SÖZ, MUHABBET ÜSTÜNE!.. / Yrd. Doç. Dr. ABDULKADİR ERKAL
SÖZ, MUHABBET ÜSTÜNE!.. / Yrd. Doç. Dr. ABDULKADİR ERKAL abdulkadirerkal@gmail.com
Günümüzde kullandığımız öyle kelimeler vardır ki, bunlar asli anlamlarını yitirerek değişik anlamlarda kullanılmaya başlanmıştır. ‘Muhabbet’ kelimesi de bunlardan biridir.
Günlük konuşma dilinde muhabbet; ‘sohbet, dostça konuşma ve yarenlik’ gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Arapça ‘h, b, b’ kökünden türemiş olan muhabbet aslında ‘sevgi ve aşk’ anlamına gelmektedir.
Tasavvufi literatürde ise; her şeyini sevdiğine vermek, bağışlamaktır.
Zira muhabbet, yaradılışın yaratılmışlar arasındaki cazibenin temeli olması bakımından tasavvufun temel terimlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Muhabbet şairlerimiz tarafından ağrılıklı olarak sevgi, aşk anlamlarında kullanılmıştır. Bu aşk, özellikle Hz. Muhammed’e duyulan aşkın tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Muhabbet mazmunu şiirlerde sıkça yer aldığı gibi, bazı şairler bu kavram üzerine müstakil eserler dahi vücuda getirmişlerdir. Bunlardan en önemlisi ise Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi’nin ‘Muhabbetname’sidir. Lütfi Efe bu eserinde, muhabbetle ilgili genel ifadelerden sonra, yaradılışı ele alarak, Hz. Adem’in Allah’a ve Hz. Muhammed’e olan muhabbetini ve bu muhabbetle tevbesinin kabülüne nasıl bir yol bulduğunu anlatmaktadır.
Muhabbet aslında sevgiliye duyulan aşkın, coşkun bir şekilde ifadesidir. Bundan dolayı da insani bir özellik arz eder. Pir Sultan’ın da dediği gibi:
Dîdâr ile muhabbete doyulmaz
Muhabbetten kaçan insan sayılmaz
Sevgili öyle mukaddes şeydir ki, âşık olan kişi (insan) sevgilinin yanından bir an bile ayrılmak istemez. Kendini tüm benliği ile ona adamak ister. Durum böyle olunca, sevgiye kavuşan ya da âşık olan insan hakikatin kapısını açmış olur. O hakikat de Allah’tır:
Hakikat kapısın muhabbet açar
Muhabbetten de kaçan Hak’dan da kaçar (Seyrani)
Dünya’da hakiki olan tek şey vardır o da aşk’tır. Aşkın merkezinde ise Hak vardır. Allah’ın dünyayı yaratmasındaki yegâne sebeplerden biridir aşk. Bu bağlamda yaradan tasavvufî nazarda hem âşık hem de ma’şuk’tur. Yaradan dünyayı sevgi (muhabbet) üstüne bina etmiştir. O sevginin merkezine ise Hz. Muhammed’i (sav) koymuştur. Hz. Muhammed bir sevginin dünyadaki somut ifadesidir. Âşık Sümmânî’nin de dediği gibi:
Der Sümmânî muhabbetten hâsıl oldu Muhammed
Anın için var eyledi on sekiz bin âlemi
Aynı düşünceyi Alvarlı Muhammed Lütfi ise şöyle dile getirir:
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl
Efe’nin de dediği gibi Allah (cc) Hz. Peygambere öncelikle muhabbet ederek onu yüceltmiş, inananların da ona muhabbet edip ona anmalarını, yâd etmelerini istemiştir. Çünkü Hz. Muhammed, Allah’ın insanlara olan sevgisinin, merhametinin, şefkatinin bir tecellisidir:
Ezel künyesi muhabbet
Muhabbettendir halâvet
Dilerse eyler şefâat
Darda kalanı Mustafa (Sümmânî)
Hz. Muhammed (s.a.v.) tüm beşer güzelliğinin arketipi haline gelmiştir. Çünkü en soylu manevi nitelikler ve bu niteliklerin temeli olan sevgi kendisinde somutlanmıştı. Eski ve yeni bütün Müslüman şairler peygamberimizin olağanüstü güzelliğini övmek için sürekli yeni mazmunlar oluşturarak, yeni imgeler yaratarak bu inancı dile getirmişlerdir. Şairler tarafından telmih yoluyla kullanılan ‘Allah güzeldir ve güzeli sever’ mealindeki kudsi hadis, Hz. Muhammed’in Allah’ın sevgilisinin güzelliğiyle ilişkisi bağlamında algılanabilmektedir.
Bilindiği gibi İslam tarihinde bazı peygamberler belli bir sıfatlarla nitelendirilmiştir. Hz. Musa için Kelimullah (Allah’ın konuştuğu), Hz. İbrahim için Halilullah (Allah’ın dostu) vs. Hz. Muhammed içinse Habibullah (Allah’ın sevgilisi) sıfatı kullanılmaktadır. Hz. Muhammed’in Habibullah rolünden İslam’ın bir sevgi dini olduğu sonucu da doğal olarak çıkarılabilmektedir. Çünkü gerçek sevgi makamı başka bir peygamberin ötesinde Hz. Muhammed’e tahsis edilmiştir.
Bu bağlamda muhabbet, şairler tarafından Hz. Muhammed’le özdeşleştirilmiş ve onun isimlerinden biri olarak kabul görmüştür. Muhabbet’in olduğu yerde Muhammed vardır:
Muhabbet bir Süleyman’dır gönül taht-ı revân olmuş
Muhabbet Mısr-ı Ken’an’dır gönül Yâsuf civân olmuş (Alvarlı Efe)
Öyle ki, Hz. Muhammed’den önce yaşamış olan peygamberlerde bile Hz. Muhammed sevgisi doğmuştur. Alvarlı Efe, Hz. Adem’in canevine Hz. Peygamber’e karşı muhabbet ateşi düştüğü ve bu muhabbetin onun gözünün ışığı olduğunu belirtmektedir. Hz. Adem her yerde muhabbetiyle yandığı Hz. Peygamber’i aramakta, her gördüğü eşyadan onu sormaktadır:
Düşüp cân-gâhına nâr-ı muhabbet
Girüp dîdesine nûr-ı muhabbet
Habîbullah Muhammed’i arardı
Kamu gördüğü eşyâdan sorardı
Yine Efe Efendi başka bir yerde Hz. Muhammed’e beslenen muhabbetin, muhabbet eden kişi açısından dünyada, sevdiğinin canında cennet, ahrette ise canının cennete sevdiğiyle olacağı müjdesini vermiştir:
Muhabbet-i Muhammed ile eyleyen ülfet
Cennetde olur cânına dildâr-ı Muhammed
Muhabbet, sevgiliye yani Muhammed’e oradan da Allah’a giden bir yoldur.
http://www.kha.com.tr/Yrd.-Doc.-Dr.-ABDULKADIR-ERKAL/447/Soz-muhabbet-ustune_...html
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.