Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

2Haz/150

KIYMAYIN DİYANETE – Av. Ruhittin SÖNMEZ

ruhittin sönmezKIYMAYIN DİYANETE – Av. Ruhittin SÖNMEZ

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’e alınan milyon TL’lik  (eski parayla trilyonluk) makam aracı meselesi artık bizzat Cumhurbaşkanı eliyle Diyaneti yıpratma sürecine dönüştü.

Önce bir hata yapılmıştı.

Çünkü dinimize göre “israf haramdır.” Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde çok açık ifade edilmiştir: “Allah, israf edenleri sevmez.” (A'raf, 31) (En'âm, 141)  “Saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır.” (İsra, 27) “İsraf ve kibirden sakının!”[Buhari]

Bu sebeple Diyanet yayınlarında Müslümanlara şu telkinde bulunulmaktadır: “ İsraf; fert, aile ve toplum hayatında onulmaz yaralar açar ve toplumsal bozulma ve çürümeye sebep olur. Her israf haramdır, büyük günahtır.”

Üstelik Diyanet İşlerinin başında bulunan zatın örnek olma gibi bir sorumluluğu vardır.

Diyanet İşleri Başkanı yaptıkları yanlışlığı anladı ve “bu aracı kullanmayacağım ve ibret-i âlem için iade edeceğim” dedi.

İş burada kapanabilirdi. Olmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan önce Görmez’e bir jest yapacağını söyledi.

Sonra Cumhurbaşkanlığında “envanter fazlası” olarak bulunan (ve iade edilenden daha pahalı olan) zırhlı Mercedeslerden birinin makam aracı olarak tahsis edeceğini dile getirdi. “Diyanet İşleri Başkanımla görüştüm ve mutabık kaldık” dedi.

Bu açıklamadan sonra 10 gün geçti ve fakat Diyanet İşleri Başkanından bir açıklama gelmedi. Bu aracı kullanmaya başladığına dair de bir haber çıkmadı.

*****

UTANDIM

Zırhlı Mercedes yetmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı Görmez'e uçak tahsis edileceğini söyledi.

İlginç olan bir başka husus uçak tahsis etmenin gerekçesi idi: "Vatikan'da dini liderin özel uçağı var, özel araçları var, zırhlı araçları var. Niye bunları görmüyorsunuz? Biz sıradan bir ülke miyiz? Vatikan'da yapı bu olacak, bizim dini liderimiz tarifeli uçakla seyahat edecek.”

Vatikan bir devlet. Papa hem bir devlet başkanı ve hem de dünyadaki Katoliklerin ruhani lideri.

Bizde ruhban sınıfı yoktur. Diyanet İşleri Başkanımız ise müsteşar seviyesinde bir bürokrattır.

Bu bakımdan Papa ile Diyanet İşleri Başkanımızın mukayese edilmesi doğru değildi.

Dahası Papa’nın pahalı araç kullanmadığını Türkiye seyahatinde gördük. Vatikan’ın resmi açıklamasından Papa’nın özel uçağı olmadığını, İtalya Hava Yollarından kiralanan uçakla yurtdışı seyahat yaptığını, Papa hariç yolcuların uçak biletlerini ödediklerini öğrendik.

· Katoliklerin “dini liderinden” haram olan israfa dair ders almak beni bir Müslüman olarak utandırdı.

· Cumhurbaşkanımızın konuşmasının yabancı bir devlet başkanı ve Katoliklerin ruhani lideri tarafından yalanlanması bir Türk olarak da beni utandırdı.

· Bizi en çok utandıran hususu da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ifade etti: “İsraf için kimi gerekçe gösterdi? Papa’yı. Bu Müslüman değil miydi? Papa’yı niye örnek gösteriyor? Sevgili Peygamberimizi niye göstermiyor, nasıl yaşadığını niye anlatmıyor?”

Eyyy Ak Partililer… Lütfen vicdanınıza sorun. Şimdiye kadar “dinsiz imansız” diye tanıttığınız CHP’nin Genel Başkanının bu sözleri sizi utandırmadı mı?

*****

GÖRMEZ SEÇİMDEN SONRA TAVRINI AÇIKLAR

Diyanet İşleri Başkanı bu olayda nasıl davranmalıydı?

Bir kısım samimi dindarlar İmam-ı Azam Ebu Hanife tavrı beklediler. Malum “Ebû Hanîfe, bütün zorlamalara rağmen saltanat sahiplerine boyun eğmemişti. Yönetim anlayışını onaylamadığı Abbasi Devleti'nin ikinci halifesi, Ebu Hanîfe'yi Bağdat'ta hapsettirip işkence ettirmiş ve zehirleterek öldürtmüştü.”

Yani Diyanet İşleri Başkanı da İslam’a ve ahlaka uygun olanı yapmalı, kendisine gelen baskılara bedeli ne olursa olsun direnmesini bilmeliydi. Zira Cumhurbaşkanı’nın “jestini” kabul etmesi Diyanete ve dine zarar verme noktasına gelmek demekti.

Bu görüşe göre Diyanet İşleri Başkanının zırhlı aracı iadesi ve gerekiyorsa da istifa etmesi lazımdı.

Prof. Dr. Mehmet Görmez böyle bir tavır ortaya koyabilir mi?

Belki. Ancak seçimden sonra…

Çünkü bu tavır seçime kadar açıklanması halinde siyasi bir anlam yüklenecektir. Başkan Görmez kurumun itibarını düşünerek seçimden önce bir açıklama yapmaz. Seçimden sonra ise Cumhurbaşkanının araç ve uçak jestini kabul etmediğine dair bir açıklama yapması mümkündür.

İkinci ihtimal, seçimden sonra Cumhurbaşkanının tahsis ettiği zırhlı lüks aracı ve özel uçağı kullanmaya başlar. Biz de deriz ki, İmam-ı Azam olmak kolay değil…

*****

DİYANET OLMALI

Atatürk’ün yaptığı reformlardan en doğru ve en önemli bulduğum ikisi Tevhid-i Tedrisat ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulmasıdır.

AKP hükümetleri döneminde “eğitimde birlik” ilkesinin ağır yaralar aldığını söyleyebiliriz.

Şimdi Diyanet’in yönettiği Camileri parti propaganda merkezi olarak kullanmaktalar. Ama eskiden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasını isterlerdi.

Mesela Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan 1993’de Yeni Zemin Dergisi’ndeki ‘Dinin Özgürleşme Talebi’ başlıklı makalesindedevletin dinden elini çekmesini ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasını savunmuş.

Akdoğan makalesinde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılmasını ve dini hizmetlerin sivil topluma devredilmesini, okullardaki din dersinin kaldırılması ve TRT’nin dini yayın yapmayı bırakması yönünde düşüncelerini yazmış.

AKP Milletvekili Mehmet Metiner’in de derginin aynı sayısında ‘Devlet dinden elini çekmeli’ başlıklı makalesi bulunmakta imiş.

Bu bilgileri eski arkadaşları İslamcı Kürtçü HDP’li Altan Tan açıkladı.

***

Cumhurbaşkanının jesti” muhalefet liderleri tarafından “kendisinin Saray’daki lüks ve ihtişamlı hayatına Diyanet üzerinden meşruiyet kazandırma gayreti” olarak eleştiriliyor.

Böyle midir bilmem. Ama Diyanet İşleri Başkanlığının zırhlı lüks makam aracı ve uçak tahsisi üzerinden yıpratılmasına sebep olduğuna hiç kuşkum yok.

Diyanet itibarsızlaşırsa, siyasallaşırsa veya ortadan kalkarsa Almanya’daki gurbetçilerimiz ve Türkiye’de bazı örneklerini gördüğümüz gibi Müslüman halkımızın aynı Camiye gitmeyen cemaat, tarikat ve dini gruplara bölüneceğine inanıyorum. Ayrıca IŞİD gibi aşırı yorum ve yapılanmaların Türkiye’de de gelişmesine zemin hazırlanmış olur.

***

DEVLET DİN EĞİTİMİ VERMELİ Mİ?

İlahiyatçı Yrd. Doç. Dr. Banu Gürer’in “Türkiye’de Din Eğitimini Kim Vermeli?” başlıklı yazısı ve sorduğu soru çok önemli. “Diyelim devlet elini eteğini din eğitiminden çekti. Herhangi bir cemaate mensup olanlar zaten bu sistem içerisinde de alternatif din eğitimi faaliyetlerini yürütüyorlar.

Peki, ben bir cemaate mensup olmayan, olmayı da düşünmeyen ama dini hassasiyetleri olan ve bu nedenle din eğitimi almak ve çocuğuna da aldırmak isteyen bir kişi olarak bu ihtiyacımı nereden karşılayacağım?”

Din eğitimini devlet vermeli. Ancak “parti militanı” değil, bütün Müslümanların saygı duyduğu insanları yetiştiren bir din eğitimi vermeli. Herkese insani, ahlaki temel değerleri; isteyen herkese (sadece İmam Hatiplere değil) İslami değerleri öğretmeli. İmam Hatipler ve Camiler de parti seçim bürosu gibi olmamalı.

Taha Akyol’un tespitiyle “Siyaset ve güç hırsıyla dinin ahlaki ve manevi içeriğini boşaltan, demokrasinin denge ve denetimmekanizmasını bozan, hukuk devleti ilkesini ‘yürütmeyle uyumlu’ hale getiren” bir siyasi akımın etkisindeyiz.

Bir “dinsiz” dedikleri Atatürk’ün dine hizmetlerine bakınız, bir de bu “dindarların” Din ve Diyanet’te yaptığı tahribata.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.