ÖNCE ZİHNİYET DEĞİŞMELİ – Ruhittin SÖNMEZ
ÖNCE ZİHNİYET DEĞİŞMELİ – Ruhittin SÖNMEZ
Yenilenen İstanbul Belediye Başkanı seçiminde, rakibi Ekrem İmamoğlu’nun farkı 13 binden, 806 bine çıkararak kazanması, kaybeden tarafta (AKP ve MHP) bir özeleştiri, bir üslup hatta bir zihniyet değişikliği yaratır diye bekledik.
Çünkü farkın büyümesinde AKP ve MHP yöneticilerinin yaptığı büyük hatalar etkili olmuştu.
Seçim stratejisinde hiçbir istikrarı olmayan, birbirinin zıddı tavır ve eylemler içinde oldular.
“Ne yaparsak yapalım bizim sadık seçmenimiz bize oy verir, bize küskün olan seçmenler ile SP ve HDP seçmenlerine yönelik taktikler uygulayalım” diye hesapladılar.
“Hain” dedikleri SP’lilerden özür dilediler.
“Beka Sorunu” diye başlamışlardı, “PKK elebaşından medet umar duruma geldiler.”
Son düzlükte PKK elebaşından özel ulakla mektup aldırıp okuttular. Yüzlerce Mehmetçik’in kanı eline bulaşmış kardeşi Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkardılar.
Taviz vermeyecekleri hiçbir değerlerinin olmadığını gösterdiler.
Hiç inanmadıkları şeyleri kampanyanın omurgası yaptılar. Seçimi iptal ettirirken söyledikleri haksız ve hukuksuz gerekçeleri tekrarlayarak “çaldılar” dediler. “Siyaseten söyledik” diye milletin aklı ile alay ettiler.
“Bu bir seçim meselesi değildir. Belediye meselesi değildir. 15 Temmuz’da İstanbul’a el koyamayanların ikinci kez İstanbul’u ele geçirmeye çalışmasıdır. O (Ekrem İmamoğlu), Türkiye ile hesaplaşma aracıdır, Türkiye’ye sıkılacak kurşundur” gibi saçma sapan yazılar yazdılar.
Bütün bu ithamların altında Belediyeden yandaşlara verilen ihaleler, dernek ve vakıflara kaynak aktarımı gibi “tamamen duygusal(!)”sebeplerin yattığı kanaatini pekiştirdiler.
*************************************
ANLATAMADINIZ MI, ANLAYAMADINIZ MI?
Çok sayıda fahiş hatadan sonra özeleştiri yapmasını beklediğimiz AKP yetkilileri “kendimizi yeterince anlatamadık” açıklamasını yaptılar.
MHP ve Devlet Bahçeli’nin seçmeni ürküten sert, tepeden bakan, kaba, sokak ağzı ile yapılan açıklamaları devam etti.
“Halkımızı yeterince anlayamadık, toplumumuzu dinleyip mesajını algılayamadık” deselerdi bir özeleştiri sayabilirdik.
Nitekim AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan doğru bir açıklama yapmış ve “Milletimizin verdiği mesajları görmezden gelemeyiz” demişti.
Ama hemen akabinde yaptığı konuşmalarında zihniyetinde hiçbir değişiklik olmadığı ortaya çıktı.
Abdurrahman Dilipak “CHP’ye bu zaferi AK Parti içindeki AKP’liler, AK Parti Media’sı, AK Parti trolleri armağan etti” diyor.
Bence Dilipak da resmin bir kısmını gösterirken diğer kısmını saklıyor.
Bu zihniyet Ak Parti de tepeden tırnağa yaygın bir hastalığın belirtisi.
*************************************
HALKIN FERASETİ VE ZEKÂSINI KÜÇÜMSEMEK
AKP’ye seçimi kaybettiren öncelikle halkın feraseti (anlayış yeteneği, sezgisi) ve zekâsını küçümseyici üslubu idi. Bu üslup seçimden sonra da değişmedi.
Mesela Tayyip Erdoğan Osman Öcalan’ın TRT Kürdi kanalına çıkarılmasını ve Abdullah Öcalan’a ziyaretçi gönderilip, mektubunun okutulmasına dair soruya cevap verdi. Açıklamasında kullandığı üç cümlede üç defa, seçmeni küçümseme hatasına düştü:
1. Erdoğan, teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın kardeşi “Osman Öcalan’ın kırmızı bültenle arandığını bilmediğini” söyledi.
Bu cümle bir özür olabilir mi? Cumhurbaşkanının Osman Öcalan’ın kim olduğunu bilmediğine inanan çıkar mı bilmem. Ama ülkenin Cumhurbaşkanı yüzlerce şehidimizin katilini bilmiyorsa bu daha büyük kabahattir.
Özür mü büyük, kabahat mi? Siz karar verin.
2. “Osman Öcalan TRT Kürdi’ye müracaat yapmış ve bunu da TRT'deki arkadaşlarım reytingleri yükseltmeyi de düşünerek adım atmışlardır.”
Osman Öcalan kırmızı bültenle aranan bir terörist. Böyle bir adamın TRT’ye müracaat ettiğine, TRT yöneticilerinin de reytingleri yükseltme niyetiyle TRT’de konuşturduklarına inanacağımızı düşünüyor olmalı.
Diyelim ki Erdoğan’dan habersiz TRT böyle bir karar aldı ve teröristi konuşturdu. Erdoğan’ın TRT yöneticilerine bir eleştirisi var mı? Yok.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, TRT yöneticileri böyle bir işi Erdoğan’ın onayını almadan asla yapamaz.
3. Öcalan’ı ziyaret ve mektup olayını da “MİT ve bakanlık kime ne zaman izin vereceğini yasalara bağlı olarak değerlendirme yapar ve kararını verir. Bakanlık böyle bir adım atmıştır ve kararını vermiştir” sözleriyle açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan burada da sanki kendisinin haberi olmadan Adalet Bakanlığının izni ile Öcalan’ın ziyaret edildiğine inanacağımızı düşünmekte. Ayrıca teröristbaşının HDP kitlesine mesaj ilettiği mektubunun açıklanmasından sorumlu olmadığı algısı oluşturmaya çalışıyor.
Oysaki Abdullah Öcalan’a ulak olarak gönderilen Doçent Ali Kemal Özcan kendisi Nagehan Alçı’ya açıkladı: “Sayın Bülent Arınç beni aldı ve Başkan Erdoğan’ın yanına götürdü. O görüşmede Hakan Fidan da vardı.”
MİT Başkanı Hakan Fidan’ın, Ali Kemal Özcan isimli bu şahsın iki oğlundan birinin PKK’nın ABD temsilcisi, diğerinin PKK’nın Avrupa Baronu olduğunu bilmemesi mümkün değil.
İmralı’ya “devletin gönderdiği” bu şahıs (seçimin sonucunu etkileyeceği öngörülen) Öcalan’ın mektubunu alıp içeriğini açıklıyor. AA anında haber yapıyor. Habertürk’te mektubu canlı yayında okuyor ve “Öcalan yerli ve milli bir şahsiyettir” diye propaganda yapıyor.
Bütün bunlar gözümüzün önünde cereyan etmişken, “Başkan Erdoğan”ın bizim bahsi geçen sözlerine inanacağımız düşünmesi, aklımıza ve anlama yeteneğimize karşı bir küçümseme değil midir?
SON SÖZ: Bu zihniyet değişmezse AKP’deki gerileme kesinlikle durdurulamayacaktır.
27.06.2019
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.