
KARANLIK GECELERİN ŞAFAĞI SÖKMEK ÜZEREDİR – Yrd. Doç. Dr. Sakin ÖNER
KARANLIK GECELERİN ŞAFAĞI SÖKMEK ÜZEREDİR – Yrd. Doç. Dr. Sakin ÖNER
Yüce Türk milletinin Değerli Evlatları!
Bilinen kısmıyla 5 bin yılı aşkın tarihimiz içinde Türk milleti, ideallerini engin ufku ve şaşmaz öngörüsüyle, hep bulunduğu noktadan daha ilerilere taşımıştır. Tarihinde Göktürklerden sonra devletinin adını Türkiye Cumhuriyeti olarak koyan şuurlu Türk milliyetçisi büyük Atatürk'ün kurduğu 91. yılını idrak eden devletimiz ilk 80 yılında da medeniyet yolunda hep ileriye gitmiştir.
Fakat son 10 yılda bütün kurumları ve felsefesiyle Cumhuriyet öncesine özlem duyan ve robot kafalı, standart düşünceli ve biat kültürlü bir nesil yetiştirmeyi 4+4+4 projesiyle hayata geçirmeye çalışan bir yönetimle karşı karşıyayız. Devletin bütün erklerini elinde toplamaya çalışan, kendisine karşı olan bütün kişi, kurum ve kuruluşları ya biat ettirmeyi, ya da yok etmeyi kafasına koymuş bu yönetim, kontrolden çıkmış bir buldozer hızıyla Cumhuriyet'in kazanımlarına saldırıyor.
Tarihimizdeki istibdat dönemlerini aratan bir baskı, dehşet ve zulüm dönemi geçiriyoruz. Özgürlüklerimizin çoğunu özgürce kullanamıyoruz. Hayatın her alanına müdahale ediliyor. Ülke bir korku imparatorluğu haline geldi. Kimse kimseye güvenmiyor. Aynı kurumun çalışanları birbirini nasıl etkisiz hale getireceklerinin hesabı içine sokuldu. Millet; etnisite, din, mezhep, parti, cemaat, ideoloji, felsefe boyutlarında bölünerek birbirine düşman ediliyor. Bir karabasan ülkemizin üzerine abanmış kalkmıyor. Milletin çoğu fakru zaruret ve eğitimsizlikten çaresiz kıpırdıyamaz durumda, "kontrolsüz güç" ne derse onu yapıyor. Milletin çoğunluğu birey olmanın gereğini, üretme ve başarma heyecanını, umut ve ideallerini kaybetmiş durumda...
Rötarlı Teşekkür – Süleyman PEKİN
Rötarlı Teşekkür – Süleyman PEKİN
08 Ağu 2014 22:02 tarihinde "Süleyman Pekin" <spekin41@gmail.com> yazdı:
Sevgili Hasan Uzunhasanoğlu,
Öncelikle İngilizce iznimi kullanaraktan eve kapandığımdan maillere tam bakamadım, yazıları da aksattım.
Sevgili Hasan Bey'e özürle birlikte sadece teşekkürlerimi değil minnetlerimi de sunuyorum.
Tabi Yunus Bey'e de, Ahsen Bey'e de..
Site fikir meşheri oldu, herşey vaktinde ve düzenli gerçekleştirildi. Yeni yazarlara, çizerlere derhal yer ayrıldı.
Profesyonel hizmet aldığımız hostingcilerden daha güzel ve daha hızlı iş görüldü.
Fikrî dostluklara, düşünsel ve davranışsal arkadaşlıklara vesile olundu.
Yalnız olmadığımızı, birlikte toplumsal hedefler için ortak alan açabileceğimizi daha iyi anladık.
Sizleri tanımakla ticarî kârdan öte kâr ettiğimi düşünmekteyim.
Site olmaz, plaza olur; bir şekilde kalbî beraberliğimizi sürdüreceğiz.
İş ve emek üretmeye devam, değerlerle değerli dostlara selam..
(Hakkınızı da inşallah helal edersiniz.)
Süleyman PEKİN
Mustafa Yıldız’a “medya’da KOCAELİ KANDIRALILAR DERNEĞİ –7” kitabı
8 Temmuz 2014 Salı / 1962-1967 döneminde Kandıra Zafer İlkokulunda beraber okuduğumuz sınıf arkadaşım Mustafa Yıldız ziyaretime geldi.
Ersin ağabeyin Torunu Kayra Yılmaz……
4 Ağustos 2014 Pazartesi / Ersin Baykara ağabeyimizin yeni torunu Kayra Yılmaz..
Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu ve ailesi
Fotoğrafta Ekmeleddin İhsanoğlu, eşi Füsun İhsanoğlu ile oğulları Orhan İhsanoğlu ve Aziz İhsanoğlu ile gelinleri Başak İhsanoğlu bulunuyor.
Ekrem Akgün Trabzon Aydınlar Ocağı Başkanı
25 Ekim 2003 Aydınlar Ocağı Dernekleri 24. Büyük Şurası Mimar Sinan Kültür Parkı – ADIYAMAN MİMARSİNAN AO Başkanı: Yrd. Doç. Dr. Necdet TOZLU
Hasan Uzunhasanoğlu Of’ta..
7 Ağustos 2014 Perşembe / Hasan Uzunhasanoğlu kardeşim Ziraat Mühendisi..
Anam Türk, Babam Türk, Ben? – Alptekin CEVHERLİ
Anam Türk, Babam Türk, Ben? - Alptekin CEVHERLİ
Geçtiğimiz hafta Makedonya’daydım. Yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat diyeceksinizdir mutlaka. Ama memleket, anlatılmaz, yaşanır…
İmkânı olan herkesin Türkiye’den Balkanlar’a gitmesini ve 100 yıl önce Türkiye’mizin herhangi bir vilayetinden farkı olmayan o ata topraklarının ne durumda olduğunu görmesini isterim.
Eskiden kentlerin nüfusunu % 90’ını oluşturan Türkler, bugün azınlık durumunda. Camiler, hanlar, hamamlar, çeşmeler, özellikle de türbeler ve mezarlar tek tek bir vesile ile yok edilmiş. Hâlâ da fırsat buldukça yok ediliyor. Meselâ camiyi yıkıp yerine İsrail Büyükelçiliği yapmışlar, bir diğerini yıkıp bakanlık binası kondurmuşlar. En son Üsküp Kalesi’ndeki cami yeniden inşa edilecek diye yıkılmış. Oradaki Türklerin dediğine göre yanına (veya üstüne) bir kilise inşa ediliyormuş. Kaleyi gezince Cami kalıntılarını görebiliyorsunuz, az ötesinde de gerçekten bir inşaat var.
Diğer yandan TİKA, muhteşem işler çıkarmış. Mustafa Paşa Camii’ni tabiri yerindeyse ihya etmiş. Bursa Büyükşehir Belediyesi de Arasta Camii’ni ve meydanı çok güzel restore etmiş. Şarık Tara Türbeleri onartmış…
Ancak başta Üsküp’ün tek selâtin camisi olan Sultan Murat Camii olmak üzere kurtarılması gereken çoook eser var…
Bu konuda imkânı olan herkesin ve her kurumun gücü dâhilinde bir şeyler yapması gerekiyor…
Diğer yandan bölgede ciddi bir sosyal sorun daha var.
Selçuk Arslan’a, “Altaylardan Hira’ya Türk İslam Dostluğu” kitabı
Eczacı Selçuk Arslan’a, “Altaylardan Hira’ya Türk - İslam Dostluğu” kitabı takdim edildi.
CUMHURİYETİN KAVŞAK NOKTASI 10 AĞUSTOS – Dr. Sakin ÖNER
CUMHURİYETİN KAVŞAK NOKTASI 10 AĞUSTOS - Dr. Sakin ÖNER
Türkiye 10 Ağustos 2014’te ilk defa halk oyuyla Cumhurbaşkanını seçmeye hazırlanıyor. Bu seçim, sonuçları itibariyle 91. Yılını idrak eden Türkiye Cumhuriyeti’nin kader seçimidir. Çünkü bu seçim sonucunda; ya iktidara geldiği günden beri Cumhuriyet’in kurucuları ve onların Türk milletine kazandırdıkları değerlerle savaşan, ülkeyi bölünme noktasına getiren ve artık tek şahıs diktatörlüğüne yönelen bir zihniyet başarılı olacak, ya da iyice yozlaştırılan parlamenter sistemi, bozulan kurumlar arası uyumu, kuvvetler ayrılığı prensibini, yok olan hukukun üstünlüğünü yeniden rayına oturtacak bir zihniyet başarılı olacak.
Türkiye Cumhuriyeti’nin son on iki yılına egemen olan siyasi iktidarın “kontrolsüz güç” haline gelen lideri, “Yeni Türkiye” söylemi ardında resmen Türkiye’nin geçmişinden intikam almaya hazırlanıyor. Ona göre “Eski Türkiye”, saltanata ve hilafete son vermiş, laikliği kabuk ederek dinden uzaklaşmış, tekkeleri kapatarak tarikatların gelişmesini önlemiş, dindarlara baskı yaparak dini hayatı engellemiş, üniter yapıda bir millî bir devlet kurarak, bizi İslam ümmetinden koparmış, çağdaş hayat tarzını benimseyerek insanımızı dinî hayat tarzından uzaklaştırmış din düşmanı bir Türkiye’dir. Onun için bu Türkiye bütün kurumlarıyla değiştirilmeli, Osmanlı yeniden hayata geçirilmelidir.
Karamürsel Kalyon Cafe’de
7 Ağustos 2014 Perşembe / Yalova Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yunus Özen hocam ile Yalova’dan İzmit’e dönerken Karamürsel sahilindeki Kalyon Cafa’ye uğradık.
400 Sene Sonrasına Mektup – Güney Haştemoğlu
MUTLAKA OKUMALISINIZ! Büyük bir ihtimalle daha önce de bu yazıyı okumuşsunuzdur ama, bir kere daha okumak insana güzel duygular yaşatıyor.
400 Sene Sonrasına Mektup - Güney Haştemoğlu
Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Cami´nin 1990´li yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı tv´de şöyle anlatmıştı.
Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık.
Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık.
BİLMEYİZ – Av. TEVFİK KARABULUT
BİLMEYİZ - Av. TEVFİK KARABULUT
Tanrı'nın öğüdü bu durum bizde
Dünde eğilmedik elbet bu gün de
Ciğeri beş para etmez önünde
Emire amade durmak bilmeyiz
Bu bir darbı mesel, bilmeyen olmaz
"Kimsenin yaptığı yanına kalmaz"
İblisle aramız iyi sayılmaz
Şeytanca sorular sormak bilmeyiz
Bunca yıl hayatla hep savaş ettik.
Hem sevindik hem de acılar tattık
Hasedi kalplerden çıkarıp attık
Fesat meyvesinden dermek bilmeyiz.
Unutkanlığı yenmek için neler yapmalıyız
Dr. Yavuz, beynimizin bilgileri depolama sürecinde yaşanan bellek kaybı ve unutkanlık konusunda merak edilenleri değerlendirdi
Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, metropol hayatının yoğun temposu, iş stresi ve yetersiz beslenme, unutkanlık sorunu yaşayanların sayısını giderek artırdığını söyledi.
REEM Nöropsikyatri Merkezi uzmanlarından Dr. Mehmet Yavuz, 'Günümüzde gençler için de ciddi bir problem olan unutkanlık, beyindeki kesin hafıza ve geçici hafıza bölümlerindeki problemlerden kaynaklanıyor. Alzheimer hastalarında uzak geçmiş rahatça hatırlanırken yakın geçmişi hatırlamakta zorluklar yaşanır. Yakın geçmişle ilgili sorun yaşayanların mutlaka bir nörologa başvurması gerektiğinin altını çiziyor' dedi.
HÜKÜMLERİMİZDE TOPLUMSAL ALGININ YERİ – Av. Mustafa ÖZKURT
HÜKÜMLERİMİZDE TOPLUMSAL ALGININ YERİ - Av. Mustafa ÖZKURT
Beş duyu organımız tarafından duyumsanarak elde edilen ham bilgilerin beynimiz tarafından işlenerek seçilip ve düzenlenmesi sonucu yorumlanıp bizce anlamlı, tanımlanabilir bir hale getirilmesi işlemine algı denir.
Buna göre yorumlayabildiğimiz her şey algımızı oluşturur. Duyumlarımız yorumlanamamışsa algımızı oluşturmaz. Diğer bir ifade ile algıladığımız bir şey hakkında biz bir hüküm verememişsek, onu algılamamışız demektir. Mesela; duyduğumuz seslerin bizce bir anlamı varsa onun hakkında bir hüküm verebiliriz. Duyduğumuz bir sese, bu bir şarkıdır veya şu müzik aletinin sesidir, diyerek onun hakkında hüküm veririz. Hüküm veremediğimiz sesler hakkında ise genel anlamda gürültü, uğultu gibi sözcüklerle ona “anlam yükleyemediğimizi” ifade etmek isteriz. Bu nedenle bunları tanımlamamız da mümkün değildir. Bir şeyi algılamamız onun hakkında bir hüküm verebilmemize bağlıdır.
Duyum, dışımızdaki dünyadan (fizik dünya) elde edilen algılamanın ilk şartı olup, duyumlar yaratılış gereği insanların ortak paydasıdır. Her insan bir şey hakkında aynı şeyi duyar. Bunda objektiflik vardır. Ancak algılar ise kişiden, kişiye ve toplumdan topluma farklılıklar gösterdiğinden sübjektiftirler.
Duyumlar ortak, algılar farklı olabildiği için, algı düzeyimiz, o şey hakkındaki davranışlarımızın da farklı olmasına sebep olur ki bunun en önemli sonucu toplumsal yaşamdaki tutum ve davranışlarımızı etkiler, kişilik dediğiz faktörü ortaya çıkarır.