ADALET DEVLETİN NESİ İDİ? – Ruhittin SÖNMEZ
ADALET DEVLETİN NESİ İDİ? - Ruhittin SÖNMEZ
Başlığı okuyunca hemen “böyle basit soru mu olur? Elbette Adalet devletin temelidir” diyeceksiniz. Bu sözü yüzlerce yıldır belleklerimize kazıyan bir kültür mirasımız var. Mahkemelerimizde, adalet saraylarımızda kocaman harflerle bu çok değerli söz yazılıdır.
Peki, adalet sistemine siyasi müdahalelerin olması, evrensel hukuk kurallarının en temel ilkelerinden uzaklaşılarak yapılan bir yargılama ve toplum vicdanına bu kadar aykırı bir mahkeme kararı neyin nesi?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bir soru üzerine söylediği “31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır” sözü üzerinden saçma bir suçlama yapıldı. Ceza Davasında yerel mahkeme 2 yıl 7 ay hapis cezası ve siyasi haklardan yasaklanması kararı verdi.
Bir hukukçu olarak çok açık söylüyorum, akıl alır gibi değil.
Neden “bu karar hukukidir” diyen hiçbir ciddi hukukçu yok?
Neden herkes “bu dava ve karar siyasidir” inancında?
Başta R. Tayyip Erdoğan olmak üzere siyasi parti liderleri, siyasi parti temsilcileri, başta Süleyman Soylu olmak üzere siyasi bir makamda olmamasına rağmen çok sayıda kamu görevlisinin söylediği hakaret ve iftira nitelikli sözlerini sıralamaya kalsak kalın bir kitap olur.
Bu karara AKP’li Bülent Arınç bile tepki gösterdi: “Bugün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu için, Türkiye'nin en değerli ceza hukukçularından Prof. Dr. Adem Sözüer, Prof. Dr. Ahmet Gökçen ile Prof. Dr. İzzet Özgenç'in hazırladığı ve bir ceza avukatı olarak şahsen benim de katıldığım mütalaaya rağmen, mahkemeden çıkan mahkûmiyet kararı Türk yargısı adına utanç verici ve umut kırıcıdır” dedi.
Bu uzmanların “hakaret anlamı yoktur” şeklinde hemen duruşma öncesinde verdiği raporu Mahkemenin hiç dikkate almaması da ilginç bulundu.
Esasen karar sonrasında yorumcular “AKP veya RTE kendisine zararlı olabileceğini bilmesi gerektiği halde neden böyle bir karar alındı?” “Bu karar siyaseten kime yarar?” “Bu kararın verilmesinde kim etkili olmuştur?” gibi soruların cevabını arıyordu.
Neden hiç kimse “bu bağımsız ve tarafsız bir yargı kararıdır. Mahkeme, kararın kime yaradığına bakmaz. Ortada işlenmiş bir suç var ve cezası verilmiştir” diyemiyor?
Neden herkes “bu kurguyu yapan siyasi akıldan” bahsediyor?
Neden Bülent Arınç bile “Dirayetli ve feraset sahibi SİYASİLERİN bu durumu göz önünde bulunduracağına ve bu yanlışa izin vermeyeceğine inanıyorum” demek zorunda kalıyor?
Çünkü özellikle FETÖ’cülerin yargıya hâkim olduğu dönemde yoğunlaşan bir uygulama var: Siyaseti yargı yoluyla tanzim etmek. Aynı yöntemin bu defa AKP yargısı oluşturularak devam ettirildiği kanaati yaygın.
O zaman devletin temelini yıkma anlamına gelecek adaletsiz eylemlerin kimin işine yaradığı hesabı yanlış.
Devletin enkaza dönüşmesiyle altında kalacak olan sadece bazı siyasiler değil, koca bir millet olur.
*******************************
BENİ DE YARGI YOLUYLA SUSTURMAK İSTİYORLAR
Ekrem İmamoğlu yalnız değil. Ben de benzer bir siyasi dava ile muhatabım. Dün İmamoğlu’nun ceza kararı açıklanırken, ben de hakkımda açılmış bir ceza davasının tebligatını aldım.
Yurtdışında bulunan Sedat Peker, henüz susturulmadığı dönemde, Ağustos 2022 de çok ciddi iddialarda bulunmuştu. Peker’in İDDİASINA GÖRE, devlet içinde bir rüşvet mekanizması vardı. İçinde Sermaye Piyasası Kurulu’nun Eski Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu ile Cumhurbaşkanı danışmanı bazı isimler yer alıyordu. Peker, SPK Eski Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun arkasındaki gücün Serhat Albayrak olduğunu söylüyordu.
Serhat Albayrak bildiğiniz gibi, eski Enerji/ Maliye ve Hazine Bakanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın abisi. Ve Sabah/ATV ‘nin de içinde bulunduğu Turkuvaz Medyayı yöneten kişi.
Yazımın konusu ve öznesi Serhat Albayrak değildi. Sedat Peker’in, Serhat Albayrak hakkındaki İDDİALARI üzerinden, ucu Cumhurbaşkanına varabilecek cümleler kurmasının amacını ve siyasi hedefini anlamaya ve sorgulamaya çalıştım.
Serhat Albayrak hakkında tarafımdan isnat edilmiş bir suç söz konusu değildi. Peker’in İDDİALARININ doğru veya yanlış olduğunu söylemeden siyasi bir analiz yaptım.
“Suç örgütü yöneticisi” bir kişinin yüzbinlerce kişinin okuduğu, ülkedeki bütün büyük ve küçük ölçekli yazılı ve görsel basında haberleştirilen, TV’lerde, gazetelerde yorumcu ve yazarlar ile sosyal medyada onbinlerce kişinin yorumladığı İDDİALARI bütün demokratik ülkelerde önemli bir haberdir.
Bu İDDİALARIN ciddi sonuçları oldu. Bazı ünlü medya mensupları, iki Cumhurbaşkanı danışmanı istifa etti. Böyle bir haberin yorumlanması basının sadece hakkı değil, aynı zamanda görevidir.
Böyle bir basın faaliyetinden, Türkiye’nin en büyük medya patronlarından birinin şikayetçi olmasını anlamak mümkün değil.
Üstelik kendisinin yönettiği gazete ve televizyonlarda o kadar çok kişi hakkında hakaret ve iftira suçu teşkil edebilecek haber ve yorumlar yer alıyor.
15 yıllık köşe yazarlığımda ilk defa bu yazım hakkında Noterden tekzip metni gönderildi. Serhat Albayrak vekilinin tekzibi ve cevaplarım gazetedeki köşemde yayınlandı. Yetmedi şikayetçinin talebiyle Gazetenin internet sitesinde yayınlanan yazıya “erişim yasağı” getirildi.
Anlaşılan o ki bu da yetmemiş. Şikayetçi Serhat Albayrak’ın suç duyurusunu ciddiye alan C. Savcısı düzenlediği iddianamede, hakkımda “Hakaret ve İftira suçu” işlediğim gerekçesiyle hapis cezası ve bunun sonucu olarak (seçme ve seçilme hakkı ve mesleğimi icra etmek gibi) belli haklardan yoksun bırakılma cezası verilmesini talep etmiş.
Demokratik ülkelerde, özellikle medya gibi bir gücü elinde bulunduranlar, hakkındaki iddialara karşı cevap vererek kamu vicdanında aklanmayı tercih eder. Bizde ise iddiaların haber olmasını, yorumlanmasını engellemek yolu tercih ediliyor.
Bunlar şahsen can sıkıcı. Fakat ülkem ve milletim açısından utanç verici şeyler.
Ben her zaman olduğu gibi hukuk, ahlak ve gazetecilik etik kurallarına uygun olarak inandığım doğruları, bilgilerimi, yorumlarımı yazmaya ve sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Görelim Mevla’m neyler… Neylerse güzel eyler…
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.