Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

7Tem/150

Ken’ân Rifâî Hz. (1867 – 7 Temmuz 1950)

4 Temmuz 2015 Cumartesi / Topkapı Türk Dünyası Zinnet Restoranda Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş hocamız ile birlikte açacağımız iftar için gittiğimizde adresi ararken ikindi namazlarımızı ilk defa gittiğim Zeytinburnu Merkez Efendi Camiinde eda etma imkanı bulduk.

Dışarıya çıktığımızda yan taraftaki kabristanlıkta Ken'ân Rifâî Hz.lerinin kabrini gördük. Ziyarette bulunduk. Kayıp yıldönümünde  Rabbim rahmet eylesin.

Sait Başer hocamızın mesajı

Ken'ân Rifâî Hz. (1867-1950)
*Ken'ân Rifâî Hz.
1950 7 Temmuzunda Cemâl'e yürüyen bir özge kâmil kişi!
Allah ondan razı olsun, ondaki uyanıklık ve kemalden bizleri de hissedâr eylesin, ardından ahlakını ve yolunu yaşatanları aramızdan eksik etmesin...
*
Hakk'daki ruh, fezâ-i Rahman'da bir Zühal imiş,
Eksilmeden var olmak, muhal içre muhal imiş,
Eksiğin ikmali sevdada kemal ister iken;
Cüz'de mahpus beşerin kalbi kör, dili lâl imiş...

Saliha Malhun hanımefendinin Sait Başer hocamızın mesajının altındaki değerlendirmesi

Hakîkat "tek"tir, bu gerçek! Ancak insan indirildiği bu âlemde o hâkikati binbir esma aynasının tecellîlerinden seyreder. Tıpkı yalan ve yanlışlar gibi hâkikat ve doğruların da binbir yüzü vardır. Ne ki, insan hâkikati de bu kesret içinde keşfeder. Çileli bir yol elbette.

Bilinçli cehâlet bizim doğamızda var. Çünkü bizim nefsimiz gaflete karşı dirençlidir. Bütün cehâleti bu ayak diremeye yatkınlığından aslında. Bu yüzden Ken'an Rifâî Hazretleri insanın kendini bilme yolundaki tedrîsinde hep bu konuya temas etmiş.

Hakîkat hep o kalın ve siyah gaflet perdesinin ardındaymış çünkü. O, insanların yanlış bilmesi karşısında asla kızmaz. Çünkü yanlış bilinen şeylerin elbet bir doğru izâhı vardır âlemde. Bizi asıl yıkan bilinçli cehâlet; hakîkatin karşısına "yanlışı" değil, "yalanı" oturtmak! Yalanı yâni hakîkati bin bir yanlış aynasında dolandırmayı, yolu sarpa sarmayı...

Bilinçli cahelâtin hüküm sürdüğü bir toplumda insanların "yanlış" olanı tartışması beyhudedir. Çünkü mes'ele "yanlışın" kendisinde değil, "yalanın" bizzat şahsiyet bulmuş tecessümlerindedir.

Türk töresinde devleti ve kurumları yönetecek olanların kut kazanma süreçleri hep bu insanın kendi doğasındaki cehalet ve gafleti yenme ve terbiye etme ile ilgilidir. Kara bir pelerin gibi benliği örten o kalın gaflet perdesini aralamaktır asıl olan. Çünkü gerçeği, hakikati görmek için insana sadece göz yetmez.

Nefs o kalın gaflet örtüsünün altında iken gerçekte hiç birşeyi görmez. Çünkü gönlün ışığı sönüktür, Tanrı ocağının yandığı o gönül karanlıktadır henüz. Gönülde titreyen o ince fitil yanmadan insanın insâfa ulaşması muhal. E tabii kolay değil bu fitili yakmak. Gafletten, şekavetten uyanmak aklı terbiye etmek, yükseltmekle mümkün.

Kenan Rifâî Hazretleri kendisine karşı yöneltilen sualler karşısında onlara doğru cevapları vermekten ziyâde, doğru sualleri bulmalarını sağlamış. Belki de bizim toplum olarak bilinçli yahut bilinçsiz cehâletimizin altında yatan sebep de bu; yanlışla yalanı ayıramamak ve doğru sualleri bilememek.

Bu sebeple meydanlar, ekranlar, üniversiteler ve kürsüler YALAN'a mahkûm! Yalana; yâni KÜFRE...

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.