Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

27May/150

İNSAN HAYATI – Oğuz ÇETİNOĞLU

İNSAN HAYATI - Oğuz ÇETİNOĞLU ocetinoglu1@gmail.com

SOHBET

Fazlaca bir değeri olmayan mumun ömrü kısadır. Bir müddet yanar, sonra da söner.

İnsan ömrü de kısadır. Bir müddet yaşar, sonra Emr-i Hakk vâki olur, ebedî âleme intikal eder.

Evet! Üzerinde yaşadığımız dünyanın yaşı göz önünde bulundurulursa, insan ömrü çok kısadır. Ezanla namaz arasındaki zaman dilimi kadardır.

Sorulabilir: O kadar da kısa olabilir mi?

Evet! O kadar kısa.

Bakınız nasıl: Örfünüzde, âdetimizde, çocuk doğunca kulağına ezan okunur. Bu ezanın namazı yoktur. Ömrünü tamamlayınca cenaze namazı kılınır. Bu namazın da, ezanı yoktur. Cenâze namazından önce okunan, adı üstünde: Salâ’dır.

Ezan ile namaz arasındaki ömrünü, değer yaratarak yaşayabilen insanlar değerlidir.

İnsanoğlu, değer yarattığı ölçüde değer kazanır. Onlar güzel insanlardır. AKÇA KOCA KÜLTÜR PLATFORMU da güzel insanlardan oluşan haşmetli bir bukettir. Cenab-ı Allah, güzelliklerini dâim eylesin.

Değer yaratmak azminde olan insanlar, bilgi edinirler, bilgilerini çevresi ile paylaşırlar. Paylaşım sözle yapılıyorsa ve söylenecek sözler ağız boşluğunda oluştuktan sonra gönül, akıl ve fikir süzgecinden geçirilirse, tefekkür edilerek dinleyiciye sunulursa, akıllarda, hâfızalarda ve gönülde kalır. Söz, yâni kelimeler ağız boşluğunda oluştuğu gibi seslendirilirse, bir kulaktan girer, öbür kulaktan çıkar.

Tefekkürle yoğrulmuş bilgi ve ilim, irfan hâline gelir. Âlimlerin belirttiğine göre irfan, bilgiden 1.000 kat, ilimden 100 kat daha değerlidir.

Bilgi, akıl yoluyla ilim hâline, ilim, tefekkür yoluyla irfan hâline dönüşür. İrfan sâhibi olmak için ayrıca tecrübe edinmek ve çile çekmek gereklidir.

Bilgisini ilim, ilmini irfan seviyesine çıkarmak isteyenler kendisine şu 3 soruyu sorarlar:

1-Nereden geldim? 2-Niçin geldim? 3-Nereye gideceğim?

Bu sorulara doğru cevap verenlerin hayatı değerlenir, kendileri de değer kazanır, mutlu olurlar, mutlu ederler, insanlığa da değer katarlar.

İnsan hayatında 2 kurum vardır:

1-Sosyal kurum: Aile. 2- İktisâdi kurum: İşyeri

Sağlam temeller üzerine kurulmuş ve sağlıklı işleyen aile, insanı mutluluğa; düzgün temeller üzerine kurulmuş ve düzgün çalışan işyeri ise insanı refaha götürür.

İnsanoğlu; en çok istediği mutluluk ve refaha bu şekilde sâhip olur. Fakat bunlarla yetinmez, bir şey daha ister: Bu dünyadaki misâfirliğini tamamlayınca cennete gitmek…

Cennete girebilmenin formülünü Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Efendimiz müjdelemiştir:

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmediğiniz müddetçe de iman etmiş sayılmazsınız.”

* * *

‘Akıllı insan’ dedim.

Her insanın aklı vardır. Hz. Ömer’in de, Ebu Cehil’in de aklı vardı. Birincisi; ‘fâruk’ sıfatı ile anıldı, diğerine ise ‘cehâletin babası’ mânâsına gelen ‘Ebu Cehil’ denildi.

Bilindiği gibi fâruk; ‘haklıyı haksızdan, güzeli çirkinden, doğruyu yanlıştan ayırabilen insan’ demektir.

Akıl, ahlakla donatılmışsa; sâhibi, ‘fâruk’ sıfatı ile anılır.

Ahlakın temelinde din faktörü vardır.

Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Mûsevîlik olarak semâvi üç din ile Mecusîlik, Budizm ve Şamanizm ile benzeri inanç kültürleri, ahlaklı olmayı öğütler.

Akıllı insan, güzel insandır. Güzel insan kendisinin savcısı, muhataplarının avukatıdır. Kendi nefsine karşı katı, başkalarına karşı alabildiğine yumuşak davranır. Hoşgörülüdür.

Bu tarzdaki hayatı benimseyen iki insanın hayatına dâir şöyle bir hikâye anlatılır:

Hatâsını sonradan anlayan bir kişi; helal olmayan yollardan kazandığı para ile bir inek satın alır. Biraz düşününce, bu ineğin etinden ve sütünden yararlanmanın doğru olmadığına karar verir. Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin dergâhına gider, durumu anlatır ve ineği dergâha bağışlamak istediğini söyler. Bektaş Veli, ‘Helal değildir’ diyerek bağışı kabul etmez. Mevlanâ Celaleddin-i Rûmî Hazretlerine gider, O’na da ineği bağışlamak istediğini söyler. Mevlâna bağışı kabul eder. Adam, Bektaş Veli’nin bağışı kabul etmediğini söyleyince Mevlana; şu yorumu yapar: ‘Biz karga isek, Hacı Bektaş, Şahindir. Şahinler her yiyeceğe tenezzül etmezler. Bağışınızı onun için kabul etmemiştir. ‘

Adam, bu defa da Hacı Bektaş’a gider, durumu anlatır ve yorumlamasını ister: Hacı Bektaş; ‘Biz, su birikintisi gibiyiz, küçük bir damla ile kirlenebiliriz. Mevlana ise okyanustur. Küçük bir damladan etkilenmez.’

Kıssadan hisse: Günümüzde, kendisinin savcısı, başkalarının avukatı olan, birbirlerine hoşgörü ile bakan insanlara ihtiyacımız var. Bu tür insanlar cenneti, geçici olan bu dünyada yaşarlar ve yaşatırlar.

* * *

Bir sosyoloji profesörünün öğrencilerine yaptığı deneyden de alınacak önemli bir ders var:

Hoca, elinde orta büyüklükte bir kavanozla sınıfa girer. Asistanı da 4 adet torba ile sürâhi getirir.

Hoca, birinci torbanın içerisinde bulunan portakal büyüklüğündeki yamru-yumru taş parçalarını kavanoza boşaltır ve öğrencilerine sorar:

-Kavanoz doldu mu?

Öğrenciler hep bir ağızdan cevap verir:

-Doldu hocam.

Profesör, bu defa fındık büyüklüğündeki taşları kavanoza boşaltır, şöyle bir sallar ve fındık büyüklüğündeki taş parçalarından bir miktarı daha kavanoza sığar. Hoca tekrar sorar:

-Kavanoz şimdi doldu mu?

Öğrenciler zayıf seslerle ve tereddüt içerisinde ‘Evet!’ derler.

Hoca bu defa üçüncü torbadaki pirinç tanesi büyüklüğündeki taş parçacıklarını kavanoza boşaltır ve sorar:

-Şimdi durum nedir?

Birkaç kişi ‘Doldu’ Diyerek cevap verir.

Hoca mâdenî sürâhiyi alır ve içindeki içime hazır kahveyi kavanoza boşalttıktan sonra; ‘Deneyimiz bu kadar. Şimdi soru sorma sırası sizde.’ Der. Öğrencilerden bir ayağa kalkarak sorar:

-Kavanoz; iri ve küçük taşlar, kum ve kahve neyi temsil ediyor hocam?

Hoca memnundur. Beklediği soru gelmiştir. Cevaplandırır:

-Kavanoz insan hayatıdır. Portakal büyüklüğündeki taşlar ailedir. Fındık büyüklüğündeki taşlar insanın işi veya işyeridir. Kum; dinlenme, öğrenme, eğlenme ve ibâdet gibi işlerdir. Kahve ise aile fertleriyle ve dostlarla sohbettir.

Kısa bir sessizlikten sonra sosyoloji profesörü, deneyle ilgili son cümlesini söyler:

-Sonuncusu olmadan insan hayatı tam mânâsıyla doldurulamaz.

Kıssadan hisse: İnsanoğlunun hayatında boşluk varsa, o boşluk; kimilerini faydası olmayan ve hatta zararlı işlere yönlendirebilir.

O halde insan, hayatının her dakikasını doldurmalı. Kendisine ve çevresine faydalı işler yapmalı.

Böylece kendisini, mumdan daha değerli hâle getirmiş olur.

Akça Koca İnternet Sitesi’nin; portakal, fındık, kum ve kahveden sonra hayatınızdaki boşlukları dolduran beşinci imkân olmasını diler; sevgi, saygı ve selamlar sunarım.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.