallaştırması için bir vasıta değil midir? Sonra buluğ çağında realist bir gözle görüyorlar babalarını. Ne garip çocuklarınızın Tanrı babadan, alelade bir babaya geçiş halleri. Ne garip aynı ailedeki küçük çocuğun babaya taparken, abisi olan gencin inkar edişi. Ne garipti onsekiz yaşından sonra gençlerinizin evi terk edişi. Ne garip çocuklarınızın amcalarına teyzelerine, okulda hocalarına isimleriyle hitap etmeleri.
Oysa ben kendimden ve babamdan da ölçülemeyecek kadar yüksekte, her şeyin üstünde, sonsuz bir gücün bulunduğunu, babamın da kendimin de onun önünde eğildiğimizi, ona secde ettiğimizi, bizlerin onun kulu olduğumuzu idrak etmiştim. Ve ben babamın ve dedelerimin bu kutsal eriyişte ulvileştiklerini görmüştüm. Oysa şimdi batılının ‘dehşetli çocuk’, ‘asi gençlik’ dediği şey bu tanrı babadan insan babaya ani geçişten kaynaklanmıyor mu?
Ey Din Âlimleri,
Sizler, şu kirlenmiş yeryüzünü en ışıklı ayinlerle yıkamadıkça, ‘mutlak’ın sesi olan vahyin nuruyla aydınlatmadıkça, düşüncenin en yanılmazı olan bir mü’minin düşünceleriyle aydınlatmadıkça, yüzünüzün, gönlünüzün, düşüncelerinizin “nurlanması nasıl mümkün olabilir ki?
İnanmayan kâfirlerin yeryüzünde bozgunculuk yaptığı, savaşlar çıkardığı, insan kanı akıttığı bu dünyayı, Hz. İbrahim’in baltasıyla, Hz. Musa’nın asasıyla, Hz. Mesih’in nefesiyle ve Sevgili Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) duasıyla imar etmek siz din adamlarının vazifesi değil miydi?
Tarihin kabrini açmak sizlerin vazifesi değil miydi?
Afrika’yı aydınlatmak sizlerin vazifesi değil miydi?
Asya’yı uyandırmak sizlerin vazifesi değil miydi?
Yeryüzünde Allah’ın nurunu söndürmek isteyen ifritlerin çığlığından kurtarmak sizlerin vazifesi değil miydi?
Ruh deccallerini öldürmek!… Çünkü yaklaşmıştır artık! Hepiniz bilmektesiniz Ruh Mehdisi’nin doğum saatini! Kudüs’ü kurtaracak, onu miracına kavuşturacak! Bir melek alayının ansızın yeryüzüne inişi ve ellerindeki Hızır meş'aleleri yalnızca inanmışların gözüne görünecektir! Marksistlerin, dini bir hayal, bir vehim, bir yanılsama ve fantezi, bir afyon sayan teorileri alt üst olacak ve melekler ansızın yakalayacak onların hepsini!
Ey Muhterem Din Alimleri,,
Mademki imanınız, sırrını yalnız sizin bildiğiniz, tekniğini yalnız sizin kavrayabileceğiniz, şeytanı karşınızda dilsiz bırakan bir gayb silahı ve yardımcı melek ordularıyla kuşanmışsınız, şu halde zayıf insanları güçlendirmek, yıkıcı kuvvetler karşısında yiğitçe direnişi öğretmek sizin vazifeniz değil miydi?
Dünya’da insanlık artık bildiğimiz ölüme bile hasret çeke çeke ölmektedir! Yeni bir dünyanın kurulduğundan habersiz, demokrasinin dinden kopuk yaşayamayacağını duymazlıktan ve bilmezlikten gelen,. 20. yüzyılın kanlı savaşlarından çıkmış insanlığın yeniden imana dönüş yaptığını gözlerden saklamaya çalışan iblis ve ordusuyla savaşmak sizlerin vazifesi değil miydi?…
Vahyin yakuttan mayasıyla insanlığın ruhunu mayalamak, nefisleri Hz. Davut Peygamberin örsünde dövmek, Hz. İsa Peygamberin tevekkül tasından susamışlara su vermek, Sevgili Efendimiz'in (s.a.v) elinde Kur’an kevseriyle yıkanmış bir dünyayı sunmak siz din adamlarının vazifesi değil miydi?
Bütün bir din tarihini anlatmak, o tarihte insanlığı tayyi mekan yolculuğuna çıkarmak sizlerin vazifesi değil miydi? Ortadoğu’da yanan Nemrut’un ateşidir hala! Fakat ateş İbrahim’leri sizlerin duası ve gayretiyle yakmayacaktı!. Irak’taki İsmail’leri Kurban olmaktan kurtaracak da sizlerin duası ve gayreti olacaktı!
Dünya’yı içine çeken bir madde uçurumudur. Hz. Yusuf’un düştüğü kuyu gibi adeta büyülü ve zehirli bir kuyudur bu! O kuyudan yepyeni bir dünya çıkacaktır! Göze görünmeyen madenler o dünyayı atom atom kuşatacak, yeniden donatacaktır. Kuyudan çıktığında o dünya Hz. Yusuf gibi nurani çehresiyle parlayacaktır!
Ey Yeryüzündeki Bütün Din Alimleri!
Dünyadaki bütün ‘izm’ler Hz. Musa’nın Sina dağına gittiği ve dönüşünde halkını altın buzağıyı yapmış ve tapmış olarak bulduğu o çileli imtihanlardan başka nedir ki? Ey Vahye sadık olanlar! İnsanlığın başına bela olan bu bin yıllık buzağıyı boğazlayın artık!
Şayet sizler üzerinize düşen bu vazifeleri layıkıyla yerine getirirseniz, Allah dostu Hz. İbrahim’den, Allah’la konuşma şanının sancağı Hz. Musa’dan, Cebrail nefesinden oluşmuş Hz. İsa’dan ve en büyük dereceye, Allah’ın sevgilisi olma derecesine yükselmiş Hazreti Muhammed (s.a.v)'den siz inanan mü’minlerin üzerine görünmez armağanlar inecektir. Çünkü o yüce Peygamberler isterler ki ümmetleri kendilerine benzesinler.
Allah onların duasını kabul edecek ve biz inanan mü’minler yeniden ruhumuzun silahlarını donanacağız! Tabiata karşı, kötülük doktrinlerine karşı, egoizme, terörizme karşı ruhun en büyük silahI, Allah’a tapmaktır. Allah’a tapmak tıpkı Ashab-ı Kehf’in yiğitleri gibi şehadet parmağını göklere kaldırarak, Allah’lık iddia edenlere haddini bildirmek, yalanı devirmektir! İnanmak Allah’ın insanlığa armağan ettiğin en mucizevi silahtır. Kıyamete kadar inançtan daha üstün maddi veya psikolojik bir silah ortaya koyamayacak karanlığın efendisi! Bu silahın karşısına çıkan silahlar Hz. Musa’nın asasının karşısına çıkarılan büyücü değneklerinden farksızdır.
Ey Yeryüzündeki Din Adamları,
Yalancı propagandaya karşı hakikatin tebliği, şeytanın iğvasına karşı vahyin telkini, zulme karşı adalet, cehalete karşı irfan, şehvete karşı oruç, putperestliğe karşı secdeyi aşılamak sizlerin vazifesi değil miydi? Fakat sizler üzerinize düşen vazifeleri layıkıyla yerine getirmediniz!
Şu halde ellerimi kaldırarak Rabbime şöyle niyaz ediyorum:
Allah’ım, sen din âlimlerini kendi ruhlarına kapanmaktan koru!
Onları toplumun yükselen din heyecanı içinde erit.
Öyle ki ruhların gözle görünür elle tutulur bir biçimde canlandığını, caddelerden nur nehirlerinin aktığını görsünler.
Bizlere arı duru bir ruh ve gönül kazandır Allah’ım!
Ey iyilerin ve kötülerin Rabbi!
Şehirlerimizi değiştir! New York’u, Washington’u, Londra’yı, Paris’i, Berlin’i, Bükreş’i, İstanbul,u Moskova sokaklarını ve caddelerini büyük zamanların insanlarıyla doldur. Tarihi yeniden dirilt!
Sübhaneke ya ilahe illa ente’l-emanül-emani…
Mescid-i Aksa’yı, İlahiler, tekbirler, salavatlarla, Kevser ve zemzemle yıka. Giydiğimiz bayramlık elbiseler gibi içimizi de yepyeni ve taptaze olsun.
Ya Hayy!...
Geçmiş ve gelecek zamanlardaki yüce ermiş ruhlarını bu manevi şölenle davetlendir. Bizleri de bu şölene yüzyıllarca çağrılmışlardan eyle.
Yarım bin yıl aralığına yakın bir zaman aralığında insanlığın nesli arasında tükenmeye yüz tutmuş kadim bir kuş topluluğu olan “Ayet Okuyan Kuşlarına” sen Zümrüd-ü Anka olup dönmelerini nasib eyle.
Sen yalnız günü, geceyi değil, bin yılları onaransın.
Kainata ve Berzah’a yakut cevher özünü veren en büyük ustasın.
Kentlerimizi de berzah gibi aydınlat.
Bizleri görünmez terazilerinde tart.
Görünmeyen kalemlerdeki kayıtlarımızı görür ruh ermişliğine yücelt bizleri.
Bizler yeni bir uygarlığın kapısına geldik, dayandık. Bizi sana döndür. Sana, senden daha yakın öncesiz , sonrasız, ölümsüz, sonsuz, doğumsuz, diri, gören, işiten esman ile yakarıyorum. Ağır bir materyalizm hastalığıyla yere çalınmış bu çağı Bursa çinilerinin yeşilinden ilk bahar gibi, Şeyh Edebali ocağından, Ertuğrul Gazi’nin otağından yeniden dirilt!
Kentler ve ufuklar, doğu ve batı gece ve gündüz, öte dünya, cennet ve cehennem, yakın ve uzak hepsi senin kudret elindedir. Bizleri dünya çerçöpünden, müneccim değneklerinin şerrinden koru
Ya Emanül eman!
Dağılmış, darmadağın olmuş mü’minleri tekrar nurunla topla… Yolun kıyısında bakakalacak inançsızlar ve inkarcılar ne olurdu katılsalardı bu yolculuğa…
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın insanlığa armağan ettiği büyük bir medeniyetin ulu bir kitabıdır. Tek noktası bile değişmeyen, ölmek nedir bilmeyen bir kitabın ilk niyazıyla yakarıyorum.
“Bismillahirrahmanirrahim“
“Elhamdü lillahi rabbi’l-alemin. Er-rahmani’r-rahim. Maliki yevmi’d-din. İyyake na’büdü ve iyyake nesta’in. İhdina’s-sıratal müstekim. Sıratallezine en’amte ‘aleyhim ğayri’l-mağdubi ‘aleyhim vela’d-dallin.” (Amin)
.....
- İşbu yazı 28-11. 2006 tarihinde bir edebiyat sitesinde kaleme aldığım ve başta Milli Gazete olmak üzere gönderdiğim ve neşredilmesi için ısrar ettiğim, fakat; “ sayfamızın formatı uygun değil” vs gibi sudan bahanelerle hiçbir İslamcı, Milliyetçi, muhafazakar gazetede neşredilmeyen, hepsi tarafından aforoz edildiğim "Dinler Arası Diyalog Toplantılarına Açık Bildirim" idi. Bu Ramazan Hira döneminin fikir hayatımıza hayır ve bereket getirmesini niyaz ediyorum. Saliha MALHUN
Ya Onurlu Duruş, Ya Yok Oluş! – Hakan HACIİBRAHİMOĞLU
Ya Onurlu Duruş, Ya Yok Oluş! - Hakan HACIİBRAHİMOĞLU
2020 yılına keşke hiç girmeseydik, 2019’da kalsaydık! Ya da 2020’yi es geçip direk 2021’e geçiş yapabilseydik diye içimizden geçiyoruzdur. 2020 senesine depremlerle başladık, maalesef ülkemizin farklı bölgelerinden deprem haberleri gelmeye devam ediyor. Çekirgeler sokakları istila etti, ardından Covid-19 isimli bir virüs hayatımızı alt üst etti. Çernobil Nükleer santralinde yangın çıktı zehir saçıyor, ülkemizde tehdit altında.
Tüm dünyayı saran Korona Virüs ( Covid-19 ) salgını zengin, fakir, âlim, cahil ayırt etmiyor herkesi öldürüyor. 2020 nasıl bitecek? Bitecek mi acaba diye düşünmeye başladık psikolojimiz bozuldu! Bir virüs bizi ne duruma soktu farkında mıyız? İnsan ömrü çok kısa, yarınımız ne olacak bilemiyoruz. Bir musibet, bin nasihatten iyidir demiş atalarımız! Başımıza gelen bu musibetlerden ders çıkarıp, insanlığımızı sorgulamamız gerekmiyor mu?
Bence hepimizin bu sorgulamayı yapması lazım, ömrümüzün kalan kısmında onurlu yaşayalım, insanlığa örnek olalım. Para, güç, kuvvet bir virüse yenik düştü hep birlikte gördük. İnsanlığı kurtarmanın tam zamanı “Ya onurlu duruş, ya da yok oluş” eşiğine geldiğimizi düşünüyorum.
Biz müslümanlar ahirete iman ediyoruz. Dünya hayatı sona erecek etimiz, kemiğimiz toprak olacak, ruhumuz ebedi hayata devam edecek. Geçici dünya hayatında yaptığımız hatalardan ders çıkaralım ebedi hayatına devam edecek ruhumuzu temizleyelim. İyi insan, örnek insan olalım, güce boyun eğmeyelim, kula kulluk etmeyelim, Allaha kul olalım! Peygamberimiz Hz. Muhammed ( S.A.V ) hadis-i şerifinde “ Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır” demiş. Doğrunun, hakikatin, peşinden gidelim, haksızlık karşısında susmayalım, sesimizi yükseltelim! Yetimin hakkını koruyalım! Kul hakkı yemeyelim! Allah’ın resulü Peygamber efendimiz Hz. Muhammed ( S.A.V ) hadisinde,“ Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” demiş! İnsanlığın anlamını ne güzel açıklayan bir söz değil mi?