Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

27Mar/140

Gelecek Bir Tasarımdır 2023 Aylık Dergi

[editörden] http://www.2023.gen.tr/

Son yüzyılın dünya tarihi, önemli konu başlıkları ve kriz/çatışma alanları bağlamında değerlendirildiğinde, Türkiye’nin merkezinde olduğu geniş bir coğrafyada yaşanan gelişmelerin ağırlıklı bir yekûn tutacağı tartışma götürmez bir gerçektir.

Hatta son 10-15 yıllık yakın tarihte yaşananlar bile hatıra getirildiğinde ne denli çetin bir coğrafyada bulunduğumuz anlaşılacaktır. Bir taraftan fiilî işgallerin ve iç çatışmaların, diğer taraftan “Renkli Devrimler”in ve “Arap Baharı” ismiyle maruf toplumsal hareketlerin yaşandığı yakın coğrafyamızdaki her gelişme, şüphesiz ülkemizi de muhtelif derecelerde ilgilendirmekte ve etkilemektedir.

Irak’ın işgaliyle başlayan ve Suriye kriziyle devam eden gelişmelerinin coğrafyamızda ve vicdanlarımızda oluşturduğu derin yarılmaların komplikasyonları daha tam anlamıyla ortaya çıkmamışken; bunlarla baş edecek ahlâkî ve siyasî zemin/akıl neşet etmemişken; ülkemizde de toplumsal fay hatlarının hareketlenmesi söz konusu gelişmeleri bizim açımızdan daha vahim hâle getirmektedir.

Toplumsal kutuplaşmaların artması, memnuniyetsiz kitlelerin kendilerini sokak hareketleriyle ifâde etmeye başlaması, nihayetinde şiddetin aklımızı, vicdanımızı kuşatarak ve kendini tekrar ederek büyüyen bir girdaba dönüşmesi, bu endişeleri daha da artırmaktadır.

Etrafımızda yaşanan gelişmelerden hisseler çıkartarak, ülkemizi ve bölgemizi felâha erdirecek bir strateji üretmesi gerekenlerin -sorumluluk mevkiindekilerin-; akıl tutulmasına ya da güç zehirlenmesine mâruz kalarak ya da muhtelif yanlış okumaların kurbanı olarak ülkemizi bir çatışma ortamına sürüklemeleri, bugün elbirliği ile çözüm bulmamız gereken en önemli sorundur.

Tarihsel birikim ve tecrübelerimiz ile bugün ulaşmış olduğumuz seviye değerlendirildiğinde, izahı bir hayli zor olan mevcut tavır alış biçiminin ülkeyi sürüklediği çatışma ortamından çıkış için; uzlaşıyı, diyalogu, bütünleştirmeyi kendisine temel hedef olarak belirleyen bir siyasal iradeye ihtiyaç duyduğumuz açıktır.

Ülkeyi sâlim bir limana ulaştırmak için fedakârlık yapmaktan ve feraset ehlinin sözlerine kulak vermekten çekinmeyecek böyle bir siyasal iradenin kısa zamanda tecellisi şüphesiz ülkenin bütün fertlerinin ortak niyazıdır.

Eğer bu durum gerçekleşmez ise farklı motivasyonlarla hareket eden kitlelerin karşı karşıya gelmesi ve niyeti ve kaynağı karanlık provokasyonlara açık bir ortamın oluşması kaçınılmazdır. Mısır’da, Suriye’de ve en son olarak da Ukrayna’da vuku bulan toplumsal hareketlerin neticeleri ortada iken, öfkenin şekillendirdiği bir yol haritasında ısrarcı olmayı mantıkla izah etmek mümkün değildir.

Türkiye’nin 2011’den itibaren, aşama aşama yaşanan olaylarla bugüne geldiğini görmek için biraz hâfızaları zorlamak ya da arşiv karıştırmak yeterlidir. 2013’ten itibaren ise süreç yönetilememektedir. Gerek benimsenen dilin ötekileştirici mahiyeti gerekse de uzlaşmayı değil çatışmayı ve sindirmeyi amaçlayan mücadele biçimi sorunları ortadan kaldırmak bir tarafa daha da içinden çıkılmaz hâle getirmektedir.

17 Aralık sonrasında ortaya saçılan iddiaları aydınlatmak ve toplumsal barışı yeniden tesis etmek için hukukun ve adâletin önünü açmak yerine iktidarın daha şerir ve şedid bir dili ve metodu benimsemesi, önümüzdeki aylara ilişkin endişeleri daha da artırmaktadır.

Türkiye’nin, bölgesindeki gelişmelerin ortasında bir huzur ve istikrar adası olarak varlığını devam ettirmesi dahası söz konusu bölgelerdeki gelişmeleri yönetme iradesini sergileyebilmesi için, kendi toplumsal barışını sağlamlaştırması gerekmektedir.

Türkiye, bir taraftan kendi içinden diğer taraftan komşusu Suriye’den kaynaklı sorunları çözememişken, Ukrayna’daki halk hareketleriyle yeterince ilgilenme imkânını bulamamıştır. AB/ABD ile Rusya arasındaki güç mücadelesinin arenasına dönen Ukrayna’daki isyânda kanlı olaylar yaşanmış ve nihayetinde AB ile müzakereleri askıya alan Yanukoviç ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır.

Görünürde AB yanlısı grupların etkin olduğu gösterilere kan bulaşması, Ukrayna’da daha önce gerçekleşen Turuncu Devrim’den bu son isyânı farklılaştırmaktadır. Ayrıca gösterilerin milliyetçi grupların liderliğinde yürümesi, hükümetin sert müdahalesine aynı sertlikte karşılık verilmesi de bu devrimi Turuncu Devrim’den ayıran bir diğer özellik olarak gözükmektedir.

Rusya yanlısı Yanukoviç’in ülkeyi terk etmesiyle zafer kazandığını düşünenler, gerek eylemciler gerekse de AB/ABD, kısa sürede yanıldıklarını anlamışlardır. Zira Rusya Ukrayna’dan kolayına vazgeçmeyeceğini Kırım Özerk Böglesi’ne asker çıkartarak göstermiştir.

Kısa sürede gerek Kırım Özerk Bölgesi’ndeki Rusları örgütleyerek gerekse de asker göndererek AB/ABD’ye sert bir cevap veren Rusya, Ukrayna’ya da bedel ödemeden AB’nin yanında yer alamayacağını göstermiştir.

Rusya’nın jeopolitik planları açısından kilit öneme haiz Ukrayna’daki halk hareketlerine destek veren AB/ABD’nin, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü korumak ve Kırım’ın bağımsızlığına gideni yolu engellemek için yapacağı hamleler ve alacağı riskler Rusya ile mukayese edildiğinde bir hayli sınırlı gözükmektedir. Rusya savaşı bile göze alan bir tavır içinde iken AB Ukrayna için elini cebine bile atmaya razı değildir.

Bütün bu gelişmelerin şüphesiz bizim açımızdan en önemli noktası Kırım Özerk Bölgesi’nin akıbetidir. Kırım Türklerinin uzun yıllar devem eden bir mücadele sonrasında elde ettikleri hakları koruyup koruyamayacakları, Kırım’ın Rusya’ya bağlanma kararının alınacağı 16 Mart’ta yapılacak olan referandumdan sonra Rusya’nın nasıl bir yol izleyeceği ile yakından alâkalıdır.

Kırım Tatarları geçmişin acı hatıralarını unutmuş değillerdir. Onun için, “Rusya ile birlikte olmak mı Ukrayna içinde varlığın devam ettirmek mi” diye bir soru karşısında tereddütsüz Ukrayna ile birlikte hareket etmeyi tercih etmektedirler. Zira Ukrayna’nın AB yolunda atacağı her adım Kırım Türklerinin kaybettikleri ve asla vazgeçmedikleri haklarını elde etmeye bir adım daha yaklaşmaları anlamına gelmektedir.

Kırım Tatarları maalesef AB/ABD ile Rusya arasındaki mücadelenin mâsum kurbanları olmaya namzettirler. Rusya’nın Kırım Tatarlarının haklarını koruyacağına dair vereceği her söz, gerek geçmişteki acı tecrübelerden gerekse de Rusya’nın emperyal bir devlet gibi hareket etmesi sebebiyle, anlamız durumdadır.

Bu bağlamda Türkiye’nin Ukrayna meselesine bakışının öznesini Kırım Tatarlarının akıbeti ve Rusya’nın emperyal hedeflerinin dizginlenmesi oluşturmak durumundadır. Eğer Rusya Gürcistan’da yaptığını Kırım’da da yapar ise, yeni hedefinin Orta Asya devletleri ve Kafkaslar olacağı açıktır. Bu Türkiye’nin stratejik yönelimlerinin ve hayat sahasının yeniden Rusya tarafından zapt edilmesi anlamının yanı sıra Türkistan’da yeniden Rus hâkimiyeti anlamına gelecektir. Yeniden imparatorluk hedefiyle hareket eden bir Rusya’nın Türkiye’ye ilişkin planlarının olacağı da gözden ırak tutulmamalıdır.

2023’ün Mart sayısında Ukrayna’da yaşanan gelişmeleri ve Kırım meselesini değerlendirmeye aldık. Dergimiz baskıya girdiğinde Kırım’ın kaderini belirleyecek olan referandum henüz yapılmamıştı. Fakat sonucu şimdiden belli olan referandumu önemli kılan Rusya’nın nasıl bir tavır takınacağıdır.

Rusya referandumun neticesini Batı ile Ukrayna pazarlığı yapmak için bir koz olarak mı kullanacak, yoksa kararı kabul ederek Batı ile yeni bir soğuk savaşa girmeyi göze mi alacak. Görünün o ki önümüzdeki aylarda Rusya’nın kararını ve Batı’nın tavrını değerlendirmeye devam edeceğiz.

Fakat bizim temennimiz ve çıkmasını istediğimiz netice şimdiden belli, dileriz her şey Kırım Türklerinin hayrına olarak şekillenir, dileriz Türkiye bu noktada üstüne düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirir.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.