ENDONEZYA’DA BİR YAZAR VE JAKARTA’NIN HATIRLATTIKLARI – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
ENDONEZYA’DA BİR YAZAR VE JAKARTA’NIN HATIRLATTIKLARI - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Muzaffer Baca’ya rica etmiştim “Yurtdışında bir uluslararası toplantıya gidiyorum. Batı Trakya’daki soydaşlarımızın son durumu hakkında bana bilgiler ver de tebliğime koyayım” demiştim. O günlerde Muzaffer Baca TRT Dış Yayınlar Dinleme Servisi’nde İngilizce ve Elence mütercim olarak çalışıyordu. Aynı zamanda Yenimahale Konkur Sitesi’nde de aynı katta komşu idik. Muzaffer Baca Batı Trakya Türkleriyle alakalı sivil toplum kuruluşunda görevleri vardı. Gerçi TRT’de hem talebe ve hem de mütercim olarak çalışan Ahmet Salihoğlu, İskender Osman ve Hasan Müminoğlu adında arkadaşlarımız mevcuttu. Hepsiyle de iyi dostluklarımız vardı.
Konuk olarak Batı Trakya’dan gelenler Başkent Ankara’da bir arada olduklarında hem hasret giderir ve hem de sorunlarının çözümüzü konusunda değerlendirmeler yaparlardı. Ağır sıklet güreşçisi gibi babayiğit görünümlü; kilosu kadar, bölgede ağırlığı, itibarı olan, sözü geçen Batı Trakya Müftüsü rahmetli Emin Aga gelir gelmez hemen beni sorar; “Mehmet Beyi de çağırın, Batı Trakya’daki son gelişmeleri ilk ağızdan dinlesin, ona göre yazsın gazeteye, dergilere” dermiş. Muhabbetimiz bir hayli fazlaydı . Mekanı cennet olsun. Ben de bu toplantılara giderdim.
Benim yurtdışındaki bütün Türk Dünyası ile alakadar olduğumu yakından bilen Muzaffer Baca bu ricamı hemen yerine getirmişti. Ben de dosyayı alıp, çantama yerleştirdim.
BİR TUZAK KURULUYOR
Endonezya konusunda daha önce gidenleri aradım, bulamadım. Herkesin bilgisi kitap ve ansiklopedilerdendi. TRT’nin duayenlerinden fotoğraf ustası mesai ağabeyimiz Özer Esmer “Mehmet bol bol resim çek. Oraları henüz bozulmadı. Önüne ne gelirse deklanşöre bas” demişti. Müdürümüz Orhan Baykal “Jakarta Hilton dünyaca meşhur bir yer. Orada okkalı bir kahve iç” dedi. TRT Haber Dairesi Başkanı Muammer Yazar Bostancı “Keyfine bak, dilediğin gibi yaşa, hayatın zevkini çıkar, herkese öyle uzak yerlere gitmek kısmet olmaz, dolu dolu yaşa” diye hatırlatmıştı.
Uzun ve yorucu bir uçak seyahatinden sonra Jakarta’da Jahit Jaya Oteline yerleştik. Hem havaalanında ve otelde bizi çiçeklerle ve folklor gösterileriyle karşıladılar. Gecekondular arasında 5 yıldızlı bir oteldi. Dünyanın dört bir yanından gelen konuklar vardı. En iyi dostluğu ise Japon Müslümanlarla kurabildim. Türk heyetinde Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş, Prof.Dr. Ekmelettin İhsanoğlu, Sakarya Milletvekili Salih Özcan, TRT’den Asaf Demirbaş ve TBMM’nden Naif Caner. İçimizde en tecrübeli Prof.Dr. Nevzat Yalçıntaş’tı ve beni bu seyahatte tanıdığını söylerdi hep (1980). Ben ise kendisini 1967 yılından bu yana bilirim ve takip ederdim. Dedi ki “Arkadaşlar her kesin odasına veya posta kutusuna özellikle istihbarat kuruluşlarından (CIA, KGB veya yerel) kitap, kalem, resim vb hediyeler koyabilirler. Bunlara hemen inanmayın. Çoğu yanıltıcı bilgi ve belgeler olabilir, toplantıyı yönlendirmek amacı taşıyabilir, istedikleri kararı çıkarabilmek için tuzak olabilir.” dedi. Şaşırdık. Gerçekten de adımıza açılan otelin posta kutusuna böyle hediyeler yerleştirilmişti. Çoğunu çöpe attık.
KARMAKARIŞIK BİR MİLENYUM GİRİŞİ
Toplantı günü aşırı bir kalabalık ve medya ilgisi vardı. Genel Sekreteri Muhammet Saka Emini adında bir Türkün olduğu ve sorumluluğunda gerçekleştirildiği uluslararası bu toplantıyı Dünya İslam Birliği organize ediyordu. Tema ise “İslam Ülkeleri Gazetecileri Konferansı” biçimindeydi. Bugünkü tecrübeme dayanarak hatırlıyorum konferans tümüyle Kur’an-ı Kerim basılması ve yayınlanmasına endekslenmişti. Meal ve tercümesi bile değildi. O yıllarda komünizme karşı büyük bir mücadele başlatan Endonezya’daki bu toplantıda Sovyetler Birliği’ndeki Müslüman toplulukların meseleleri görüşüldü ama Batı Trakya’daki Türklere baskı benim tebliğime rağmen pek alaka görmemişti. O yıllarda başta ABD olmak üzere Keşmir’de Müslümanlar büyük bir baskı altındaydı. Ancak esamesi bile okunmadı. Öyle görünüyordu ki tamamen antikomünist bir toplantı yapılıyordu. Bugün artık komünizm yok, emperyalist devletlerin hedefinde yine İslam coğrafyası var. “Arap Baharı” diye; Tunus kurulan tuzaklara düşmedi, diğerleri kan gölüne döndü. Ancak bugün istihbarat savaşları oluyor önemli bir mütefekkir Gannuşi’nin ülkesi Tunus’ta, darbe girişimi ortaya çıkarıldı ve çok sayıda üst görevli askerler tutuklandı.
O yıllarda komünizm diye bir tehlike vardı. Bugün artık yok. Emperyalist güçler ve uluslararası kuruluşlar yeni düşmanı önce Müslüman ülkeleri birbirine düşürerek çözmeye başladılar. Hiç düşünebilir misiniz petrol zengini ülkeler Suudi yönetimi PKK terör örgütüne kaynak aktarsın, Körfez ülkesi Birleşik Arap Emirliklerini yanına alarak bu politikasıyla örtüşen Kıbrıs Rum Kesimine her türlü desteği versin.
Bugün Dünya İslam Birliği yok, böyle bir endişe de yok. Suudiler İslam İşbirliği Konferansı’nı da kendi bildikleri gibi yönetiyorlar. İsrail’in Kudüs ve Filistin topraklarını tamamen yutmaya yönelik uygulamasını, Rusya’nın da Kırım’ı ve Hindistan’ın Keşmir’i tümünle işgal ve ilhak kararını kınamadılar bile. Yemen’de Sudi yönetimince her gün Müslümanları bombalanıyor.
BÜYÜKELÇİLİKTE YEMEK VE SOHBET
Jakarta’da o günlerde 5 Türk aile vardı. Büyükelçimiz Haluk Kocaman rahmetli bize bir yemek verdi. Hem bu beş Türk aile ve hem bizim heyetimiz ayrı ayrı masalara yerleştirilmişti. Benim masamda Başkent Jakarata’nın bütün elektrik tesisatını yeniden kontrol ve dizayn eden uluslararası bir kuruluşta görevli genç Türk oturuyordu. Sonra Büyükelçilikten bir diplomat. Bir başkası da mobilya ve gemi inşa sektöründen bir Türk işadamının eşi hanımefendi vardı. Önce hiç kimse birbirine tanımıyordu, vedalaşırken hepsiyle iyi dost olmuştuk. Bize kalsa aynı arkadaşlar aynı masayı paylaşırdık. Demek yanlış yapıyormuşuz yeni dostlar ve muhit edinmek için. Resmi yemeklerdeki hem masalara konukların oturuşu ve hem tabakların, kaşıkların, bardakların nasıl sıralandığına ilk defa pür dikkat etmiştim. Çünkü daha sonraları başıma geleceklerini adım gibi biliyordum.
Bir ara Büyükelçimiz Haluk Kocaman’a sormuştum “Efendim, TRT’nin Türkiye’nin Sesi adında radyosu var. Bu radyo hem Türkçe ve hem de bölgelerin özelliklerine göre 16 yabancı dilde(o gün için, bugün 35) yayın yapıyor. Bunlardan hem Türkçe ve hem de İngilizce 2 Yayınımız belli saatlerde sırf bu bölge içindir! Acaba hiç dinlediniz mi?” Cevabı hemen “hayır” oldu. Türkiye’ye döndüğümde bunu TRT Dış Yayınlar Dairesi Başkanı Cafer Demiral’a anlattım ve bir rapor sundum. Cafer Demiral daha sonra beni bir gün odasına çağırarak; Endonezya Büyükelçiliğinden yayınlarımızın dinlendiğine dair raporlarını gösterince küçük dilimi yutacaktım. Acaba hangisi doğru idi?
HER EVİN DAMINDA BİR AY
Endonezya Milli Kütüphanesinde hiç bir Türk yazarından kitap yoktu. Bir dergiyi ziyaret etmiştik, çok mutlu olmuşlardı Javalılar. Her yıl İstanbul’un Fethi özel sayısı yayınlıyorlarmış, ancak büyükelçilikten ve Ankara’dan değişik İstanbul ve Fatih resimleri istemelerine rağmen gelmemiş! Çok üzülüyorlardı. Çünkü Hollandalıların işgali sonrasında Sultan İkinci Abdülhamit müracaat üzerine, bir yarbay başkanlığında bir gerilla timini Java’ya gönderilmiş. Osmanlı askerleri Javalıları İstiklal Savaşına hazırlamışlar. Öyle ki Java’yı gezdiğimizde her evin damının üzerindeki “ay sembolü neyi anlatıyor?” diye sorduğumuzda, bize bu olayı hatırlatarak Türk bayrağındaki ay’ı bir vefa sembolü olarak yerleştirdiklerini belirttiler.
Jakarta’nın en büyük mabedi de 10 bin kişilik İstiklal Camii. İçerde dini bir müzik okulu eğitim veriyordu. Kızlar daha fazla görünüyordu camide. İçerisinde kitap okuyanlar, ezber çalışanlar, sohbet edenler, uyuyanlar her kesimden insanlar vardı. Hanımlar omuz ve başlarını bir tül örtü ile kapatıyorlardı. Belgenin ekvatora yakın olması mı böyle bir tasarrufu akla getiriyor bilemiyorum. Bunların hepsi üstelik mütebessim insanlardı.
Sonra mini Endonezya’yı gezdik. Başkent Jakarta’ya her gelen yabancı mutlaka burayı dolaşıyor ve minyatür yapılar ülkenin milli, dini ve tarihi dokusunu yansıtıyor. Döndüğümde belediye başkanlarımızı tek tek dolaşarak Mini Türkiye, Mini İstanbul, Ankara, Konya, İzmir desek de belki 20-25 yıl sonra MiniaTürk gerçekleşti İstanbul’da. İyi de oldu.
50 YIL YETECEK KERESTE NEREYE TAŞINIYOR?
Çin nüfusu de önemliydi Endonezya’da. Çin mahallesi, Çin Çarşısı, Çin lokantası her şey var. Ticaret önde. Rahmetli Salih Özcan’ın ayak parmakları hep kaşınırdı. Çinliler hemen dükkan içinde sorununuzu anlatınca bir formül yapıp, otları bir havan içinde karıştırıp, daha sonra da kıvamını bulunca küçük bir kavanoza koyarak size takdim ediyorlar. Çin bölgede sessiz gibi ama çok etkili. Uzak Doğu ve Endonezya’ya İslamiyet’i Arap tüccarlar getirmiş. Suudi yönetimleri özellikle Kral Faysal zamanında bir çok tesise imza atmış, cami, kur’an kursu, stadyum vs. Artık böyle yatırımlar yok. Ülke kendi yağıyla kavruluyor.
Bir Endonezyalı meslektaşım ile sohbet ederken anlattıkları dikkat çekici idi. Endonezya başlattığı bağımsızlık savaşını Hollandalılar kaybedeceklerini anlayınca ülkeden gemilerle 50 yıl yetecek ağaç ve mobilya sektöründe kullanılmak üzere ormanları keserek taşımışlar. Allah’tan mümbit topraklar, kuru çöpü atsan, bir müddet sonra yerden fidan ve ağaç olarak fışkırıyor.
Endonezya Müslüman nüfusu en fazla olan bir ülke. Özellikle Hac Mevsimi Kabe’de kendilerine has dizayn edilmiş özel bembeyaz giysileriyle dikkat çekerler. Kısa ve orta boylulardır ve tümünün yüzü tebessüm eder.
ORKİDELER ÜLKESİ
Endonezya seyahatim sırasında Turizm Bakanı Bursa Milletvekili Barlas Küntay idi. Kendisini ziyaret etmiştim. Türkiye’nin tanıtılması konusundaki faaliyetleri anlatmıştı. “Bir uçak dolusu turizm yazarlarını Türkiye’ye davet ettik. Epeyi bir süre gezdirdik, yedirdik, içirdik, gezip eğlendirdik. Bir dedikleri iki olmadı. Ülkelerine dönünce hiç biri Türkiye gezisini değerlendirmedi, konu etmedi. Sadece biri yazdı, o da aleyhte yazdı!” demişti.
Bugün Endonezya Büyükelçimiz bir akademisyen(2020). Siyasal Bilgiler Mezunu Prof.Dr. Mahmut Erol Kılıç aynı zamanda İslam felsefesi konusunda çalışmaları ve kitapları var. Kendisini görsem hatırlatacağım ve soracağım “Türkiye’den Hindu etkisini hissettiren tapınak, heykel ve tarihi dokusuyla Endonezya’nın ünlü Bali Adasına bal ayı için giden onlarca Türk var. Acaba Endonezya’dan Türkiye’ye geliş gidiş trafiği nasıldır, hangi seviyededir? Dijital veya düz baskı medya organlarına eğer hala yayınlanıyorsa Fatih ve İstanbul özel sayıları için yardımcı olabiliyor muyuz, Milli Kütüphanelerindeki tercüme edilen Türk yazar ve kitap sayısı ne kadardır? Türk müteşebbislerimiz için ne gibi cazip imkanlar vardır?”
Merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ın fikir babası ve rüyası olan Developing Eight- Gelişmekte Olan Ülkeler D-8 Zirvesinin en büyüklerinden “Endonezya’dan yakınlarınıza ne gibi bir hediye getirebilirsiniz? diye soracak olursanız, hemen cevap vereyim; en başta batik ve altın suyuna batırılmış orkide kolye, küpe veya yüzük.
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.