Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

1Nis/151

PROF. DR. NECMETTİN HACIEMİNOĞLU – Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU

zeki hacıibrahimoğluPROF. DR. NECMETTİN HACIEMİNOĞLU - Av. Zeki HACIİBRAHİMOĞLU

1931 yılında Kahramanmaraş’da doğdu. İlk öğrenimini Darende’nin Aşuda Köyü’nde, orta öğrenimini Daren ve Osmaniye’de tamamladı. Çok küçük yaşta iken babasını kaybetti. Üç erkek kardeşin en küçüğü olan Hacıeminoğlu, ağabeyinin çalışmak üzere Adana’ya gitmesi ve aileye bakma görevini üstlenmesi ile lise tahsilini de Adana’da bitirdi. 1954 yılında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. 1960 yılında mezun olduğu fakültede asistan, 1963 yılında doktor ve 1970 yılında da Doçent oldu. 1982 yılında Profesör oldu. 1972 yılında Bağdat Üniversitesi’nde Türkçe dersleri verdi. Trakya Üniversitesi’nde Fen-Edebiyat Fakültesi’nde öğretim üyeliği yaptı.

Milletler kültürleri ile yaşarlar. Kültür bir milletin kimliğidir ve nesilden nesile intikal ederek günümüzde de hayat bulur. Kültürü yaşatan ve günümüze taşıyan en anlamlı unsur ise dildir. Binlerce yıllık Türk kültürünü günümüzde yaşatan ve millet olmamızda emeği bulunan değerli insanları tanıtmak ve bilmek, bu kişileri gelecek nesillere tanıtmak bizim asli görevlerimizden olmalıdır. Unutulmaya yüz tutan Türk büyüklerini tanıtarak o büyük insanların hatıralarını tazelemek istiyorum.

Bundan tam 19 sene önce, 26 Haziran 1996’da aramızdan ayrılan Türk Dili uzmanı ve Türk Milliyetçiliği fikrinin yılmaz savunucusu Hacıeminoğlu’nu anlatmak bizim için bir onur kaynağıdır. Çünkü Hacıeminoğlu özü sağlam, sözü sağlam bir Türk Milliyetçisidir.

Türk Gençliğinin Türklük ülküsü ile yetişmesi için çalışmıştır. Ülkenin karanlığa ve kardeş kavgasına sürüklendiği yetmişli yıllarda vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünün savunuculuğunu üstlenmiş ve Türk Milliyetçiliğinin fikren güçlenmesinde önemli yapı taşlarından biri olmuştur.

Hacıeminoğlu, kitap ve makalelerindeki binlerce yıllık Türkçemizin en güzel kullanılış şekillerini göstermek suretiyle de gençlerdeki dil bilincinin yerleşmesine çok önemli katkıları olmuştur.

Hacıeminoğlu, üniversitedeki görevini sürdürürken diğer taraftan da çeşitli gazetelerde ve dergilerde milli meselelere dair yazılar yazmış 11 Ocak 1979 tarihli Hergün gazetesinde yazdığı “Eşgüdüm Komutanları” başlıklı yazısından dolayı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nce tutuklanarak Selimiye’deki Birinci Ordu Askeri Mahkemesi’nin cezaevine konmuştur. Hazırlanan iddianamede “Orduya Hakaret” suçu işlediği belirtilerek üç yıldan dokuz yıla kadar hapsi istenmiştir. Bu aşamada hocamızdan vekalet alarak avukatlığını üstlendim ve hocam ilk duruşmaya 16 Şubat 1979 tarihinde elleri kelepçeli olarak getirilmiştir.

Bu duruşmada tahliye talebimiz reddedilmiş ve tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Hocamız duruşmadan sonra mide kanaması geçirmiş ve Haydarpaşa GATA’ya kaldırılmıştır. Bir gün başka bir duruşma için Sıkıyönetim Mahkemesi’ne gittiğimde kapıda bir tartışma olduğunu gördüm. İri yarı uzun boylu bir Yüzbaşı hocamızın hanımı Meral Hoca hanıma bağırıp çağırıyordu. İşe müdahale etmek istedim. Hoca hanım beyinin çamaşırlarını getirmiş fakat yüzbaşı hastaneye kaldırıldığını söylemiyor ve elbiseleri de almıyordu. Ben de “bu hanım sanık olarak içeride tuttuğunuz Hacıeminoğlu’nun hanımıdır ve kendisi de hocadır, niye zorluk çıkartıyorsunuz?” diye sordum. Yüzbaşı beni de azarlayarak; “ Sizi ilgilendirmez.” dedi. Ben Hacıeminoğlu’nun avukatı olduğumu söyledim halde yüzbaşı yine ters davrandı. Ben de hoca hanımın getirdiği eşyaları aldım. “Hocam siz eve gidin, ben öğrenip size haber veririm.” dedim.

O zaman sıkıyönetim başsavcısı çok saygı duyduğum merhum Süleyman Takkeci Bey idi. Kendisine durumu anlattım. Hemen yüzbaşıyı aradı ve bağırarak; “Siz ne yapıyorsunuz, hoca nerede?” diye sordu. Yüzbaşı da GATA’ya kaldırıldığını söyledi. Süleyman Takkeci Bey, bana görüş izni kâğıdı yazdı, “Git, gör, ben de telefon edeceğim.” dedi. GATA’ya gittim, giriş kapısındaki askerlere durumu anlattım. Görüş için verilen kâğıdı gösterdim. Askerler beni bodrum katına doğru yönlendirdiler. Bodruma inerken üzerim arandı. Bodrumda koridorda yürürken bir kapının önünde beni durdurdular. İçeriden bir anahtar verildi. Asker kapıyı açtı. Hocanın koğuşuna gelince bir anahtar daha verildi. Tekrar asker kapıyı açtı. İçeride bir yüzbaşı ve 10 asker süngü takmış ayakta bekliyorlardı. Hocamız pijamaları ile geldi ve oturdu. Rengi soluk, zayıflamış bir halde bana “Hoş geldin” dedi. Ben de elbiselerini verdim ve yüzbaşıya “Komutan, hocamız elinizde, ben de beş yaşta aranarak içeriye girdim, bu ne hal?” diye sorduğumda, “Avukat bey, görüşmenizi yapın, bize öyle emir verilmiş” dedi. Hocamla davanın seyri hakkında konuştuk ve yanından ayrıldım.

Bu manzara hiç hoşuma gitmemişti. Mahkemenin başkanı hemşerimdi. Kendisine hocanın durumunu anlattım. “Kararınıza karışmıyorum ama deliller toplanmış, yazıktır, hocayı da tahliye edin” dedim. “Duruşma günü, değerlendiririz” dedi. 26 Şubat 1979 tarihinde ikinci duruşmada hocamız duruşma savcısının tutukluluğunun devamına demesine rağmen oy çokluğu ile hocamız tahliye edildi. Daha sonraki duruşmada, hocamıza üç sene hapis cezası verildi. Verilen kararı temyiz ettim. “Ankara’da hakimler var” sözü gerçek oldu ve “Orduya Hakaret” suçu oluşmamıştır gerekçesi ile dava bozuldu. Bozmadan sonraki duruşmada, duruşma savcısı çok kindar bir tavırla, “Kararda ısrar edilsin” dedi. Mahkeme bozmaya uydu ve “Orduya Hakaret” suçu oluşmamıştır gerekçesiyle hocamızı beraat ettirdi.

Hocamız çileli hayatını sıkıntılarını Türk Milletine armağan ederek 26 Haziran 1996’da aramızdan ayrıldı. Değerli ilim adamı, Türk Milliyetçisi Prof. Dr. Hacıeminoğlu’nu saygı ile anıyoruz. Allah rahmet eylesin. 26 Haziran’ı Türk Milliyetçileri unutmasın ve hocamıza anma günü tertip edilsin…

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (1) Geri izlemeler (0)
  1. Teşekkür ederiz


Leave a comment

Geri izleme yok.