Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

ahsen okyar
17Şub/200

Değeri Bilinmeyen İnsanların Özellikleri

85035276_3193589484041955_4316885338745208832_n

Kategori: Mesaj Yorum yok
16Şub/200

Dilber Dinç büyüğümüzü kaybettiğimiz 40 gün olmuş…

IMG_2259

15 Şubat 2020 Cumartesi / Değerli büyüğümüz Dilber Dinç, 6 Ocak 2020 Pazartesi günü ÖĞLE namazına müteakip Kandıra  Şefik Camiinden ebediyete uğurlandı.

16Şub/200

İKTİDARLAR VE MEDYA – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s
İKTİDARLAR VE MEDYA - Ruhittin SÖNMEZ

“Trump- medya savaşının zayiatı: Gerçek ve güven” başlıklı bir makale okudum. Makale Trump’ın başkanlık kampanyasının başlangıcından beri medyaya karşı başlattığı açık savaşın son durumunu değerlendiriyordu.

Trump’ın hedef aldığı kuruluşlar arasında The New York Times, The Washington Post ve CNN gibi ABD’nin köklü medya kuruluşları vardı. Trump bu medyada çıkan haberleri, “sahte, iğrenç haberler”  ve bu haberleri yazan gazetecileri ise “korkunç insanlar” olarak nitelendiriyordu.

Buna karşılık mesela Washington Post gazetesi Trump'ın 558 günlük görev süresi boyunca 4 bin 229 yanlış bilgi verdiğini ve bunun günde 7,6 iddiaya tekabül ettiğini öne sürdü.

Trump basın kuruluşlarını "yalan haber" yapmak ve “demokrasiye zarar vermekle” suçlamasına devam etti. Fakat bugüne kadar karşısına aldığı basının yanlış haberler yapıldığına dair tek bir delil sunamadı.

Trump'ın, gazetecileri "Amerikan halkının düşmanları" olarak hedef göstermesine karşı başını Boston Globe’un çektiği 350 gazete, ‘Halk düşmanı değiliz’ sloganıyla kampanya başlattı.

Trump  basın toplantısı için muhalif gazeteleri dışlayarak kendisine yakın gazetecileri çağırdı. Bu davete ABD’de hiçbir gazeteci katılmadı.

ABD’de bağımsız medya ve devlet içindeki mekanizmalar çok güçlü. Trump bütün sıra dışı ve devlet geleneklerine aykırı davranışlarının karşısında bu kurumların sessiz direnişi ile karşılaşıyor.

Trump ile medya arasındaki çatışmanın tarafları yıprattığı aşikâr. Donald Trump taraftarlarının medyaya güveni azalırken, Trump’ın yalanlarına dair haberlerin yer aldığı medyanın takipçileri de ABD Başkanına iyice güvenmez oldu.

Bu durumu ifade eden cümle ilginç: Truth (Gerçek) ve Trump Arasında Kaybolup Giden Trust (Güven).

Bizde durum aynı mı?

Güvenin kaybolup gitmesi yönünden benzerlik var. Fakat bizde bağımsız medya ve kurumlar güçlü değil.

Türkiye’de gerçek haber ve bilgi verebilen medya o kadar az ki. Toplumsal vicdanda ne medyaya,  ne de Cumhurbaşkanına güven kalmadı.

İktidar, hala bağımsız veya muhalif kalabilen birkaç medya şirketini de kontrol altına alsa, güven daha da azalacak. Bunu görmemek için kör olmak lazım.

16Şub/200

En tehlikeli insan tipinin 10 özelliği

84363934_3191099210957649_7047762533523914752_n

Kategori: Mesaj Yorum yok
15Şub/200

15. Gençlerle Başbaşanın konuşmacıları; Afganistanlı gençler

8

13 Şubat 2020 Perşembe / Koca Kültür Platformunun, 15. Gençlerle Başbaşa Programında Afganistanlı Shah Jahan Hakimi ve Jamila Rayhan Ramaki konuştu.

15Şub/200

Kısa notlarla 100 maddelik Hayat Anayasası..

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’dan Mevlânâ, Yunus Emre, veya  Buda’dan aldığı kısa notlarla 100 maddelik Hayat Anayasası.
İLK 10
YAVAŞ YE HIZLI YÜRÜ
1- Az ve öz ye. Yükte hafif, pahada ağır şeyler tüket.
2- Yaşın ilerledikçe lokmalarını azalt, adımlarını çoğalt.
3- Yavaş ye, hızlı yürü.
4- Zeytinyağı ve tereyağına öncelik ver.
5- Yoğurt, yumurta ve balıktan vazgeçme.
6- Kahveyi değil çayı sev, ikisini de kararında tüket.
7- Bakliyat, sebze ve meyveyi ihmal etme.
8- Yeşillikleri ve baharatı ciddiye al.
9- Maydanoz, kekik, nane, fesleğen, tere, roka ve benzerlerini sofrandan eksik etme.
10- Tarçın, zerdeçal, rezene ve kırmızı biberi masanda tut.
15Şub/200

Hayattan Zevk Almanın 9 Yolu

84338967_3180753365325567_7802747054639284224_n

Kategori: Mesaj Yorum yok
14Şub/200

Çocuklarınıza “KEŞKE” dedirtmeyin… / Doğan CÜCELOĞLU

dogan_cuceloglu_ndan_okunasi_bir_yazi_butun_anne_ve_babalar_mutlaka_okusun_h6883_a4958Çocuklarınıza “KEŞKE” dedirtmeyin… / Doğan CÜCELOĞLU
Akatlar’da yürüyordum; kadın beni tanıdı ve selamlaştıktan sonra, sorusunu sordu: “Oğlum dersleri tamamen bıraktı; ne söylesem hiç fayda etmiyor. Ya arkadaşlarıyla buluşuyor, ya telefonda mesajlaşıyor ya da bilgisayarın başında oyun oynuyor. Ne yapacağımı şaşırdım, Hocam ne yapalım?”
“Sohbet ediyor musunuz?”
“Valla, konuşuyorum, ama hiçbir faydası yok.”
“Kaç yaşında?”
“On yedi yaşında.”
“Mesela ne diyorsunuz?”
“Sınavların yaklaştığını söylüyorum; derslerine çalışması gerektiğini söylüyorum; böyle giderse sınıfta kalacağını, arkadaşlarından geri kalacağını, ilerde çok pişman olacağını, ama o zamanda duyulan pişmanlığın işe yaramayacağını anlatıyorum.”
“Siz konuşup, nasihat ediyorsunuz.”
“Evet.”
“Ama, onunla sohbet etmiyorsunuz.”
“Valla bilmem; biz bildiğimiz kadarıyla elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz, konuşuyoruz, anlatıyoruz.”
“Doğru, bildiğiniz kadarıyla elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz. Ama konuşmak, nasihat etmek, sohbet etmek değildir. Siz sohbet etmesini bilmiyorsunuz.”
Kadın haklı olarak “neden bahsediyorsunuz,” diyen bir yüz ifadesiyle bana baktı.
İçim burkuldu. Anne acı çekiyordu ve çocuğuna yardım etmek istiyordu, ama kendini çaresiz hissediyordu.

Öğrencileri ve anababaları birlikte çağırdım. Danışmalığını yaptığım okulun küçük tiyatro salonunda buluştuk, öğrencilerle birlikte anababalar da oturdu.
Ufacık sahneye çıktım, bir sandalye attım oturdum, yanı başıma bir boş sandalye koydum.
“Buradaki öğrencilerden kim benimle sohbet etmek istiyor?” diye sordum. Kalkan ellerden birini gelişigüzel seçtim. Selim adıyla anacağım bir öğrenci yanımdaki sandalyeye geldi oturdu.
“Adın ne?”
“Selim.”
“Kaç yaşındasın?”
“On iki.”
“Bugün ayın kaçı?”
“24 Aralık 2008.” (Gerçek tarihtir; bu uygulamayı o gün yaptım.)
“Selim, gözünü kapa, beni iyi dinle. Gözünü açtığın zaman aradan yirmi yıl geçmiş olacak. 24 Aralık 2028 tarihinde gözünü açmış olacaksın. Tamam mı?”
Anladığını belirtmek için başını salladı.
“Lütfen gözünü aç.”
Selim, gözünü açtı.
“Bugünün tarihini söyler misin?”
“24 Aralık 2028.”
“Kaç yaşındasın?”
“Otuz iki.”
“Ne iş yapıyorsun?”
“İç mimarlık.”
Göz ucuyla anneye babaya bakıyorum; yüzlerinde hayret belirten hafif bir tebessümü var. Belli ki, onlar da Selim’in söylediklerini benimle birlikte ilk defa duyuyorlar.
“Nerede çalışıyorsun?”
“New York, Manhattan’da.”
Anne, babanın yüzünde saklayamadıkları büyük bir şaşkınlık ifadesi.
“Evli misin?”
“Hayır.”
“Arkadaşlarından evlenenler oldu mu?”
“Kızların hepsi evlendi.”
Gülüşmeler..
“Çalıştığın yere beni götürür müsün?”
“Ofisim, Manhattan’da 86 katlı bir binanın 42. Katında.”
Gülüşmeler devam ederken hayalen o binaya yürüdük, asansöre bindik, 42. Katta indik.
“Burası ‘home office,’” dedi.
İçeri girdikten sonra açıkladı:
“Dubleks daire: aşağıda salon ve mutfak var. Yukarda yatak odası ve ofis odam.”
“Selim, salonda neler var?”
“Salonda masa var, koltuklar var, sandalyeler var; komodin var, sehpalar var.”
“Duvarlarda ne var?”
“Resimler var, fotoğraflar. Ailemin fotoğrafı da var.”
“Ailenin fotoğrafına bakınca neler görüyorsun? Beraber bakabilir miyiz?”
“Annem ar, babam var. Ailece çektirdiğimiz bir fotoğraf. Abim var, ablam var, ben varım.”
“En küçük sen misin?”
“Evet.”
“Selim, bu fotğrafa baktığında, içinde ‘keşke!” duygusu beliriyor mu? İçindeki herhangi bir ‘keşke’nin sesini duyuyor musun?”
Hiç beklemeden “Evet,” dedi.
“Haydi, anlat bize,” dedim.
“Ben, babamla birlikte futbol maçına gitmeyi çok istedim. Bir de hafta sonları onunla top oynamak, kırlara gitmek istedim. Güreşmek istedim. Ama babam çok yoğundu; çalışmak zorundaydı, olmadı, zaman bulamadı. Ne yapalım, böyle oldu.”
Baba’ya baktım; gözlerinin yaşını tutmaya çalışıyor, ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu.
Selim’e teşekkür ettim. Ve sordum:
“Selim, bu konuşmamızda, sana büyüklük tasladığımı, sana nasihat etmeye çalıştığımı hissettin mi?”
“Hayır!”
“Olanla ilgili olarak mı konuştuk, olması gereken üzerine mi?”
“Olanla ilgili olarak konuştuk.”
“Selim, seninle yeniden böyle sohbet etmek istesem, benimle konuşmak ister misin? Konuşmamızdan zevk aldın mı?”
“Yeniden konuşmak isterim; sohbetimizden zevk aldım.”
***
Sohbet özel türden bir konuşma, kendine özgü özellikleri olan bir söyleşidir.
Sohbet içinde olan iki insan o an için güç, onur ve değer yönünden eşittir ve olanı paylaşırlar; olması gereken üzerinde konuşmazlar.
Korku kültürünün olduğu yerde sohbete izin verilmez.
Türkiye’nin aydınlık geleceğinde anababaların çocuklarıyla sohbet içinde olmasını diliyorum.

Kategori: Makale, Mesaj Yorum yok
14Şub/200

CUMHURİYET’İN 1945-1975 ARASI DOĞAN KUŞAĞI…

indir☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘☘

“BİZ, 1945-1975 ARASINDA DOĞAN İNSANLAR ;
BİZ SINIRLI SAYIDA ÜRETİLDİK.
Bu yüzden;
bizden keyif alın,
bizden öğrenin,
hazine biziz.
Dünyadan yok olmadan önce
her şeyi ve herkesi özellikle bizi çok sevin.
Hayatımız neden sevmeniz gerektiğinin gerçek KANITIDIR.
Okuldan sonra akşama kadar sokakta oynardık. Hiç televizyon izlemezdik.
İnternet arkadaşlarıyla değil gerçek arkadaşlarla oynardık.
Susadığımız zaman şişelenmiş su değil, musluk suyu içerdik.
Aynı bardağı dört arkadaşla paylaştığımız halde hastalanmazdık.
Her gün çok pilav yediğimiz halde hiçbir zaman kilo almadık.
Çıplak ayakla dolaşırdık ama ayaklarımıza bir şey olmazdı.
Annemiz ve babamız bizi sağlıklı tutmak için hiçbir zaman ek gıda takviyeleri, vitaminler vermezlerdi.
Kendi oyuncaklarımızı kendimiz yaratır ve onlarla oynardık.
Ailemiz zengin değildi. Bize mal mülk değil, sevgi verdiler.
Cep telefonlarımız, DVD'lerimiz, oyun istasyonumuz, XBox'ımız, video oyunlarımız, kişisel bilgisayarlarımız, internet sohbetimiz olmadı - ama bizim gerçek arkadaşlarımız vardı.
Arkadaşımızın evini davet olmadan istediğimizde ziyaret eder ve onlarla birlikte eğlenerek yemek yerdik.
Senin dünyandan çok farklı olarak bütün akrabalarla iç içe yaşar, aramızda sıkı bağlar olurdu.
Çektiğimiz fotoğraflar siyah beyazdı ama renkli anılarla dolu idi.
Ülkeyi güzel günlere taşımak, çok okumak, adam olmak gibi ülkülerimiz vardı ki belki tam yapamadık, yenildik ama uğrunda çok bedeller ödedik.
Biz kendine has, anlayışlı bir nesiliz, çünkü biz ebeveynlerinin söylediğini dinleyen son nesiliz.

Ayrıca, çocuklarını dinleyen ve dikkate alan ilk nesiliz. “  ALINTI

Kategori: Mesaj Yorum yok
14Şub/200

“UNESCO’nun 2020 Yılı İçin Gündemine Aldığı Farabi’ye Nasıl Bakabiliriz?” – Prof.Dr. Şafak URAL

Şafak Ural- Afiş (1)

Kategori: Mesaj Yorum yok
13Şub/200

Eren Camii çıkışında..

PHOTO-2019-11-29-17-24-45_2

29 Kasım 2019 Cuma / 2007 yılından beri Devletli Eniştemiz ile birlikte Cuma Namazlarımızı Çınarlı Camiinin dışındaki Camilerde eda ederiz.

13Şub/200

İlgi ve bilginize..

84690073_3322582157773309_276214397687300096_o

Kategori: Duyuru Yorum yok
13Şub/200

BAŞKALDIRI GÜNLÜĞÜ – Süleyman PEKİN

BAŞKALDIRI GÜNLÜĞÜ – Süleyman PEKİN (Eylül, 1996 – Seymen)

kelimeler kaleme başkaldırıyor..

saldırıyor ünlemler cümle bileklere..

ineklere şapka çıkarıyor hazreti tabiat..

biat ediyor sonra ateşe ve suya..

çıldırasıya doğuyor gün gökdelen dağların arasından..

sârâsından akvaryumlar da payını alıyor..

zil çalıyor son dersine yürü yavrum..

yum gözlerini ki bu en tatlı düştür..

ama kelimeler de güpegündüz öldürülmüştür..

13Şub/200

Padişahın biri veziriyle birlikte gezintiye çıkmış.

indir (1)Padişahın biri veziriyle birlikte gezintiye çıkmış. Gezi sırasında bir köye gelmişler. Küçük, şirin bir evin önünde oturmuş, örgü ören bir genç kız görmüşler. Padişah kızın yanına yaklaşıp sormuş:
– Merhaba kızım. Baban evde mi?
Kız: – Babam evde yok! Azı çok etmeye gitti.
Padişah: – Annen evde mi?
Kız: – Annem de evde yok! O da biri iki etmeye gitti.
Padişah: – Kızım eviniz çok güzel ama bacası eğri.
Kız: – Bacası eğridir ama dumanı doğru tüter.
Padişah: – Sana bir kaz yollasam yolar mısın?
Kız: – İzninizle en ince tüylerine kadar yolarım!
Padişah kıza “Öyleyse selametle kal!” deyip, veziriyle tekrar yola koyulmuş.
Saraya varınca padişah vezirine sormuş:
– Kız ile ne konuştuğumuzu anladın mı?
Vezir: – Doğruyu söylemek gerekirse anlamadım padişahım, demiş.
Padişah: – O halde tez vakitte git öğren! Yoksa seni vezirlikten azlederim! demiş.
Vezir telaşla fırlamış. “Nasıl öğrenirim?” diye düşünürken, en iyisi ilk ağızdan bilgi almak deyip, gitmiş padişahın konuştuğu kızı bulmuş.
Vezir: – Aman kız, hanım kız!…
Biz bu gün yanımda biriyle senin yanına gelmiştik. Yanımdaki kişi senle sohbet etmişti. O sohbette konuştuklarınız ne anlama geliyordu? Onları bana bir deyiver. Dile benden ne dilersen.
Kız: – Konuştuklarımızı açıklarım ama her cevap için yüz altın isterim, demiş. Vezir kabul etmiş. Kız anlatmaya başlamış:
– O amca bana babamı sorduğunda “Azı çok etmeye gitti” demekle; babamın çiftçi olduğunu, tarlaya tohum ekmeye gittiğini anlatmak istedim. Vezir yüz altını vermiş, kız devam etmiş:
– O amca annemi sorduğunda “Annem biri iki etmeye gitti” demekle; annemin ebe olduğunu, doğum yaptırmaya gittiğini anlatmak istedim. Kız vezirden yüz altın daha alıp devam etmiş:
– Amca “Eviniz çok güzel ama bacası eğri” demekle; benim güzel olduğumu ama gözlerimin şaşı olduğunu söyledi. Ben de “Bacası eğridir ama dumanı doğru tüter” diyerek; şaşıyım ama gözlerim iyi görür demek istedim.
Vezir kıza yüz altınını verip hemen atılmış:
– Peki ya “Sana bir kaz yollasam yolar mısın?” ne demek?
Kız tebessüm edip açıklamış:
– O kaz da sizsiniz, demiş. Bunları öğrenmek için bana yüzlerce altın verdiniz!…
(Alıntıdır)

Kategori: Mesaj Yorum yok
13Şub/200

Neleri Kaybettik? – Hayrettin KARACA

be984dc4c5ff31f79d7668acda99d06eNeleri Kaybettik? - Hayrettin KARACA

“Çok ödül aldım, ama en büyük ödülüm iki tanedir. Bunlardan biri, 2500 metre yükseklikte bir dağda, bir çocuğun beni gösterip, arkadaşlarına, ‘koşun koşun erozyon dede gelmiş’ demesidir. Diğeri ise bir kula nasip olmuş en büyük ödüldür, daha büyük ödül olacağına inanmıyorum; bu ödül de, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmamdır. Her ödülün kişiye verdiği bir sorumluluk vardır. Ben bu sorumluluk altında yaşıyorum, zaten beni çağıran da budur.”

-Hayrettin Karaca-
Kırmızı süveteri delik deşik olmasına rağmen hala üzerinde.
Ayakkabısı yamalı.
Sökük paltosunu, pantolonunu, yakalarını ters yüz ettiği gömleklerini yıllardır kullanıyor.
10 yıldır hiçbir şey almamış üzerine.
Karaca markasının ve TEMA Vakfı’nın kurucusu Hayrettin Karaca,
‘Param var ama tüketmeye hakkım yok’ diyerek
‘Al, tüket ve yok et’ diyen tüketim toplumuna açtığı savaşla gurur duyuyor.

-KOMŞUYA VER-
Dünyada tüm insanları doyuracak kadar yiyecek olduğunu ama gözü aç olanları doyuracak hiçbir şeyin olmadığını söyleyen Karaca, Türkiye’de bir zamanlar fakirleri aç bırakmayan kültürün nasıl yok olduğunu hüzünlenerek anlattı.
Televole kültürünün karşısında birtakım değerlerin yok olduğunu söyleyen Karaca, çocukluk günlerinin ‘komşuyu aç bırakmayan’ kültürünün yeniden dirilmesiyle, açlıkla savaşılabileceğini söyledi.
Ben bir kasaba çocuğuyum. Varlıklı bir ailenin çocuğuydum. Ama herkes eşit şartlarda oynardı sokakta. Bütün çocuklar gibi ben de yalınayak oynardım. Akşam olduğu zaman annem seslenirdi, avucuma bir kap sıcak yemek koyarlardı. Kulağıma eğilip, ‘Komşu anneye götür’ derdi. Etrafımızda bizi duyacak kimse yoktu ama bu bana verilen ‘Aman kimse görmesin Hayrettin’ mesajıydı. Komşu annenin yağını, odununu kim alır, kimse bilmezdi. Paylaşma düzeni vardı, o kültürdü. Savaştan çıkmış bir Türkiye’de fakirim çoktu ama açım yoktu. Oradan aldım bu kültürü. Kaybolan budur, giden budur. Ama Anadolu’yu gezerken görüyorum ki, bu değerleri hala yaşatanlar var.

12Şub/201

Kandıra’dan Türkiye’ye “hayırseverlik” mesajı AKALIN AİLESİ’NE TEŞEKKÜR – Galip ATAMAN

manset-customKandıra’dan Türkiye’ye “hayırseverlik” mesajı

AKALIN AİLESİ’NE TEŞEKKÜR

Gelelim, dün Kocaeli Valiliği Makamı’nda Sayın Vali Hüseyin Aksoy ile Kandıralı Akalın ailesi adına İsmail Akalın ve amcası Ahsen Akalın arasında imzalanan “Anaokulu Protokolüne”.

Bugüne kadar Milli Eğitim İl Müdürü Fehmi Rasim Çelik’in öncülük ettiği sayısız okul protokollerini yazdım.

Vefa İbrahim Aracı Ailesi, Nuh Çimento Eğitim ve Sağlık Vakfı, Dereli Ailesi başta olmak üzere birçok sanayici ve hayırsever iş insanlarının imzaladığı okul protokol törenlerinde hazır bulundum, çok etkilendim.

Ama hiç birisinde önceki gün imzalanan Kandıralı Akalın ailesi adına İsmail Akalın ve amcası Ahsen Akalın arasında imzalanan “Anaokulu Protokolü” kadar duygulanmadım, heyecanlanmadım.

Sanayi kenti Kocaeli’de onlarca sanayi kuruluşu bırakın okul yaptırmayı eğitime tek kuruşluk katkı vermezken, yaptırdıkları okulun bahçesine diktikleri reklam toteminin aydınlatma giderini okul parasıyla ödetirken Kandıralı Akalın ailesinin yıllardır kıt kanaat kazandıkları paranın bir kısmını anaokulu yaptırmak için Vali Aksoy’un kapısını çalmalarından çok etkilendim.

Akalın ailesinin aile büyükleri “Perihan-Ahsen Akalın Anaokulu” için verecekleri 400 bin lira öyle büyük bir rakam değil.

Ama Akalın ailesinin anaokulu olmayan Kandıra ilçe merkezinde okul öncesi çocukların eğitimine katkı vermesi açısından çok önemsiyorum.

Vali ve milli eğitim il müdürü ile imzalanan protokolün ardından bağışçı İsmail Akalın’ı aradım.

Uzun yıllar İl Genel Meclisi üyeliği yapan, halen Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi olan İsmail Akalın, “Biz Kandıra’nın yerlisi, 3 kuşak, 130 yıllık ticaret yapan, şalvarlık ve fistanlık kumaş satarak para kazanan esnafız. Hacı Nafizler Sülalesi olarak tanınırız. Alın teriyle kazandığımız helal paradan ayırdığımız miktarı anaokulu yaptırmak için Valiliğin kapısını çaldık. Milli eğitimden tek isteğimiz, Kandıra’da olmayan anaokulunu yapmak için şehir merkezinde yer verilmesi oldu. Bürokratik engelleri aşarak Kandıra’da tarihi ortaokulun yıkılan binasının yeri tahsis edildi” dedi.

“Herkesin parası böyle yerlere nasip olmaz” diyen İsmail Akalın amaçlarının öncülük etmek olduğunu söyledi.

Kandıra’nın yerlisi Akalın Ailesi’nin yaptıracağı “Perihan-Ahsen Akalın Anaokulu” sadece 5 yaş grubu okul öncesi öğrencilere eğitim vermekle kalmayacak.

Alın teriyle kazanılan helal parayla yaptırılan okul yalnız Kandıralılara değil Türkiye’ye örnek gösterilirken, eğitime tek kuruşluk destek vermeyen zengin iş insanlarına da kapak olacak.

İsmail Akalın’ın şahsında Kandıra’nın köklü, mütevazi ve hayırsever Akalın ailesine teşekkür ediyorum.

Allah sizlerden razı olsun. Umarım sizi örnek alacak zengin iş insanları Kandıra başta olmak üzere Kocaeli’ne okul ve derslik yarışına girerler.

https://www.bizimyaka.com/makale/3644763/galip-ataman/kandiradan-turkiyeye-hayirseverlik-mesaji

12Şub/200

Kandıra Akademi’de sertifikalar dağıtıldı

15

Av. Abdurrahman Kaymak Başkanlığındaki Kocaeli Kandıralılar Derneğinin Kandıra Akademi – 3 programı tamamlandı.

Toplantılar İzmit, Fuar içi Kocaeli Sivil Toplum Merkezinde gerçekleşti.

12Şub/200

Güzellikler içinizi aydınlatsın…

PHOTO-2020-01-31-08-32-01

Kategori: Mesaj Yorum yok
11Şub/200

Kocaeli Gazeteleri, 08 Şubat 2020 Cumartesi

2020.02.08a12020.02.08a2

11Şub/200

Bizkandırayız Müzik Topluluğu Eğitmenleri Engin – Şahin Ecevit çifti Kandıra Akademi –3’te

9

1 Şubat 2020 Cumartesi / Av. Abdurrahman Kaymak Başkanlığındaki Kocaeli Kandıralılar Derneğinin Kandıra Akademi – 3 programı tamamlandı.

İzmit, Fuar içi Kocaeli Sivil Toplum Merkezindeki üçüncü derste; Bizkandırayız Müzik Topluluğu Eğitmenleri Engin Ecevit ve Şahin Ecevit bilgi ve değerlendirmelerini aktardı.