15 TEMMUZ’UN YILDÖNÜMÜNDE MİLAT MESELESİ – Av. Ruhittin SÖNMEZ
15 TEMMUZ’UN YILDÖNÜMÜNDE MİLAT MESELESİ – Av. Ruhittin SÖNMEZ
15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsünün birinci yıldönümünde FETÖ Davalarının temeli olan MİLAT konusunu değerlendirmek istiyorum.
FETÖ’den yargılananlar ve yargılanmadan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK’lar) ile görevden atılan, mesleklerini yapamaz hale gelenler için “terör örgütü üyesi olmak” suçlamaları yapıldı, hatta mahkûmiyet kararları verilmekte. Ancak yargılamalarda 17/25 Aralık 2013 tarihleri milat kabul edildi. Bu tarih öncesinde FETÖ ile irtibat ve iltisaklı olanların “aldatılmış” olabileceği kabul edildi.
İddianamelerde “eli kanlı terör örgütünün gerçek amaçlarını perdeleyen maske… 17/25 Aralık 2013 bürokratik darbe girişimiyle tamamen düşmüştür. Sonuçları itibariyle 17/25 Aralık bürokratik darbe girişimi söz konusu örgütün bir yardım kuruluşu / hizmet hareket olmayıp terör örgütü olduğu hususunda ortak bir vicdani kanaat oluşması bakımından bir terör faaliyeti ve terör örgütü olarak nazarı itibara alınmasının miladi tarihi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır” ifadeleri yer aldı.
Bu tarihten sonrasına ait irtibatlar, Bank Asya hesabı, Cemaatin okul ve dershanelerine öğrenci vermek gibi veriler “delil” kabul edilmekte.
Tabii bu da herkes için geçerli değil. “Kavurmacı”, “baklavacı” veya AKP yöneticisi olanlar için farklı kıstaslar ortaya çıktı.
ADALET KİMLER İÇİN? – Ruhittin SÖNMEZ
ADALET KİMLER İÇİN? - Ruhittin SÖNMEZ
Ülkemizde ciddi bir adalet tartışması, arayışı ve hatta özlemi olduğu muhakkak.
Çok partili hayatımızın en güçlü iki partisinin birinin adının Adalet Partisi, diğerinin Adalet ve Kalkınma Partisi olması geçmişten gelip devam eden bir adalet arayışının var olduğunu gösterir.
15 seneden beri tek başına iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde yargıya güvenin dip yapması ve adalet özleminin en üst noktaya çıkmasının sebebi ne?
Ana muhalefet partisi liderinin başlattığı, fakat parti amblemi ve başka sloganların taşınmadığı, sadece “adalet” teması üzerinden devam eden “Adalet Yürüyüşü” bugün 22. gününde.
Ankara’dan İstanbul’a devam eden “Adalet Yürüyüşü”nün, adında “adalet” bulunan iktidar partisi (AKP) tarafından “FETÖ ve PKK ile işbirliği, şiddet çağrısı, ülkeye ve şehitlere ihanet” gibi ağır ithamlarla tanımlanması ibret vericidir.
Ak Parti iktidarı öncesindeki yargıyı muhafazakâr kesim “vesayet yargısı” olarak tanımlardı. Mesela 28 Şubat dönemi yargı kararları bu sıfatı hak ettirmekte idi. Bu sebeple bugünkü Ak Parti’nin tabanı olan muhafazakâr kesim o dönemde yürüyüşler yapmıştı. Laik kesim ise bu adaletsizliklere duyarsız kalmıştı.
AŞIRI PROPAGANDA YAPMAK DOĞRU MU? – Ruhittin SÖNMEZ
AŞIRI PROPAGANDA YAPMAK DOĞRU MU? - Ruhittin SÖNMEZ
Devlet veya özel TV kanalı fark etmiyor. Tam da beğendiğiniz bir programı izlerken program kesilip canlı yayınla Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan’ın günde iki üç öğün çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalara bağlanıyor. Aynı uygulama günde bir öğün de Başbakan için yapılıyor.
Haber programları da zaten Erdoğan ile başlayıp, Başbakan ve Bakanlar ile devam ediyor. Birkaç magazin haberle de kapatılıyor.
Eskiden siyasiler “yüzlerinin eskimesinden” korkar, bu kadar sık TV’lere çıkıp, bu kadar çok demeç vermezlerdi.
Siyasette propaganda önemlidir, fakat bu dozda yapılması doğru mudur ve acaba yapanlar lehine bir sonuç doğurur mu?
Öncelikle doğru olup olmadığı üzerinde duralım.
Ecdadımızdan örnek verirsek belki daha kolay anlaşılır.
İZMİT’TE YENİ TRAFİK DÜZENİ VE AKÇARAY – Av. Ruhittin SÖNMEZ
İZMİT’TE YENİ TRAFİK DÜZENİ VE AKÇARAY – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Yeni yapılan trafik düzenlemesi ve İzmit’in ilk defa tanıştığı tramvay konusunda ön yargılı değilim. Öncelikle faydalı ve hayırlı olmasını diliyorum.
Gittikçe çıkmaza giren bir trafik problemimiz var. Bunun için yetkililerin bir takım çözümler üretmeye çalışması gerekir. Bu konuda yetkililerde devam eden bir gayret var. Mesela sahilde yapılan geniş ücretsiz otopark alanlarının İzmit merkeze giren araç sayısını azaltarak çok ciddi fayda sağladığını düşünüyorum.
Şimdi “bu konuda neler yapılabilir?” diye düşünen yetkililerin iki hususa odaklanması ve şu sorulara cevap araması tabiidir.
1- Önce herhangi bir yatırım yapmadan, yapılabilecek bazı düzenlemelerle rahatlama sağlanabilir mi?
2- En az yatırımla azami fayda sağlayacak (fayda maliyet oranı yüksek) yatırımlar neler olabilir?
İsterseniz İstanbul örneği ile anlatmaya çalışayım.
ADALET ARAYIŞI – Av. Ruhittin SÖNMEZ
ADALET ARAYIŞI – Av. Ruhittin SÖNMEZ
İstanbul Barosunun eski başkanlarından Av. Turgut Kazan Türkiye’nin tanıdığı, 50 yıl avukatlık tecrübesi olan ünlü bir hukukçu. 1980 döneminin Sıkıyönetim Mahkemelerinde özellikle sol/sosyalist cenahın önemli davalarında müdafi olarak görev yapmış. Bir zamanların Ceza Kanununda yer alan solcuların korkulu rüyası 141, 142 ile dindar cenahın kabusu 163. Maddelerin kalkması için mücadele etmiş bir hukuk adamı. Halen aktif olarak mesleğini sürdüren çok tecrübeli bir meslek büyüğü.
“Biz 1980 darbesinden sonra Sıkıyönetim Mahkemelerinin uygulamalarındaki hukuka aykırılıkları gördükçe ‘bundan daha kötüsü olamaz’ derdik. Fakat daha sonraki tecrübelerimiz gösterdi ki kötünün ve kötülüğün sınırı yokmuş.
KARIŞTIRMA ELALEMİN İŞİNİ – Av. Ruhittin SÖNMEZ
KARIŞTIRMA ELALEMİN İŞİNİ – Av. Ruhittin SÖNMEZ
“Kıl beşini, helalinden ye aşını, karıştırma elalemin işini.”
İzmirli Sakız Hoca’nın “nasıl iyi Müslüman olurum?” diye soran bir kişiye verdiği bu cevabı daha önce de yazmıştım. İlk defa İlahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Yıldırım’dan duymuştum.
Prof. Dr. Mustafa Yıldırım “Yüce Kur’an Açıklamalı- Yorumlu Meali” isimli, günümüz Türkçesiyle ve Maturidi anlayışı ile yazılmış çok değerli eserin üç yazarından biri.
Prof. Dr. Mustafa Yıldırım, Sakız Hoca’nın bu sözü için, “İslam’ın özü bu cümleden ibarettir” diye ifade etmişti.
Kendisi gibi bilim adamlarının ciltlerle kitapta anlatamadığı İslam’ı bir cümlede özetleyen söz esasen Sakız Hoca’nın şahsi görüşü değildi. Bin yılı aşan bir birikimin, geleneksel Türk irfanının bir yansımasıydı.
Çünkü bu cümle Kur’an-ı Kerim ve Hazreti Peygamberin Sünneti ile beslenen, Orhun anıtlarında yazılan, Yunus Emre’nin şiirleri ile nesilden nesile aktarılan kültürümüzün nihai ürünü idi.
İslam’ın özü olarak nitelenen cümlede “iyi bir Müslüman olmak için” bize üç husus öğütlenmekte: İstikrarlı olarak farz ibadetlerini yap, kendin ve çocuklarının midesine haram lokma girmemesine özen göster vebaşkalarının özel hayatını merak etme, mahrem konularını karıştırma.
Demek ki çok ibadetten de önce dikkat etmemiz gereken hususlar “helal lokma” ve “elalemin işine karışmamak.”
“İyi bir Müslüman olmanın” üç şartından ikisinin yalnızca kişinin manevi dünyası ile ilgili olmayıp, birey- birey ve birey- toplum ilişkisini içine alan davranışlarla ilgili olması bana önemli geldi.
Haram lokma deyince sadece alkol, domuz eti ve faiz akla gelmesin.
Helal lokma kavramının içinde yaptığımız işlerin haram kılınan işlerden olmaması, çalıştığımız işyerlerinde bize verilen vazifeleri en iyi şekilde yerine getirmek, iş hayatımızda aldatma olmaması, hileli mal satmamak, ölçüde tartıda eksiklik yapmamak gibi hususlara uymak da var. Bu konularda gerekli dikkat ve özeni göstermediğimizde haram lokma yeme riski ile karşı karşıyayız demektir.
MAHREMİYET ALANI – Ruhittin SÖNMEZ
MAHREMİYET ALANI - Ruhittin SÖNMEZ
“ABD’de herkes kişiler arası ilişkilerde mahremiyet veya güvenlik alanı denilen bir mesafeye çok özen gösterir.”
Geçen sene yaptığımız ABD seyahatinde duymuştum bu cümleyi. Bize müthiş bir ev sahipliği yapan dostumuz yıllardır yaşadığı bu ülkede dikkat etmemiz gereken hususları anlatırken söylemişti.
Bu tespitin uygulamasını ABD’de geçirdiğimiz üç haftalık sürede defalarca gözlemleme imkânı buldum.
Gerçekten insanlar ikili konuşmalarında olduğu gibi topluluk durumunda bile makul bir mesafeden (yaklaşık bir metre) daha fazla birbirlerine yaklaşmıyor. İlk defa tanıdığımız bir insana, Türk olmanın verdiği alışkanlıkla, bir metre mesafeden daha fazla yaklaştığınızda karşı tarafın rahatsızlığını hemen hissediyorsunuz. Hele samimiyet gösterisi olarak koluna omzuna dokunmanız durumunda muhatabınızın irkildiğini, tedirgin olduğunu görüyorsunuz.
Bu sebeple Türkiye’de olduğu gibi ATM’de (Bankamatiklerde) işlem yaparken arkanızda size yapışmış gibi duran, hesabınızın detaylarını inceleme hakkını kendinde gören insan tipine orada rastlamanız mümkün değil.
AVM kasalarındaki kuyrukta, yakın markajında kaldığınız hemen arkanızdakinin, aldığınız bütün eşyayı ve ödemenizi inceleyen meraklı bakışları... Toplu taşıma araçlarında, terini, nefesini hissettirecek kadar size yapışan insanlar… Asansöre, otobüse, trene vb araçlara giriş ve çıkışta sürtünmek boyutuna gelen yakınlaşmalar… Belediye otobüsünde eline almadığı sırt çantası ile diğer yolculara çarpanlar…
Bunlar bizim ülkemizde şehirlerde yaşayanların sıkça yaşadığı ve maalesef son yıllarda gittikçe artan olumsuz davranışlardan birkaç örnek.
Alıştığımız, kanıksadığımız medeni olmayan bu ve benzeri davranışların, farkına varsak da varmasak da, psikolojimizi olumsuz etkilediği muhakkak.
RAMAZANDA AHLAK, SANAT VE ESTETİK KONUŞSAK… / Av. Ruhittin SÖNMEZ
RAMAZANDA AHLAK, SANAT VE ESTETİK KONUŞSAK… / Av. Ruhittin SÖNMEZ
Kutsal Ramazan Ayı “ibadet ayı” olarak anlatılır. Bu ay boyunca medyada genellikle ibadetlerle ilgili bilgiler ve yorumlara yer verilir.
Oysaki Ramazan Ayının birinci önceliği, ibadetlerin nihai hedefi insan nefsinin terbiyesi olsa gerektir. Çünkü insanlara en zor gelen ibadet türleri oruç, fitre ve zekât bu ayın olmazsa olmazlarıdır.
Doyumsuz olan insan yapısı, etkili bir şükür biçimi olan oruçla terbiye edilir. Bizden insanlığın en büyük rütbesinin “Allah’ın kulu” olmak olduğunun idrakine erişme çabası istenir.
Bu ibadetlerle açların halinden anlamak, yoksullara yardım etmenin hazzı öğrenilir.
“Kendi menfaatini maksimize etmek üzere programlandığı” söylenen bencil, homo-ekonomikus insan tipinden “sosyal bir varlık” mertebesine geçilmeye çalışılır.
Böylece diğer insanların da en az bizim kadar saygıdeğer, sadece insan olmaktan, vatandaş olmaktan kaynaklanan eşit haklara sahip olduğunun benimsendiği bir hayat tarzı geliştirmemiz gerekir.
KOCAELİ AYDINLAR OCAĞI – Ruhittin SÖNMEZ
KOCAELİ AYDINLAR OCAĞI - Ruhittin SÖNMEZ
26.05.2014
12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra siyasi faaliyetler belli kısıtlamalara tabi tutulmuştu. Sivil toplum kuruluşları da siyasi ve kültürel konularda faaliyet yapamaz halde idi. Her şart altında “bir şeyler yapabiliriz” diye düşünen bir grup milliyetçi- muhafazakâr Kocaelili harekete geçti. Turgut Özal’ın tabiriyle “dört eğilimden” aydınlar 3 Mayıs 1985’de Kocaeli Aydınlar Ocağı’nı kurdular.
Benim de başından beri çalışmalarının içinde bulunduğum Ocak faaliyetlerimizin 29. senesini doldurduk, 30. Seneye ayak bastık. Çok az STK’ya nasip olan bir hal bu.
Cevdet Bağdat, Halil Demiral, Nihat Gürer, İbrahim Kahraman ve Ahsen Okyar başkan olarak önemli hizmetler verdi. Bu başkanlarımız ve Onlarla beraber Yönetim, Denetim ve İlim İstişare Kurullarında görev alan dostlarımız ile hiçbir resmi görevi olmadığı halde üye veya gönül dostları dediğimiz halkalar içinde olan ve faaliyetlerimize destek veren dostlarımız Kocaeli Aydınlar Ocağı’nı Kocaeli’nin en etkin ve saygın STK’larından biri haline getirdi.
Farklı zamanlarda Başkan Yardımcılığı, İlim İstişare Kurulu üyeliği gibi görevler yaptığım derneğimiz üç yıl önce Başkanlık görevini şahsıma tevcih etti. Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarım ve diğer Ocak mensupları elbirliği ile kültürel ve sosyal hizmetlerimizi devam ettirdik.
23 Mayıs tarihinde yapılan olağan genel kurulumuzda da şahsıma, üç yıl daha başkan olarak devam etme görevi verildi. Bu güvene layık olmaya çalışacağız. Yönetim Kurulumuzda ve diğer kurullarımızda kısmi değişikliklerle ama yine bütün Ocaklılar hep birlikte hizmet üretmeye devam edeceğiz.
*
COŞKUN AÇIKGÖZ VE TÜPRAŞ TSM KOROSU – Ruhittin SÖNMEZ
COŞKUN AÇIKGÖZ VE TÜPRAŞ TSM KOROSU - Ruhittin SÖNMEZ
TÜPRAŞ İzmit Türk Müziği Korosunu on yıldan beri çalıştırmakta olan Coşkun Açıkgöz koro üyelerinin çoğundan daha genç. Ama O bizim Coşkun Hocamız.
Yaptığı şaka ve esprilerle çalışmaları keyifli bir tarzda yürütmeye çalışması kimseyi yanıltmasın. Coşkun Hoca işini ciddiye alan ve müziğimizi çok severek öğretmeye çalışan bir şef.
Sadece birkaç koroyu çalıştıran tecrübeli bir şef değil, aynı zamanda çok iyi bir solist, çok iyi bir yorumcu ve kanun sanatçısı.
Bilmediğimiz bir Türk Müziği eserini seslendirdiğinde o eseri sevmemek mümkün değildir. Bildiğimiz herhangi bir şarkıyı bir de Ondan dinlediğimizde, şarkının o zamana kadar bilemediğimiz boyutlarda farklı bir lezzet kazandığını hissederiz.
***
ADİL DEĞİL, DÜRÜST OLMAYABİLİR AMA “MEŞRU” – Ruhittin SÖNMEZ
ADİL DEĞİL, DÜRÜST OLMAYABİLİR AMA “MEŞRU” -Ruhittin SÖNMEZ
16 Nisan’da yapılan halkoylamasının ADİL olmadığı konusunda hemen herkes mutabık. DÜRÜST olmadığına dair geniş bir kanaat var. Fakat “evet” cephesi tereddütsüz “MEŞRU” kabul ediyor.
Geçen haftaki yazımda fiili durumu yani siyasetin hukuk sistemi üzerindeki hâkimiyetini ve YSK kararlarının bağlayıcılığını hesap ederek “referandumun iptali” gibi bir sonuca ulaşılabileceğini öngörmediğimi ifade ettim.
Ancak sadece tarihe not düşmek gibi bir sonucu olsa da, CHP’nin hukuk zeminindeki itirazlarını önemli ve değerli buluyorum.
“Evet” kampanyasının OHAL yetkileri, devlet imkânları kullanılarak, baskı yapılarak, orantısız bir güç kullanımı ile yapılmasına hiç kimse adil diyemez. Ben de referandum kampanyasının asla adil olmadığına inanıyorum. YSK kararını da hukuki bulmuyorum.
Üstelik oy verme ve sayma işlemlerinin dürüst olmadığına dair kuvvetli şüpheler var. Bu şüpheler ortadan kaldırılmadıkça referandum sunucunun meşruiyetinin şaibeli olacağından endişe ediyorum.
Çünkü şaibeli seçimler (mesela 1946 seçimleri) millet hafızasında silinmeyen travmatik izler bırakır. Dileğim şaibe iddialarını oluşturan bütün şüphelerin bertaraf edilmesidir.
ADİL VE DÜRÜST OLMASA DA… / Ruhittin SÖNMEZ
ADİL VE DÜRÜST OLMASA DA… / Ruhittin SÖNMEZ
Beş gün sonra, 16 Nisanda yapılacak halk oylaması kampanyalarının adil olmadığını biliyoruz. Ama inşallah oy kullanma, sayma ve tasnif işleri dürüst olur da, adaletsizliğin zararını kısmen telafi etmek mümkün olabilir.
Ben bu süreçte “adil ve dürüst olmayan seçimlerle kitlelerine yanıltılabileceği ve bunun o millet için felaketle sonuçlanabileceği” fikrimi paylaşmaya çalıştım.
Çünkü seçimlerin yapılmasının sebebi “çoğunluğun yanılmayacağı” varsayımına dayanır. Ancak uygulama farklı olabiliyor. Yakın tarihin önemli figürlerinden Hitler’den, Saddam’a, Esad’a, Kaddafi’ye ve Asya'daki, Afrika'daki diğer diktatörlerin çoğunun adil ve dürüst olmayan seçimlerle geldiklerini ve bir daha da seçimle götürülemediklerini biliyoruz.
“Evet” kampanyasını yürüten Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin devlet gücü ve imkanlarını hoyratça kullanması, buna karşılık “hayır” kampanyasını yürütenlerin tamamen gönüllülük esasına göre yaptığı kampanyalar söz konusu.
Adalet, hakkaniyet, demokrasi, hak, hukuk, kul hakkı gibi bütün değerler tepetaklak edildi.
Ama sonuçta propaganda gücü bakımında yüzde 95 evetçiler üstün.
Devlet imkanları ve gücünün abartılı istismarı o kadar ileri boyutta ki ezici propaganda gücü ters tepebilir.
Biliyorum bu dönemde de “Hak dururken güce tapanlar” olacaktır.
Fakat insanların içine yaratıcının koyduğu “adalet ve vicdan duygusu” harekete geçerse maneviyatın sillesinin sedası pek bir güçlü çıkabilir. Maddi gücün hezimeti ile karşılaşabiliriz.
Bu benim hem temennim ve hem de tahminim.
İLHAN KESİCİ İZMİT’E GELİYOR – Av. Ruhittin SÖNMEZ
İLHAN KESİCİ İZMİT’E GELİYOR - Av. Ruhittin SÖNMEZ
Kocaeli Aydınlar Ocağı Nisan ayı toplantısının misafiri İstanbul Milletvekili İlhan Kesici. 7 Nisan Cuma akşamı Otel Asya’da yapılacak programda İlhan Kesici “2017 ve Sonrası Ekonomik ve Siyasi Gelişmeler” konulu bir konferans verecek.
16 Nisan’da yapılacak referandumdan dokuz gün öncesine denk gelen zamanlama ve konuşmacının özellikleri dikkate alınınca bu tercihimizi manidar bulanlar olacaktır.
Bu konferansın referandum sürecinde en az durulan ve fakat insanlarımızın hayatını doğrudan etkileyecek “ekonomi” ile referandum tercihimiz arasındaki ilişkiyi konu alması önemli.
AKP’nin “evet” kampanyasında “daha güçlü bir ekonomi” ve “daha fazla refah” için “evet” denilmesi gerektiği propaganda ediliyor. Bu nasıl olacak ve bugüne kadar gerçekleşmeyen ekonomik başarılar “partili cumhurbaşkanlığı” sisteminde hangi mekanizmayla sağlanacak belli değil. Buna rağmen “algı operasyonu” olarak bu temalar kullanılmakta.
“Hayır” kampanyası yürüten CHP bütün etkili hatiplerini sahaya sürmüş durumda. Diğer hatipler de kısmen ekonomiden bahsediyor ama İlhan Kesici ekonomiyi herkesin anlayabileceği bir tarzda, güler yüzlü bir üslupla anlatabilmesi açısından öne çıkıyor.
“Evet” kampanyası ve kul hakkı – Av. Ruhittin SÖNMEZ
“Evet” kampanyası ve kul hakkı – Av. Ruhittin SÖNMEZ
“Evet” kampanyasının lokomotifi şüphesiz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dır. Anayasaya göre Cumhurbaşkanının “partisi ile ilişiği kesilmiştir.” “Görevini tarafsızlıkla yerine getireceğine” de yemin etmiştir. Ama fiili durum budur.
“Evet” kampanyasının diğer önemli aktörleri ise Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, AKP’li belediye başkanları ve diğer kamu görevlileridir.
Bu makamları işgal eden kişilerin yaptığı “evet” kampanyalarında devletin maddi, manevi bütün gücü kullanılmakta. Bu muhteremler kendilerine tahsis edilmiş uçaklar, makam araçlarıyla yurtiçi ve yurt dışı toplantılara gidiyor.
Devlet TV ve özel TV’lerin tamamına yakını çok büyük bir adaletsizlikle “evet” kampanyasını yürütenlere tahsis edilmiş durumda. Sözde “açılış mitinglerinin” bütün masrafları valilikler ve Belediye Başkanlıklarınca (Milletin parasından) karşılanıyor. Kamu çalışanları toplantılara katılmaya ve “evet” oyu vereceklerini açıklamaya mecbur ediliyor. Devletten ihale alan müteahhitler büyük para yardımları ve çalışanlarının mitinglere taşınması gibi katkılara zorlanıyor. İnanılmaz masraflar ediliyor.
Bunun karşılığında “hayır” kampanyası yapanlara toplantı yasağı getirilebiliyor. Salon tahsisi yapılmaması, elektriklerinin kesilmesi, afiş astırılmaması, toplantılara yapılan provokasyonlar sıradan uygulamalar oldu.
TEŞEKKÜRLER MERAL AKŞENER, TEŞEKKÜRLER KOCAELİ – Ruhittin SÖNMEZ
TEŞEKKÜRLER MERAL AKŞENER, TEŞEKKÜRLER KOCAELİ - Ruhittin SÖNMEZ
Cumartesi günü Kocaeli’de esen Meral Akşener rüzgârı Türkiye gündeminde de önemli bir yer tuttu. Hemşerileriyle buluşan Meral Akşener’in bir mitinge dönüşen toplantısı Pazar günü havuz medyası hariç bütün medyada, özellikle Kocaeli gazetelerinde çok geniş şekilde aktarıldı, yorumlandı.
Halk TV’den canlı yayımlanan, diğer yaygın medya kanallarında da haberlerde değerlendirilen bu toplantıya Kocaeli Aydınlar Ocağı Başkanı sıfatıyla ev sahipliği yapmış olmaktan mutluyum.
Bir salon toplantısı planlamıştık. Mütevazı duyuru imkânlarımızla herkese tam olarak duyuramadığımız, salonu dolduramama endişesi olmadığı için kitleleri davet için kendimizi zorlamadığımız bir toplantı idi.
MERAL AKŞENER KOCAELİ’DE – ÜLKÜCÜ BİAT ETMEZ – Ruhittin SÖNMEZ
MERAL AKŞENER KOCAELİ’DE - ÜLKÜCÜ BİAT ETMEZ - Ruhittin SÖNMEZ
Meral Akşener Türkiye gündemini etkileyen çok önemli bir siyasi figür. İçişleri Bakanlığı, TBMM Başkan Vekilliği görevlerini hakkıyla yapmış, görevleri esnasında olumlu izler bırakmış bir siyasetçi.
Ancak son seçimlerde Milliyetçi Hareket Partisi’nden milletvekili listesine konulmadığı için artık milletvekili değil. Devlet Bahçeli ve ekibi tarafından partiden ihraç edildiği için resmen partili bile değil.
Buna rağmen ülkücülerin, milliyetçi, muhafazakârların ve merkez sağ kanadın umudu oldu.
Hatta partilerinin donmuş oy yüzdesiyle iktidar alternatifi olamayacağını gören bir kısım CHP’lilerin de umudu Akşener.
Biz “İzmit’imizin kızı” Meral Akşener’in Türkiye’de önemli bir kesimin umudu haline gelmesinden mutluyuz.
Üstelik O Kocaeli Aydınlar Ocağı’nda birlikte yetiştiğimiz bir arkadaşımız, kardeşimiz.
KEHANETİM VEYA ÖNGÖRÜM – Ruhittin SÖNMEZ
KEHANETİM VEYA ÖNGÖRÜM - Ruhittin SÖNMEZ
Toplumun bütün kesimlerinden saygı gören, kanaat önderi olma özelliğini taşıyan kişilerin bir siyasi partiye kendisini bağlamasının doğru olmadığını düşünürüm.
Kanaat önderi olan kimsenin, kendisine bağlı hisseden kitlelerin özel hayatından, siyasi tercihlerine kadar her şeyine karışmasını, yönlendirmesini de kabul edilemez bulurum.
Kanaat önderi olan şahıs, temel inanış ve ilkeleri öğretmeli ve herkesin kendi hür iradesi ile hayat tarzını, sosyal ve siyasi tercihlerini belirlemesinin en doğrusu olduğunu kabul etmelidir.
Sünnete de, demokratik anlayışa da uygun düşen budur.
Devleti ele geçirme veya devletin bazı unsurlarını yönetme sevdası, bazılarına ilk bakışta cazip görünmüş olabilir.
Nurcu bir arkadaşımdan sıkça duyduğum Bediuzzaman Saidi Nursi'nin, din adına hareket eden kişilere ve zümrelere tavsiyesi olan şu sözü bana daha makul geliyor: "Euzubillahimineşşeytani Ve's Siyase." Siyasetten şeytandan kaçar gibi kaçınma tavsiyesini, "siyasetten ve paradan" diyerek genişletmek daha da doğru olabilir.
Siyasete ve maddi güce endekslenmiş din temelli hareketlerin, hizmet üretme imkânlarının azalacağı, tam tersine nifak ve çatışmaya yardımcı olacağını görmek için kâhin olmaya lüzum yoktur sanırım.
Siyasi ve maddi gücün kaybedilmesi korkusu, maazallah İslam'ın hiç kabul etmeyeceği metotların kullanılmasını mazur ve "şeytan" ile işbirliğini meşru gösterebilir.
TAKİYYE – Ruhittin SÖNMEZ
Takiyye “dini, manevi veya dünyevi zararları önlemek için kişinin inancını gizlemesi” olarak tarif ediliyor.
Dini içerikli internet sitelerinde “takiyye her Müslüman’ın şer’i görevlerinden biridir” diye tarif ediliyor.
Türkiye’de AKP’nin İslamcı tabanı ile Cemaat/ FETÖ içinde takiyye uygulayanların oranının çok yüksek olması bu inanışın eseri olsa gerektir.
Buna delil olarak gösterilen ayetlerde “can korkusu ve tehlikeleri önleme söz konusu olduğu zaman” Müslümanın inancını gizleyebileceği ifade ediliyor.
Bu ayetleri bazıları “hayatınızın ve bazı uzuvlarınızın imha edilmesinden korkmanız halinde”, bazıları buna ilave olarak “dünyevi bazı zararlara uğramak” hallerinde takiyye yapılabileceği şeklinde yorumluyor.
Ancak mesela Bilal-i Habeşi gibi ilk Müslümanların korkunç işkenceler altında bile inancını vurgulaması gibi örnekler bu yoruma ihtiyatla yaklaşmamızı gerektiriyor. Uzmanı olmadığım bir konuda ahkam kesmek istemem ama takiyyenin bir görev değil, belli durumlarda verilen bir ruhsat olduğunu düşünüyorum.
“Baskı ve istibdat ortamında, varlığınızı tehdit eden zulüm fırtınası karşısında” takiyyeden başka kurtuluş yolu bulunamayabilir. Ancak “dünyevi bazı zararlara uğramak” ihtimali karşısında da takiyye meşru mudur?
Daha da açalım. İktidarın sunduğu bazı nimetlerden mahrum olmak, muhalif olmanın bazı risklerine katlanmak da takiyye için gerekçe olabilir mi?
TÜRK MİLLİYETÇİLERİ HAYIR DİYOR – Av. Ruhittin SÖNMEZ
TÜRK MİLLİYETÇİLERİ HAYIR DİYOR - Ruhittin SÖNMEZ
16 Nisan Referandumunda sonucu belirleyecek temel faktörlerden birincisi MHP tabanının yani ülkücülerin vereceği “evet” ve “hayır” oylarının oranı olacak.
Referandum sonucunu belirleyecek unsurlardan ikincisi AKP tabanından “evet” oyu vermeyecek olanların oranı,
Üçüncüsü ise HDP kitlesinin sandığa gidip gitmeyeceği, giderse evet / hayır cenahlarından hangisini destekleyeceği önemli olacak.
“Hayır” oylarının “evet”leri geçebilmesi için MHP’ye oy vermiş seçmenin en az üçte ikisinin hayır demesi gerekmektedir.
Sinan Oğan’a göre MHP tavanı ile tabanı arasında uçurum vardır. Tabanın yüzde 90’ı “Hayır” diyor. Ama bu oran, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Erdoğan’la Perinçek arasında kalsak tercihimiz Erdoğan” sözleri sonrası yüzde 95’e çıktı.
Meral Akşener de, MHP tabanının en az yüzde 80’inin “hayır” diyeceğini, Türkiye genelinde Hayır oylarının yüzde 56-58 olduğunu açıklamıştı. Bu açıklama Bahçeli’nin MHP tabanında tereddütlü olanları da “hayır” cenahına iten son ifadelerinden önce yapılmıştı.
Bu iddiaların ne kadar gerçekçi olduğunu anlamak için Ankara’da yapılan toplantı çok önemli bir gösterge olacaktı.
OHAL KARARNAMESİ YETKİSİ HOYRATÇA KULLANILIYOR – Av. Ruhittin SÖNMEZ
OHAL KARARNAMESİ YETKİSİ HOYRATÇA KULLANILIYOR – Av. Ruhittin SÖNMEZ
Olağanüstü Hal Kanununun hükümete sağladığı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisi maksadı dışında bir “keyfi yönetim” aracı olarak kullanılıyor.
TBMM Hükümete OHAL Kararname çıkarma yetkisini “olağanüstü hal’in gerektiği konularda” kullanması için verdi.
Anayasa Mahkemesi eski kararlarında OHAL kararnamesi çıkarma yetkisinin “acil (ivedi), zorunlu önlem ve karar alma ihtiyacı doğduğunda” kullanılabileceği açıklanmıştı.
Şimdi son KHK’ler ile alınan kararlardan bazılarına bakalım. a) Olağanüstü Hal’in gerektiği konularda mı alınmıştır? b) Acil, zorunlu tedbir veya kararlar mıdır?
Varlık Fonu, rektör seçimi, kış lastiği uygulaması, Bölge Mahkemeleri, TSK’nın kuvvet komutanlıklarının MSB’na bağlanması, Askeri Liselerin ve Hastanelerin kapatılması, Bankacılık Kanunu gibi düzenlemelerin aciliyeti neydi? Terörle ve darbe ile ne alakası vardı? Neden TBMM’de görüşülerek kanunlaştırılmadı da KHK ile düzenlendi.
Bir kısım FETÖ şüphelisi kamu görevlilerinin açığa alınmasının KHK ile düzenlenmesi terörle ilişkili ve acil tedbir sayılabilir. Ancak yüzbin kişi civarında memur, “terör örgütü üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle”, yargılanmadan memuriyetten atıldı. Bu neden yapılıyor ve neden, adalete erişim hakkını kapayarak mahkemeye gitmesi engellenerek, KHK ile yapılmakta?
Seçim kanununda değişiklik neden KHK ile yapılmakta? Kanun yapılması Meclis’in görevi değil mi?
Terörle, darbe ile alakasız böyle konuların aciliyeti de söz konusu değil.
Seçim Kanununun, seçim ve referandum dönemlerinde özel TV’lerin adil yayıncılık yapması için konulmuş hükümlerini kaldırmak iyi niyetle bağdaşmaz. Üstelik bunu KHK ile Meclis’te ve toplumda tartışılmadan yaparsanız demokratik bir zihniyetinizin olmadığını ilan etmiş olursunuz.