Emekli Öğretmen İsmet Akkaya hocamın hatıraları
Gençler hayalleriyle, yaşlılar hatıralarıyla yaşarlar. Ben de bugün 1960’lı yılları, okul hayatımı, memleketim Şebinkarahisar'ın o yıllarını yadetmek istiyorum.
1954 yılında İstiklâl İlkokulu'na başladım. O günlerden aklımda kalan siyah önlüğüm, beyaz yakam, birinci teneffüslerde süt tozu balık yağı ile beslenme, aşı zamanları Kara Mehmet amca tarafından 40 kişilik sınıfın TEK ENJEKTÖLE aşılanması. Birinci sınıfta öğretmenim yedek subay öğretmen Kadri bey, 2, 3. Sınıfta Ñecla Hanım, 4,5 sınıfta Hayri Aytekin bey..
Orta okulumuz, iki katlı şahane bir bina, bahçesi iki kademe, alt tarafta voleybol sahası, basketbol potaları, üst kısımda merasim alanı.. Okulun giriş koridorunun sol tarafı çok amaçlı salon, temsil sahnesi, atlama kasaları, güreş ve jimnastik minderleri, tenis masaları, sağ tarafta kütüphane, işlik ve atölyeler var. Bu atölyede mengene, planya, testere, törpü, keser, çekiç, kerpeten, pense, kitap ciltleme tezgahı el becerilerimizi geliştirmek için her türlü alet ve edevat mevcut. ĶÖY ENSTİTÜLERİNIN küçük bir versiyonu.. Müdürümüź, Ömer Faruk Yılmaz, Müdür yardımcımız Faruk Eroğlu.
Orta ikinci sınıftayım, okulumuza bir kumpanya gelmişti. Elemanlarından birinin gözleri âmâ, sağ kolunun dirsekten aşağısı yok. Tahtadan bir protez yapılmış, kemaneyi proteze sicimle sarmışlar, sol elinde eski mı eski bir keman.. Adam 40-50 yaşlarında.. "Baba dağda duman yeri var, kaşta keman yeri var, oğul aç görsün düğmelerin, orda güman yeri var" türküsünü çaldı, okudu.. Şahane bir ses, otantik bir icra.. Bu türküyü çok solisten dinledim, hâlâ o tadı ararım grup elemanlarından biri sırt üstü yattı göğsüne bir kütük koydular ayakta olan ekip arkadaşı balta ile yongalar kesti. Alttaki adam korkudan inliyordu. O anda Türkçe dersimize gelen Celalettin Menteş hocamız "Çocuklar bu gösteriyi eğlence olarak değil, insanlar para kazanmak için nelere katlanıyorlar, bu şuurla izleyin" demişti. Bu sözü hayatım boyu unutamam.. O çağımda tavla oynamaya, yüzmeye, bir enstrüman çalmaya heves etmişimdir. Çok şükür 3 emelimi de gerçekleştirdim. Okula giderken şapka takmak mecburi idi.. Orta son sınıfta tekrar İstiklâl İlkokulu'na döndük. Mezun olunca numaralarımızın önüne 700 eklenerek Lise öğrencisi olduk. Halkımız, okumaya çok değer vermiş, bütün okullarını kıt imkânları birleştirerek yapıp Milli Eğitime bağışlamıştır. Kelkit Vadisi'nde ilk lise şehrimizde açıldığından Alucra, Şiran, Kelkit, Refahiye, Şuşehri'nden arkadaşlarımız vardı..
Gerek ortaokulda gerek lisede sene sonlarında müsamereler verilirdi. İkinci dönem hazırlıklar başlar, sene sonu temsiller, skeçler, taklitler, solo koro türküler, halk oyunlarımız icra edilirdi. O yıllarda Cevat Fehmi Başkut'un PAYDOS, Gogol'un Müfettiş eserlerini sahneye koyabilmiştik. Müdürümüz Veli Yazar Edebiyat öğretmenimiz Veysel Turan Akkoyunlu'nun çok emekleri vardı. Lisemiz çok kaliteli öğrenciler mezun etti, çoğu yüksek tahsil yaptı, her meslekten arkadaşlarımız Aziz milletimize unutulmaz hizmetler verdi..
Şebinkarahisar'ın dili öz be öz Türkçedir. İstanbul lehçesine çok yakındır. Biz konuşurken "gidecük" der, "gideceğiz" yazarız. "Cöğüz" şeklinde konuşur "Ceviz" yazarız.
"Türk Şairi", "Milli Şair" olarak bilinen Mehmet Emin Yurdakul'un hanımı bir Şebinkarahisar kızıdır. Türkçeyi "ağzındaki anne sütü" gibi yorumlayan Yurdakul eşi Fatma hanımın Türkçeyi kullanmasından sitayişle bahsetmiştir. Toplumcu felsefesi ile bilinen Mehmet Emin Yurdakul iki dönem milletvekilliğimizi yapmıştır.
Şebinkarahisar'da lakaplar vardır. "Aşır'ın delisi", "Sürmelinin Alisi" "Yan Kelle'nin Dursun'u" tekerlemesi çok meşhurdur.
Bu lakapların bir kısmı bedensel eksiklik (Topal Süleyman) (Kel Ķâmil) (Ķüpül Yaşar) (Ķör Niyazi), bir kısmı yaşam bıliçimi (Kuş oynatan İbrahim), (Mal delisi Osman), bir kısmı etnisite tanıtımı (Kürt Kızının Hayri), (Kürt Hamzanın Nuri) bazen meslek tanıtımı (Nalbant başının Fedime) bazen geldikleri yerler, (Tortumlu Hacı Hüseyin), (Eginnilerin Nuri) şeklinde tezahür ederdi. Bu lakapların kullanılmasından hiç kimse rahatsız olmaz "Yiğit namıyla anılır" hoşgörüsüne karşılardı. Saloz Ahmet, Gondolun Hasan, Federalın Hüseyin, Güges Ahmet, İslı Arif, Tinton Osman, Bözöğün Yahya, Kesüğün Mehmet...Ne canlar geldi geçti..
Ata sözlerimiz, deyimlerimiz konuşmalarınızı süsler. Şehrimizde köklü bir mizah kültürü vardır. İnsanlarımız nüktedan ve hazırcevaptır. Gediğine koymayı sever ve becerir.
Fotoğrafçı Kör Hasan amca bir gün sinemaya gider, gişede önündeki öğrenci "yarım bilet" ister. Sıra kendisine gelince "Bir yarım bilet de bana" der eksik para verir. Sinemacı Habip Arslan'ın oğlu Nihat "Hasan emi senin biletin yarım olmaz, o öğrenci olduğu için yarım bilet alıyor" deyince Ķör Hasan "Oğlum ben de yarım adamım filmi tek gözümle seyredeceğim diye cevap verir.. Derin bir mizah kültürü içinde yaşayan etrafında cereyan eden olayları çok iyi inceleyen, irdeleyen, tahlil eden hemşehrimiz Aziz Nesin özümsediklerini cümlelere dökmüş Edebiyat hayatımıza ciltlerle sığmayan eserler kazandırmıştır. Türkçemizi en sade, en anlaşılır biçimde kullanmış, yüz akımız olmuştur.
Bir de eksiğimizi dile getirelim. Küfürlü konuştuğu için ağzına acı biber sürülecek çok adamımız vardır.
Başka hatıralarda buluşmak üzere kalın sağlıcakla..
23 Ocak 2021
İsmet Akkaya (Emekli Öğretmen)
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.