Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

4Eki/110

Avrupa Türkleri ve Bu Kıtada Kurulmuş Türk Devletleri

AVRUPA HUNLARI

Hunların ilk hükümdarı Balamir Han zamanında Avrupa’ya yerleşmeye başlayan Hunlar, bu kıtada yaşayan Alanları, Ostrogotları ve Vizgotları egemenlikleri altına aldıktan sonra, 391 ve 392 yıllarında Tuna’yı geçerek Trakya Seferi yaptılar. Stilikho kumandasındaki Doğu Roma ordusu bunları karşıladı, ama aralarında herhangi bir savaş meydana gelmedi. Hunlar 395 yılında iki koldan saldırıya geçtiler. Bir kol Kafkaslar’dan Anadolu’ya, oradan Kudüs’e, diğer kol Tuna’dan Balkanlar’a yöneldi. 400 yılında Hunların güney toprak sınırlarından birini Tuna nehri teşkil etmekteydi. Balamir Han’dan sonra başa geçen Uldız Han, Balamir gibi Doğu Roma’yı baskı altında tutarken, Batı Roma’yla ilişkilerini geliştirdi. Onun zamanında Trakya sınırındaki sahalar ve kavimler de hakimiyet altına alınmaya başlandı. Karpatlar’dan başlayıp Tuna’ya, oradan Balkanlar’ın ötesine süvari Türk kuvvetleri sevk edildi. Böylelikle ilk kavimler göçü başladı. Sarmat ve Markomanlar yer değiştirmeye başladılar. Vandallar ve Vizgotlar İtalya’ya girdiler. Bunlar Batı Roma için büyük felaket teşkil etmeye başladı. Stiliko’nun durduramadığı Kuatları, yardım ricası üzerine 406 yılında Uldız Han durdurdu. O bir yıl önce de Tuna’yı geçerek Trakya’ya akın düzenlemişti. Bu akın 409 yılında bir daha yapıldı.

Hunlar karşısında zor duruma düşen Bizans imparatoru İkinci Theodosius 413 yılında tamamlanacak olan Bizans surlarını inşa ettirmeye başladı. Böylelikle Uldız Han zamanında Balkanlar Türk hakimiyetine girmeye başladı. 410 yılında Uldız Han’ın ölümü üzerine yerine Karaton Han geçti. 422 yılında ise Hunlarının başında Han Rua vardı. Bu Türk hakanı 422 yılında Balkan Seferi’ne çıktı ve Bizans’ı yıllık 350 libre altın ödemeye mahkum etti. 434 yılında ölen Han Rua’dan sonra yerine Bleda ve kardeşi Atilla geçti. 441 ve 442 yıllarında Balkan Seferi gerçekleştirildi. Bizans ile Hunlar arasında çok büyük bir savaş meydana geldi. Margus, Viminacium, Singidunum, Sirmium ve Niş gibi şehir ve kaleler Türkler tarafından zapt edildi, önemli ticaret ve ulaşım yolları kontrol altına alındı. Bleda Han’ın 445 yılında ölmesi ile Atilla Han tek başına iktidar oldu. O, Bizans’ın, Türk bölgelerine taarruzu üzerine 447 yılında İkinci Balkan Seferi’ni yaptı. Hun ordusu Sofya, Filibe, Preslav ve Lüleburgaz kentlerini ele geçirdiği gibi, İstanbul’u kuşatmaya başladı. Gelibolu’dan saldıran Bizans bir daha mağlup olarak geri çekildi. Hun ordusu Küçükçekmece’de konaklamıştı. Bizans anlaşmaya yanaştı. Artık pazarlar Tuna kıyılarında değil, Niş’te kurulacaktı. Bizans, Atilla’ya 6 bin libre altın ödemiş, yıllık 2100 libre altın vergi vermeyi de kabul etmişti. Böylece Balkanlar Türk idaresine tamamen girmiş oldu.

Atilla, Batı Roma imparatorunun kızıyla evlenmişti; çeyiz olarak da imparatorluk topraklarının yarısını istedi. Batı Roma bunu kabul etmedi. 200 bin kişilik ordusu ile Galya’ya doğru yürüyen Atilla, 200 bin kişilik Roma ordusuna komuta eden Aetiüs ile Katalon Ovası'nda karşılaştı. 20 Haziran 451’de dünyanın en kanlı savaşı meydana geldi. 24 saat boyunca çarpıştılar. Akşama doğru Roma ordusu dağılmaya başladı. Batı Gotlar krallarının ölmesiyle savaştan çekilmiştiler. Atilla, ordusunun kalan kısımlarını toparlayıp çekilen Aetiüs'ü takip etmedi. Zaten Galya'yı işgal etmişti. Bu savaştan bir yıl sonra Atilla, 100 bin kişilik ordusu ile Roma İmparatorluğu'nun tamamen sınırlarına katmak için harekete geçti. 452 yılında Po Ovası’ndaydı. Roma’dan maiyetiyle birlikte gelen Papa 2. Leo, Atilla'nın huzuruna çıktı. Ondan Roma şehrini bağışlamasını istedi. Ağladı, yalvardı. “Her şartını kabul ediyoruz, zaten Roma topraklarına hakimsin. İstediğin vergiyi de her yıl ödeyeceğiz” dedi. Atilla bunun üzerine Roma’ya girmeden geri döndü. Ancak Avrupalılar katedrallerinden birinde resmedilmiş, hatta Rafael tarafından büyük bir sanat eseri yağlıboya tablosunun yapılmış bile olduğunu gördükleri halde, bunu bir türlü kabul etmek istemezler.

TUNA HUNLARI

Bulgarların aslı, Asya Hun İmparatorluğu’na dayandığı gibi Orta ve Batı Asya’da yaşayan Ogur Türklerinden gelmedir. Bunlar da Oğuz Türklerinden olmalarına rağmen, “z” harfini “r”li telaffuz ettiklerinden ve Karadeniz’in kuzeyinde ikamet etmeleri nedeniyle Ogur, diğer bir deyimle Batı Türkleri diye anılmaya başlamışlardır. Selçuklularda Bulgar adına rastlamaktayız. Toroslar’daki Bulgar Dağı’na bu ad verilmiştir. Günümüzde Bulgar Bilim Adamları Sofya’da 1997 yılında Umumi Bulgar Vakfı adı ile bir araştırma merkezi kurmuş, Bulgarların Türklüğüne dair araştırma çalışmalarına başlamışlardır. Bulgaristan Bilimler Akademisi üyesi Pyotr Dobriev de bu hususta çalışmalar yapmaktadır. Antakya piskoposu Suriyeli Mikail’in vakayinamesinde, Bulgarların aslen İskitlerden olduğu, İskitlerin ilk olarak otuz bin atlı olarak Türkistan’dan otuz günde Don nehri civarına geldikleri, daha sonra Romalıların onlara Bulgar adını verdiği söylenmektedir. Bunun önemi vardır. Ancak Bulgar adı verilen bu Türklerin, yani İskitlerin M. Ö.’de hem Avrupa’da hem de Asya’da yaşadıkları bir gerçektir. Bunu Yunan kaynaklarına baktığımızda görürüz. Yunan kaynakları Kuzey Karadeniz civarında VII. Yüzyıl’da kurulmuş Pantikapei şehrinden söz etmektedirler. Bu şehrin adı Pont kapısı anlamına gelmektedir. Türklerin Karadeniz’in kuzeyinde M. Ö. bin yıllarından itibaren yaşadıklarını da söyleyebiliriz.
1680 yılında yazılan Bahşi İmam’ın “Cafer Tarihi”, Bulgarlar hakkında enteresan ve geniş bilgiler vermektedir. Bir de Şan Kızı Destanı vardır. Bu iki kitap 1939 yılında Nirmatullin tarafından Rusçaya tercüme edilmiş ama, orjinalleri o sırada kaybolmuştur. Şan Kızı Destanı 1991 yılında Türkiye’de Rusça ve Türkçe olarak yayınlandı. Cafer Tarihi’ni araştıranlar onun dil bakımından olsun, arkeolojik, folklorik ve mitolojik veriler bakından olsun güven telkin ettiğini görmüşlerdir. Bu kitapta tarihi bakımdan da yararlı bilgiler vardır. İdil-Ural Devleti’nin kuruluşu çok eskilere dayandırılmakta, bayraklarında Bozkurt bulunduğu yazılmakta, kurt başlı sancak taşıdıkları da ifade etmektedir. Baştu’nun Şan Kızı Destanı’nda Kiyev’in, Bulgar Hanı da denilen Doğu Avrupa Hun hükümdarı Kubrat’ın, yani Kurt Han’ın kardeşi Şambat tarafından kurulduğuna dair bilgiler vardır. Bu şehre Kiyev adı verilmeden önceki adının Şambat olduğu da söylenmektedir.

Avrupa Hun imparatoru Atilla Han’ın 453 yılında ölümüyle tahta geçen oğlu Dengizik Han harp meydanında ölünce Avrupa Hunları, bu hükümdarın küçük kardeşi İrnek Han idaresinde 469 yılında doğuya çekilmişler ve Karadeniz sahillerinde yaşayan Ogurlarla bir araya gelmişler, Doğu Avrupa Hun Devleti’ni kurmuştular. Bunlar Doğu Türkleri, yani Oğuzlardan faklı olarak, ticaret ve tarımla uğraşmaktaydılar. 630 yılında Batı Türklerinin, yani Doğu Avrupa Hunlarının başına Göktürkler’deki gibi Açina soyundan Kurt Han geçmiş, o sırada Doğu Göktürkler’in Çin hanedanına bağlanması ile, bu hakan bütün Ogurları içine alan bir hanlık kurmuş, 668 yılında ölmüştür.

TUNA HUN DEVLETİ

Doğu Avrupa Hun Devleti’nin başına onun, yani Kurt Han’ın büyük oğlu Bezmer Han geçti. 679 yılında Kuban ve Don çevresinde yaşayan Hun Türkleri Kurt Han’ın küçük oğlu Asparuh idaresinde bir araya gelerek, Balkanlar’da yeni bir devlet kurdular, buna Tuna Hun Devleti adı verdiler. Besarabya ve Dobruca’ya da yeniden yerleşmişlerdi. Bizans İmparatorluğu bunlara karşı harekete geçti. Tuna bataklıkları Bizanslıların hareketini engelleyince, Tuna Hunları fırsatı değerlendirip saldırıya geçtiler. Bizans ordusu yenildi. İmparator, Tuna Hunları ile 681 yılında bir anlaşma imzalamak zorunda kaldı. Bu devir Tuna Hun Türklerinin altın çağı başladı. Devletlerinin sınırları genişlemişti. Balkan Dağları’nın geçitlerinden itibaren bütün Kuzey Bulgaristan, batıda İsker nehrine kadar onlarındı. Bizans’tan vergi de almaya başlamıştılar. 688 yılında İkinci Jüstinyanus harekete geçti. Tuna Hunları bu Bizans ordusunu durdurmak için Trakya’ya kadar ilerledilerse de, çekilmek zorunda kaldılar. Ancak Balkan Dağları’na kadar ilerleyip de geri dönen Bizans imparatorunun ordusu bir dağ geçidinde bozguna uğratıldı. Başkentine dönen imparator sürgüne gönderilmekte gecikmedi. O, bunun üzerine Asparuh’un halefi Tervel Han’dan yardım istedi. Tuna Hunları Bizans surları önünde göründüler. İkinci Jüstinyanus yeniden tahtına geçti. Böylece Tuna Hunları Bizans’ın içişlerine de karışmaya başlamıştılar. Ancak bu Bizans imparatoru 708 yılında yeniden karşı taarruza geçti, ama mağlup edildi. Yeniden tahtı sallanmaya başlamıştı. Tervel Han’dan yardım istedi ama, öldürülmekte gecikmedi. Tuna Hunları hanı, çok geçmeden yeniden Bizans surları önünde belirdi. 716 yılında Üçüncü Theodosis’le barış imzalandı. 718 yılında Araplar Bizans’ın başkentini muhasara ettiklerinde, imparatorun ricası üzerine Tervel Han, süvarilerden müteşekkil bir ordu gönderip 20 bin kişilik Arap ordusunu bozguna uğrattı; böylece İstanbul’u Arap işgalinden kurtarmış oldu. O, bu yıl yani 718’de öldü. Bizans kaynakları Tervel Han’dan sonra 36 yıl Tuna Hunları hakkında suskun kaldılar. 736-740 yılları arasında Sever Han, 740-756 yılları arası Kurmuş Han, 756-762 yılları arası Vineh Han Tuna Hun Devleti’nin başında bulunuyorlar. Vineh Han zamanında Bizans imparatoru Kontsantin Kopronilos, bu hanla barış imzalamasına rağmen, yeniden Tuna Hunlarına karşı saldırışa geçti ama, mağlup oldu.
762 yılında Tuna Hun Devleti’nin başına bir ihtilal yaparak geçen Telek, Bizans ordusuna karşı başarılı olamayınca bunu 765 yılında hayatı ile ödemek zorunda kaldı. 765-767 yılları arası Seoin Han, 767 yılında Umur Han, 768-777 yılları arasında Telering Han başa geçiyor ama, Bizans siyasetine alet olmaktan başka bir şey yapamıyorlar. Yalnız Telering Han, durumu düzeltmek istemiş, bazı girişimlerde bulunmuş ama, yapamamıştı. 777 yılında başa geçen Kardam Han bu durumu düzeltti. Makedonya Slavları Tuna Hun Devleti tabiiyetine girmek istediler. 12 bin kişilik bir ordu Makedonya’ya gönderildi. 791 ve 792 yılında Bizans ordusu Tuna Hunları üzerine yürüdüyse de, Kardam Han bu orduyu mağlup etti. 796 yılında Altıncı Konstantinos’tan vergi talep etti, aksi takdirde Trakya’yı yağmalayacağını söyledi.

BULGARLAR

804 yılında Kurum Han devletin başına geçti. Bu sırada Franklar Avrupa Avar Devleti’ni yıkmış, topraklarını işgal etmeye başlamışlardı. Kurum Han, Doğu Macaristan ve Erdel’i devletine katmakta gecikmedi. 811 yılında Bizans imparatoru Nikeforos’u mağlup ederek, Karadeniz kıyılarındaki Bizans şehir kalıntılarına son verdi. 813 yılında İmparator Birinci Mihail’in ordusunu da mağlup etti. İstanbul önlerine kadar gelerek, gücünü gösterdi. 814 yılında devletin başına Omurtag Han geçti. Bu han, babasının semerelerini toplamaya başladı. Devleti sağlamlaştırmak istiyordu. Bunun için bir barış dönemine ihtiyaç vardı. Onun çalışmaları sonucu Tuna Hun Devleti iktisaden kalkındığı gibi kültür bakımından da geliştirildi. Üsküp sınıra dahil edildi. Selanik-Belgrad yolu da kontrol altına alındı. Omurtag Han’ın Franklarla iyi geçinmek istemesine rağmen, onlar bazı Slav oymaklarını Tuna Hun Devleti’ne karşı kışkırtmaktaydılar. Asiler yola getirildiği gibi Tuna’nın batı bölgesi. Szeremseg de ilhak edildi. Onun bu teşkilatçılığını ve çalışmalarını halefleri Balamir Han ve Parsiyan Han devam ettirmişlerdir.
852 yılında başa geçen Boris Han, Makedonya’nın tamamını Tuna Hun Devleti sınırlarına dahil etti. Ancak bu Türk hükümdarın Hıristiyanlığı kabul etmesiyle birlikte Balkanlar’daki Hun Türkleri Hıristiyan olmaya başladılar. O, halkının Hıristiyan olması için zor bile kullanmaya yöneldi. Böylece Bulgaristan’da Türklük bırakılıp Slavlık başladı. Bunlara Tuna Bulgarları denmeye başladı.

Ancak İdil Bulgarları Hıristiyanlığı kabul etmediler. Bunlar için Müslümanlık daha cazipti. Hazar Kağanlığı’na bağlanmışlardı. IX. Yüzyıl’ın sonlarına doğru İdil Bulgarlarının Müslümanlaşmaya başladıkları söylenir. Onlar hakkında ilk bilgiyi İbni Rüsta vermektedir. O, şimdiye kadar bulunamayan Ceyhani’nin eserinden faydalanmıştı. El Bakri ve Gardizi de ufak değişiklikle bu bilgileri vermektedirler. Derler ki: İdil Bulgarları, X. Yüzyıl başlarken çoğunlukla Müslüman olmuşlardı. İdil Bulgarları hükümdarı Bağdat’a, halifeye elçiler yollamış, halife tarafından da İdil Bulgarlarına İbni Fadlan gönderilmişti. İdil Bulgar hükümdarı Şilki’nin oğlu Almus tarafından Halife Muktedir Billah’a 920 yılında yollanan mektupta; İslam dinini daha iyi öğretecek fakihlerle birlikte cami ve istihkamlar yapılmasını sağlayacak ustaların gönderilmeleri, ayrıca masraflar için de para isteniyordu. İbni Fadlan, 2 Nisan 921’de Bağdat’tan yola çıkmış, 12 Mayıs 1922’de İdil Bulgarlarının memleketine varmıştır. Onların hükümdarına “Malik al-Şakaliba”, yani Şakaliba maliki diyorlardı. Bunun sarışınlar ya da kumrallar hükümdarı gibi bir anlamı vardır. İdil Bulgarları hükümdarının adı da Almış b. Şilki Yitvar imiş. (W. Barthold bu çağa ait Bulgar sikkelerinde onun adını Barman diye okumuş, Vasmar düzelterek Bitvar, Zeki Velidi Togan da Elteber’in Çuvaşça biçimi Yaltavar olarak okunması gerektiğini söylemiştir.) Devletin başkenti İdil’den altı buçuk km. uzaklıkta bulunan Bulgar şehriydi. İbni Fadlan, seyahatnamesinde bunları söylemektedir. Seyahatnamede ayrıca İdil Bulgarlarının tüccar olduklarına, halkın tarım ve ticaretle uğraştığına, köy ve şehir hayatı yaşadıklarına, Ortadoğu’ya gelen kürklerin büyük çoğunluğunun İdil Bulgarlarından geldiğine de değinilmektedir.

AVAR TÜRK DEVLETİ

Avarlar hakkında çok şey söylenir. Az da olsa bazı yazarlar onları Türk saymak istemezler. Oysa Avar dilinde pek çok Türkçe isim ve kelime vardır. O kadar ki, Avrupa’ya göç eden Avarlarda bu sayı daha çoktur. Uvar, Huni ve Uvarguni adlı Avar oymakları bugün de Moğollar arasında yaşamaktadırlar. O nedenle Avarlara Moğol diyenler de vardır. Bu oymakların Moğolistan’da bulunması onların Moğol olmasına delil teşkil etmez. Öyle sananlar Türklerin Göktürkler devrindeki başkenti Ötüken’in de Moğolistan’da olmasına ne derler, bakalım.
Avarlar Ortaasya’dan Avrupa’ya göçüp gelmişlerdir. Tarihlerde İmparator Justinyanus’un Avarlara her yıl haraç ödediği, yani vergi verdiği yazılıdır. Bizans daha önceleri Slav kavimlerinden Ant’ları Tuna civarına davet edip buralara yerleştirmişler, doğudaki Türk kavimlerinin sıkıştırması ile Avarlar, Tuna havzasına doğru ilerleyip, Ant’ları buradan uzaklaştırmış ve 562 yılında Aşağı Tuna bölgesine yerleşerek Bizans’a komşu olmuşlardı. Bizans imparatoru İkinci Justinyanos vergi vermek istemeyince, Bizans topraklarına taarruza geçiyorlar, Karpatlar’ın güneyine indikleri gibi, önemli ticaret merkezlerini de ele geçiriyorlar. Hatta Lombartların müttefiki sıfatı ile günümüz Macaristan’ına girmiş ve onları buradan 568 yılında uzaklaştırmışlardır.

582 yılına kadar uzun süren kuşatmalara maruz kalan Sirmium ve Belgrat kaleleri bu yıl Avarların eline geçiyor. Bu iki kalenin düşmesi ile Balkanlar’ın yolu onlara açılmıştı. 597 yılında Avar hakanı Bayan Han, Konstantinopolis, yani İstanbul’da bile dehşet uyandırmıştır. Galya’ya, İtalya’ya kadar pek çok yer Avarların hakimiyetindeydi. Bizans’ın İranlılar için ayırdığı askeri kuvvetler geri dönünce, Bayan Han’ın son yıllarında bir süre Avar hakimiyeti Balkanlar’da zayıflıyor. Hatta Bizans kumandanı Piriskos, bir Avar ordusunu mağlup etmeye muvaffak oluyor. Bizans’ın bu savaşta eşir aldığı 17.200 kişiden üç bini Avar, üç bini Pontus çevresinden gelme Türkler, dört bini Gebid, beş bini ise Slavdı. Ancak Bayan Han’ın vefatından sonra Avar hakimiyeti Balkanlar’da yeniden canlanıyor, 626 yılında İranlılarla ittifak ettikleri gibi Konstantinopolis’i de bir daha kuşatıyorlar.

Almanların, Çekoslovakya’daki eski yurtlarına terk etmeleri ancak Avarların saldırışı nedeniyledir. Avarlar buralara emirleri altına girmiş olan Slavları yerleştirmişlerdir. Avarlar olmasa idi Slavlar buraya asla yerleşemezlerdi. Çünkü silah olsun, ziraat olsun, her yönden geriydiler.

Avar Türk Devleti’nin sınırları Tuna Hun Devleti’nin batı kesimlerini, Sırbistan, Avusturya, Bosna Hersek’i, hatta Çekoslovakya’yı içine almakta, Galya’ya doğru uzanmaktaydı. Macaristan’ın büyük bir kısınma Avarlar, az bir kısmına da Tuna Hunları hakimdiler.
750 yılında Avarlar Atina çevresine kadar uzanmışlardı. Bu şehrin bulunduğu yarımadaya girdiklerinde, yanlarında Slavlar da bulunmaktaydı. Onları buralara da yerleştirmeye başladılar. Arnavutluk’ta bulunan Prestovats Altın Hazinesi Avarlardan kalma idi. Bugünkü adı Pylos olan şehrin eski adı Avarinon, Antivari’nin eski adı Avarorum idi. Mergen adı ve kelimesi bu yarımadada çok kullanılır, Türkçe’de ve Moğolca’da yaycı demektir, Hırvatça’da da şahıs adı olarak vardır. Hırvatlar Yuğruş unvan adını bile Avarlardan almışlardır. Bizans imparatoru Konstantin’in tarihi bu yönde önemli bilgiler vermektedir. Hatta Adriyatik denizine kadar Hırvatları götüren Avar kumandanlarının adlarını da belirmektedir. Bu altı kumandanın adı, Külük, Kösenci, Mugel, Alpel, Tugay ve Buga’dır.

Avarlar VIII. Yüzyıl’ın sonlarına doğru zayıf düştüler. Franklarla savaştılar. Alman imparatoru Şarl’a karşı Bavyeralıların müttefiki oldular ve savaşı kaybettiler. İtalyanlara karşı yaptıkları savaşta da mağlup oldular. Büyük Şarl, 791 ile 796 yılları arasında Avar topraklarının batı kısmını zapt etti. İç kavgalar da başlamıştı. Bu Frank imparatoruna boyun eğmek zorunda kaldıkları gibi, kağanları Hıristiyanlığı da kabul etti. Ancak onların sert ve baskıcı idaresine karşı isyan bayrağı açtılar. Ancak muvaffak olmadılar. Franklara karşı giriştikleri ikinci savaşta tamamen ortadan kalktılar. Köle olarak yaşamaktansa topluca ölmeyi seçmiştiler.
-Devamı var-

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.