Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

22Eyl/150

MHP’Yİ DIŞARIDAN VE İÇERİDEN YIKAMADILAR – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmez avMHP’Yİ DIŞARIDAN VE İÇERİDEN YIKAMADILAR – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Keçecizade Fuat Paşa, nükteleri ile de ünlü olan, tarihte iz bırakmış bir devlet adamıdır. İki defa sadrazamlık ve beş defa da Hariciye nazırlığı yaptı.

Padişah Sultan Aziz'in Paris gezisi sırasında Fransa İmparatoru 3. Napolyon, Dışişleri Bakanı Fuat Paşa'ya Osmanlı Devletinden kabul edilmesi güç, çok ağır taleplerde bulunur. Bir de aba altından sopa gösterir:

"Bu sorunlar sizin için bir dert... Yorgun omuzlarınızdan bunları atınız... Devletinizin ne kadar zayıfladığı bütün dünyada biliniyor."

Fuat Paşa, gülerek karşılık verir:

"Haşmetmeab, Devlet-i Aliyye öyle büyük ve güçlü devlettir ki, üç yüz senedir, siz dışarıdan biz içeriden bu devleti yıkamadık!"

Şu sıralar Milliyetçi Hareket Partisi’nde yaşanan olaylara bakınca bu nükte aklıma geliyor.

İlk önce partinin kurucusu, Başbuğ Alpaslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş AKP’ye girdi. Girmekle kalmadı “AKP’yi tek başına iktidar yapmak lazım” diyerek MHP aleyhine propagandaya başladı.

MHP kitlesi Tuğrul Türkeş’in bu hareketine üzüldü, kızdı. Ama babasının hatırı dışında bir ağırlığı olmadığı için pek bir travma yaratmadı. “Her evlat babasına çekmez” denildi. Tarihte örnekleri çoktu. Mesela koskoca Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Cem Sultan bile saltanat uğruna Rodos Şövalyeleri ve Papa’nın himayesine sığınmıştı.

Ama arkadan MHP’nin sevilen, etkili ve başarılı milletvekili, MHP fikriyatının ekranlardaki en iyi savunucularından Sinan Ogan partiden ihraç edildi. (Sinan Ogan AKP’nin transfer ve bakanlık teklifini reddetti.)

Yetmedi. Milliyetçi Hareket Partisi’nin yüzakı Meral Akşener milletvekili aday listesine konulmadı.

MHP’lilerin Meral Abla’sı rakip partililerin de kendisinden hep saygıyla bahsettiği bir isim. 28 Şubat sürecinde Türkiye’nin ilk kadın İçişleri Bakanı olarak görev yaptığı sırada, dik duruşuyla muhafazakâr camianın da hayranlığını kazanmıştı. Meral Akşener TBMM Başkanvekili olarak tarafsız ve etkili yönetimiyle herkesin takdir ettiği bir isim oldu.

Etkili hitabeti, sıcak insani münasebetleri, birikimi ve tecrübesi ile partinin en önemli görevlere getirebileceği bir isimdi. Nitekim Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı, Bakanlık ihtimalleri gündeme geldiğinde herkesin aklına ilk gelen isimlerden biri oluyordu. Normalde bu özellikleri ile partisine değer katması avantajı olmalıydı. Tam tersi oldu.

Kendi iradesi dışında da olsa, Meral Akşener’in bu kadar öne çıkmasından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli rahatsız oldu. Önce TBMM Başkanlığı veya Başkan Vekilliği görevlerine aday göstermedi. Nihayet milletvekili adayı yapmayarak bu rahatsızlığını açığa çıkardı.

***

Ülkemiz Cumhuriyet tarihimizin en kritik ve netameli günlerini yaşıyor. Bu dönemde ülkenin ve milletin birliği ve dirliği için Milliyetçi Hareket Partisi’nin güçlü olması çok önemli.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin Meclis’te HDP’den daha az milletvekili ile temsil edilmesi ayıbının tekrar yaşanmaması lazım.

Ama dışarıdan darbeleri anladık da, içeriden yapılan darbelerin mantıklı bir izahı yok.

Ben MHP kitlesinin bu sebeplerle 1 Kasım seçiminde “kan kussa da kızılcık şerbeti içtim” diyeceği ve partisinden vazgeçmeyeceği kanaatindeyim.

Ancak seçimden sonra MHP’de bir iç hesaplaşma yaşanmasının işaretlerini hissediyorum.

*****

AKP’DE HESAPLAŞMA NE ZAMAN?

Peki, muhalefette böyle olaylar yaşanıyor da AKP’de neden fazla ses çıkmıyor?

Bunu da yine bir Keçecizade nüktesi ile açıklamaya çalışalım:

Keçecizade Fuat Paşa'ya sormuşlar: "Paşam, gerçek dostların kimler?"

Paşa şöyle cevap vermiş: "Şimdi iktidardayım, bilemem!"

******************************************

ERDOĞAN VE AKP SEÇİM KAMPANYASINA BAŞLADI

20 Eylül Pazar günü İstanbul Yenikapı’da yapılan “teröre karşı tek ses” mitinginde Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan konuştu.

Sözde “Sivil Dayanışma Platformu”nun bir organizasyonuydu. Gerçekte ise baştan ayağa devlet imkânları kullanılarak yapılan bir Ak Parti mitingi idi.

Gerçi parti amblemleri kullanılmadı, sadece Türk Bayrağı vardı. Ama Davutoğlu bir STK programında konuşan Başbakan gibi değil, AKP Genel Başkanının seçim mitingi imiş gibi konuştu. “HDP’ye oy vermeyin, baraj altında kalsın” dedi, partisi için tek başına iktidar istedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, güya üstü kapalı olarak, “herhalde ne demek istediğimizi anlıyorsunuz değil mi?” diyerek, HDP’nin baraj altında bırakılmasını istedi.

Esasen devleti yöneten zevattan mitinglerde terörü kınaması değil, alacakları doğru kararları, doğru zamanda ve etkili bir şekilde uygulamaları ile terörü bitirmesi beklenir.

Elinde dünyanın en güçlü ordularından biri bulunan; emniyeti, istihbaratı, bin yıllık devlet, onlarca yıllık terörle mücadele tecrübesi olan bir devletin yöneticilerinin vatandaşa terörden yakınması anlamsızdı.

Fakat AKP ve Erdoğan en hatalı oldukları konuyu, terörü bahane ederek, şehitlerimizi anarak bir “seçim mitingi” yaptı.

Tekrar seçimin yapılmasına sadece 41 gün kala, böyle bir miting düzenlenerek seçim propagandası yapmak, etik olmadığı gibi, adalete ve hakkaniyete de aykırıdır.

Zaten seçim çok adaletsiz şartlarda yapılıyordu. Diğer partiler seçim yardımı alamayınca kısıtlı olan imkânları iyice daraldı.

Buna karşılık AKP devletten ihale alan müteahhitlerden, Belediyelerden, Valilik ve Emniyetin imkânlarından bolca faydalanmakta. Cumhurbaşkanı yine devlet imkânlarıyla “toplu açılış”, “muhtarlarla toplantı” vb bahanelerle mitingler, toplantılar, TV yayınları yapmakta. Bu programlarda her vesile ile muhalefete çatıp, AKP’ye oy istemekte.

Bu mitingde, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin isminde bulunan “adalet” iddiasından vazgeçtiği, bir kere daha, tescil edildi.

*********************************************

HİTABET YETMİYOR, İCRAAT ÖNEMLİ

R.T.Erdoğan’ın iyi bir hatip olduğu malum. Etkili olmasının temel sebebi sadece vurgulamaları, ses tonu ve vücut dili değil. Dün inanarak söylediği bir konuda, bugün tam tersini savunmak zorunda kalsa bile, yine inanarak konuştuğu izlenimi veriyor.

Zaten hayranlarının çoğu ne dediğini duymasa da, anlamasa da O’nu çok beğeniyor.

Davutoğlu ise miting konuşmalarında çok etkisiz. Vurgulamalarıyla, ses tonu ile yapay bir teatral söylem havasıyla etkili olması mümkün değil. Toplantılarda konuşması daha başarılı.

Ancak her ikisi de artık eskisi kadar etkili değil.

Çünkü “terörü bitirmeye azimli olduklarını” söylerken, kendi talimatlarıyla gerçekleşen Oslo Görüşmelerinde Hakan Fidan’ın söyledikleri, Habur rezaleti, Akiller kumpanyası, açılım sürecinin PKK’yı palazlandırması akla gelmekte.

Dolmabahçe’de teröristbaşı ile yapılan “mutabakat metni”ni okuyan HDP milletvekilleriyle beraber olan Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı hatırlanmakta.

Daha neler geliyor akla?

“Çözüm Sürecinde” Valilerin operasyonlara izin vermemesi geliyor.

“Üzerinde silah olan PKK'lı teröristler karakolun önünden geçiyorlar, onlara el sallıyorlardı. Asker de onlara hiçbir şey yapmıyordu” diyen Bülent Arınç ile bunlara “çözüm süreci zarar görmesin diye biz talimat verdik” diyen Erdoğan ve Davutoğlugeliyor.

Döşenen mayınlar ve yurda sokulan tonlarca patlayıcı ve ağır silahlarla verdiğimiz şehitlerin parçalanmış bedenleri, geride bıraktıklarının feryatları göz önüne geliyor.

Sadece konuşmakla olmuyor, icraat lazım.

Son söz: Malınız kötüyse en iyi pazarlama teknikleri bile işe yaramaz.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.