Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım…

21Mar/150

Güç, Zenginlik ve Yoksulluk – Dr. Halil İbrahim KAHRAMAN

h i kahraman drGüç, Zenginlik ve Yoksulluk – Dr. Halil İbrahim KAHRAMAN

Son zamanlarda okuduğum ve çok etkilendiğim bir kitaptan bahsedeceğim. Doğan kitap yayınlarının 7.basımından temin edebildiğim ‘ULUSLARIN DÜŞÜSÜ’ isimli bu eser, önemli bir emeğin-araştırmanın sonucu ortaya çıkmış ve bu sebeple de bazı ödüller de almıştır. Eserin Yazarı Daron Acemoğlu bir iktisat hocasıdır. Diğer yazar James A. Robinson ise bir siyaset bilimcisi ve ekonomist. Bu eseri yöneticiliğe merak ve ilgisi olanların, hele hele siyasetçilerin mutlaka okuması lazımdır. Yönetim şekliyle zenginlik ve fakirliğin ne kadar ilişkili olduğunu çok çarpıcı örnekleriyle öğreniyoruz.

Yönetimlerin idare ettikleri toplumlarına kapsayıcı kurumlarını kurabildikleri oranda refah ve zenginlik verebildiklerini muhtelif örneklerle öğreniyorsunuz. Halka yansıyan bu zenginliğin güçlü, refahı artmış bir topluma dönüştüğünü öğreniyorsunuz. Kapsayıcı kurumlarını kuramayan yönetimlerin ise halkına bir zenginlik sunamadıklarını, ülkelerin imkan ve zenginliklerinin imtiyazlı bir gruba aktarıldığını, bu grubun çok büyük zenginliklere kavuşurken halkın büyük çoğunluğunun yokluk ve yoksulluk içine sürüklendiğini örnekleriyle öğreniyorsunuz.

Bu konuları okurken 2000 ‘li yıllarda, umre için gittiğim Suudi Arabistan’da, Medine mezarlığı kapısında yardım isteyen, oranın vatandaşı olan eli-yüzü düzgün genç adamı hatırladım. Ülkelerinin zengin olduğunu, genç ve dinç hali ile neden yardım topladığını sorduğum o adam, boynu bükük bir şekilde ve hüzünle ‘ne yapabilirim, halkımın çoğunluğu benim gibi fakirdir’ cevabını vermiş ve bu cevabı ben hayretle karşılamıştım.

Meksika ile Birleşik Amerika devleti arsındaki farkı, Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki farkı, Afrika ülke halklarının fakirliğinin sebebini, ailelerce yönetilen Ortadoğu ülkelerinin neden kalkınamadığını, bu çalışmadan çıkan bilgiler ışığında daha iyi anlayabiliyorsunuz. Bu örneklerden ayrıca zenginliğin bir azınlık kesimde toplanmasının, toplumun büyük kesimini yoksullaştırmakla birlikte, hak ve özgürlüklerini de kaybettirdiğini okuyorsunuz.

Kitabı okurken, Ankara’da, Altındağ Belediyesinin uygulandığı ‘gece kondu dönüşüm çalışması’ uygulanma tarzını hatırladım. 1994-2004 yılları arasında Belediye Başkanlığı yapmış olan ve aynı zaman da ağabeyim olan İnş. Y. Müh. M. Ziya Kahraman’ın bu çalışması Ankara’nın en sorunlu gece kondu bölgesi olan Aktaş-Çıncin bağlarında yapılmıştı. Bölge, Ankara’nın merkezinde, fakat çok kötü bir yerleşim alanı, halkıda ekonomik olarak yoksul sayılabilecek, günlük sorunların oldukça fazla olduğu bir mahalle idi. Yapılan çalışmalar ile önce halkın iknası sağlanıp, herkesin belirli oranda payları verilerek geri kalan yükümlülüklerin ise zamana yayılarak yeniden ev sahibi olacakları bilgilendirildi.

Ortaya çıkan inşaat işi, öncelikle o bölgenin mühendis ve müteahhitlerine, parça parça paylaştırılarak yaptırılan işler, kendiliğinden yerel işçi, yerel usta, yerel esnaf ve sanatkarlara iş ve ekonomik katma değer oluşturmuştu. Oluşan katma değerin bölgenin insanlarınca paylaşılması bakımından imkan ve fırsata dönüştürülmüş olan bu çalışma bu yönü ile kitaptaki ‘ kapsayıcı kurumların yerel zenginliği nasıl sağlayabileceğine küçük bir örnek diye burada zikretmek istedim. Bu paylaşım imkanı, ayrıca çok sancılı olabilecek bir çalışmanın gönüllü paydaşlarını arttırarak daha kolay uygulanır hale getirmişti. Bu proje 1 veya 2 işveren tarafından da yapılabilirdi. O zaman bu paylaşım olamadığı için yerel unsurların istifadesi azalacak, yerel paydaşların azalması ise işlerin kabulü ve ortaya çıkan katma değerden çok az faydalanma sebebi ile gönülsüzlük ve ret gerekçelerini artıracaktı.

Kitapta özellikle 1600 yılarda başlayan ve 1900‘lere kadar süren kölelik ticaretinin, dünyamızın bazı bölgelerinin alabildiğince nasıl sömürüldüğünü, bunların ne kadar büyük insanlık ayıplarına sebep olduğu bilgilerini öğreniyorsunuz. Bazı Avrupa ülkelerinin, güneydoğu Asya bölgelerini, baharat ticaretindeki uygulamaları ile, nasıl sömürdüklerini, bu emperyal anlayışın tarihte ne kadar derin insanlık ayıplarına sebep olduğunu öğreniyorsunuz. Kendi tarihimizde, bizim devletlerimizin, o dönemlerde yönettiği bölgelerdeki idare tarzlarının bunlar yanında ne kadar daha yüksek insani değerlere sahip olduğunu görerek tarihimizle iftihar etmemiz gerektiğini anlıyorsunuz.

Günümüze gelince, yönetimlerin, devletlerinde kapsayıcı kurumlarını kurabilenler, adaletleri ile, özgürlükler ile zenginliklerini daha geniş kitlelere sağlayarak zenginleşip, güçlenirken; bu adımları atamayan ülke ve toplumların ise zayıflayıp yoksullaştıklarını öğreniyorsunuz.

Eser özellikle yöneticilerimiz tarafından ve yöneticiliğe ilgisi olanlar tarafından okunup değerlendirildiğinde faydalı olacak ufuk açıcı bilgileri paylaşmaktadır. Bilgili ve bilgiyi doğru kullanan yöneticilerimizin daha çok olduğu bir ülkemiz olması dileğiyle.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.