Ahsen Okyar Söylenmek yerine söylemek lazım… Şikayet edeceğine sen de alternatifini oluştur.

7Kas/140

DÜNYA DİLİ TÜRKÇE Mİ DEDİNİZ? – Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

mehmetcemal çiftçigüzeliDÜNYA DİLİ TÜRKÇE Mİ DEDİNİZ? - Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ

Prof. Dr. Ahmet Buran, Fırat Üniversitesi’nin 7. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu’nun açılışında “Bir hayali gerçekleştirdik.” derken ürperdiğimi hissettim. Demek hala aydınlarımız rüya görmeyi unutmamışlar. Sevindim. Nihayet Türkçe’nin uluslararası toplumdaki yerini, işin önemini, vaziyetin ehemmiyetini algılayamayanlara rağmen Prof. Buran gibi gönüllü alimlerimiz, Türkologlarımız, yazarlarımız; Elazığ Fırat gibi bazı üniversitelerimiz yeterli destek olmamasına rağmen bu işin üstesinden gelebiliyor, ülkemiz, Türkçemiz için evrensel boyutta bir sıçrama yapabiliyorlar.

Bu tür etkinlikler Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçarin’in işaret ettiği gibi en azından hocaları, yazarları, okurlarıyla buluşturuyor. Elazığ Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kutbeddin Demirdağ’ın anlattığına göre dünyadaki yaklaşık 7 bin dilin %80’i yirmi yıla kalmaz kaybolacak. Nitekim Kafkasya’daki yerel dilllerin çoğu bugün artık yok. O dilde yazılan eserleri bir süre sonra kimse anlamayacak. Türkçe de bundan nasibini alabilir mi? Elbette alır.

Eğer Konya’da bilim ve sanatı öne çıkaran, alimlerle her zaman birlikte olan Şehit Hükümdar Karamanoğlu Mehmet Bey(1246-1283) olmasa ve resmi dili bir ferman(1277) ile Türkçe ilan etmeseydi bugün Güzel Türkçemiz de BM ve UNESCO raporlarında öyle zikredilecekti: Kaybolan Dil! Oysa günümüzde milli F klayemizi bile yaygınlaştıramayan, ithal edilen bütün bilgisayarlarda A klavyeye rıza gösteren, sektör tabelalarına eçiş büçüş yazılan, hangi dilden olduğu bile anlaşılamayan levhalara, reklamlara tavır geliştiremeyen bir otorite var. Siz bir Fransız’ı İngiltere’deki resmi bir toplantıda İngilizce konuşturamazsınız. Dünya dili olmak böyle bir şey.

YANILMAZ’DAN YEREL YÖNETİCİLİK DERSİ

Fırat Üniversitemizin konuğu olarak dolu dolu 4 gün geçirdik. Dünyanın muhtelif ülkelerinden gelen ve Türkçe’nin kadrü kıymetini bilen Türkoloğ ve Türk dosttu akademisyenlerle birlikte olduk. Elazığ ilimiz ve Fırat Üniversitemiz yerel yönetim açısından da şanslı. Çünkü “kentimize AVM yaptık, gökdelen diktik, bulvar açtık, mağazalarımıza her markayı getirdik” diye açıklamalar yapan diğerlerinden farklı idi Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz. Bakın ne dedi:

-Gerçek belediyecilik şehrin kültürüne, sanatına hizmettir, geleneğine ve geleceğine sahip çıkmaktır. Kadim kültürü ve sanatı bütün imkanlarımızla destekliyoruz. Bölgemizde kullanılan Harput ağzı diri, duru ve halis Türkçedir.”

Nasıl özlemişim böyle bir belediye başkanını tarif edemem. Hemen yanına gittim ve kutladım. Dedim ki “Yarın Başbakanın da iştirak edeceği Amasya’daki Türkiye Belediye Başkanları Zirvesi’ne katılacaksınız. Lütfen bu hastalığınızı katılımcılara bulaştırmadan gelmeyin. Yarınımız için bu örnekler artsın lütfen. Yan yana ve sık sık yapılan bu Gökdelen ve AVM’ler büyük şehirlerin birer ucube yapılarıdır. Milli mimarimizin infazıdır, yerine yenisi konulamayan değerlerimizin sukut ettirilmesidir. ” Prof. Dr. Ahmet Buran beni tanıştırdı. Oysa ben Mücahit Yılmaz’ı Ankara Büyükşehir Belediyesi Genel Müdürlüğü’nden çok iyi tanıyordum. İyi ve inançlı bir dosttu.

GÖNÜLLÜ MÜSTEMLEKE YANLILARI

Prof. D. Nevzat Yalçıntaş hoca da konuştu Türk Dünyamızın aksakalı olarak:

-Şehirler artık meydan okuyor. Kültür ve medeniyetin en hızlı zamanında bir uluslararası yarışı yaşıyoruz. Dil de bunlardan bir tanesidir. Dünyadaki 2 bin konuşulan dilin 200 kadarı Hindistan’da. Buna kabile dilleri de dahildir. 70 dil ise hala kullanılıyor. Bunun 9’u ise resmi dil olarak geçerliliğini koruyor. Dünyadaki ilk beş dili şöyle sıralayabiliriz: İngilizce, Çince, İspanyolca, Portekizce ve Türkçe.

Bu gerçeğe ve morale ihtiyacımız vardı. Hocaların Hocası Yalçıntaş devam etti:

-Orta kuşakta Türkçe hakim bir dil. Ülkeler dilleri için milyar dolar harcıyorlar. Türk Dünyasında Türkçenin yaygınlaşması için ise alfabe birliği sağlanmalıdır. İstanbul Türkçesi ortak dil olarak tabana yayılmalıdır. Yabancı dille eğitime ise ancak gönüllü müstemleke olma arzusu denebilir. Batılılar islamfobia ile bir yandan da Türk ve Türkçe düşmanlığı yapıyorlar. Bütün bunlar göz önünde bulundurularak yeni bir atılım yapmak icap etmektedir.

Duayen akademisyenimiz Prof. Dr. Hamza Zülfikar’a göre Türkçe özellikle ilim çevrelerinde yeniden yabancılaştırılıyor. “Neden motivasyonu, moral vermek, yüreklendirmek” diye anlatılmadığını sordu ve bu örnekleri çoğalttı. Buna mani olmak için TDK Eczacılık Sözlüğü’nün yayınlandığını hatırlattı. Oh.. nihayet!

ŞEKİSPİR İMPARATORLUĞU’NUN ÇOCUĞU

Prof. Dr. Dursun Yıldırım’ı birkaç yıl önce Prizren’deki Uluslararası Balkan Türkoloji Kongresi’nde tanımıştım. Güzel bir konuşma yapmıştı. Bu defa da öyle oldu. Hele bir tespiti var ki Ankara’daki eğitim, dil ve kültür otoritelerine duyurmak gerek: “İngiltere İmparatorluğu’nun temelini İngilizlerin ünlü yazarı Şekispir İmpatorluğu (Villiam Shakespeare) attı.” Gel de buna itiraz et! Yıldırım Hoca bakın neler dedi:

-Türkçe Dünya dilidir. Dil toplumun birliğini sağlar. Bunun için de kurumlarda sanatçı, yazar ve kültür ile fikir adamlarını harekete geçirmek gerekir. Dil kaybolursa medeniyet gider ve biter.

Prof. Dr. Fikret Türkmen Ankara Kavaklıdere’de tabelasında “Simintche” yazılı bir simitçiyi görmüş. Fena halde kızmış. Müşteri olarak bir arkadaşı ile içeri girerek oturmuşlar. Sonra tabeladaki yazıyı bahane ederek, terk etmişler ve bir de beddua yapıvermişler. Türkmen Hoca’nın ahı tutmuş, Tunalı’daki Simitçi kepenk indirmiş bir müddet sonra. Bunun örnekleri her geçen gün artıyor. Kebap’s gibi, Kokarecche gibi vs. Çoğunun sahibi de kör kütük cahil. Danışmanları öyle salık veriyor. Bu taklitlerden bakalım ne zaman kaçınılacak. Aşırı taklide meyyal bir tolum olduk vesselam. Prof. Dr. Fikret Türkmen “Türkçe sevdalılarıyız. Bizi bir araya Türkçe getiriyor. Kendimizden kaçmayalım.” Dedi.

Yine bir başka duayenimiz Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun Türkçe’ye olan alakayı Dedekorkut ve Manas Destanları, Yunus Emre, Abdullah Tukay ve Abay’ın eserlerini aradan onlarca yıl geçmesine rağmen hala basılıp okunmasını örnek gösterdi. Hele hele çoğu dile tercüme edilmesi, oyunlarının sahnelenmesi, filme alınması da bu gelişmenin diğer olumlu yüzü.

HÜKÜMDAR MI CUMHURBAŞKANI MI DAHA BİLGİLİ?

Bir genç akademisyen Yrd. Doç. Dr. Mehmet Gürlek’in tebliğine bayıldım. Babürname’den ve yazarı Babür’den (1483-1530) bahsetti. İmparatorluk döneminde(1526-1858) Hükümdar, devlet adamı, asker, edip ve tabiatı koruyan Babür Han kitabında 34 çeşit lale üretildiğini belirtiyor, çeşit çeşit meyve ve av hayvanlarından bahsediyor.

Biliyorsunuz Büyük Selçuklu Devleti Veziriazamı Nizamülmülk’ün (1018-1092) de “Siyasetname” diye bir eseri var. Demek mazimizde kadim devlet adamları böyle oluyor. Osmanlı Cihan Devleti hükümdarlarını hatırlayın içinde nerede ise şair, bestekar veya müzik meftunu, edip, sanatçı veyahut zanaatkar olmayanı yok.

Divanu Lügati’t Türk konusundaki bir tebliği izliyorum, Kaşgarlı Mahmut’un (1018-1092) bir kelimeyi izah ederken bölgedeki gerek ilahi ve gerekse öteki Buda, Hindu ve Konfiçyus dini gibi görüşleri de çok iyi algıladığına şahit oluyoruz. Mevcut sözlükçüler ve müfessirler bilmem bunun farkında mı?

Sonra başka bir şey daha dikkatimi çekti, o da şöyle “batılılar İncil’de geçen her mekanda arkeolojik kazılar yaptırarak söz konusu bölgeyi kültür turizmine açıyorlar. Acaba Müslümanlar ne yapıyor? Kur’an’da adı geçen mekanlar konusunda?!

TÜRK DÜNYASI’NIN GÜZELLERİ

Türkmenistan’dan Prof. Dr. Güzel Amangulıyeva Hanım hep geleneksel giysileri içindeydi. Konuşmasında 7 bağımsız Türk devletinin tek millet olduğunu, geçmişin ve yarının da Dünya Dili Türkçe olacağını anlattı. Güzel Hanım konuşurken 1916 yılındaki Türkistan’daki Türk katliamını hatırladım birden bire, duygulandım. İsa Yusuf Alptekin rahmetliye fatiha gönderdim.

Türkmenistan İlimler Akademisi Milli Elyazmaları Enstitüsü Profesörlerinden Güzel Hanım ile ayaküstü bir sohbet ettik. Türk Cumhuriyetleri içinde kültür adamlarının, sanatçıların en az gidebildiği yer Türkmenistan. “Bunu nasıl telafi edebiliriz?” diye sordum. “Böylesine uluslararası bir sempozyumla” diye cevap verdi. 13. Uluslararası Sempozyumunu gerçekleştirdiğimiz Türk Dünyasını Aydınlatanlar programımızı anlattım. “Mehmet Akif Ersoy’a partner olarak bu sempozyumda kimi çalışalım?” soruma ise “Mahdum Kul” diye cevap verdi. Ama bu Seyidi, Talibi, Miskin Kılıç’ı, Durdu Şakir’i, Delili, mizah yazarı Kemine Satırık’ı, Kerim Kurbannefesof ve Kurban Nazarazizof’u gündeme taşımamamız anlamına gelmeyecek bittabi.

2016 için böyle bir program başlattık bakalım.

Makedonya’dan iştirak eden Dr. Fatima Hocin ile sohpet ederken Sırpça’da 8 bin Türkçe kelime olduğunu anlattı. Belgrad’ta Türkçe-Sırpça-Türkçe Sözlük almıştım. İncelediğimde bunu bizzat yaşadım. Bunun için batılı diplomatlar ve özellikle ABD ve NATO yetkilileri “Balkanlar” demiyor, diplomatik bir dil kullanarak “Güney Doğu Avrupa Ülkeleri” diyorlar Balkanlara. Çünkü Balkan kelimesi İslam’ı ve Türk’ü çağrıştırıyor!.

Hazar Mavigöl Tesislerinde Esat Kabaklı Konseri muhteşemdi. Kosovalı aziz dostum Prof. Dr. İrfan Morina ile konuşurken ilginç bir şey anlattı. Sırp yöneticiler ve özellikle eski SSCB zamanındaki idarede sorumluluk almış kişiler vatandaşlarına “halkım benim-narode moy/narode moj“yerine “ koyunlarım benim-ovtse moy/ovce moj” deyiverirlermiş. Bunu iltifat olarak söylerlermiş ayrıca!. Yakışır da doğrusu.

Hanedan Restorandaki sohbette ise Kazakistan’dan gelen Almatılı Gülnaz Satbay Cumhurbaşkanları Nursultan Nazarbayev’in “Ebedi Ülke Türkiye” kampanyası başlattığını ve bundan Kazak halkının çok mutlu olduğunu anlatınca, ben daha fazla mütehassıs oluverdim birden bire. Hislerim beni hemen ele verdi zannettim sonra.

KIRIM’DA CESETLERİ BULUNUNAN SEKİZ TATAR DELİKANLISI

Benim çok aziz bir başka genç dostum da Mısır’dan Doçent. Dr. Sabri Hammam’ı daha konuk olduğumuz Akgün Otelde görür görmez birbirimize sarıldık. Bir valiz iki kocaman çanta ile gelmişti. Dostlarına hurma ve çay hediye etti teker teker. Biraz Mısır’ı konuştuk. Bittabi ekonomisi öyle iyi değil. Ancak o kargaşalı fasıl sona ermiş gibi görünüyormuş. Türkiye Mısır ilişkilerinin edebiyat ile bir kültür köprüsü kurulması gerektiğini anlattı. Buna gerekçe olarak da Mısır’da ikinci dilin Türkiye Türkçesi olduğunu belirtti. Sabri Hammam çok eserimizi Arapça’ya tercüme etmiş bir akademisyen.

Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’a göre Türkoloji Ordusu her geçen gün büyüyor. Kitaplara da büyük bir alaka var. Dolayısıyla basılan bu kitaplardan telif alınıp para kazanmak artık mümkün. Dilerim öyledir. Buna ciddi bir ihtiyaç da var zaten.

Kırım’dan gelen Nariye Seydametova anavatanlarında Türkçe’yi yaşatacaklarını söyledi. Söyledi ama bugün Rus işgali altındaki Kırım’da son bir ayda cesetlerine ulaşılan 8 gencimiz gözlerimin önüne geldi. Kendimi tutamadım, gözlerim yaşardı. 70 yıl sürgünden sonra vatanlarına dönen Kırım Tatarlarının maalesef hala can ve mal güvenliği yok, iş verilmiyor, eşit muamele yapılmıyor, hukukları çiğneniyor, insan hakları ayaklar altına alınıyor, mağdur ve mazlum Kırım Tatarları adeta yeniden göçe zorlanıyor. Batı da böyle bir tuzağa katkı vererek kapılarını açıyor!. Putin verdiği sözde durmadı: Türkçe resmi dil olarak kabul edilmedi, parlamentoda nüfus oranına göre Kırım Tatar halkı temsil edilemedi, Tatar ekonomisi ve sosyal hayatı her geçen gün daha da kötüye gitti.

DOLULAR VE BOŞLAR

Sempozyumda mesela Tatar Türkçesi ile tebliğ sunanlar ekrana Türkiye Türkçesi ile özet tebliği yansıttılar. Bu uygulamayı sevdim. Bir kısım tebliğ görüntülerine müzik de yansıtılmış, böylece izlemeyi rahatlatmış. Bir uzmanın tebliğini verilen sürede özetleyememesi, karşısındakinin anlayabileceği şekilde aktaramaması da şık değil doğrusunu isterseniz. Sadece tespit ile değil sorunun çözümü ve uygulanabilirliği de ele alınmalı. Sorgulanmayı, dengelemenin dışında düşünmeyi her zaman önemsemeliyiz. Ayrıca güzel yazmak kadar güzel Türkçe konuşmak da önem arz ediyor. Genç bilim adamlarının bunu da göz önünde bulundurmaları gerekir.

Sinema ile edebiyatın ilişkisi de bu sempozyumda dile getirildi. Mesela Muhteşem Süleyman ile başlayan tarihi dizilerden sonra tarihi roman türünde de bir patlama oldu, alaka yoğunlaştı. Sadece Osmanlı değil, Selçuklu dönemi, hatta Göktürklere kadar uzanabilir bu roman patlaması. Atsız’ın Bozkurtların Dirilişi de yalnız kalmaz. Keşke verilen sertifikalarda ve plaketlerde de Türk Süsleme Sanatının örnekleri yansıtılırsa kalıcılığı ve sergilenmeyi sağlar. Açılışta ispatı vücutçulardan gelen telgrafların okunmaması da zaman tasarrufu açısından hoş oldu.

Türk dilinin önemli ismi ve savaşçısı, yazar, muallim, Türk Dil Kurumu kurmayı Elazığlı Fevziye Abdullah Tansel Hoca Hanımın eserleri ve dili de bir vesileyle böylesi sempozyumlarda gündeme taşınmalı. Uluslararası sempozyumlarımızda ortak bir internet ağının olmaması dikkat çekiyor. Ayrıca sırf akademisyenlerden değil de yazar, edip, muharrir, mütercim ve sinemacıların da katılması Dünya Dili Türkçenin uygulanabilirliğini ve yayılmasını daha da artıracak ve güçlü kılacaktır.

Bu yazıyı beğendiniz mi?

RSS Kaynağımıza abone olun!

Yorumlar (0) Geri izlemeler (0)

Yorum yapılmadı.


Leave a comment

Geri izleme yok.