Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

8Ağu/150

SPOR VE SEKÜLERLiK – Prof. Dr. Musa TAŞDELEN

2012625132210SPOR VE SEKÜLERLiK – Prof. Dr. Musa TAŞDELEN

Bugünkü modern medeniyet, kökleri itibariyle Greko-Latin medeniyetin tekerrürüdür. Sekülerlik ve sekülerizm hem yaşama tarzı hem de felsefî olarak Batı dünyasına aittir. Sekülerizm Batıda dünyevînin kutsalla yer değiştirmesidir.

Tarihte sekülerlik özelliği en baskın medeniyet, Batı medeniyetidir ve Hint-Avrupa dünyasının Avrupa yakasına aittir. Hint yakası insanın iç dünyasına yönelmişken, Avrupa yakası insanın dış dünyasına odaklanmıştır. Bugünkü Batı medeniyetinin köklerinin dayandığı Greko-Latin medeniyeti, Batı’nın seküler kökenini temsil eder. Hint medeniyeti, insanın psişik melekelerini geliştirmeye odaklanmışken, Batı medeniyeti, bedeni elden geldiğince mükemmelleştirmeyi gaye edinmiştir. Aslında her iki boyut, insan gerçeğinin bir yönüdür. Ancak, birinde bedenin tekamülü gaye iken, diğerinde mistik boyut baskındır. İslâm, bu akraba ama farklı iki dünya arasında daha dengeli bir anlayışı ortaya koymuştur.

Grek dünyasına bakıldığında, birer tanrı olarak bedenî mükemmellik açısından kadını Afrodit, erkeği Herkül temsil eder. Hint dünyasının amaç Nirvanaya ulaşmak iken, Grek Dünyasında kabaca hedef bedenî hazların zirvesine erişmektir. Bu dünyada, psişik tatminin kaynağı bedenî tatmindir.

Spor, bir bedeni geliştirme faaliyeti olarak her toplumda mevcuttur. Spor türleri, toplumsal ihtiyaçlar, coğrafî çevre ve yaşama tarzından bağımsız değildir. Örneğin bizim ata sporlarımızın güreş ve cirit olması, bozkır tipi yaşama tarzımızla doğrudan ilgilidir. Spor, kültürden bağımsız değildir. Sporda gösteri boyutunun öne çıkması toplumun değerler dünyasıyla yakından irtibatlıdır. Her toplumda müzik, spor ve diğer sanat dallarının bir görsellik ve gösteri boyutu vardır. Ancak, bunların gelişimi ve tatbik ediliş tarzları kültürel dünya ile alakalıdır.

Yoganın merkezinin Hindistan oluşuyla atletizmin geliştiği yerin eski Grek medeniyeti olması tesadüfi değildir. Hristiyanlık öncesi Eski Greko-Latin medeniyet, pagan inancı da dahil olmak üzere dünyevîliğin merkezde olduğu bir medeniyetti. Her yönüyle paganizm insanların dünyevî işlerine yardımcı olmak üzere tanrıların işlevselliğine dayalı bir dindi. Tanrıları birer fizik gerçekliğe dönüşmüş ve insanüstü birer süpermen olan bu medeniyetin metafizik boyutu zaafa uğramıştı.

Tarihte bilinen ilk beynelmilel sayılabilecek spor müsabakaları kadim Yunan’da Olimpiyatlarda gerçekleştirilmiştir. Olimpiyatlarda sporun gösteri boyutu ağır basmaktaydı. Bugünkü modern medeniyet, kökleri itibariyle Greko-Latin medeniyetin tekerrürüdür. Sekülerlik ve sekülerizm hem yaşama tarzı hem de felsefî olarak Batı dünyasına aittir. Sekülerizm Batıda dünyevînin kutsalla yer değiştirmesidir.

Bugünkü Batı medeniyetinin hâkim sistemi kapitalizmdir ve mahiyeti itibariyle sekülerdir. Özellikle günümüzde spor ve müzik kapitalist ilişkilere konu olan iki iktisadî sektördür. Küresel kültür, toplumdan topluma, kültürden kültüre belli farklılıklar arz eden sportif faaliyetleri tek tipleştirmiştir. Spor faaliyetlerinin, bir sanayiye dönüşmesiyle birlikte, bir çok spor dalı oldukça kazançlı birer meslek dalı haline gelmiştir. Başta futbol olmak üzere, gösteri ve rekabet yönü ağır basan spor dalları yaygınlaşmış, kitlelerin ilgisine muhatap olmuştur. Futbol taraftarlığı bir kitle toplumu fenomenidir. Başta olimpiyatlar olmak üzere, bir çok beynelmilel spor müsabakaları, ülkeler arası rekabetin arenasıdır. Bu sanayilerin gelişiminde kutsal ya da dinî değerlerin belirleyiciliği söz konusu değildir. Bu yönüyle tamamen dünyevî bir faaliyettir. Önemli bir kesim bundan kazanç ve itibar sağlamaktadır.

Harris’in tespitlerine göre, sportif faaliyet, insanlar üzerinde dinlerin yaptığı birçok etkinin benzerini meydana getirmektedir. Kendini adama ya da vakfetme, âyin, fedakarlık, teslimiyet, ortak ruh, çile, dua, ayin ve ibadet gibi konularda benzeri etkiler söz konusudur (Harris, “Sport is New Opium of the People”, s. 3). Wann ve arkadaşları, spor için, “insanî din”, “tabii din” ya da “ilkel çok tanrıcılık” gibi isimlendirmeler de bulunmakta, sporun kapitalist sistemin ihtiyaçlarına göre şekillendiğini belirtmekte, sporu, seyirciler için bir kültürel anestezi, spiritüel tatmin, bir uyku ilacı gibi, gündelik yaşantının sıkıntılarından kurtaran bir vasıta olarak değerlendirmektedir (Wann vd. Sport Fans: The Psychology and Social Impact of Spectators, s. 200-202).

Yine Harris’e göre, seyirciler, kendileriyle aidiyet bağı kurdukları diğer insanlara, başarılarına ve gruplarına ibadet ederler. Spor salon ve stadyumları, katedral ya da diğer ibadethanelere benzerler. Buralarda toplanan izleyiciler kahramanlarına ibadet eder. Spor eğlencesi bir din gibi işlev görür. Takımı desteklemek için söylenen marşlar ve şarkılar mabetlerde söylenen ilahiler gibi etki uyandırır. Bütün bu özellikleriyle spor ikame bir din gibi işlev görür. Bazı ülkelerde ibadet ve ritüellerde devamlılık düşmekle birlikte, spor müsabakalarına devamlılık artmıştır. Dinî ritüellere devam etme ile spor müsabakalarına devam etme arasında benzerlikler ortaya konulmuştur. Bazı taraftarlar, kendilerini takımlarına ve yıldızlarına hayatlarının anlamını teşkil edecek şekilde adamışlardır. Spor taraftarlığı, gündelik yaşantının sıkıcılığından insanları uzaklaştırarak oyalamaktadır. Spor, adeta bir maniye ve afyona dönüşmüş, uyuşturucu bağımlılığından daha fazla yaygınlaşmıştır (Harris, “Sport is New Opium of the People”, s. 3).

S. Gammon, spor müsabakaları için yapılan seyahatleri taşıdığı derin şahsi ve kollektif manalar itibariyle, kutsal yerlere yapılan hac ziyaretine benzetir ve stadyumları seküler mabetler olarak görür. O’na göre, dinî turizmin ritüellerinin benzerlerine aidiyet ve anlam itibariyle spor turizminde de rastlanır. Bu sebeple taşıdığı anlam ve tatbikatı itibariyle bazı spor turizmi faaliyetleri, hac benzeri özelliklere sahiptir. (Gammon, Secular Pilgrimage and Sport Tourism, s. 39-42).

Spor ile din arasındaki münasebet, tarihi bir boyuta sahiptir ve bazı dinî toplantılarda sportif gösterilerin yapıldığı bilinmektedir. Hem din hem de spor, grubun iyiliği için işbirliğini ve kendini vakfetmeyi daha üstün gören değerler manzumesi kullanır. Ayrıca, spor faaliyetleri bir takım gruplaşmalara ve bunlara dayalı kuşaktan kuşağa aktarılan güçlü asabiyelerin doğumuna kaynaklık ederler. Millî ve yerel asabiyeler, bu asabiyelere destek verirler. Çoğunlukla bu asabiyelerin dinî/kutsal alanla bağı yoktur.

İslâm dini açısından değerlendirildiğinde, spor yapmak insan bedenine sağladığı fayda nispetinde teşvik görür. Ancak, büyük ölçüde spor faaliyetleri mahiyeti gereği mübah faaliyet çerçevesinde görülebilir. Mübah alan dinin doğrudan müdahil olmadığı ama müsaade ettiği alandır. Bu alandaki faaliyet ve meşgaleler, dinin-kutsal değer ve hükümlere aykırı bir mahiyet kazandığında dinin sınırlama ve müdahalesine maruz kalırlar. Örneğin spor faaliyeti toplumsal ya da ekonomik bir sömürü ve aldatmaya ya da şiddet davranışlarına yol açar ya da kaynaklık ederse, dini/kutsalın müdahalesi kaçınılmaz olur. Dinî/kutsal alan sömürü ve aldatmaya dayalı bir faaliyet biçimini meşru kabul etmez. Seküler alanın da bu konuda müdahil olabileceği durumlar vardır. Özellikle, seküler ahlaka ve kanunlara aykırı bir durumda müdahale söz konusu olur. Ancak, her iki alanda müdahil olsa da gerekçeleri farklı farklıdır. Dini değer ve hükümler sistemiyle seküler değerlerin zaman zaman müştereklikler olabilir. Mübah alan dinden uzak bir alan değil bilakis dinin/kutsalın murakabesinde olan alandır. Bu anlamda özünde her ne kadar dünyevî olsa da mübah alan da dinîdir. Eğer mübah alanda dinî murakabe ortadan kalkarsa seküler alana geçilmiş olur. Seküler’i “dinî ya da kutsal alanın murakabesine tabi olmaksızın tamamen dünyevî gâyeye mâtuf olan” şeklinde tarif etmek mümkündür.

Hint dünyasında dinî inanç gereği, dünyevî zevklere elden geldiğince sırt çevirmek ve toplumsal teması asgariye indirmek teşvik gören bir davranış biçimidir. Halbuki İslâm inancında fert ne dünyevî zevk ve faaliyetlere bütünüyle sırtını döner ne de toplumsal teması keser. Burada ölçü dinin yasakladığı alana girmemektir. Toplumsal fayda ya da sosyal hasıla sağlayan davranış ve faaliyetler, dini açıdan tercihe şayandır. Ancak, özellikle belirleyici olan temel ölçütün niyet olduğunu da belirtmek gerekir. Seküler alanda kişinin niyetinin ahlaki boyutu olsa da kutsal alan ile doğrudan bağı olmayabilir. Hatta, sekülerizm de dini olan dünyevî açıdan işlevsel olduğu ölçüde kabul görür. Seküler düşünce dinî olanı bütünüyle dışlamaz. Ancak, dünyevî olanı dinî olana tabi kılmaz. Nazarî olarak sekülerizmde, meşruiyet kaynağı dünyevîliğin bizatihi kendisidir. Ancak, gündelik yaşantıda saf bir dünyevi davranış mümkün olmaz. Dünyevî ile kutsal çoğu zaman iç içe geçer. İnsanın bütünüyle kutsaldan arınması pek mümkün görünmemektedir. Dinî/kutsal alan ile seküler alanın münasebeti kutsal alanın mahiyetine bağlı olarak farklılaşabilir. Hind dünyasındaki seküler alan ve dini alanın münasebeti ile İslâm dünyasında seküler alan ile dinî alanın münasebeti farklı farklıdır inanç sistemleri daha dünyevi muhtevaya kavuşabilir, dönüşebilir ve dinî/kutsal ile seküler birlikteliğini içeren yeni terkipler ortaya çıkabilir. Bugün Batı dışı dünyada bunun örneklerini tecrübe etmekteyiz.

Spor, esasta bu dünyaya ait bir faaliyettir. Sağladığı toplumsal fayda yanında, dünyevî iktisadî ve siyasî mülahazalar da etkindir. Bu anlamda seküler bir faaliyettir. Bazı sporcular dindar olabilir, bazı spor kulüpleri dinî ve kutsal sembolleri kullanabilir, yine bazı spor faaliyetleri, -bunlardan elde edilen gelirin fakirlere bağışlanması gibi- dinî açıdan tasvip ve teşvik edilen sonuçlar doğurabilir. Ancak, bunlar büyük ölçüde istisnaidir ve bu sportif faaliyeti dünyevî bir faaliyet olmaktan çıkarmaz. Çünkü bunlar sportif faaliyetin asli gayesini teşkil etmez. Dolayısıyla dinî/kutsal alanla bağını doğrudan kurmak mümkün olmaz. Sportif faaliyet hiçbir şekilde dinî alana konu olamaz da denilemez. Mübah alan sınırları içerisinde kaldığı müddetçe, gösterilen amel niyete bağlıdır.

Saf bir seküler yaşantı çoğu zaman mümkün değildir. Bir davranış biçiminin sekülerliği ya da dinîliğini belirlerken saflıktan ziyade baskınlık belirleyicidir. Dünyevî alanla ilişki biçimi, zihniyet dünyasıyla yakından alakalıdır. Fertlerin ya da toplulukların hangi atıf sistemine sahip oldukları önemlidir. Günümüzde seküler Batı medeniyetinin etkisine bağlı olarak çoğu toplumun zihniyet dünyalarında, seküler alan ile dinî alanın melez bir terkibi oluşur. Batı medeniyetinin sekülerleştirici etkisinden kadim medeniyetlerin mirasına sahip olan hiçbir toplum kaçınamamaktadır. Sporun toplumsal hayatın öne çıkan bir faaliyet biçimi hale gelmesinde Batı medeniyetinin tayin edici etkisi vardır. Dolayısıyla, bugünkü spor faaliyetleri, seküler Batı kültürünün bir mahsulüdür.

KAYNAKLAR

Sean GAMMON, Secular Pilgrimage and Sport Tourism, edit. Ritchie, Brent W., Hall, C. Michael, Cooper, Chirs Sport Tourism: Interrelationships, Impacts and Issues, Channel Vieew Publications, 2004.

S. J. HARRİS, (1981, November 3). “Sport is new opium of the people”, Democrat and Chronicle (http://www.psychologytoday.com/blog/the-human-beast/200911/is-sport-religion).

D. L. WANN, , M. J. MELZNICK, , G. W. RUSSELL, &, D. G. PEASE, Sport Fans: The Psychology and Social Impact of Spectators, Routledge, New York 2001

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.