ERKEN SEÇİM ÇARE DEĞİL – Av. Ruhittin SÖNMEZ
ERKEN SEÇİM ÇARE DEĞİL – Av. Ruhittin SÖNMEZ
7 Haziran seçimlerinden bu yana ihtimaller azaldı, (dün itibariyle) sadece iki seçenek kalmıştı: Ya AKP+MHP koalisyonu veya erken/tekrar seçim.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin sürecin başından beri AKP+CHP koalisyonunun olması için gösterdiği çaba MHP içinden ve dışından çoğu kimse tarafından anlaşılamadı.
“Bu Bahçeli ne yapmak istiyor?” sorularını sıkça duyduk.
TBMM Başkanı seçiminde dolaylı desteği ile AKP’li adayın seçilmesi de özellikle CHP kanadından “Bahçeli’nin AKP’ye koltuk değneği” olmakla suçlanmasına sebep olmuştu.
Sonra düşünceler değişmeye başladı.
Çünkü görüldü ki, eğer AKP+MHP koalisyonu gerçekleşirse TBMM başkan seçiminde CHP adayı yerine AKP’li adayın seçilmesi isabetli bir tercih sayılacaktır.
Yok erken seçim olacaksa zaten hangi partiden Meclis Başkanının seçilmiş olduğu çok önemli olmayacak. Yeni seçim sonrası kartlar yeniden karılmış olacak.
Bu iki ihtimali önceden görerek, planlama yapmışsa MHP’nin bu tercihi doğrudur.
Ancak bu çok riskli bir strateji idi.
Çünkü çözüm sürecine taraftar gözüken AKP ve CHP koalisyon kurabilseydi bu ikili yeni Anayasa’yı da yapma gücüne erişeceği için MHP’nin en hassas olduğu konuda sürecin engellenemez bir ivme kazanması söz konusu idi.
AKP+CHP koalisyonu kurulsa ve MHP’nin tabiriyle “Çözülme Süreci” devam etseydi, ana muhalefet de olsa MHP etkili olamazdı. Halka da bu iki partiyi şikâyet edemezdi. Çünkü “bu ikilinin koalisyonunu sen istedin” denecekti.
***
MHP VE BAHÇELİ NEDEN BÖYLE BİR RİSKE GİRDİ?
Muhtemelen AKP+CHP koalisyonunun gerçekleşmeyeceğinden son derece emindi.
Eninde sonunda Ak Parti’nin Milliyetçi Hareket Partisi’nin kapısını çalmaya mecbur olacağını hesaplamıştı.
Ya da AKP+CHP koalisyonunun çok uzun sürmeyeceğini ama bu arada toplumdaki gerilimin düşmesine yardımcı olacağını hesap etmiş olabilirler.
MHP’nin bu ana kadar izlediği politika bazıları tarafından “anlaşılmaz”, “geçimsiz”, “sorumluluk almaktan kaçan”, “hükümet olmaktan korkan” parti gibi değerlendirildi.
Fakat görünen o ki Bahçeli buraya kadar yaptığı başarılı stratejik hamlelerle AKP karşısında eli gayet güçlenmiş olarak görüşmeye başladı.
Bahçeli ve MHP 7 Haziran’dan itibaren Ak Parti ile koalisyona çok hevesli olsaydı bugünkü konum hayal dahi edilemezdi.
Şimdi düşünelim, MHP’nin izlediği politika sayesinde neler oldu?
İlk seçenek olarak AKP+MHP koalisyonu görülse ve gerçekleşse idi CHP “koltuk değneği” ithamlarını geliştirir, “hakkında bu kadar ağır eleştiriler yaptığın parti ile nasıl birlikte hükümet kurarsın” diye kıyameti koparırdı. Oysa kendisi çok hevesli olduğu halde AKP ile koalisyon ortağı olamadığı için böyle bir eleştiri yapamaz.
7 Hazirandan bu yana MHP’nin hep tekrarladığı koalisyon şartlarından “çözüm sürecinden vazgeçilmesi” şartı fiilen gerçekleşti. AKP, PKK ile “müzakere” yerine “mücadeleye” geçti. Bu gelişme AKP+MHP koalisyonu kurulduktan sonra olsaydı, toplumsal ve siyasal etkileri çok farklı olurdu. Çözüm süreci taraftarı kesimler için MHP menzildeki tek hedef olurdu.
***
BUNDAN SONRA
Bundan sonra MHP’nin koalisyona isteksiz olduğuna dair bir imaj çizmemesi lazım.
“Uzlaşılması mümkün olmayan, her şeye karşı bir parti” algısıyla erken seçime girerse seçimden yıpranmış olarak çıkar.
MHP’nin koalisyondan kaçmadığına dair "Elimizi değil, gövdemizi taşın altına koyarız" tarzı söylemlerini daha sık telaffuz etmesi, bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu meseleleri çözecek kadrolara ve programa sahip olduğunu daha kuvvetli vurgulaması gerekir.
*****
KOALİSYON ŞARTLARI İMKÂNSIZ TALEPLER Mİ?
MHP’nin koalisyon için ilk şartı “çözüm sürecinden vazgeçilmesi” idi. “Çözüm süreci” gündemden düştü. MHP ile koalisyonu kabul eden bir AKP “çözüm sürecini buzdolabından çıkarmayı” düşünemez bile.
MHP’nin 2. şartı “Anayasanın ilk dört maddesinin korunması.” Zaten MHP’li bir koalisyonda “Yeni Anayasa” yaparak Türkiye Cumhuriyeti Devletine PKK’yı ortak kabul edecek bir teşebbüs söz konusu olamaz.
MHP’nin 3. şartı olan “yolsuzluk iddialarının üzerine gidilmesi.” Esasen 17/25 Aralık yolsuzluk dosyalarının üzerine gidilmesi yargısal bir süreçtir. Protokol konusu olamaz. Koalisyon protokolünde sadece 4 Bakan ile ilgili dosyalar üzerinde mutabakat sağlanabilir.
Keza MHP’nin 4. Şartı olan “Cumhurbaşkanının ‘yasal sınırları’ içine çekilmesi” de hukuka uygun bir talep. Ancak uygulamada Cumhurbaşkanının hükümetin fiili başkanı olmasına izin verilmemesi en büyük anlaşmazlık konusu.
Ahmet Davutoğlu bir yandan hükümeti kurmak istiyor. Hem de Başbakanlık yetkilerini kendisi kullanmayı arzu ediyor. Ancak partinin genel kurulunda yeniden genel başkan seçilebilmesi Tayyip Erdoğan’a bağlı.
Ak Parti içindeki Tayyip Erdoğan faktörünü göz ardı ederek koalisyon kurmak mümkün değil.
Tayyip Erdoğan’ın karışmaya devam ettiği bir Ak Parti ile koalisyonu sürdürmek de imkânsız.
Bu bakımdan bundan bir ay önce yazdığım yazıda belirttiğim gibi, "tamamen hukukun kavramlarıyla, meselelerin nasıl çözüleceğine dair bir program” hazırlanabilir.
Sadi Somuncuoğlu’nun ifadesiyle, “kuvvetler ayrılığı; hukukun üstünlüğü; etkili bir kamu düzeninin bütün ülkede tesis edileceği; Hiçbir kişi veya zümreye suç işleme imtiyazı tanınmayacağı gibi...
Tamamen hukukun kavramlarıyla yazılacak bir protokol psikolojik bariyerlerin aşılmasına, uzun vadeli bir icraat hükümetinin kurulmasına yardımcı olacaktır.”
"Türkiye için, AKP ve MHP'nin kuracağı uzun vadeli bir icraat hükümetinden başka bir çıkış yolu da bulunmamaktadır."
Her iki partinin saygı duyulan kanaat önderlerinin Tayyip Erdoğan, Davutoğlu ve Bahçeli üzerinde bu çerçevede telkin ve tavsiyeleri olması da bu tarihi fırsatın kaçırılmamasına yardımcı olacaktır.
PKK terörü ile tam bir kararlılıkla ve terörü besleyen bütün alanlarda mücadele etmek ancak böyle bir koalisyonla mümkün olabilir.
*****
ERKEN SEÇİM
Bugün Türkiye’de erken seçim isteyen bir tek siyasi figür var: Cumhurbaşkanı Erdoğan. Diğerleri bir erken seçim sonuçlarının yine tek parti iktidarına imkân vermeyeceğine inanıyor.
Tekrar seçimin Türkiye’ye ekonomik ve siyasi bedelleri ağır olacak.
Ağır terör saldırısı altındayız. Güvenli bir seçim yapmak çok zor.
Partiler ve halk seçim yorgunu. Hele hele yeni seçilmiş ve hiçbir faaliyet yapamamış milletvekilleri tekrar bir seçimi istemiyor.
Liderler isteksiz görünse de, Ak Parti ve MHP tabanları bir koalisyonu arzulamakta. Liderler yaptırdıkları kamuoyu araştırmalarında bu gerçeği tespit etmiş durumdalar.
Bütün bunlara rağmen halkımızın tekrar seçime götüren partiye ve lidere seçimlerde esaslı bir tepkisi olacaktır.
Bakalım Devlet Bahçeli’nin “Türkiye bir kişiden büyüktür” tespiti bakalım ne zaman doğrulanacak?
Leave a comment
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.