Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

ahsen okyar
30Ara/220

YALANLAR ER VEYA GEÇ ORTAYA ÇIKAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

YALANLAR ER VEYA GEÇ ORTAYA ÇIKAR - Ruhittin SÖNMEZ

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, asgari ücret görüşmeleri sırasında“işçi sendikaları başkanları bana 8 bin liranın çok üzerine çıkmayın dedi” şeklinde bir açıklama yaptı. Sendikaların tepkisi üzerine Bakan açıklamasını tevil etmek istediyse de durumu kurtaramadı.

Bakanın bu açıklamasını Türk-İş Başkanı Ergün Atalay şu sözlerle açıkça yalanladı:

"Sayın Bakanı o akşam dinledim. Daha sonra canlı yayında bir daha dinledim. Ne benim ne benim arkadaşlarımın arasında 8 bin lira mevzu oldu. Ben Türk-İş’in talebinin 9 bin TL olduğunu açıkladım. Diğer sendika başkanlarından da 8 bin lira lafını duymadım. Bakan da evvelsi akşam düzeltti. ‘Böyle bir talep gelmedi bana’ dedi. Orada başka burada başka. YALANIN ŞÖYLE BİR HUYU VAR: ÜÇ GÜN SONRA İKİ GÜN SONRA ÇIKAR. Böyle bir şey olur mu?”

Türkiye’nin en büyük işçi kuruluşunun başkanı açıkça Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının YALAN söylediğini ifade etmiş oldu.

Devlet adamlarının yalan söylemesi gelişmiş demokratik ülkelerde en vahim olaydır. Herhangi bir konuda yalan söylediği ortaya çıkan devlet adamları veya siyasetçiler istifa ederler.

Tabii bizim gibi “ileri demokrasi” içinde olanlar bu kapsamda değildir.

27Ara/220

SERİ KATİLİN VİCDANI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin s

SERİ KATİLİN VİCDANI - Ruhittin SÖNMEZ

Türkiye’de seri katil vakasına çok nadir rastlanır. Basına yansımış son seri katil dört cinayet işlemişti ve yakalanarak yargılandı ve 4 kez ağırlaştırılmış müebbet cezaya çarptırıldı. Halen cezaevinde.

Bu vakada şüpheli yakalanmıştı fakat eldeki deliller yeterli değildi. Katil çok soğukkanlıydı, itiraf etmiyor, işlediği cinayetler anlatıldığında olaylarla bağlantısı olmadığını iddia ediyordu.

Seri katilin suçlarını itiraf ettirmek için “Türk emniyet tarihine girecek ve polis okullarında ders olarak verilecek bir sorgulama yöntemi uygulandı.”

Polis tarafından, öldürülen 4 kişinin ceset fotoğrafları, aileleriyle çekilmiş ve çocuklarının fotoğrafları renkli olarak afiş yaptırıldı. Bu fotoğrafların arasına bir de “onun işlemediği bir cinayete ait resimler de ilave edildi. Sonra öldürülen 5 kişinin afiş haline getirilmiş fotoğrafları ile sorgu odası duvarları kaplandı.

Katil zanlısı tek başına sorgu odasına alındığında, afişleri görür görmez şok geçirdi. Gerisini operasyonu yürüten Polis Memurunun ifadesinden öğrenelim: “Öldürdüğü kişilerin ceset fotoğraflarını, ailelerini, çocuklarının fotoğraflarını görünce bu dondu kaldı. Sağına bakıyor öldürdüğü kişi, soluna bakıyor öldürdüğü kişi, nereye dönerse öldürdüğü kişilerin afişlerini görüyordu. Ruh halinin giderek değiştiğini görmeye başladık. Sonra başını iki elinin arasına alarak bağırmaya başladı ‘çıkarın beni buradan. Tamam ben öldürdüm.’ dedi. Onu oradan alırken, öldürmediği kişi için ’Bunu ben öldürmedim ama diğerlerini ben öldürdüm’ dedi.”

Polisin Türkiye’de ilk defa uyguladığı bu sorgulama yöntemini ve sonucunu okuduğumda en soğukkanlı seri katilin bile küllerle kaplanmış kor misali bir vicdana sahip olduğunu düşündüm.

Önemli olan vicdanını örtmüş olan külleri üfleyip ortaya çıkaracak bir yöntem bulabilmekti.

Bu örnek üzerinden sosyal ve siyasi çıkarımlar yapabiliriz sanıyorum.

*

23Ara/220

BAZI SÖZLERİ CİDDİYE ALMAK İNSANA AĞIR GELİYOR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sBAZI SÖZLERİ CİDDİYE ALMAK İNSANA AĞIR GELİYOR - Ruhittin SÖNMEZ

Prof. Dr. Esfender Korkmaz çok tecrübeli bir ekonomist ve siyasetçidir. Aynı zamanda Yeniçağ Gazetesi’nde ekonomiye dair yazılarıyla kolay anlaşılır, sade ama çok değerli yorumlarını okuduğumuz bir yazardır.

Esfender Hoca’nın son yazısında kullandığı bir cümlede, benim bazı siyasilerin sözleri konusunda duyduğum hissiyatı tanımladığını fark ettim.

Esfender Korkmaz’ın cümleleri şöyle: “Maliye ve Ekonomi Bakanı Nureddin Nebati ''faiz artışı olsaydı, yatırım duracak, üretim azalacaktı'' diyor. Açıklanan resmî verilere ve yaşadığımız gerçeklere alenen aykırı olduğu için Bakanın bu sözünü yorumlamak insana ağır geliyor. Ama Türkiye adına konuştuğu için yorumlamak zorunda kalıyoruz.”

“Bir ülkede ekonomi yönetimi yaşanan sorunların farkında değilse, krizin derinleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Ekonomi yönetiminin kendi dünyasında yaşaması, deve kuşu gibi başını kuma gömmesi, ekonomik gidişatı bile bile yanlı ve yanlış yorumlaması krizden daha ağır bir sorundur” diyor.

Esfender Hoca ekonomide ülkemizde yaşanan gerçek durum ile Bakan Nebati’nin sözlerinin hiç alakası olmadığını verilerle, rakamlarla açıklayarak soruyor: “Hazine Bakanı hangi dünyada yaşıyor?”

Ben gerçeğe aykırı, akılcı olmayan, ciddi devlet adamlığıyla hiç yakışmayan sözler sarf eden siyasetçileri görmezden gelmeyi tercih ediyorum. Çünkü o kadar tutarsız ve değersiz sözlerin, benim de sizin de zamanınızı çalmasını istemiyorum.

Fakat bazen bu şahısların bulundukları konum itibarıyla, ettiği söz için değmese de, sonuçlarını tartışmak zorunda hissedebiliyorum. İşte o zaman bu tür sözleri yorumlamak gerçekten ağır geliyor.

*

20Ara/220

HUKUK BİR GÜN RAFTAN İNER – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sHUKUK BİR GÜN RAFTAN İNER - Ruhittin SÖNMEZ

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen mahkeme kararından sonra bir kere daha “Türkiye’nin demokratik bir ülke olup olmadığı” tartışılıyor.

Devleti yöneten siyasi gücün her kademe yargı birimleri üzerinde mutlak bir denetimi olduğu vurgulanıyor.

Yasama ve Yürütme erklerinden sonra Yargının da aynı kişide birleşmesinin sonuçları üzerine yorumlar yapılıyor.

“Mahkemeye bu kararı aldıran siyasi aklın” neleri planladığı, İmamoğlu’nun siyaseten yasaklanmasının siyasi amacının ne olacağı anlaşılmaya çalışılıyor.

Kararın, “6’li Masanın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağını etkilemek için mi yoksa İstanbul Belediyesini yargı darbesiyle ele geçirme maksatlı mı verildiğine” dair kafa yoruluyor.

Çünkü artık herkesin “özellikle siyasi davalarda yargının talimatla karar verdiği” gibi bir kanaate sahip olduğu görülüyor.

Bu çok tehlikeli ve üzücü bir durum.

Çünkü adalet devletin temelidir. Bu temelin yıkıldığına inanan vatandaşların devlete olan sadakati ve inancı kaybolur.

Geçmişte de yargının siyasi etkilerle karar verdiği örnekler vardır. Fakat bu kadar yaygın, bu kadar göstere göstere, pervasızca ve hukuki bir kılıf bulma endişesi dahi taşımadan siyasetin yargı silahını kullandığı dönem az olmuştur.

Yine AKP döneminde “FETÖ yargısı” oluşturularak ordu, kurumlar ve siyasi yapının dizayn edildiğini görmüştük.

Şimdi “FETÖ yargısı” yerine oluşturulan “Hükümet veya parti yargısı” ile iktidarın kendisine engel gördüklerine yönelik bir silah gibi kullanılıyor olması (veya bu kanaati oluşturan eylem ve söylemler) devam ediyor.

Üstelik hiç olmadığı kadar anayasal ve yasal güvencelerin ortadan kaldırıldığı yargılamalar yapılıyor.

Daha da üzücü olan, Anayasa ve yasaların açıkça çiğnendiği bu eylemlerin sıradanlaşması ve neredeyse olağan karşılanmasıdır.

Hukukun rafa kaldırılmasını tartışacağımız yerde “mahkeme kararının kime yarayacağını” tartışıyor olmak bu öğrenilmiş çaresizliğin eseridir.

16Ara/220

ADALET DEVLETİN NESİ İDİ? – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sADALET DEVLETİN NESİ İDİ?  - Ruhittin SÖNMEZ

Başlığı okuyunca hemen “böyle basit soru mu olur? Elbette Adalet devletin temelidir” diyeceksiniz. Bu sözü yüzlerce yıldır belleklerimize kazıyan bir kültür mirasımız var. Mahkemelerimizde, adalet saraylarımızda kocaman harflerle bu çok değerli söz yazılıdır.

Peki, adalet sistemine siyasi müdahalelerin olması, evrensel hukuk kurallarının en temel ilkelerinden uzaklaşılarak yapılan bir yargılama ve toplum vicdanına bu kadar aykırı bir mahkeme kararı neyin nesi?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bir soru üzerine söylediği “31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır” sözü üzerinden saçma bir suçlama yapıldı. Ceza Davasında yerel mahkeme 2 yıl 7 ay hapis cezası ve siyasi haklardan yasaklanması kararı verdi.

Bir hukukçu olarak çok açık söylüyorum, akıl alır gibi değil.

Neden “bu karar hukukidir” diyen hiçbir ciddi hukukçu yok?

Neden herkes “bu dava ve karar siyasidir” inancında?

13Ara/220

ALÇAK BİLE DEĞİL ÇUKUR BUNLAR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sALÇAK BİLE DEĞİL ÇUKUR BUNLAR - Ruhittin SÖNMEZ

Çok zor bir yazı bu benim için. Zor çünkü içimizin kaldıramayacağı iğrençlikleri yapan, insanlık suçunu işleyen ve dinimizi kendi sapıklıklarına meşruiyet aracı yapmaya çalışan herif-i naşeriflerin (şerefsiz heriflerin) hikayesini yazmak kolay değil.

· 6 yaşındaki iken evlendirilen bir kız çocuğu.

· Bu yaştaki çocukla evlendikten sonra yıllarca cinsel istismarda bulunan 29 yaşındaki mürit.(Kadir İstekli) Bu yaratık halen vaazlar verip “halkı irşat etmekte” imiş.

· 6 yaşındaki kendi kızını müridine veren ve kızının yıllarca zincirleme cinsel istismarına göz yuman bir cemaat lideri.(İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın başkanı Yusuf Ziya Gümüşel.)

· Olay ortaya çıktığında çocuğun doğum kayıtlarına bakacağı yerde kemik yaşı tespiti isteyen savc ı.Mağdure 14 yaşında iken yapılan kemik yaşı tespitine O’nun yerine 21 yaşında başka birinin götürülmesi.

Bu yaratıklardan bahsederken ağzını bozmadan yazmak kolay değil. Bugüne kadar ağzından küfür ve sövgü ifadesi çıkmamış biri olduğum için alışkanlığım yok. Aslında bu yaratıklar çok daha fazlasını hak ediyorlar.

9Ara/220

ADAMLIĞIN DİBİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sADAMLIĞIN DİBİ - Ruhittin SÖNMEZ

Bir milletvekili diğer milletvekiline iri yüzüklü yumruğu ile saldırdı. Yaralanan İYİ Partili Milletvekili Hüseyin Örs yoğun bakımda ölümden döndü. Kalbinde pil bulunan Örs’ün kalp ritmi elektroşokla düzene sokuldu.

Saldırgan AKP’li Milletvekili Zafer Işık"Genel Kurul’da zaman zaman böyle şeyler olur, özür dilemeyeceğim. Kalbinde stent varsa Genel Kurul’a gelmeseydi” dedi.

Daha da fenası Sakarya Üniversitesinden Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, İYİ Parti Milletvekili Hüseyin Örs'e yumrukla saldırıp yoğun bakıma kaldırılmasına neden AK Parti Milletvekili Zafer Işık'a, "Adamın dibiymiş, bu bir ecdat geleneğidir, elleri dert görmesin" sözleriyle destek çıktı.

Kimlerin “Prof. Dr.” unvanı taşıdığını daha iyi anlayabilmek için bu sefil açıklamanın tamamını aynen vereyim:

"Adamın dibiymiş Zafer Işık. Anlayana anladığı dilden konuşmuş. Bu bir ecdat geleneğidir, elleri dert görmesin. Müslüman, yeri ve zamanına göre hareket etmesini iyi bilendir. Pısırıklar, Zafer Bey Kardeşimin bu adam gibi tavrını görsün de örnek alsın İnşaAllah..."

Neresinden bakarsanız bakın adamlığın, bilim insanı seviyesinin, devlet adamı liyakatsizliğinin dibe vurduğunu gösteren bir vaka bu.

İYİ Parti, AKP Bursa Milletvekili Zafer Işık hakkında,'adam öldürmeye tam teşebbüs' suçlamasıyla suç duyurusunda bulunacak.

Böyle bir suçun faili olan milletvekilinin pişmanlık duymaması “yargı bizim elimizde nasıl olsa” rahatlığından olabilir. Öyle değilse, bu ne kindir ki hapis cezasını bile göze alıyor?

Bu şahıs nasıl bir milletvekili ki saldırdığının sadece bir kişi olmadığı, milletin iradesi olduğunun bilincinde değil.

Prof. unvanlı şahıs nasıl bir kamplaşmanın esiri olmuş ve karşı kampa nasıl bir nefret duygusunda ki suçu ve suçluyu alenen övmekten çekinmiyor. Hatta saldırıya katılmayanlara “pısırık” diyerek benzer suçları işlemek için kışkırtıyor.

Adına da yazık, soyadına da ve bilhassa unvanına yazıklar olsun.

“Suçu ve suçluyu övme suçunu” işlerken utanmadan ecdat ve Müslüman kavramlarını kullanıyor. Bizim ecdadımız medeni bir şekilde tartışamayan, fikren yenemediği mesai arkadaşına düşmanca saldıran insanlar mıydı? Ecdada hakaret cüretine bakın.

“Müslümanları rencide etmek haramdır ve insanı günahkâr eder. Hatta kafir bile masum ve hatasız olsa, onu rahatsız etmek İslam dininde yasaktır.”

İslami kurallar böyle ama… Bay Profesör bırak rahatsız etmeyi neredeyse öldürülmekte olan bir Müslüman’a “oh olsun!” diyor. Saldırgana da “kahraman” muamelesi yapıyor.

Böylesine Müslüman denir mi?

Denirse olmaz olsun böyle Müslüman.

6Ara/220

YAPILMASI GEREKENLER BELLİDE… – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sYAPILMASI GEREKENLER BELLİDE… - Ruhittin SÖNMEZ

Cumhuriyet Halk Partisinin “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlıklı toplantısına çok önemli uzmanlar katıldılar, değerli fikirlerini paylaştılar.

Programda konuşan CHP’nin ekonomi kurmayları Faik Öztrak, Selin Sayek Böke’nin ve yeni ekonomi danışmanı Daron Acemoğlu’nun konuşmalarını dinledim.

Faik Öztrak “Fert başına gelirimizi 20 bin doların üstüne çıkarma” vaadini gerçekleştirecek unsurları şu başlıklarla açıkladı:

“Demokrasisi, kurumları ve kuralları güçlü bir TürkiyeÜreterek zenginleşen rekabetçi bir Türkiye… Zenginliği adil paylaşan bir Türkiye… Temiz ve yeşil bir Türkiye…”

“Neden kurumları ve kuralları güçlü Türkiye? Güçlü bir demokrasi, kurum ve kurallar; toplumda can ve mal güvenliğini, istikrar ve huzuru sağlar. Yatırımı, istihdamı, aşı, işi artırır. Zenginliğin önünü açar.”

Bu açıklamayı ve Öztrak’ın “BİZE KRAL DEĞİL, KURAL GEREK” sözünü çok beğendim.

2Ara/220

DEVLETİN ONURU – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sDEVLETİN ONURU - Ruhittin SÖNMEZ

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu daha önce “15 Temmuz Darbesinin finansörü” olduğunu ilan ettiği BAE (Birleşik Arap Emirlikleri)’ne gitti. Soylu’nun BAE başkenti Abu Dabi’de, Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Saif bin Zayed Al Nahyan ile verdiği resmi gördüğümde bir Türk olarak kendimi aşağılanmış gibi hissettim.

Ömer Seyfettin’in “Pembe İncili Kaftan” isimli hikayesindeki elçi Muhsin Çelebi aklıma geldi. Önce canı ve bütün malı pahasına devletin onurunu koruyan yiğit Muhsin Çelebi’nin tavrını düşündüm.

Arkasından“Darbeci, katil” dedikleri kişinin gözüne bir sevgi pıtırcığı gibi gülümseyerek bakan İçişleri Bakanımızı düşündüm.

Gözlerimden o masalsı kaftanın incileri gibi gözyaşları aktı.

Nasıl akmasın ki…

Bu büyük devletin, büyük Türk Milletinin temsilcilerine bakan Arap Şeyhin adeta “bir avuç dolarla bakın sizi nasıl ayağımıza getirttik” diyen alaycı bakışlarından incinmemek mümkün mü?

Soylu’nun ziyaretinin amacı sadece “bir avuç dolar” mı yoksa BAE’de kontrol altında tutulan Sedat Peker’le alakası var mı? Onu da sonra öğreneceğiz.

29Kas/220

MİLLET’İN “M” HARFİNİ ÇALANA CEZA VAR, YERİNE “Z”HARFİ KOYANA YOK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sMİLLET'İN “M” HARFİNİ ÇALANA CEZA VAR, YERİNE “Z”HARFİ KOYANA YOK - Ruhittin SÖNMEZ

Bursa'da ilginç bir olay meydana geldi. Millet Bahçesi’nin giriş kapısının tabelasındaki ‘Bursa Millet Bahçesi’ yazısının ‘M’ harfi çalındı.

“M” harfini yerinde göremeyen belediye ekipleri, durumu polise bildirdi. Polis daha önce sabıkası da olan şüpheliyi yakaladı.

Sanık mahkemede “M” harfini çalıp 52 TL'ye sattığını itiraf etti. “Diğer harfleri almadım. M harfinin bedelini ödeyerek tahliyemi istiyorum" dedi. Herbir harfin devlete maliyetinin 470 TL olduğu tespit edildi.

Mahkeme hâkimi, “gece işlenen nitelikli hırsızlık suçundan” dolayı sanığa 6 yıllık hapis cezası verdi. Ancak kovuşturma aşamasında etkin pişmanlıktan yararlanıp, çalınan harflerin masrafını karşılaması nedeniyle cezasını 3 yıla düşürdü.

25Kas/220

KORKUYORUM – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sKORKUYORUM – Ruhittin SÖNMEZ

Aşağıda verdiğim iki şiirden ilki Azerbaycan’ın (1862- 1911 arasında yaşayan) ünlü şairi Ali Ekber Sabir’e ait. Şiir Azerbaycan Türkçesinden Türkiye Türkçesine kısmen uyarlanmış.

Şair önce tek başına dağlara çıktığında, çöllere düştüğünde gördüğü ve çoğu insan için korkunç olay ve varlıklardan bile korkmadığını, korkusuz olduğunu anlatıyor. Fakat şiirin son bölümünü okuyunca yangından, volkandan, hortlaktan, cinden, ummandan, tufandan, aslandan, kaplandan korkmayan Sabir’i korkutan bir şey olduğunu öğreniyoruz:

Hiçbir şeyden korkmayan Şair Sabir nerede “Müslüman” diye bilinen bir yobaz, softa ve molla görse korktuğunu anlatıyor. O’na göre, bütün korkunç olaylardan ve varlıklardan daha da korkutucu olan Yobaz, Molla ve Softaların riyakârkandan fikirleridir.

Aslında Sabir sadece “Allah ile aldatanların”düşünce ve eylemlerinden korkuyor.

18Kas/220

İSLAM’A KARŞI İSLAM – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sİSLAM’A KARŞI İSLAM - Ruhittin SÖNMEZ

İlahiyatçı ve Hukukçu dostum Tevfik Karabulut’un çok değerli araştırma kitabında yazdığı gibi “İslam’a Karşı İslam” stratejisi ta Hz. Peygamber döneminde başlamış bir projedir.

Medine Yahudi toplumundan olup Müslüman görünerek yaşayan münafıklar, Müslümanlar arasında fitne çıkarmak maksadıyla bir mescit(cami) inşa ederler. Maksatları camiye gidiyor görüntüsüyle şüphe çekmeden bir araya gelerek görüşmeler yapmak, kararlar almak ve Müslümanlar arasında fitne çıkarmaktır.

Hatta Hz. Peygamber’e haber göndererek “yağmurlu ve soğuk günlerde hasta ve özürlü Müslümanların rahatça ibadet edebilmesi için bir mescit yaptırdıklarını” söylediler. Hz. Peygamber’den “Mescitte namaz kıldırmak suretiyle hizmete açmasını” talep ettiler.

Fakat bu arada Tevbe Suresinin 107-110. Ayetleri indi ve Peygamber uyarıldı.

16Kas/220

ENFLASYON KADER DEĞİL BİR TERCİH – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sENFLASYON KADER DEĞİL BİR TERCİH - Ruhittin SÖNMEZ

Durmuş Yılmaz Merkez Bankasının en başarılı geçmiş dönem başkanlarından. Halen İyi Parti’nin ekonomi kurmaylarından biridir. 31 Ağustos’ta Ankara’da yapılan İYİ Parti çalıştayı öncesi, 20 dakika kadar Durmuş Yılmaz ile sohbet etmiştim.

Bugün o sohbetten hafızamda kalanları canlandıran bir makale okudum. Bilkent Ünivesitesi'nden Prof. Dr. Refet Gürkaynak, Burçin Kısacıkoğlu, SangSeok Lee ile Yale Üniversitesi'nden Prof. Alp Şimşek’in ortaklaşa yazdığı makalenin başlığı Türkiye'nin enflasyon tercihleri.” Durmuş Yılmaz’ın bir sohbet ortamında anlattıklarının açıklamasını bu bilimsel makalede buldum.

*

11Kas/220

İzmit’e böyle bir mekân lazım – Ruhittin SÖNMEZ

314720276_10161195379429523_6458198174903664808_n

İzmit’e böyle bir mekân lazım - Ruhittin SÖNMEZ

İstanbul’da Bağlarbaşı’ndaydık. Bir iki saat kadar vakit geçirmemiz gerekiyordu. Bağlarbaşı Kültür Merkezi karşımızdaydı fakat Merkez o saatte faal değildi.

Kültür Merkezi’ne daha önce bir defa gitmiştim. Ancak bu merkezin hemen yanında tarihi bir gar binası içinde faaliyet gösteren “Nevmekan” diye bir işletme olduğunu fark etmemiştim.

“Madem ki zamanımız var buraya bir bakalım” dedik. İyi ki girmişiz. Gerçekten hem estetik hem kullanışlı ve hem de huzur dolu bu mekânda geçirdiğimiz 1,5 saatten sonra çok mutlu olduk.

Tarihi mekânı bu hale getiren, projede emeği geçen herkese şükran duyduk. Sadece “işletmenin adı daha Türkçe olsaydı”demekten başka eksik bulamadık.

Ve “İzmit’e de böyle bir mekân lazım” dedik.

4Kas/220

TOGG İLE GURUR DUYMAK İÇİN – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sTOGG İLE GURUR DUYMAK İÇİN - Ruhittin SÖNMEZ
“TOGG’un yaşaması ve dünya çapında bir marka olabilmesi için şunlar lazım” dediğinizde birileri tarafından hemen “hain” veya “ülkesinin başarılarından gurur duyamayan gafillerden” olmakla
suçlanabilirsiniz. Yani bu konuda yazmak riskli.

Ama mademki bu tercih yapıldı, “bu alanda ülkemizin başarılı olmasına nasıl katkı sağlayabiliriz?” diye düşünmek ve yazmak lazım.

TOGG henüz seri üretime başlamadı. Açılış töreninde gösterilen araçlar seri üretim bandından çıkmadı.

Ama eksiklikler giderilecek ve muhtemelen ilk modeli Mart 2023’te satışa sunulacak.

Bu tarihe kadar toplam yatırımın 1,8 Milyar Euro olacağı, 15 yıl içinde yatırım tutarının 3,5 Milyar Euro’ya çıkacağı söyleniyor. Bu bizim için ciddi bir para.

Türkiye’deki milyonlarca tarım üreticisine sağlanan desteklerin tamamının 29 Milyar TL (yaklaşık 1,5 Milyar Euro) olduğunu düşünürseniz gerçekten önemli bir meblağ.

Böyle bir yatırım başarılı olursa yani kâr eden, katma değer üreten, ülkenin yeni teknolojilere geçişine katkı sağlayacak bir fabrika olursa müthiş olur.

Diğer yandan, Kur Korumalı Mevduata ödenen örtülü faiz 8 Milyar Euro civarında. Böyle bakarsanız TOGG yatırımı için harcanan para çok değil.

Alman markası Volkswagen’in elektrikli araç üretimi ve otonom sürüş teknolojilerine 2024 sonuna kadar ayırdığı kaynak 73 milyar Euro imiş. Diğer ünlü markaların bu alana yapacağı
yatırımların boyutu da dudak uçuklatır.

Bu açıdan bakarsanız bu yatırım için ayırabildiğimiz kaynak çok kısıtlı. Rakiplerimizin kaynakları bizimle kıyas kabul etmeyecek kadar büyük.

1Kas/220

TOGG – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sTOGG - Ruhittin SÖNMEZ

Türkiye’nin yerli ve milli otomobili olma iddiası ile projelendirilen TOGG seri üretime başlıyor. Hayırlı olsun.

Ege Cansen “Bu yatırımın gayri iktisadi olduğunu” söylüyor. “Bu otomobil, markası dışında, yerli ve milli olmayacaktır. Üstelik külfeti, nimetini aşacaktır. Bu külfet hayat pahalılığı olarak halkın sırtına binecektir” diyor.

Ege Cansen iyi bir iktisatçıdır ve üst düzey yönetici olarak uzun yıllar süren sanayi tecrübesiyle de gerçek bir uzmandır.

“Yaklaşık dört yıl önce Başkan Erdoğan “yerli ve milli” otomobil üretme kararı almıştı. Ben de bunu “akla ziyan bir proje” diye nitelendirmiştim. Çünkü gümrük birliği içinde kalındıkça, bu yatırımın öngörülebilir hiçbir vadede kâra geçmesi mümkün değildir. Bugün de aynı kanıdayım” diyor.

****

28Eki/220

GENÇLER BU DURUMU HAKETMİYOR, İÇİMİZ TİTREMELİ – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sGENÇLER BU DURUMU HAKETMİYOR, İÇİMİZ TİTREMELİ - Ruhittin SÖNMEZ

“Gençlerimiz geleceklerinden umutsuz. Onlara hak ettikleri imkân ve özgürlükleri sunamıyoruz. Tek sunduğumuz işsizlik, mutsuzluk ve yasaklar. Çareyi yurtdışında arayan gençlerimizi nasıl suçlayabiliriz ki!”

Bu sözlerin sahibi alanında dünyaca ünlü bir finans profesörü. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenim görmüş. Çift anadal olarak, elektrik elektronik mühendisliği ile fizik bölümlerini tamamladıktan sonra Princeton Üniversitesinde iktisat alanında yüksek lisans ve doktora yapmış. Wharton Üniversitesinde finans profesörü olarak görev yaparken “benim ülkeme hizmet etmem lazım” diyerek Türkiye’ye dönen Prof. Dr. Bilge Yılmaz.

Prof. Bilge Yılmaz dünyanın en prestijli üniversitelerinde ders veren, ABD Merkez Bankası’na ve birçok finans kuruluşuna danışmanlık hizmeti sunan bir bilim adamı. Gençlerimizin durumunu anlatırken ağlamamak için kendini zor tuttuğu konuşmasını Youtube üzerinden izleyebilirsiniz.

O’nun şu sözleri söylerken ki samimiyetini, ülkemizin ve gençlerimizin durumunu görerek, içinin titrediğini hemen hissediyorsunuz. Aynı konuları düşünürken benim de gözüm doluyor, içim yanıyor. Bu yüzden O’nun ruh halini çok iyi anlayabiliyorum.

“Şu an Türkiye’de bir beyin göçü var. Türkiye yetiştirdiği yetenekli gençleri yurtdışına kaybediyor. Açıkçası bu gençleri de suçlayamıyorum ben. Onların gitme nedeni ile benim gelme nedenim de aynı zaten. Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor çok kritik dönemeçteyiz daha fazla hata yapacak payımız yok.  Ekonomik olarak bu çocuklara bir gelecek sunamıyoruz. Bir tivit attı diye tutukluyoruz. Ülkede özgürlükler yok. Bu çocuklar ne yapsın?”

“Ülkede liyakat yok. Devlet okul sistemi çökmüş. Eskiden yetenekli ama varlıklı olmayan çocukların bir yükselme umudu vardı, o kalmamış.  Yani zengin değilseniz gireceğiniz okullar sınırlı, iyi eğitim veremiyor. Çok haksız bir rekabet var, yükselemiyorsunuz. Yükselseniz bile mezun olduğunuzda liyakat önemli değil, önünüz tıkanıyor. İşe girdiğiniz zaman maaşınız düşük.”

Bilge Yılmaz Türkiye’ye geldiğinde İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile görüştükten sonra siyasete atıldı. Halen İYİ Parti’nin Ekonomi Politikaları Başkanlığını yürütüyor. Ama o sıradan bir siyasetçi değil.

Bu konuşmanın linkini seyretmeniz için paylaşıyorum. https://www.youtube.com/watch?v=gPLLyBWzJnk

Bilge Hoca’nın konuşması sırasındaki ağlamamak için kendini zor tutan hali o kadar doğal ve içten ki…

“Megrimegri” törenlerinde ve “Türkçe Olimpiyatları” sahnelerinde dökülen gözyaşlarına ve bazı politikacıların attığı nutuklara benzemiyor değil mi?

25Eki/220

ÇOK ÇOCUK YAPIN DEDİKÇE DOĞURGANLIK AZALIYOR – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sÇOK ÇOCUK YAPIN DEDİKÇE DOĞURGANLIK AZALIYOR - Ruhittin SÖNMEZ

AKP Genel Başkanı ve CB Erdoğan partisine katılan eski CHP ve Memleket Partili milletvekili “Teğmen M. Ali Çelebi”ye rozet takarken sarf ettiği sözler farklı yönlerden tartışıldı.

Çelebi’ye çocuk yapma tavsiyesi veren Cumhurbaşkanı Erdoğan "Çocuk çok önemli, sayıları arttırmak lazım… Bak PKK'lıların 5 tane 10 tane 15 tane var" demişti.

Erdoğan, bu sözleriyle, Kürt vatandaşlarla PKK’lıları özdeşleştirdiğine dair eleştirileri dikkate almalı. Bir devlet başkanının bir siyasi parti liderinin bu türlü sözler etmesi yanlış.

Ayrıca bireylerin özel hayatlarına müdahale anlamına gelen cümleleri de şık bulmuyorum.

21Eki/220

ENERJİDE BİR ÜLKEYE BAĞIMLI OLMAK – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sENERJİDE BİR ÜLKEYE BAĞIMLI OLMAK – Ruhittin SÖNMEZ

Başta Almanya olmak üzere Avrupa devletleri Rusya- Ukrayna savaşında ABD’nin başını çektiği cephede yer alıyor. Rusya’ya ciddi ambargo tedbirleri uyguluyorlar. Buna karşılık Rusya doğalgaz kartını oynuyor.

Avrupa nükleer ve hidrokarbon yakıtlı enerji tesislerini kapattıktan sonra büyük ölçüde Rus doğalgazına bağımlı halde. Rusya, Avrupa gaz ihtiyacının yüzde 40’ını, petrol ithalatının ise yüzde 26,9’unu tedarik ediyor. Almanya’nın doğalgazda Rusya’ya bağımlılığı daha yüksek, yüzde 55 mertebesinde.

26 Eylül 2022 de çok önemli bir sabotaj oldu. Rusya’dan Almanya’ya (Avrupa’ya) gaz nakli için yapılmış Kuzey Akım 1 ve 2 doğal gaz boru hatlarına yapılan sabotaj savaşın yeni bir cepheye geçtiği anlamına gelebilir.

Bu hatlar üzerinde gerçekleştirilen sabotajla dört ayrı patlama ve sızıntı oldu. Amiral Cem Gürdeniz bu saldırının Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın ABD kaya gazı ve LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) üzerinden enerjide ABD’ye bağlanması için yapılmış olabileceğini iddia ediyor. https://www.veryansintv.com/melez-savas-denizin-altina-indi-anglosakson-cephe-dunyayi-atese-atiyor/

Cem Gürdeniz “kaybeden başta Alman halkı oldu” ve “Almanya artık ABD’nin Yunanistan’dan sonra 52. Eyaleti olmuştur” diyor. “Almanya sırf Amerikan jeopolitik çıkarları ve Amerikan kaya gazı satıcılarına yeni pazar olmak uğruna hem refahından hem geleceğinden feragat ediyor” yorumunu yapıyor.

Acaba bu doğru bir değerlendirme mi?

18Eki/220

OUTLET VE İKİNCİ EL MAĞAZALARI – Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sOUTLET VE İKİNCİ EL MAĞAZALARI - Ruhittin SÖNMEZ
Türkiye’de AVM’ler gelişmeye başladıktan sonra “outlet” diye bir kelimeyle de tanıştık. “Outlet” uygun fiyatlı ürünleri temsil eden bir kavram.
“Outlet mağazalarda” doğrudan fabrika çıkışlı mallar, farklı sezon ürünü, seri sonu veya satıştan sonra iade edilmiş, bazen de defolu ürünler satılıyor. Bu yüzden uygun fiyatlı oluyorlar.
“Outlet ürünler” mağazanın kendi içinde ayrı bir bölümde veya “outlet mağaza” denilen tamamen bu tür ürünlerin satıldığı mağazalarda satılabiliyor.
Türkiye’de eskiden daha çok “kampanya”, “seri sonu fırsatı” “tenzilat” gibi isimlerle anılan indirimli satışlara genelde nispeten alt ve orta gelir grubu rağbet eder. Fakat “outlet center” denilen büyük AVM’ler her gelir grubuna hitap edecek şekilde tasarlanmakta. İstanbul’da üst gelir grubunun yaşadığı semtlerde de kurulan “sosyete pazarlarına” bile rağbet olduğuna göre, buna şaşırmamak gerekiyor.
Outlet mağazalarda veya kampanyalı satışlarda, marka ürünleri normal etiket fiyatının yarısı ve hatta daha azına alma imkânı vardı.
“Vardı” diyorum çünkü son zamanlarda outlet ürünlerdeki indirimlerin göstermelik bir hale geldiği görülüyor.
Gerek kendi gözlemim ve gerekse çevremden edindiğim bilgilere göre “indirimli satışlar, kampanyalar, seri sonu fırsatları” gibi satış türlerini yapanlar artık gerçek bir indirim yapmıyorlar. Hatta bazen önce fiyatları artırıp, bu yeni fiyat üzerinden indirim yapmış gibi etiketlerde oynama yapıyorlar.
Yaşadığım İzmit’te Türkiye’nin ilk “outlet center”lerinden biri bulunmakta. Burada her yıl mevsim sonunda “Ucuzluk Panayırı” kampanyası yapılıyor. Fakat burada da marka ürünlerde gerçek bir ucuzluk yerine Perşembe Pazarında satılanlar kalitesinde ürünlerin satılıyor olması hayal kırıklığı yaratıyor.
Geçen hafta İstanbul’da bulunan ve gerçekten devasa bir “outlet center” olan Viaport’u gezdim.
Buradaki mağazalarda ürünler normal mağaza fiyatlarıyla etiketlenmiş. Yani fiilen indirim yok.
Bunun ekonomik bir açıklaması olmalı.
Geçen yıllara göre en az 2 veya 3 katına çıkmış fiyatlarla, normal mağazalarda alışveriş yapabilenlerin sayısı azaldı. Orta ve dar gelirli kesim hiç olmazsa outlet ürünler almak istese de buna imkân bulamıyor.
Satışlar daraldığı, talep düştüğü için eskisi gibi kaliteli ve çok çeşitli koleksiyonlar üretilmiyor. Giyim kuşam başta olmak üzere hemen her tür üründe çeşitler azalmış durumda. İthal markalarda bu çeşit azalması daha da belirgin.
Sürüm azaldıkça, sabit giderleri karşılamak için fiyat artırmak, talebi ve satışları daha da azaltıyor.
Mağazalar tam bir kısır döngü içinde.
Haliyle normal ürünlerin üretim ve satışı azalınca seri sonu, defolu veya iade de azalıyor. Outlet mağazalarına daha az çeşit geliyor. Onlar da göstermelik indirimlere başvuruyor.