FERDİYET KAVRAMI – Dr. Sait BAŞER
Dr. Sait BAŞER hocam 6 saat önce aşağıdaki notu paylaşmış.. İstifadelerinize arz!…
"Fususü'l- Hikem'de her peygamber bir kavram penceresinden tanıtılırken, biliyorsunuz Hz. Peygamber "FERDİYET" kavramı ile tanıtılmıştır.
Toplu anlama olamıyacağı gibi, toplu iman da olamaz. İnsanlara "kendi olma hakkının" verilmemesi, sadece insana saygısızlık değildir. Onun var ediliş gerekçesine ve fıtrata da saygısızlık.
Bendenize göre tek tek adam olmamız gerektiğini görmekten başka çaremiz yoktur. Adam olmaya doğru kim kaç adım atar bilemem. Lakin el aklıyla anlama ve insanlık imkansızdır. Bu sosyal hipnoz seanslarından sonra sonuç ise insanların sürüleşmeleri! Tablo açık değil mi?"
*
"Şoktaki hastaya tokat atılır ya! İşte öyle darbeler gerekiyor topluma. Yazılar şiirler birer kendine getirici tokat tesiri yapmalı diyorum. Allah hepimizin yardımcısı olsun.
İslam kitle dini değil! Şahsiyet öldürme aracı hiç değil!.."
*
Yukarıdaki cümleler ve aşağıdaki notumuzun, âdetâ şimdi yazılmış gibi meselelerimizi ortaya koyuşu ortada.
Karar vericilerin, bir derde başka bir dert kaynağıyla cevap vermeye çabalamalarına dikkat çekmek adına tekrarlıyorum. Aynı ontolojiye dayanan ve aralarındaki tek farkın iktidar koltuğunda oturmak olduğu topluluklara gene fırsat verilmemelidir...
KİŞİLİK İŞGALLERİ - Sait Başer -1 Mart 2014
"Algı yönetimi" tamlaması son zamanlarda moda tabirlerin başında gelir oldu.
Nedir algı yönetimi?
Muhatap kitlelerin anlamalarını, bir "merkez"in dilediği çerçeve ve sürece haps etme!
Fıtratın her an farklı, her an yeni olduğu şu alemde, daima pörsümüş çerçevelere mahpus, tabiatı totaliter ve zaaflarımızı kullanarak elde edilen hükümranlıklar...
İtaate şartlanmış, standartlaştırılmış kafalar...
Esasen bu, politikanın en eski oyunuydu.
Bu işlem pazarlamacı-reklamcılar tarafından da çok zamandır kullanılmaktaydı.
Hele eğitim sistemleri!
"Müfredat" kavramı, tam da bir algı operasyonuydu.
Ülkemizin "Tevhid-i Tedrisat" dediği şey, halkın "başıboş" bırakılmayacak kadar "tehlikeli" olabileceği kabulü üzerinden meşrulaşmıyor muydu? Peki o "tehlike" kime karşıydı? Burada düşman güçlere karşı bir kitlesel karşı duruş elde etme gayesine azcık hak verilebilse de, yapılan işlemlerin bütünüyle bir "milli savunma" maksadı taşıdığına kim inanır?
Algının kitleselleştirilmesi, muhataplarınıza "kendisi olma hakkını vermemek" değil midir?
Anlamanın öznel bir işlem olduğu bir vakıa iken, hala "kimlikçi algı yönetimi"nde ısrar edenler, bir de döner utanmadan "ezberci eğitim"den şikayet ederler.
Elbette ezber olacak.
Başka türlü sürülerin elde tutulması mümkün mü?
Bu "karşıt güç odaklarının mutabık olduğu" ortak yalana herkes dikkat kesilmelidir!
Hele medya hele medya!..
Medyada "tiraj" demek, algı yönetimindeki kitlesel zaferin ölçüsü demek! Seyircinin "haber alma hakkı" diye bir pankartın arkasında işlenen sayısız sosyal hipnoz örneği bile "uyanma"ya yetmiyor...
Hey insanlar... Heeyyy insanlar...
Bu bir toplu katliâm türüdür. Muhakemelerimiz esir alınmakta ve topluca imha edilmektedir!..
Siyasetten dine, pazarlamadan sinemaya, medyadan eğitim sistemlerine... kadar, bir algı seansının bitip diğerinin başladığı hayatımıza ilk defa görüyormuşçasına bir bakmaya ne dersiniz?
Gerçeğin bir kısmıyla söylenen yalanları tanıma cehdine!..
Gösterilene değil, resmin tamamını görmeye!..
Kendi gözümüzle!
Eğer kaldıysa...
</DIV></DIV>
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.