Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
25Şub/25Kapalı

GERÇEĞE AYKIRI BİLGİYİ YAYMA SUÇU – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

GERÇEĞE AYKIRI BİLGİYİ YAYMA SUÇU - Ruhittin SÖNMEZ

TÜSİAD Başkanı ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanı hakkında “adil yargılanmayı etkilemeye teşebbüs” ve “gerçeğe aykırı bilgiyi yayma” suçundan soruşturmalar başlatıldı.

Bu suçları düzenleyen kanun ve uygulama şekli “Yeni Türkiye’nin” hukuk anlayışının somut göstergelerinden birisidir.

TÜSİAD iktidar gücünü elinde tutmadığına göre adil yargılamayı etkilemesi söz konusu olamaz. Çünkü yargıyı etkileme suçunu ancak iktidar işleyebilir. Hakimler ve savcıların TÜSİAD’ın açıklamasına göre karar verebileceğini düşünmek mantığa aykırıdır.

“Gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma suçu” 13 Ekim 2022’de kanun değişikliği ile düzenlendi.

Ak Parti iktidarlarının demokratik tavırdan otoriterleşmeye evrilmesinin bir eseridir.

Bu düzenleme ile TCK 217. madde şu hale getirildi: “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.”

Burada önemli husus şudur: Bir bilginin “gerçek bilgi” veya “gerçeğe aykırı bilgi” olduğuna kim karar verecektir?

Biz ki son yıllarda rakamlarla ifade edilen gerçekliklerde bile anlaşamamayı başarmış bir toplumuz.

Devletin resmi kurumu TÜİK’in verdiği enflasyon ve büyüme rakamlarının yanlış olduğunu, TÜİK’in rakamlarının bilerek yanlış verilmesi suretiyle asgari ücret, emekli maaşı gibi milyonlarca insanı ilgilendiren maaş zamlarının hak ettiklerinden düşük tutulduğu iddia ediliyor. Bu konuda Eski Yargıtay 7. Ceza Dairesi Onursal Üyesi Seyfettin Çilesiz’in açtığı bir davanın da bulunduğunu biliyoruz.

TÜİK’in rakamları ile İTO ve ENAG rakamları arasındaki büyük farklar “hangi bilginin gerçek olduğu” konusunda şüphe uyandırmıyor mu? Yanlış bilgiyi hangi kurum veriyorsa “gerçeğe aykırı bilgiyi yayma suçundan” yargılanacak mıdır? Bunlardan herhangi birini yayınlamak gerçeğe aykırı bilgiyi yaymak sayılır mı?

21Şub/25Kapalı

YAPAY ZEKAYA YANDAŞ YAZAR GÖREVİ VERDİM – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YAPAY ZEKAYA YANDAŞ YAZAR GÖREVİ VERDİM - Ruhittin SÖNMEZ
Her gün haberlerde çeşitli kesimlerden ünlülere soruşturma, gözaltı, tutuklama kararlarını izliyoruz. Kaçma ve delilleri karartma ihtimali olmayan, ceza alsa bile “yatarı olmayan” vakalarda dahi polis nezaretinde ifadeye götürme uygulaması sıradanlaşmış görünüyor.
Muhalif olanların başında sallanan “Demokles’in kılıcı” gibi, hatta bir ekin biçme aparatı olan “tırpan” gibi hedefindekileri biçen uygulamalar bunlar.
Biçilenlerin içinde bildikleriniz tanıdıklarınız varsa Yunus’ça içiniz yanabilir: “Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm/ Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi” demek istersiniz.
Ancak Parti liderlerinden gazetecilere, yazarlardan sanatçılara, iş insanlarından seçilmişlere kadar, iktidarın radarına giren muhalifler için üzüldüğünü söylemek, onlara uygulanan “bu hukuki muameleleri” eleştirmek kolay değil.
Çünkü bu tür eleştiriler “Yeni Türkiye’de haddini aşmak” olarak kabul edilebilir. Herkesin neyi konuşabileceğini, neleri eleştireceğini bilmek için, yargı sürecinden muaf olan muktedirlerin söylediklerine iyi kulak vermek lazım.
Bu bakımdan risksiz bir yazı yazmak niyetiyle, “acaba ben de yandaş yazarların veya sosyal medyada görevli trollerin gözüyle olaylara baksam nasıl bir makale yazardım?” diye
düşündüm.
Beynim böyle bir çalışma yöntemine alışık olmadığı için yapay zekadan yararlanmaya karar verdim. Yapay zekaya yandaş bir yazar gözüyle yazması için talebimi ilettim.

18Şub/25Kapalı

MUHALEFETSİZ DEMOKRASİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

MUHALEFETSİZ DEMOKRASİ - Ruhittin SÖNMEZ

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras'ın, “sistem çöktü” diyerek, iktidara ve Cumhurbaşkanlığı Sistemine yönelik eleştirileri arkasından hemen soruşturma açıldı. Soruşturma için “yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve gerçeğe aykırı bilgiyi yayma suçları” gerekçe gösterildi.

Aras “Kayyım uygulamaları, bir siyasi partinin genel başkanının tutuklanması, bir Büyükşehir Belediye Başkanının konuşmalarından hemen sonra açılan soruşturmalar, bilirkişi görüşmesini yayınlanan gazeteciler hakkında gözaltılar ve tutuklama, teğmenlerin ordudan ihracı gibi olayların toplumda endişe yarattığı ve güveni sarstığını” söylemişti.

Buna Adalet Bakanı, AKP Sözcüsü başta olmak üzere iktidar kanadından ve hatta hasta yatağındaki Devlet Bahçeli’den sert eleştiriler geldi.

Benim TÜSİAD yöneticilerinin mesajlarından anladığım “hukukun üstünlüğü ilkesinin korunması ve yargının her türlü dış etkiden bağımsız olması gerektiği, ekonominin iyileşmesi için demokratik kurum ve kuralların işletilmesi gerektiğine” dair uyarılardı. Ülkemizdeki ekonominin en önemli aktörlerinin bu konularda görüş beyan etmesi iktidar kanadını neden böyle rahatsız etti bilemiyorum.

14Şub/25Kapalı

GÜÇLÜNÜN HUKUKU – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

GÜÇLÜNÜN HUKUKU - Ruhittin SÖNMEZ
Dünyada ve Türkiye’de “Hukukun Gücü” yerine “Güçlünün Hukuku” hakim duruma geliyor.
Bu yüzden güçlü olmayanlar bir endişe ve korku iklimi içinde.
ABD Başkanı Donald Trump uluslararası hukukun genel kabul görmüş ilkelerini pervasızca yok sayıyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail’in Gazze’de Hamas’a karşı yürüttüğü savaş sırasında işlendiği iddia edilen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında tutuklama emri çıkarmıştı.
Trump bu yüzden UCM’ne yaptırım uygulama kararı aldı. Bu yaptırımlar arasında UCM Hakimlerinin mülk ve varlıkların bloke edilmesi ve UCM yetkilileri, çalışanları ve akrabalarının ABD’ye girişine izin verilmemesi de yer alıyor.
ABD ve İsrail UCM’ne üye değil ve mahkemenin yargı yetkisini tanımıyor. Mahkemeye üye devletlerin, haklarında tutuklama emri çıkarılan kişileri kendi topraklarına ayak basmaları halinde tutuklamaları gerekiyor. Ancak UCM’nin bunu uygulatabilmesi mümkün değil.
Avrupa Konseyi ve AB ülkeleri temsilcileri, “ABD yaptırımlarının UCM’nin bağımsızlığını tehdit ettiğini ve ceza adaleti sistemine zarar verdiğini” belirten açıklamalar geldi. Ama değişen bir şey olmadı.
ABD ve İsrail’in (Netanyahu’nun) uluslararası hukuku hiçe sayan davranışları say say bitmez.
Ama eskiden bunları hukuki bir kılıfta sunmak için bir çaba gösterirlerdi. Şimdi artık pervasızca “mademki ben güçlüyüm, istediğim her şeyi yapabilirim” mesajı vermeyi tercih ediyorlar.
Trump’ın Grönland, Meksika Körfezi, Kanada üzerinde egemenlik iddiaları şaşırtıcıydı. Ama bu tür çıkışların içinde en çok şaşırtanı Gazzelileri Gazze’den sürgün ederek, bu bölgeyi ABD hakimiyetine almak ve “Ortadoğu’nun Rivierası” dediği turistik bir şehir haline getirme projesi
oldu.
Böyle bir hareketin çok kötü bir emsal teşkil edebileceğini, her güçlü olan devletin göz koyduğu bir bölgeyi işgal edebileceği bir dünyada kaosun hakim olacağını öngörmek zor olmasa gerek.
Filistinlileri Gazze’den sürmek istedikleri iki ülke Ürdün ve Mısır. Trump bu iki devletin başkanlarıyla görüştü. Bu iki devletin başkanı “ABD ile birlikte çalışmak istediklerini ancak Gazzelilerin bulundukları yerden ayrılmadan Gazze’nin imarını istediklerini” açıkladılar. Görünen
o ki Trump’ın baskısıyla bu iki devlet, vatanlarından sürgün edilecek, Gazzelileri ülkelerine almak zorunda kalacaklar.
“Olmaz” dediğimiz şey olacak, ABD/ İsrail projesi tıkır tıkır yürüyecek gibi. “Binlerce yıllık ezeli ve ebedi vatanlarından çıkarmaya kimsenin gücü yetmez” dediğimiz Gazzeliler vatansız kalacaklar.
İnşallah Türkiye de “Gazzelileri siz alın” baskısına maruz kalmaz. Bu kadar kırılgan yapıdaki bir ekonomi ile Trump’ın “ekonomini mahvederim” tarzı bir tehdidine direnmek kolay olmaz.

11Şub/25Kapalı

ARAZİ DEĞİL VATAN! – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

ARAZİ DEĞİL VATAN! - Ruhittin SÖNMEZ
ABD Başkanı Donald Trump çılgın bir adam. Bir devlet adamı gibi değil, her nasılsa çok para kazanmayı veya güç sahibi olmayı başarmış narsist bir iş adamı gibi davranıyor.
İkinci defa başkan olduktan sonra söylediği sözler hiçbir devlet başkanından duymadığımız tehlikeli hedefler ve tehditleri içeriyor.
Kişi olarak böyle olmasının bir zararı yok. Ama dünyanın en güçlü devletini yöneten bir kişi yani ABD başkanı olarak söylediğinde milyonlarca insanın uykusunu kaçırıyor.
Meksika Körfezi, Grönland ve Kanada’ya dair egemenlik talepleri ile başta Çin olmak üzere bazı ülkelere yüksek gümrük vergileri koymak, ekonomik yaptırımlar uygulamak gibi kararları bizi pek ilgilendirmiyor gibi görünüyor. Ama uygulandığında Türkiye’yi etkileyecek yönlerini göreceğiz.
Ancak Trump’ın, İsrail’in soykırımcı Başbakanı Netanyahu ile yaptığı görüşmeden sonra, Gazze konusunda söyledikleri tüylerimizi ürpertmiş olmalı. Çünkü bu coğrafyada yapılacak her şey Türkiye’yi, soydaşlarımızı ve dindaşlarımızı doğrudan ve yakından etkileyecektir.
Netanyahu Amerika’ya gitmeden görüşmenin içeriği hakkında ipucu vermişti. “Trump ile el ele verip Ortadoğu’nun yeni sınırlarını çizeceğiz” demişti.
Trump 4 Şubat’taki toplantıdan sonra, Netanyahu’nun beklediğinden de ilerisine gitti. “ABD’nin Gazze’yi yeniden inşa edeceğini ve burada yaşayan Filistinlileri bölge ülkelerine yerleştireceğini” söyledi.
“Gazze’den kaç kişinin başka bir ülkeye yerleştirilmesi gerekiyor?” sorusuna ise “tamamı” diye cevap verdi.
6 Şubat’ta da ABD Başkanı Trump, İsrail’in Gazze Şeridi’ni inşaat için “ABD’ye devredeceğini” Gazze’nin Ortadoğu’nun Rivierası haline getirileceğini belirtti. Filistinlilerin bölgedeki ülkelerde güvenli ve güzel mahallelerde, yeni ve modern evlere yerleştirilebileceğini”
ifade etti ancak ülke adı vermedi. Bu fikrinin “Ortadoğu’ya istikrar getireceğini ve herkesin bu fikri çok sevdiğini” söyledi. (Bu cümledeki herkesin kimleri kapsadığını çok merak ediyorum.)
İsrail Savunma Bakanı Katz, “İsrail’in Hamas’a karşı savaşını eleştiren ülkeler bu kişileri almakla yükümlü” diyerek planı biraz daha açtı. Bu ülkelerin başında Türkiye’nin geldiği açık değil mi?

7Şub/25Kapalı

DEPREMİN YILDÖNÜMÜNDE ALBAY REŞAT BEY’İ ANDIM – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

DEPREMİN YILDÖNÜMÜNDE ALBAY REŞAT BEY’İ ANDIM - Ruhittin SÖNMEZ
Albay Reşat Bey Büyük Taarruz sırasında çok stratejik öneme sahip Çiğiltepe’deki birliklerimizin komutanıydı.
”Mustafa Kemal Paşa Albay Reşat’ı Anafartalar muharebelerinden tanıyordu. Keza Kafkas Cephesinde düşman işgalinde görev almış, 1918 yılında Yıldırım Ordularında grup komutanlığına atanmıştı.”
26 Ağustos’ta görevi Çiğiltepe’yi Yunan askerinden temizlemekti. 27 Ağustos’ta Mustafa Kemal Paşa cepheden telefonla bilgi alır. Albay Reşat Bey tepeyi düşmandan yarım saatte temizleyeceğini söyler. Ama düşman beklediğinin üstünde mukavemet gösterdiğinden sözünü tam vaktinde yerine getiremez.
Albay Reşat Bey için, Çiğiltepe’yi almak bir onur meselesiydi. Reşat Bey, Çiğiltepe!yi söz verdiği saatte alamayınca “Yarım saat zarfında o mevkiyi almaya size söz verdiğim halde,
sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam” notunu bırakarak intihar eder.
Çiğiltepe düşmandan temizlenmiştir ama Mustafa Kemal Paşa bu ahlaki sorumluluğu yüksek kahraman subay için çok üzülür.
Albay Reşat Bey, vefatının ardından Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası ile onurlandırıldı. Atatürk, Albay Reşat Bey’in ailesine “Çiğiltepe” soyadını verdi.

5Şub/25Kapalı

HERKES BİLİYOR, UYARMANIN FAYDASI YOK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

HERKES BİLİYOR, UYARMANIN FAYDASI YOK - Ruhittin SÖNMEZ
Sadece son on günde olan hukuka aykırılıklar, yargının bir sopa olarak kullanıldığı olaylar için hukuki yorum ve değerlendirme yapmanın bir faydası yok.
“Yalnız ve güzel ülkem nereye gidiyor?” diye kaygılanmamıza yol açan adli, siyasi ve idari kararlar için halkı uyarmaya, yapanları ikaz etmeye de lüzum kalmadı.
Çünkü herkes olan bitenin farkında. Yapanlar bilerek ve pervasızca yapmakta.
Destekleyenler hukuka, milli menfaatlere aykırı olduğunu bildikleri karar ve uygulamaları bilerek veya “bizimkiler yapıyorsa bir bildikleri vardır” diyerek destekliyor.

31Oca/25Kapalı

KADI KARAKUŞ ADALETİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

KADI KARAKUŞ ADALETİ - Ruhittin SÖNMEZ
Selahaddin-i Eyyûbi devrinde vezirlik ve kadılık yapan Bahaüddin Karakuşî isimli bir devlet adamı varmış. Karakuşî, kadı olarak sadece yanlış değil, abuk sabuk hükümler verirmiş.
Karakuşî’nin verdiği bu tuhaf hükümlere de ‘’Hükm-ü Karakûşî’’ denirmiş.
Önce “hükmü Karakuşi” denilen kararlardan bir örnek verelim:
Git, kısa boylu bir boyacı bul, onu as!
Hırsız bir evi gözüne kestirmiş, etrafı kolaçan etmiş. En iyisi balkondan girmek demiş. Gece bastırınca bahçeye dalmış, balkona tırmanmaya başlamış. Bir adım, bir adım daha, tam
çıkmak üzere, balkonun korkuluğu kırılıp kopmuş. Hırsız düşüp ayağını kırmış.
Sabah olunca, hırsız doğru kötü ve abuk, sabuk hükümleriyle (Hükm-ü Karakuşî) meşhur
”Karakuş Kadı”ya gitmiş, halini göstermiş:
”Kadı Efendi, ben soymak için eve girecektim, fakat balkon korkuluğu çürük çıktı, koptu. Ben de düşüp ayağımı kırdım!” demiş.
Kadı da pek anlamamış: “Eeee ne istiyorsun, şimdi seni hırsızlığa teşebbüsten içeri atayım mı?” diye sormuş. Adam da, “hayır kadı efendi, bir dinleyin.” Bunun üzerine Karakuşî Kadı, ”anlat bakalım!” demiş.
Hırsız başlamış anlatmaya; “Ev sahibinden davacıyım, eğer balkonun korkuluğunu sağlam yaptırsaydı, ben de düşüp ayağımı kırmazdım... Tamam hırsızlık suç ama cezası balkondan düşüp ayak kırmak değil!”
Karakuşî Kadı keyiflenmiş, tam ona göre bir dava, çağırmış ev sahibini: “Be adam, niçin evinin balkonunu sağlam yaptırmıyorsun? Korkuluk sağlam olsaydı bu adam düşüp ayağını kırmazdı!”
Ev sahibi şaşırmış: “Aman efendim, balkonun korkuluğunu Marangoz Ahmet usta yaptı. Çürük yaptıysa benim günahım ne?”
Kadı efendi, hemen Marangoz Ahmet Ustayı çağırın demiş, Marangoz gelmiş. Sorgu suale çekilmiş ve başlamış anlatmaya; Efendim ben balkonun korkuluğunu çakarken yoldan yeşil başörtülü bir hanım geçiyordu. Başörtüsü o kadar güzel yeşile boyanmıştı ki, herhalde gözüm ona daldı. Çiviyi boşa çakmış olacağım!” demiş.
Kadı emretmiş: “Hemen o yeşil başörtülü kadını bulup getirin!” demiş. Kadıncağız gelmiş, tir tir
titriyor: “Kadı Efendi, benim günahım ne? Ben başörtüsünü, boyasın diye boyacıya verdim, o
boyadı!”
Sıra boyacıya gelmiş; kadı sorguya çekmiş: “Ulan, başörtülerini böyle göz alıcı renge boyuyorsun, marangozun gözü başörtüsüne takılıyor, çiviyi boşa çakıyor. Balkona tırmanmaya çalışan hırsız düşüp ayağını kırıyor!” Boyacı verecek cevap bulamayınca, kadı da hükmünü vermiş: “Götürün bu herifi asın!”
Biraz sonra cellat gelmiş: “Kadı Efendi, bu boyacıyı boyu sehpaya uzun geldiği için
asamıyorum!”
Kadı elini sarığına dayamış, çözüm bulmuş: “Git, kısa boylu bir boyacı bul, onu as!”

28Oca/25Kapalı

GÖREVİNİ YAPAN İTFAİYECİ SUÇLU – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

GÖREVİNİ YAPAN İTFAİYECİ SUÇLU - Ruhittin SÖNMEZ
Kartalkaya’daki otel yangınında 78 can kaybı sadece içimizi yakmakla kalmadı. Dünyada bir otel yangınında en fazla ölümün yaşandığı olaylardan biri olarak tarihe geçti.
En ölümcül otel yangınlarının hepsi 20. yüzyılda yaşanmıştı. 1977 yılında Seul’de bir otelde çıkan yangında 166 kişi hayatını kaybetmişti. Bu olay en ölümcül otel yangını olarak kayıtlara geçti. Son büyük ölümcül yangınlar Porto Riko’da 1987 yılında 96 kişinin öldüğü otel yangını ve 1997’de 91 kişinin öldüğü Taylan’ın Pattaya şehrinde bulunan bir otelde çıkan yangın oldu.
Bu tarihten sonra 21. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyada çok ölümlü otel yangını yok. Ta ki Kartalkaya’daki otel yangınına kadar.
Yangında yaşanan dramları dinlemeye içimiz elvermezken, “yangından kim sorumlu?” sorusuna cevap verilemiyor olmasıyla acılar katmerlenmekte. Koskoca İçişleri Bakanı bile “Oteli denetleme sorumluluğunun Bolu Belediyesi’ne mi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na mı ait olduğu 10 gün içinde ortaya çıkacak” açıklaması yaptı.
Bu “sözde belirsizlik” devlete güven duygumuzu tahrip ediyor. Zenginlerin de fakirlerin de kendisini güvende hissedemediği bir ülke haline geliyoruz.

24Oca/25Kapalı

ÜMİT ÖZDAĞ’IN TUTUKLANMASI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

ÜMİT ÖZDAĞ’IN TUTUKLANMASI - Ruhittin SÖNMEZ
Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın “mahkeme kararıyla” tutuklanması Türkiye’nin yepyeni bir dönemece girdiğini gösteriyor.
Tutuklama sürecinin işleyişi ve mahkeme kararının metni, yargılamanın “hukuki değil, siyasi” olduğunun işaretleri ile dolu.
“Yargının siyaseti dizayn aracı olarak” kullanılmasının çok örneğini yaşamış ve de bunun çok zararlarını görmüş bir ülkenin vatandaşı ve hukukçu olarak, siyasetin doğal işleyişine bu tür müdahaleleri endişe ile izliyorum.
Herkes ne diyor? “Milyonlarca taraftarı olan bir siyasi parti lideri ve ülkemizin tanınmış bir bilim adamı olarak Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın dahi kendi fikrini söylemesine izin vermeyen bir ülke olduk.”
Bu algıya sebep olmak için demokratik bir hukuk devleti olmak iddiasından vaz geçmiş olmamız gerekir.
Siyasi alanda iktidarı denetleyen, iktidarın aleyhine konuşan hatta onu çok sert şekilde eleştiren bir muhalefetiniz yoksa demokrasiden bahsedemezsiniz. Zira “iktidar bütün rejimlerde var, muhalefet ise sadece demokrasilerde vardır.”
Ümit Özdağ’ın bazı fikirlerine ve hatta tüm görüşlerine karşı olabilirsiniz. Ama O’nun iktidarı denetleyen, yanlışlarını eleştiren, halkı yakın ve uzak tehlikelere karşı uyaran bir aktör olarak önemli bir görev yaptığını kabul etmeniz gerekir. Bu görev de ancak fikirlerini kamuoyu ile paylaşarak yapılabilir.
Öncelikle, bu yargılama hangi saikle başlatılmış olursa olsun, arkasında siyasi maksatlar olduğunu düşünmemize yol açan sebepleri açıklayalım.

21Oca/25Kapalı

YENİ AÇILIMDA TURPUN BÜYÜĞÜ HEYBEDE – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YENİ AÇILIMDA TURPUN BÜYÜĞÜ HEYBEDE - Ruhittin SÖNMEZ

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beşiktaş Belediyesi’ne yapılan 'ihaleye fesat karıştırma' operasyonu ve belediye başkanının tutuklanmasıyla ilgili olarak, “daha turpların büyükleri heybede” dedi.

Bu söz ile kastedilen asıl hedefin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olduğu yorumlanıyor. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve onun şirketlerinin yaptığı 51 ihale ile ilgili soruşturmaların yürütüldüğü biliniyor.

Erdoğan farklı bir maksatla söylemiş olsa da, ben “turpun büyüğü heybede” sözünün, iktidarın “Teröristbaşı Öcalan” ve “PKK’nın siyasi uzantısı DEM Parti” aracılığıyla yürüttüğü “Yeni Açılım” veya “Yeni Müzakere Süreci” için de söylenebileceğini düşünüyorum.

“Süreçte” turpların büyüklerinin henüz ortaya çıkarılmadığı, asıl büyük turpların halkı alıştıra alıştıra çıkarılacağını düşündüğüm için bu konudaki endişelerimi paylaşıyorum.

17Oca/25Kapalı

TRUMP ERDOĞAN’I NEDEN ÖVDÜ? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

TRUMP ERDOĞAN’I NEDEN ÖVDÜ? - Ruhittin SÖNMEZ
Önceki döneminde, ABD Başkanı Donald Trump zaman zaman CB Erdoğan ile anlaşmazlığa düşmüştü. Trump bu anlaşmazlıkların çözümünde bir devlet adamı vasfıyla değil, adeta bir mafya lideri gibi kaba ve çirkin üslup ve yöntemler kullanmıştı.
Trump’ın, Barış Pınarı Harekatı’nın başladığı gün, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’;a gönderdiği mektup hatırlardadır.
“Sert adamı oynama. Aptallık etme!” ifadelerinin yer aldığı girişten sonra şu çirkin tehdit ifadelerini unutmak ne mümkün?
”Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz ve bunu yaparız. Size bunun bir örneğini Pastör Brunson olayında yaşatmıştım.”
Erdoğan’ı binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutarak yargılamak, Türk ekonomisini mahvetmekle tehdit eden ve örnek olarak Rahip Brunson vakasını gösteren bu mektup hala ABD’de Trump Tower’da sergileniyor.
Trump’ın, 07 Ekim 2019 tarihli tiviti de halen X’ te duruyor: “Daha önce de açık bir şekilde söylediğim gibi, tekrar ediyorum, eğer Türkiye benim müstesna ve eşsiz bilgeliğimle belirlediğim sınırların dışına çıkarsa (daha önce yaptığım gibi) Türkiye ekonomisini mahvederim.”

14Oca/25Kapalı

DERVİŞOĞLU’NUN KOCAELİ’DEN VERDİĞİ MESAJLAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

DERVİŞOĞLU’NUN KOCAELİ’DEN VERDİĞİ MESAJLAR - Ruhittin SÖNMEZ
“Yeni çözüm süreci” de denilen gelişmeler konusunda, gün geçtikçe safların netleşmesi bekleniyor. Malum süreci MHP ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli başlattı. Bu ortak projelerini CB Erdoğan ve AKP temkinli bir mesafeden desteklemekte.
Meclis’te grubu olan muhalif partilerden, sadece İYİ Parti “sürece” net bir şekilde karşı çıkıyor. Meclis’te temsil edilmeyen partilerden ise Zafer Partisi. Diğer muhalif partiler “bekle gör” anlayışı içindeler. “Süreç” denilen, “yeni paradigma” denilen şeyin içeriğinin belirginleşmesini bekliyorlar.

10Oca/25Kapalı

SİYASİ AHLAK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

SİYASİ AHLAK - Ruhittin SÖNMEZ
31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerde AKP 22 yıl süren birinciliğini kaptırdı. 1977’den bu yana ilk defa CHP birinci parti olma başarısını gösterdi. Bu sonuç, iktidarda olan AKP+MHP’nin başını çektiği Cumhur İttifakı politikaları ve uygulamalarının beğenilmediğini ve halkın artık iktidara güvenmediğini gösteren son en büyük anketti.
Böyle bir durumda “halkın güvenini kaybetmiş” iktidar kanadından istifalar olması beklenir değil mi? Fakat tam tersi oluyor, muhalefetten milletvekilleri, belediye başkanları istifa ediyor ve bir kısmı iktidar partilerine giriyor. Bir kısmının daha AKP saflarına geçeceğine dair haberler yayılıyor.
İYİ Parti ve CHP listelerinden seçilmiş olan milletvekillerine oy veren seçmenlerin en büyük motivasyonu “mevcut iktidardan kurtulmak” idi. (Bu hükme CHP listelerinden seçilen DEVA, Gelecek P. ve SP milletvekillerini seçenler de dahildir.)
Transfer olan milletvekilleri seçim kampanyalarında ve öncesinde AKP ve ortaklarının ülkeye ne büyük kötülükler ettiğini anlatarak vatandaşlardan oy istediler. Ama şimdi, seçmenin kendilerine iktidarı yıkmaya çalışması için görev verdiği kişiler iktidarın gücünü artırmak için saf değiştiriyorlar. Bu seçmen iradesine ihanettir.
Milletvekilleri, seçildikleri partinin program ve politikalarına uygun hareket etmelidir.
Partiniz yönetimiyle temel konularda uyuşmazlığa düşebilirsiniz. Faydalı ve verimli olamayacağınız düşüncesiyle partinizden istifa edebilirsiniz. Bu normaldir. Ama zıt görüşteki bir partiye geçemezsiniz.
Ya bağımsız olarak göreve devam edersiniz ya da milletvekilliğinden de istifa etmeniz gerekir. Siyasi ahlak bunu icap ettirir.

3Oca/25Kapalı

YOLSUZLUK VE ARSIZLIK ŞAMPİYONLARI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YOLSUZLUK VE ARSIZLIK ŞAMPİYONLARI - Ruhittin SÖNMEZ

2025 yılı için belirlenen asgari ücret (22.104 TL), açlık sınırı seviyesinde. Şubat’tan itibaren açlık sınırının da altına düşecek bu ücret hayal kırıklığı ve öfke yarattı.
Emekliler için yüzde 17, Memurlar için yüzde 15 civarında zam verileceği tahmin ediliyor.
Eskiden böyle durumlarda iktidar kanadı halktan utanır, “bütçe imkanlarının neden elvermediğini” açıklamaya çalışarak, bir bakıma halka mahcubiyetini ve özrünü ifade ederdi.
Bu defa öyle olmadı. Açıklanan asgari ücret oranına tepkiler sürerken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 30 oranındaki zamlı asgari ücret (22.104 TL) için, “Çatlasınız da
patlasanız da bu bizim de içimize sinen, emekçimizin alın terinin tam karşılığı olan” bir ücret dedi.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekçi, partililerine yaptığı konuşmada, “asgari ücretin iktidarları döneminde dolar bazında arttığını” söyleyerek, “AK Partililer olarak başınızı hiç öne eğmeyin” tavsiyesinde bulundu.
Bu sözleri söyleyenler ya halktan çok kopuklar veya “biz ne yaparsak yapalım, nasıl olsa bize oy verirler” inancında olmalılar. Yoksa onlar da bilir ki bu ücretlerle geçinmek asla mümkün değildir.
İsterlerse eskiden yaptıkları “çay simit hesabını” güncel rakamlarla yenileyiversinler.
RTE, 1993’te yaptığı hesaptan sonra, “bu zalim yönetim bu aziz millete bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor. Evin kirasını kim ödeyecek, elektrik- su parasını kim ödeyecek? Çoluk çocuğun okul masrafını kim karşılayacak” diye soruyordu.
Türkiye’de 9,5 milyon asgari ücretli çalışan var. Asgari ücretin yüzde 50 fazlasına kadar yani 33 bin TL altında ücretle çalışanların oranı tüm çalışanların yüzde 83’ü ediyor. Asgari ücretin 2 katı (44 bin TL) ve üzeri ücretle çalışanların oranı ise sadece yüzde 13.
Bu korkunç rakamlara rağmen “başlarını öne eğmeden” açlık sınırı seviyesindeki asgari ücret için “bu bizim içimize sinen, emekçimizin alın terinin tam karşılığı olan ücrettir” diyebilenlere emekçi ve emeklilerin bir cevabı olacaktır sanıyorum.

31Ara/24Kapalı

EV GENÇLERİ SORUNU – Ruhittin SÖNMZ

ruhittin s

EV GENÇLERİ SORUNU – Ruhittin SÖNMZ

Çalışma hayatına katılmayan, eğitim görmeyen ve aktif bir sosyal hayattan uzak şekilde yaşayan (evde kalan) gençleri tanımlamak için “ev genci” kavramı kullanılıyor. Bu grup uluslararası literatürde NEET (Not in Employment, Educationor Training) olarak yer alıyor.

Yani bu grup diğer ülkelerde de var. Ancak mesela OECD ülkelerinde 2010 yılından bu yana “ev genci” oranı hiç değişmeden yüzde 12 oranında seyrediyor. OECD ülkeleri arasında, ev genci oranı en düşük olan, gençlerin iş ve eğitim hayatına katkılarının en yüksek olduğu ülkeler İzlanda, Hollanda, İsviçre, İsveç ve Norveç.

Fakat Türkiye’de ev genci oranı 2010 yılında yüzde 18 iken, 2010’da %18, 2015’te %20, 2020’de %22, 2023’te %24 mertebesine ulaşmış durumda.

2024 yılında, toplamda, Türkiye'de yaklaşık 4 milyon genç "ev genci" olarak yaşamaktadır.

Özellikle 18-24 yaş aralığındaki gençler arasında bu oran %31,1'e ulaşmıştır. Yani her üç gençten biri ne eğitimde ne de iş hayatındadır. Bu yaş grubundaki kadınlar arasında "ev genci" olma oranı %41,4 iken, erkeklerde bu oran %21,4'tür.

Türkiye'nin genç nüfusu arasında eğitim ve istihdam alanında çok ciddi sorunlar yaşandığını anlamak için sadece bu veriler yeterlidir sanıyorum. Devleti yönetenlerin, bu verileri gördükten sonra uyku uyuyamaması lazım.

Sorunu büyüten başka bir yönü, kadınlar arasında "ev genci" olma oranının daha da yüksek oluşu. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve istihdam fırsatlarına erişimdeki engellerin kaldırılamamış olmasının bir göstergesi bu.

27Ara/24Kapalı

BİR ESKİ BAKANIN 25 MİLYAR DOLARLIK İDDİASI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

BİR ESKİ BAKANIN 25 MİLYAR DOLARLIK İDDİASI - Ruhittin SÖNMEZ
NoktaTV’de her hafta yapımcılığını ve sunuculuğunu yaptığım Geniş Açı programının son konuğu 57.
Hükümetin Bayındırlık ve İskan Bakanı Prof. Dr. Abdülkadir Akcan idi. Programın yarısında akademisyen veteriner hekim birikimiyle “Tarım Sektörünün Çıkmazları” başlığı altında çok önemli ve değerli bilgiler veren Akcan ile ikinci bölümde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tecrübeleri ışığında sohbet ettik.
Her bölümü önemli programın tamamını izlemenizi dilerim. Ancak bu yazıda “Araç Muayene İstasyonları” hakkında söylediklerini ve “devletin 25 Milyar dolarlık kaybı ile bu meblağın işletmeci şirkete aktarıldığına” dair iddiasını anlatmak istiyorum.
Çünkü bu meblağ o kadar büyük ki… Bu para devletin kasasına girseydi, “İstanbul’a 2 tane daha Boğaz Köprüsü, Çanakkale Köprüsü, Osmangazi Köprüleri ve belki fazlası hiç dışarıdan kredi almadan devletin öz kaynağından ödenerek yapılabilirdi.”
Prof. Dr. Abdülkadir Akcan 57. Hükümetin Bayındırlık Bakanı olarak, Araç Muayene İstasyonlarını projelendiren ve hayata geçiren kişi. Daha önce Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yapılan sözde muayenelerin faydalı olmaması sebebiyle, araçlardan kaynaklı kazaları azaltmak için bu projeyi hayata geçirmiş.
Şimdi Prof. Dr. Abdülkadir Akcan’ın bu konuda anlattıklarını özetleyelim:
“Araç Muayene İstasyonları bir Abdülkadir Akcan projesidir. Muayene istasyonlarında alınan ücret eskiden Karayolları tarafından yapılan muayenede alınandan fazla değildir. 2002’de Karayollarının aldığı ücret 64 dolara tekabül ediyordu. Şimdiki ücret ise 55 dolardır. Bu istasyonlar vatandaşın aleyhine olmamıştır. Ama sonradan benim yaptığım ihale iptal edilip, yeni şartlarda bir şirkete verildiği
için devletin çok büyük kaybı oldu.
Benim yaptığım ihalede ilki devlet tarafından belirlenecek muayene ücretinin yüzde 30’unu müteahhit alacak yüzde 70’i devletin olacaktı. Müteahhidin işletme giderleri ve kârı için gelirin bu orandaki kısmını alması gerekir.
Ak Parti iktidara geldi ve bu ihale iptal edildi. Yolsuzluk olduğu gerekçesi ortaya konunca ben basın toplantısı yaptım.
‘Ben kamu ihalelerinde yolsuzluk yapılmaması için Kamu İhale Kanunu düzenlemesini yapan kişiyim.
(Sonradan bu ihale kanununda AKP döneminde 200’e yakın değişiklik yapıldı.) Yolsuzluk yapıldığı iddiasında iseniz gelin benim yakama yapışın’ dedim. Bugüne kadar kimse tık demedi.
Yeniden ihale edildi. Bu defa Özelleştirme İdaresi üzerinden ihale edildi ve özelleştirme bedeli alındı.
Paylaşım değiştirildi. İlk üç yıl yüzde 70 müteahhidin yüzde 30 devletin oldu. Sonraki 6 yılda yüzde 60 müteahhidin yüzde 40 devletin, kalan 10 yılda ise devletin ve müteahhidin payı yüzde 50’şer yapıldı.
Bütçe görüşmelerinde İYİ Parti’den Erhan Usta Maliye Bakanlığı’na yazılı önerge verdi, ‘araç muayene
istasyonlarından yıllara göre devlet ne kadar gelir elde etti’ diye. Cevap vermediler. Arkasından Turhan Çömez aynı soruyu sorarak önerge verdi. Yine cevap vermediler.
Türkiye’de halen 29 milyon araç var. Ben ilk ihale ile AKP’nin yaptığı ihaleden doğan devletin gelir kaybının 25 milyar dolardan az olmadığından eminim.”

24Ara/24Kapalı

ESAD VE NETANYAHU YARGILANMALI DA ÖCALAN’A AF NİYE? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

ESAD VE NETANYAHU YARGILANMALI DA ÖCALAN’A AF NİYE? - Ruhittin SÖNMEZ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi anlamak kolay değil. Son konuşmasında “Masumların hesabı katil Esad’dan mutlaka sorulmalıdır. Bu alçak, cani Netanyahu ile birlikte en yakın zamanda yargılanmalıdır” dedi.
Bu iki “katil, alçak, zalim, cani” nihayetinde kendi devletleri içinde -tartışmalı da olsa- yapılan seçimlerde ülkelerini yönetmek üzere seçilmiş kimseler. Her ne kadar işledikleri cinayetler ve yaptıkları zulümler için seçilmiş olmaları mazeret teşkil etmese de -sonuçta- terör örgütü lideri değil bunlar.
Aynı Devlet Bahçeli bu konuşmasının devamında DEM Partisinin İmralı’daki PKK terör örgütünün cani lideri ile görüşmesi gerektiğini söylemeye devam etti. Bahçeli zaten bir süredir İmralı’daki caninin, PKK’yı lağvetmesi karşılığı, affedilmesini de savunuyor.
Hatta “Öcalan TBMM’de konuşmalı” ibaresini kullanarak terör örgütünün cani liderinin DEM’in başına geçip bir siyasi parti lideri gibi siyaset yapmasını zihinlerde meşrulaştırma çabası içinde.
Bu sözlerle açığa çıkan politikanın sadece Bahçeli’ye ait olmadığı, CB Erdoğan ve hükümetinin de birlikte yürüttüğü bir siyasi yol olduğu açık.
Merak ediyorum, Bahçeli ve Erdoğan, Öcalan yüzünden ölen 40 binden fazla insanımızın sayısını ve PKK’nın Türkiye’ye maliyetini Esad’ın Suriye’ye, Netanyahu’nun Ortadoğu’ya verdiği zarardan daha mı az buluyor?

20Ara/24Kapalı

KUMAR BAĞIMLILIĞI ARTIŞI DEHŞET VERİCİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sKUMAR BAĞIMLILIĞI ARTIŞI DEHŞET VERİCİ - Ruhittin SÖNMEZ
Bilmem haberi izleyebildiniz mi? TBMM Çocuk Hakları Komisyonu’na sunum yapan Yeşilay Başkanı Mehmet Dinç, “Bu yıl uyuşturucu bağımlılığından daha fazla kumar bağımlılığı başvurusu aldık. 2020-2024 arasında kumar başvuruları yüzde 24’ten yüzde 36’ya yükseldi” dedi.
Her türlü bağımlılık zararlı ve çürütücüdür. Fakat kumar bağımlılığı pek de farkına varmadığımız bir sorundur. Her ne kadar bazı aileler içinde kumar bağımlısı bireylerin yarattığı faciaları duysak da çoğumuz bu örneklerin çok küçük bir oranda olduğunu sanıyorduk. Meğer kumar bağımlılarının oranı uyuşturucu bağımlılarını da geçmiş. Çok ciddi rakamlara ulaşmış. Önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiş.
Kumar bağımlılığı, özellikle gençler arasında artarken, başvurular 15 yaş ve üzeri bireylerden geliyormuş.
Türkiye’de kumar bağımlılığı artışında son yıllarda artan internet ve teknoloji kullanımının çok etkili olduğu belirtiliyor. Sanal kumar bağımlılığı Türkiye’de hızla yaygınlaşmakta. Yapılan araştırmalara göre, gençlerin %80’i sanal kumar platformlarıyla karşılaşmıştır.
İHH İnsani Yardım Vakfı’nın 2021 yılında yayımladığı bir rapora göre, Türkiye’de yaklaşık “İddiaa” türü şans oyunları ve sanal kumar bağımlılığının 3 milyon kişiyi etkilediği belirtilmektedir.

Bu grafik, Türkiye’de kumar bağımlılığı oranlarının son 10 yıl içindeki değişimini göstermektedir. Veriler, genel eğilimlere ve raporlanan artışlara dayalı olarak oluşturulmuş.
Eylül 2024 verilerine göre, kumar oynayan bireylerin büyük çoğunluğunu ortalama yaşı 37 olan erkekler oluşturmaktadır. Başvuru yapanların %97’si erkek, %3’ü ise kadındır. Bu kişilerin %53’ü evli, %47’si bekardır. Eğitim düzeyine bakıldığında, %85’i lise ve üzeri eğitim almışken, %15’;i lise ve altı eğitim düzeyindedir. Kumar oynama davranışı, bireylerde %67 oranında spor bahisleri oynama ile 21 yaşında başlamaktadır. En sık oynanan kumar türleri arasında %51 ile spor bahisleri ve %40 ile casino oyunları bulunmaktadır.

17Ara/24Kapalı

SURİYE’DE ZAFER KAZANANLAR TÜRKİYE’YE DOST MU? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

SURİYE’DE ZAFER KAZANANLAR TÜRKİYE’YE DOST MU? - Ruhittin SÖNMEZ
Suriye’de Baas rejiminin yıkılması ve Beşar Esad’ın Rusya’ya kaçmasıyla “Türkiye bir zafer kazanmış gibi” sevinenler var. Bunlar sadece muhalif güçlerin başını çeken HTŞ (Heyet Tahrir Şam) ile ideolojik bağı olanlar olsaydı bunu anlayabilirdik. Malum HTŞ, El-Kaide kökenli selefi cihatçı gruplardan oluşan bir örgüt. HTŞ lideri Colani 2016’da El Kaide ile bağlarını kopardığını duyurmuş olsa da örgütün
genetik kodları böyle.
HTŞ lideri Colani, Nisan 2023’te yayınlanan bir videosunda, “Genel ahlak kurallarını ihlal eden kişilerin hesaba çekilmesi konusunda İçişleri Bakanlığı’nda din adamlarının ve mollaların yöneteceği ahlak polisi olacak” sözleri etmişti. İran’daki ahlak polisi uygulamasının yarattığı toplumsal
sıkıntıları hatırlayınız.
Fakat milliyetçi, yerli ve milli olduğunu söyleyen bazılarının da zafer sevinci yaşayanlara katıldığını görünce, Suriye’de olanları ve muhtemel gelişmeleri bir kere daha değerlendirmek gerekiyor.
HTŞ İdlip’ten çıkıp, Halep, Hama, Humus, Şam ve Dara’yı ele geçirdi. Suriye’nin üç hafta öncesine kadar Esad’ın hakim olduğu bölgeyi yönetmeye başladı. HTŞ resmen Türkiye’nin ve Batı’nın terör örgütü saydığı bir organizasyon.
Ancak ABD ve İsrail ile Türkiye HTŞ’nin iktidara gelmesini destekledi. İsrail, Gazze’de Hamas’a, Lübnan’da Hizbullah’a vurarak, İran’a yönelik suikastlar yaparak İran’ı devreden çıkarttı. ABD Ukrayna’yı kullanıp, Rusya’yı zayıflatarak ve Rusya ile anlaşıp, sessizce çekilmesini sağlayarak, hiç
çatışmasız bir şekilde HTŞ’ye iktidar yolunu açtı. Türkiye bu iki devlet ve HTŞ iletişiminde yardımcı oldu.
Kısa süre önce bile, gücüyle ülkesi içindeki ve dışındaki düşmanlarını korkutan, üç yıl önce seçimden %95 oyla yeniden seçilmiş olan Beşar Esad, 2016’da yendiği HTŞ’nin yeni saldırıları karşısında hiç direnemedi. Bu olanlar tesadüf değildi.