
Her yerde KAR vardı…. / Kandıralı FETHİ
Her yerde KAR vardı.... / Kandıralı FETHİ
ADAMO söylüyordu, meşhurdu o yıllar...
Her yerde KAR var
Kalbim senin bu gece..
Hem nasıl KAR...
#BOM oynadık, KEMAL KAVAKLI'nın ikinci kattaki kahvesinde...
ların berber dükkanı, Veyis Taşdemir bakkal dükkanı üstündeki kaaaavee... Bilirmisiniz..,?.. SOONA aynı mekanı BABACAN çalıştırdı.
Zabıta GÜLHAN çavuş, Saatci Mehmet POLAT, Nazım DÜNDAR vede Cengiz KAVAKLI var.. Cengiz, o yıllarda Pertevnilav Lisesinde okuyor,.. KAR TATİLİ, diye, hafta sonu tatiline gelmiş, YALANNNN, Kemal amcayı koparacak, konu ARPA...
Emekli Öğretmen İsmet Akkaya hocamın hatıraları
Gençler hayalleriyle, yaşlılar hatıralarıyla yaşarlar. Ben de bugün 1960’lı yılları, okul hayatımı, memleketim Şebinkarahisar'ın o yıllarını yadetmek istiyorum.
1954 yılında İstiklâl İlkokulu'na başladım. O günlerden aklımda kalan siyah önlüğüm, beyaz yakam, birinci teneffüslerde süt tozu balık yağı ile beslenme, aşı zamanları Kara Mehmet amca tarafından 40 kişilik sınıfın TEK ENJEKTÖLE aşılanması. Birinci sınıfta öğretmenim yedek subay öğretmen Kadri bey, 2, 3. Sınıfta Ñecla Hanım, 4,5 sınıfta Hayri Aytekin bey..
Orta okulumuz, iki katlı şahane bir bina, bahçesi iki kademe, alt tarafta voleybol sahası, basketbol potaları, üst kısımda merasim alanı.. Okulun giriş koridorunun sol tarafı çok amaçlı salon, temsil sahnesi, atlama kasaları, güreş ve jimnastik minderleri, tenis masaları, sağ tarafta kütüphane, işlik ve atölyeler var. Bu atölyede mengene, planya, testere, törpü, keser, çekiç, kerpeten, pense, kitap ciltleme tezgahı el becerilerimizi geliştirmek için her türlü alet ve edevat mevcut. ĶÖY ENSTİTÜLERİNIN küçük bir versiyonu.. Müdürümüź, Ömer Faruk Yılmaz, Müdür yardımcımız Faruk Eroğlu.
Orta ikinci sınıftayım, okulumuza bir kumpanya gelmişti. Elemanlarından birinin gözleri âmâ, sağ kolunun dirsekten aşağısı yok. Tahtadan bir protez yapılmış, kemaneyi proteze sicimle sarmışlar, sol elinde eski mı eski bir keman.. Adam 40-50 yaşlarında.. "Baba dağda duman yeri var, kaşta keman yeri var, oğul aç görsün düğmelerin, orda güman yeri var" türküsünü çaldı, okudu.. Şahane bir ses, otantik bir icra.. Bu türküyü çok solisten dinledim, hâlâ o tadı ararım grup elemanlarından biri sırt üstü yattı göğsüne bir kütük koydular ayakta olan ekip arkadaşı balta ile yongalar kesti. Alttaki adam korkudan inliyordu. O anda Türkçe dersimize gelen Celalettin Menteş hocamız "Çocuklar bu gösteriyi eğlence olarak değil, insanlar para kazanmak için nelere katlanıyorlar, bu şuurla izleyin" demişti. Bu sözü hayatım boyu unutamam.. O çağımda tavla oynamaya, yüzmeye, bir enstrüman çalmaya heves etmişimdir. Çok şükür 3 emelimi de gerçekleştirdim. Okula giderken şapka takmak mecburi idi.. Orta son sınıfta tekrar İstiklâl İlkokulu'na döndük. Mezun olunca numaralarımızın önüne 700 eklenerek Lise öğrencisi olduk. Halkımız, okumaya çok değer vermiş, bütün okullarını kıt imkânları birleştirerek yapıp Milli Eğitime bağışlamıştır. Kelkit Vadisi'nde ilk lise şehrimizde açıldığından Alucra, Şiran, Kelkit, Refahiye, Şuşehri'nden arkadaşlarımız vardı..
60 yaş ÖTESİNDE ZİHİN BULANIKLIĞI VE KOLAY UNUTMA NEDENLERİ: – Prof. Dr. A Vural Cengiz*
60 yaş ÖTESİNDE ZİHİN BULANIKLIĞI VE KOLAY UNUTMA NEDENLERİ: - Prof. Dr. A Vural Cengiz* - *Gurbetteki Biliminsanları Derneği Bşk. ABD*
*Tıp Fakültesi eğitiminin son yılında klinik tıp öğrettiğimde öğrencilere hep şu soruyu sorarım:*
*Yaşlılarda zihinsel karışıklığın ve kolay unutmanın nedenleri nelerdir?*
*Bazıları diyor ki:*
*"Baştaki tümörlerdir’’*
*Cevap: Hayır!*
*Diğerleri ise şunları söylüyor:*
*"Alzheimer'ın erken belirtileri".*
*Tekrar cevap veriyorum: Hayır!*
*Öğrenciler yanıtlarının reddedilmesiyle şaşırırlar hep!*
*Ve en yaygın üç nedeni listelediğimde şaşkınlıkları daha da büyür:*
*1- Kontrolsüz diyabet;*
*2- İdrar yolu enfeksiyonu;*
*3- Bedenin susuz kalması.*
*Şaka gibi gelebilir ama şaka değil bu.*
Kamer Gençe Allah rahmet eylesin..
Türk siyasetinin en cesur en mert isimlerinden Tunceli Milletvekili Kamer Genç'i vefatının 5. yılında saygı ve özlemle anıyorum.
22 Ocak 2016
KAMER GENÇ VASİYETİNİ 4 GÜN ÖNCE BİLDİRMİŞ
İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede 22 Ocak 2016 Cuma günü akşam saatlerinde vefat eden CHP eski Tunceli Milletvekili Kamer Genç vasiyetinde; "Ben iyileşmezsem ve ölümü yenik düşersem beni kesinlikle memleketim Tunceli'nin Nazımiye İlçesi Ramazan Köyü'nde gömün. Beni Tunceli'ye tabutuma sarılı Türk bayrağı ile götürün" dediği öğrenildi.
Kamer Genç, 23 Şubat 1940'da Tunceli Nazimiye'de doğdu. Babasının adı Ali, annesinin adı Hadice'dir. Vergi Denetmenliği, Danıştay Tetkik Hâkimliği ve Savcılığı; Ankara İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi'ni bitirdi. Yüksek lisansını Paris Uluslararası Amme İdaresi Enstitüsü'nde tamamladı. Danıştay Tetkik Hâkimliği ve Savcılığı görevlerinde bulundu. Serbest mali müşavir olarak çalıştı. İki kitabı yayınlandı . Danışma Meclisi Tunceli Üyesi oldu. 1983'de Danışma Meclisi Üyeliğinden istifa etti. Danışma Meclisi Başkanlık Divanı Kâtip Üyeliği görevinde bulundu. 18, 19, 20, 21. Dönem Tunceli Milletvekili. 20 ve 21. Dönem'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekilliği görevini yürüttü. İyi düzeyde Fransızca bilen Genç, evli ve 2 çocuk babasıdır.
TÜRKÇEMİZİ KATLEDENLER – Ruhittin SÖNMEZ
TÜRKÇEMİZİ KATLEDENLER - Ruhittin SÖNMEZ
Uzunca bir zamandır TV’lerde haber sunanlar, yorum yapanlar ve bu mecralarda konuşan birçok ünlünün konuşmasında bir ahenksizlik ve insanı rahatsız eden bir tuhaflık hissediyoruz.
Türkçemizde konuşma ve okuma esnasında bir şiiriyet, bir iç musiki ve ahenk katan uzatma, inceltmeve düzeltme işâreti olan (^), şapka Türk Dil Kurumu tavsiyesiyle yazı dilinde kullanılmıyor. Bu biraz da önce daktilo, sonra da ilk bilgisayarlarda bu işaretleri koymanın zorluğu sebebiyle mecburen uygulanıyordu.
Fakat bu işaretler olmasa da konuşurken mesela “işaret” yazılsa da “şa” hecesi; “musiki” yazılsa da “mu” ve “ki”heceleri; dünya yazılsa da “ya” hecesi uzatılarak telaffuz ediliyordu.
Bu yapılmadığında dilin ahengi bozulmakla kalmıyor, bazı kelimelerin anlamları da tamamen değişiyordu.
“Adet – âdet, ala – âlâ, alem – âlem, Ali – âli (yüksek), ama (fakat) – âmâ (kör), dâhi – dahi, haya – hayâ, kar – kâr, nar – nâr, vakıf – vâkıf, yar – yâr… kelimelerinde olduğu gibi…”
Oğuz Çetinoğlu Üstadımızın verdiği bu örneklerden sonra şu açıklaması konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır:
“Bâzı yazarlar ‘^’ işâretinin yalnızca yazılışı aynı olmakla birlikte mânâları farklı kelimeleri birbirinden ayırt etmek için kullanılabileceğini, başka bir grup da buna gerek olmadığını, cümlenin gelişinden anlaşılabileceğini iddia ediyordu.
Fakat onlar, ‘Fatma hala gelmedi’ cümlesinden, ‘Fatma isimli, bilinen kişinin henüz gelmediğini mi, yoksa babamızın kardeşi olan Fatma’nın gelmediğini mi anlamalıyız’ sorusunu cevaplandıramamışlardı.”
Böyle durumlar hariç, en azından cümlenin gelişinden anlaşılarak,“şapka işareti” olmasa da uzatma, inceltme ve düzeltme için kullanılması gereken şapka işareti varmış gibi telaffuz etmek gerekiyordu. (Ben genellikle bu yöntemi kullanıyorum.)
Bu “suretle” (“u” şapkasız yazılsa bile şapkalı imiş gibi uzatılmalı) evlât, gâvur, hilâl, ilâç, kâfir, kâğıt, Kâmil, kâr, mahkûm, mekân, rüzgâr, tezgâh gibi kelimelerin ahengi korunabiliyor, “Kar” ile “kâr”, “hala” ile “hâlâ” ayırt edilebiliyordu.
Böylece kelimelerin ahengi, cümlelerin iç musikisi muhafaza edilerek estetik ve zarif bir dili konuşmanın ve dinlemenin lezzetini hissediyorduk.
Ancak resmi bir talimat mı geldi bilmiyorum, son yıllarda Türkçemizi en iyi konuşan sunucular/ spikerler dahil olmak üzere, Türkçe konusunda hassas olması gerekenlerin çoğu,Türkçemizi katleden bir yanlışlık içindeler. ‘^’ işâretinin uzatma, inceltme ve düzeltme etkilerini tamamen ortadan kaldıran telâffuz yaygın bir uygulama oldu.
TV’lerde dinlediğimiz Türkçe takır tukur, yanlış anlamalara yol açan, kaba bir kabile dili haline geldi.
Hadi sıradan insanlarda kabul edelim ama mesela ben Sağlık Bakanını, kelimeleri yanlış ve kötü telaffuzu yüzünden, dinleyemiyorum.
Bu Türkçe ile yetişen gençlerimizin “kendi dilinde okuduğunu anlamak ve meramını ana dilinde ifade etmek” konusunda dünyadaki yaşıtlarına göre en sonlarda yer alması tesadüf değil.
Genç Ailesi ile birlikte Dikili de
31 Ağustos 2020 Pazartesi / “Dikili’ye gidiyoruz. Ben bütün hazırlıkları Nezaket Hanımla birlikte tamamladık. Mangal da araba da. 15 dakika sonra Kocabayramlar dayız..” ona göre hazır olun dediğinde hemen toparlandık ve dediği gibi 15 dakika bile dolmadan evin önüne otomobili yanaştı.. Kandıra sahillerini gezdik. Dikili deniz kenarında mangalı yaktı. Sonrası unutulmayacak bir ziyafet gerçekleşti. Genç Ailesine teşekkürlerimizi sunduk. Sağolsunlar..
Aydınlar Ocağın da Yitiklerimizi anma toplantısı bu akşam saat: 19.00’da
21 Ocak 2021 Perşembe / Bu hafta Aydınlar Ocağı’nın yitiklerini anma haftası oldu. 3 Mayıs 1985’te kurulan, aradan geçen 36 yıl boyunca KAO kurullarında görev yapan ve değişik zamanlarda vefat eden 24 isim toplu anma etkinliğinde yâd edilecek.
Fevzi Genç kardeşimizin kitabı için çalışmalar hızla devam ediyor
Arkadaşımız
Fevzi Genç
(1 Ocak 1959 - 7 Aralık 2020)
“Birbirini seven insanlar için ölüm her zaman erkendir. Aga, aramızdan o kadar çabuk ve aniden ayrıldın ki, helalleşemedik bile.” Dr. Ali Değirmenci
xxx
Kitabın taslağı hızla bitirilmek üzere, çalışmalar devam ediyor. Taslak üzerinde son karar Ailenin olacak.
Dostlardan gelen yorum ve değerlendirmeler de geldikçe kitapta yerini alıyor.
Ocak ayının son günlerine AZ SÜRE KALDI..
Sevgili Fevzi Kardeşime Allah(c.c.) rahmet eylesin..
Ord.Prof. Reha OĞUZ TÜRKKAN hocamıza rahmet temennisi ile..
27.Nisan 2002 Otel Asya – İZMİT Kocaeli Aydınlar Ocağın da konferans da..
Ord.Prof. Reha OĞUZ TÜRKKAN
3 Mayıs 1920 – 18 Ocak 2010
Ordinaryüs Prof.Dr. Reha Oğuz Türkkan 12 Ekim 1920 de İstanbul'da doğdu. Doğum tarihini daha sonra ,Türkçüler Günü anısına 3 Mayıs 1920 olarak mahkeme kararıyla değiştirdi.
Türkçülük ve Milliyetçilik akımının önemli şahsiyetlerinden biridir.
Hukukçu, Tarihçi, Türkolog, Antropolog, Yazar, Düşünür, Psikolog ve Senarist gibi birçok mesleki özelliklere sahiptir.
Mahmut Ayhan hocamın dizeleri
Kandıra da hey Kandıra,
Köylerin dolu Mandıra,
Deniz, orman sıra sıra,
Göçtü nesil, düştü dara.
Bu da benden olsun Ahsen Kardeşim.
Sağlık afiyet dileklerimle. Mahmut Ayhan Fevzi Genç’in Şiiri ne nazire..
Dize
koşuğun her bir satırına verilen ad.
Açıklama
Dize veya mısra, manzum yazıların her bir satırına verilen isimdir. Genelde belli bir vezne göre düzenlenir; fakat ölçüsü olmak zorunda değildir. Bütün şiirler mısralar halinde düzenlenir. Bu yönüyle en küçük nazım birimidir denilebilir. Mısralar özelliklerine göre değişik adlar alırlar.
VE NİHAYET AŞI… / Dr.H.İbrahim KAHRAMAN
VE NİHAYET AŞI... / Dr.H.İbrahim KAHRAMAN
2020 yılının en önemli olayı Covid 19 büyük salgınıdır. Çin’de başlayıp Mart 2020’de Dünya Sağlık Örgütü’nün büyük salgın (pandemi) olarak ilan ettiği bu olay insanlarımızın her türlü davranışında yeni mecburiyetler ve alışkanlıklar edinmesine sebep olmuştur. Devlet yöneticilerine, iş insanlarına yeni yükümlülükler, yeni sorunlar getirerek maddi-manevi bir yığın yeni çözümler aramaları mecburiyetini getirmiştir. Covid- 19 virüsü, coronavirüsler grubunun hayvanlarda bulunan bir türünün mutasyon geçirerek insanlarda bulaşıcı hastalık yapma özelliği kazanmış olan bir tipidir. Bu virüsün sebep olduğu hastalık, insan coronavirüslerinin yaptığı basit sonum yolu enfeksiyonunun aksine ölümlere yol açan ağır akciğer enfeksiyonuna yol açması sebebiyle önemlidir. Şöyle ki enfluenza ( grip) virüsünün yaptığı enfeksiyon %0.1 öldürücü iken covit-19 %1,5-%2 oranında ölümle sonuçlanmaktadır. Bu durum ise ciddi sağlık sorunları yaşanmasına sebep olmuştur. Sağlık yöneticileri zaman zaman hastalara yeterli hizmet sunmakta zorlanmıştır. Bulaşıcılığı sebebiyle sağlık ordumuzun çalışanları olan hekim, hemşire ve yardımcı hizmetlileri içinden de hastalığa yakalanan olmuş, ölümler üzüntüleri artırmıştır. Bazı ülkelerde cenaze definlerinde bile ciddi sorunlar yaşandığı haberleri toplumda ciddi bir endişe ve korku artışına sebep olmuştur.
Mücahit Küçükcici’den “KANDIRA” şiiri
Sevgili kardeşim Mimar Mücahit Küçükcici KANDIRA başlıklı çok çok güzel bir şiir yazmış.. Duvarlarımızı bu tablo süsleyecek.. Değerlerimizi de unutmayacağız..
“KANDIRALI OLMAK BİR AYRICALIK” Kardeşim sağolsun..
DEVLET BAŞKANINI KİM VE NEDEN DİNLEMİYOR? – Ruhittin SÖNMEZ
DEVLET BAŞKANINI KİM VE NEDEN DİNLEMİYOR? - Ruhittin SÖNMEZ
Cumhurbaşkanı Erdoğan dünyada en yüksek faiz oranlarının uygulandığı ülkelerden biri olan Türkiye’nin devlet başkanı. Bakın kendisi bu gerçekten nasıl yakınıyor:
“-Birçok yatırımcı, girişimci faiz yükü altında eziliyor. Bu bankaların sizi nasıl sömürdüğünü biliyorum.”
“-Şu anda dünyaya bakalım. ABD'de faiz oranı ne. Japonya'da ne? Avrupa'da eksi, İsrail'de eksi. Bütün bunlar ortadayken biz yüksek faizlerle övünüyoruz. Birçok şirketimizi adeta batırmakla övünüyoruz.”
“-Beni dinlerler dinlemezler... Ama ben yüksek faize karşıyım.”
“-Faizi ne kadar aşağı çekerseniz enflasyon o kadar düşer.”
Bu yakınmanın sahibi, şikayetçi olduğu yüksek faiz oranlarını belirleyen kurumların başındaki görevlilerin tamamını atayan kişi.
Bundan önceki Ekonomi Bakanı ile Merkez Bankası Başkanını alıp yerine, faizleri yükseltmek üzere, yenilerini getiren O.
Biz Recep Tayyip Erdoğan’ı çok partili dönemin en güçlü Cumhurbaşkanı olarak biliyoruz. Acaba yanlış mı biliyoruz?
Peki, kudretli Cumhurbaşkanımızın sözünü dinlemeyen kişi veya kurumlar kim?
Erdoğan kudret ve gücünün büyüklüğünün farkında olunmasından hoşnut olan bir siyasetçidir. Nasıl olur da “beni dinlemezler ama” diye bir cümle kurabilir?
Devlet kadroları içinde de özel şirketlerde de O’nun sözünü dinlemeyen birilerinin olacağı kanaatinde değilim.
Ama emin olduğum bir şey var ki, Cumhurbaşkanı dövize, faize ve enflasyona söz geçiremiyor.
Çünkü hiçbir ekonomistin kabul etmediği “Faizi ne kadar aşağı çekerseniz, enflasyon o kadar düşer” şeklinde bir itikadî teori temelinde ekonomiyi yönetmeye çalışıyor.
Ekonomiyi bilimden, dünya tecrübesinden uzak, “şahsi inancı” ekseninde aldığı kararlarla yönetmeye çalışınca da sonuçlara sözünü geçiremiyor.
Çok haklı olarak “Bana yatırım, istihdam, üretim, ihracat lazım” diyor. Ama yatırımlar durdu, istihdam alanı yaratılamıyor, üretim geriledi.
Milli geliri büyütemediği gibi küçültüyor, işsizliğin ve yoksulluğun artmasına çare bulamıyor.
Dünya sıralamasında ülkemizin geri sıralara düşmesini önleyemiyor.
ÜNLÜ İNSANLARA SORULAR VE CEVAPLARI:
ÜNLÜ İNSANLARA SORULAR VE CEVAPLARI:
Orhan Gazi'ye;
"En büyük zulüm nedir...?"
"Geciken adalettir."
Çiçero'ya;
"Roma Imparatorluğu nasıl yıkıldı...?"
"İşi ehline vermedik..."
Karun'a;
"Zenginliğin sırrı nedir...?"
"Halka avuç açmamaktır.."
IV. Murat'a;
"Yardıma alışana ne olur...?"
"Emir almaya da alışır.."
Gorbaçov'a;
"En büyük hatanız neydi...?"
"Yanlışı hep karşımızdakinde aradık..."
Stalin'e;
"En büyük korkunuz...?"
"Sokakta yalnız başıma yürümek."
Goebels'e;
"İktidar nedir...?"
"Düşman yaratmaktır."
II. Ramses'e;
"En büyük piramit hangisi...?"
"Kibrimizdir."
Platon'a;
"Devlet nasıl yönetilir...?"
"Ya ilimle, ya zulümle."
>
17 Ocak sabahı Kocabayramlar da kar.. Saat: 08.15
17 Ocak 2021 Pazar / Bugünün bereketi.. Hertaraf kar..
Dışişleri eski bakanlarından İ. Sabri Çağlayangil, bir röportaj vesilesiyle şunları söylüyor.
Dışişleri eski bakanlarından İ. Sabri Çağlayangil, bir röportaj vesilesiyle şunları söylüyor.
1956 da Bursa Valisi iken, bir inceleme için bizi Amerika’ya göndermişlerdi. Kızılderilileri merak ettim. Mevcutlarını sordum. 400 bin kişi dediler. “Hepiniz bu kadar mısınız? Daha çok olmalısınız?” dedim.
Tabii bu sorunun cevabını Amerika’da almak, Amerikalıdan almak mümkün değildir. Beni o zamanlar Missisipi Nehrinin membasında “Çıpı” aşireti diye bir Kızılderili aşiretine görürdüler. Bu Kızılderili aşireti Kızılderili olmadığı halde, o güne kadar beş kişiye Kızılderili ismi vermişler. Beni de Kızılderililiğe davet ederek aşiretlerine kaydedip, “Çiçu İsuya” ismini verdiler.
Sordum nedir bunun manası diye; dediler ki: “Büyük Birader.”
Bir merasim yaptılar. Bana geyik derisinden bir elbise giydirdiler ve meşhur tüylü başlıklarını takarak bir tören yaptılar. O zamanlar 80 yaşında olan ve iki üniversite bitirmiş bir aşiret reisi vardı. Törene gelmiş olan Amerikalılara dedi ki:
“Bu memleket bizimdi, siz bizden zorla aldınız. Zulmederek aldınız. Fakat bir şikayetimiz yoktur. Çünkü bu memleketi dünyanın en medeni, en çağdaş yurdu haline getirdiniz. Ama bu ülkeyi bizden aldığınız sıralarda, bizim medeniyetimiz sizden çok üstündü. Fakat bugün aşiretimize kabul ettiğimiz Valinin mensup olduğu millet o zamanlar bizimkinden de ileri bir medeniyet seviyesindendi. Yaşı küçük de olsa biz bu Türk valisine, ‘Büyük Birader’ ismini bu yüzden verdik.”
KİTAP ÖNEMLİ DİYORUZ DA NEDEN OKUMA ÖZÜRLÜYÜZ? – Cafer GENÇ
KİTAP ÖNEMLİ DİYORUZ DA NEDEN OKUMA ÖZÜRLÜYÜZ? – Cafer GENÇ
2020 yılını korona salgını sebebiyle hapsolduğumuz evimizde geçirdik. Bu durum, 2021 yılında da devam etmektedir. Temennimiz, en kısa sürede normal hayata geçmemizdir.
Malumunuz, zaten çok vahim durumda olan, yerlerde sürünen eğitimimiz, bu süreçte derin darbe aldı. M. E. Bakanlığı, öğrencilere not vermek için sınav yapılacağını duyurduğunda çok şaşırmıştım. Olağanüstü bir durumda, yapılacak sınav için “neyi, nasıl, neden?” diye sorgulama ihtiyacı duymuştum. Bu konuda, ne yapılması gerektiği konusunu bir sonraki köşe yazımda ele alacağım için, çok eksikliğini hissettiğimiz kitap okuma konusunda etkinlikler, projeler düzenlenerek not verilmesinin isabetli olacağını düşündüm. Çünkü ortam, imkan ve şartlar çok elverişli olduğu için ücretsiz dağıtılan ders kitapları yerine, Türk ve Dünya klasikleri başta olmak üzere kitap teminine destek sağlanmasıyla “kitap okuma alışkanlığımın kazandırılması” gerçekleştirilebilirdi. Not vermek gerekecekse, kitap okumak yıl boyunca takip edilmek suretiyle bir seçenek olarak değerlendirilmeliydi. Böylece, kitap okuma eksikliğimizin giderilmesi için alt yapı oluşturulmuş ve alışkanlık kazandırmış olmakla da eğitim adına faydalı bir adım atılmış olunurdu.